müzikle ilgili şiirler, müzik şiirleri, müzik konulu şiirler, müzik şiiri
Sihirli Notalar
Müzik neşe verir insana, Hiç gülmeyenin yüzü güler, Notaları duyunca, Sanki sihirli bir melodi.
Nasıl olur da, Herkesi mutlu etmeyi başarır, Bunun sırrı notalarda, Notaların herbirinin ayrı bir güzelliği eşsiz bir güzzelliği vardır.
Şarkılarda Saklısın
Hatıraları şarkılarda, En güzel şarkıları sende buluyorum
Büyük metropollerde yitik aşkımı arıyorum Benliğime terk edilmiş vicdanımda Kara gecelerde
Düşlerime düşte gel nolursun Rüyalarıma renk ver Beste beste çal kulaklarımda Derin derin sız şiirlerime Bir şarkı gibi dolan dilime
Biliyorsun, Anılarım nağmelerde gizli Saklıyorum, Sessiz ağıtlarımı Umutlarımı, hayallerimi Ve seni Saklıyorum seni Eşlik ettiğim şarkılarda,
Kapatıyorum günahkâr ellerimle gözlerimi Dalıyorum uçsuz mu uçsuz dünyama Çıkmak istemiyorum bu kuytu âlemden Sarıyor çehremi Yalnızlık, Gulyabanilere bayram Metruk, unutulmuş dünyamda
Alışmışım gerçi terk edilmeye Mahkûmum yıllar oldu ki yalnızlığa Düş bahçemin banklarında beklerim seni Uğrar mısın bilmem ki
Gidiyorum bir bilinmez sahile Sıcak rüzgârlar kavuruyor tenimi Yanıyorum alev alev
Mazi, müstakbel tülleniyor gözümde Hatırlamıyorum hiçbir şey ömre dair, Bir sigara dumanı gibi, Zeval olmuş, masal olmuş Hayal olmuş ömrü hayatım
Şarkılarda gizlerim seni Nağmelerde, mısralarda Şiirlerde, türkülerde Ağıt yakıyor uzlet bana Ben uzlete Bir şarkı ol nolursun düş dilime Kazısın mahpuslar mısralarını başucuna Ben sana mahkûmum bilirsin Sinem de şarkının adı gizli
Muğla ile ilgili şiirler Muğla ili hakkında şiir Muğla şiiri
MUĞLA’ DA ÇINAR AĞACI
Muğla’ da Emirbeyazıt ‘ta Kendine yabancı Yaşlı bir çınar ağacı
Yolun tam ortasına konmuş Tarih yazan çınar Tarih hatası olmuş
Ne sağa geçebilmiş Ne sola Tam ortada Ortada kalan sevilmez bizde Nerden bilsin çınar ağacı “Tarafsız olmanın, taraf tutmaktan Zor olduğunu bu ülkede”
Bir taraf tutsaydı çınar ağacı Sağında bir tarafta kalsaydı hayatın Ya da solunda Daha yüzsüz olup Sağ-sol yapsaydı Bir taraftan olsaydı Yol ortasında kimsesiz kalmazdı Birileri sahiplenirdi onu Bize benzemezdi kaderi Bakan’ı olurdu Elinden tutanı olurdu
Muğla’ da Emirbeyazıt’ta bir tarih Kimseye zararsız Yalnız ve kararsız…
Metin Çeçen
Muğla İçin
Yüksek olur kapıların eşiği, Her tarafın uygarlıklar beşiği. Çok olur ya güzellerin aşığı, Sonsuz sevdalarda var mısın Muğla’m
Hep özgündür evlerinin yapısı, Dosta açık, düşman bilmez kapısı. Sevgi, barış Muğla’lının hepisi, Benzerin var mıdır,bir misin Muğla’m.
Efelerin,zeybeklerin var senin, Bağın bahçen türlü meyve nar senin. Yüreğinde sevda dolu har senin, Akdeniz’e aşkım der misin Muğla’m
Dört mevsimde her tarafın gezilir, Güzelliğin destanlarda yazılır. Sevdaların yüreğinden süzülür, Bir sevgili misin, yâr misin Muğla’m
Muhtalip Türkmen
Bugün
Bir sis var dağılmaz Muğla karanlık bugün Bugün kederler içindeyim içimde devinimler Söz yok ses yok nefes yok yer gök sağır bugün “Bugün tarifsiz kederler içindeyim”
Ey “yar” adın aklımda asılı bir fener Fitilsiz yanarım her soluk bir kıvılcım bugün Gözlerim yeşil türbe tüm dualar okundu Bu gün aşkın ipine tutundum seni beklemekteyim
“Gel “ diyen dilim değil her zerrem seni çağırır Geçmez zaman kokuşmuş ceset gibi çok ağır Bu sessiz bu tarifsiz bu haksız ceza hangimize Duy sesimi sevdiğim kalbime sarıl bugün
Bu yarım kalmışlıkla kuşatılmış her yanım Bugün isyanda kalbim duyulmaz çığlıktayım Sebepsiz hasretinle tutuşur damarlarım Bir yol bul bir nefes ver ‘yar’dardayım
doğum günü şiirleri doğum günü sözleri doğum günü mesajları Doğum Günü şiirler Mesajları
Doğum Günü Hediyesi
…Kim derdi ki gün gelip te ellerin elleri ellerinde terleyecek ve kim derdi ki yaşananlar acımasızca tarihin zalim diliminde silinecek?
Gözler ilk kez sensiz ağlıyor İlk kez sözler sustuğunda Dudaklar dudaklarda Yalnız kalıyor Oysa doğum günümdü Mayısın son günü Beni sevdiğini söylediğinde Durdu zaman yürüdüğü yolda Şahitlik yaptı sevgiye,yüzüme güldüğünde
Şimdi çok uzaklardasın Tarih yine aynı Yine birşeyler karalıyorum beyaz sayfalara Tek ilham gözlerin yok odamda
Bu sana sayısız bir şiirim Bilinmeyenler içinde değil asla İlk te son da aynı olacak Hepsinde sen olacak
Ve ilk kez kendi doğum günümde Bir başkasına hediye veriyorum Belki bana verdiğin eşsiz hediyenin ışığını Sana yansıtıyorum…
Doğum günü kutlu olsun sevginin Kim yaşıyorsa sonuna kadar Unutulmayanların,için için kanayanların Tesellisi olsun ölene kadar…
Ferdi Gökharman
Bugün doğumgünün olduğu için farklı ve özel olduğunu mu sanıyorsun sen? Oysa sen benim için sadece bugün değil her gün farklı ve özelsin… Dostluğunun, arkadaşlığının verdiği keyfi sana anlatmam çok zor. Kalbim hep seninle. İyi ki varsın.. Birlikte daha nice yaşlara…
Sesim güzel olmadığından sana bir doğumgünü şarkısı söyleyemiyorum. Bu yüzdendir ki böyle kısa bir mesaj çekiyorum. Yeni yaşında da hep olduğun gibi sevgi dolu ve neşeli kal. Sana koskocaman mutlu bir yıl dilerim! Gönlünden ne geçiyorsa hepsinin gerçekleşmesi dileğiyle..
Bugün belki de çok kişiden doğumgünü mesajı alacaksın, ancak şu an okuduğun içlerinde en farklısı. Çünkü bu mesajın her harfi tamamen sevgiden oluşuyor. Hayatının her döneminde mutlu ve sağlıklı olmanı diliyorum. Tüm hayallerin gerçekleşsin, hayat güneşi her daim seni aydınlatsın! İyi ki doğdun ve iyi ki varsın…
Dikkat! Bu mesaj sevgi, neşe ve iyi dilek içermektedir. Bir dakika için yaşamın ve seni düşünen birinin olduğunun sevincini hisset ve mutlu ol! Bu mutluluğun her zaman sürsün. İyi ki doğdun. Nice mutlu yaşlara…
Arkadaşlar yıldızlar gibidir, onları her zaman göremezsin ama senin için her daim varolduklarını ve seni düşündüklerini bilirsin. Bugün beni göremezsen de bil ki yanındayım! Doğumgünün kutlu olsun… İyi ki varsın varsın.. Birlikte daha nice yaşlara…
Kısa bir mesaj olmalı bu. Sana binlerce öpücük ve sevgi yolluyorum buradan.. Bil ki unutulmadın.. Doğumgünün kutlu olsun!
Doğum Günü
Kutlu olsun doğum günün, kötülükler uzak olsun Mutlu ol ömrünce, üzülmeler sana yasak olsun Kalbin kırılmasında, üzerinde kir pasak olsun Sen üzülme sakın, üzülmelerim sana feda olsun
İyiki doğdun, iyiki vermiş yaradan seni bizlere Yıldırım gibi çaktın, güneş gibi açtın üstümüze Söz oldun, mani oldun, saz oldun bestemize Kutlu olsun doğum günün,nice mutlu senelere
Gözlerimden kaçırdığın bakışları Eline vereceğim bugün Yağmurlarınla ıslattığın ruhumla Gidip gelen düşlerimi Kalbime gömüp, Dualar okuyacağım ölen huzuruma…
Gönlüm geçip giden baharın arkasından Yolların gizemli yanlarına bakarken Elimde titrettiğim ‘sen dokunuşlarına Bir nefeslik soluk aldırıp, Şiirime yerleştireceğim…
Yüzüme çarpan ayın gölgesinde Paramparça olan umutlarımı Terk ediliş namına edilen Feryat figan nidaları (vedaları) Toplayıp, Gece rüzgârına çalacağım…
/Son trenin son yolcusu gibi Bineceğim bu geceki rüyalarına Göreceksin aşkın tesirini Ve sen! Hissedeceksin bendeki aşkın nasıl nefretleştiğini/
Teninde ayrılığın soğuk dokunuşları varken (dururken) Bendeki senin götürdüklerini Eline alıp, Bin parçaya böleceksin ettiğin yeminleri…
Çıkarken kırık, dökük ‘sen köprülerinden Dokunduğun her yer, Yanık aşk kokusu olacak, Kapkaranlık hayallerimin gizinin Anlaşılmaz görünüşünden Ölü kalbimi görüp, Toprak alacaksın üstünden…
Usulca yalvarırken Tanrıya, Güneş kokulu aşkları dileyip, Meleklerden aldığım hazla, Seni isteyeceğim yaratandan Kabul olur musun?
2 Kıtalık Öğretmen Şiirleri, İki Kıtalık Öğretmen Şiirleri, Kısa Öğretmen Şiirleri iki Kıtalık
Canım Öğretmenim Şiiri
Ailemden sonra seni tanıdım. Aynı sevgi,ilgi,sıcaklıgı sende tattım. Sen ögrettin sayıları,şekilleri,renkleri,
Sevmeyi,paylasmayı,ortak olmayı. Kendimi seninle kesfettim. Seni herseyden cok sevdim. BENİM CANIM ÖĞRETMENİM.
Sevgili Öğretmenim
Sevgili öğretmenim, İnan sen bir ışıksın. Yanarsın gece gündüz. Aydınlatırsın bizi. Doğruyu, güzeli, Bize sen öğretirsin.
Vatanıma sevgiyi, Kalbimize sen korsun. Çevreni aydınlatır, Bir mum gibi erirsin. Anne – baba gibisin, Bizi, bağrına hep basarsın.
Fethi BOLAYIR
İsim Bulunmaz Sana
İsim Bulunmaz Sana Kutsal İşine Uyan Sen Ki Örnek İnsansın Acıyan, Seven,Duyan
Kalbin Uçsuz, Bucaksız, Engin Denizler Gibi, Gözlerin İçindeki Cevheri Gizler Gibi
Öğretmenim
Yolsuz köye gittin yaya Gönül verdin cagdasliga Karanligi del dedinya Delecegim ögretmenim
Olur ettin olunmazi Deldin kaleminle tasi Bil dedinya bilinmezi Bilecegim ögretmenim
Öğretmenim
Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum demiş ulu bir kişi sen bana sen yirmi dokuz harf öğrettin öğretmenim.
Köleliğe karşı olsan da sen ben olurum seve seve yirmi dokuz kere kırk yıl senin kölen!
Fevzi GÜNENÇ
KÖY ÖĞRETMENİ
Ben bir köy öğretmeniyim, Alnımda ışık, Gözlerimde nur.. Alıp götürmeyin beni şehirlere, Götürmeyin, ne olur.. Bir köy öğretmeniyim, Katıksız duygular içinde yaşarım.
Çıplak ayaklar basar yüreğime, Onları tutar, okşarım. Bir köy öğretmeniyim, Çaresizlik ekmeğim, keder gözyaşım, Umut ve sevgiyim çarpan kalplerde, Dağlardan daha çok yücedir başım. Ben bir köy öğretmeniyim, Evlerde motif, dillerde destan Gölgesi düşer ay-yıldızın üstümüze, Ve gönüllerde büyür vatan…
Göktürk Mehmet UYTUN
Canım Öğretmenim
Bir çok şeyler öğrettin, Yaramazlıklarıma sabrettin, Hatalarımı düzelttin, Benim Canım Öğretmenim.
Sen bir gül gibisin, Bize hep gülümsersin, Bilirim bizi seversin, Benim Canım Öğretmenim.
Atatürk’ü översin, Onu örnek alın dersin, En iyi olmamızı istersin, Benim Canım Öğretmenim.
Birbirinizi sevin dersin, Hepimizi seversin, Barışın güzel olduğunu söylersin, Benim Canım Öğretmenim.
Bugün günlerden Cuma- Saat 7’de kalktım O perdeyi kaldırdım-pencereden bir baktım Oda sessiz ben sessiz-yapraklar kımıldıyor Kuşlar cik cik ötmekte-beni üzüntüye kor Olmuyor anneciğim-inan sensiz olmuyor Hepten çaresiz kaldık -anla vakit dolmuyor Sokak tamamen bomboş-karşı yolu gözlerim Bir elimde kalemim-ağlamakta gözlerim Üzdün annem bizleri-soldurdun yürekleri Bir kez daha görmekti-bizlerin dilekleri Olmuyor anneciğim-inan sensiz olmuyor Hepten çaresiz kaldık -anla vakit dolmuyor Rabb’im seni bizlerden-seviyormuş çok daha Yeşillenen ağaçlar-bana görünür vaha Allah’ım güç kuvvet ver-koyma bizi ellerde İnan dua ederiz-Bismillahım dillerde Olmuyor anneciğim-inan sensiz olmuyor Hepten çaresiz kaldık -anla vakit dolmuyor İlk defa tadıyorum-gerçekten son ayrılık Annem bak toplanıyor-durmadan kalabalık Herkes seni konuşur-bütün insanlığını Hepsi de çok seviyor-Emine denen canı Olmuyor anneciğim-inan sensiz olmuyor Hepten çaresiz kaldık -anla vakit dolmuyor Almanya’da namazın-kılınmış toplu hâlde Anneciğim duymadın-dolmuştu sende vade Vücudu yıkamışlar-sarmalamışlar seni Biz nasıl göreceğiz-konuşmayan o teni Olmuyor anneciğim-inan sensiz olmuyor Hepten çaresiz kaldık -anla vakit dolmuyor Duy Cumartesi günü- tamam öğle namazı Bizlere zehir oldu-hem kışı hem de yazı Teker teker geliyor-bütün akrabaların Durmadan anlatılır-o sevgin itibarın Olmuyor anneciğim-inan sensiz olmuyor Hepten çaresiz kaldık -anla vakit dolmuyor Hasan şiir yazıyor-bir taraftan ağlıyor Sen yoksun yanımızda- karaları bağlıyor Mevla’m sorgu sualden-kolay geçir annemi Yıkıldım perişanım-ben kaybettim hanemi Olmuyor anneciğim-inan sensiz olmuyor Hepten çaresiz kaldık -anla vakit dolmuyor
Dünyanın Bütün Çiçekleri Şiiri Dünyanın bütün çiçeklerini getirin bana dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya şiiri ceyhun atuf kansu dünyanın bütün çiçekleri
Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin.” — Köy öğretmeni Şefik Sınıg’in son sözleri.
DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum Bütün çiçeklerini getirin buraya, Öğrencilerimi getirin, getirin buraya, Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer Bütün köy çocuklarını getirin buraya, Son bir ders vereceğim onlara, Son şarkımı söyleyeceğim, Getirin, getirin…ve sonra öleceğim.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Kir ve dağ çiçeklerini istiyorum, Kaderleri bana benzeyen, Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları Geniş ovalarda kaybolur kokuları… Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni, Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini Bacımın suladığı fesleğenleri, Koy çiçeklerinin hepsini, hepsini, Avluların pembe entarili hatmisini, Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın, Aman Isparta güllerini de unutmayın Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum. Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım, Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden, Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden, Ne güller fışkırır çilelerimden, Kandır, hayattır, emektir benim güllerim, Korkmadım, korkmuyorum ölümden, Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Baharda Polatlı kırlarında açan, Güz geldi mi Kop dağına göçen, Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen, Muş ovasından, Ağrı eteğinden, Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni, Eğin türkülerinin içine gömün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, En güzellerini saymadım çiçeklerin, Çocukları, öğrencileri istiyorum. Yalnız ve çileli hayatimin çiçeklerini, Köy okullarında açan, gizli ve sessiz, O bakımsız, ama kokusu essiz çiçek. Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek, Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Ben mezarsız yaşamayı diliyorum, Ölmemek istiyorum, yasamak istiyorum, Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın, Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın, Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım, Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim, Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Okulun duvarı çöktü altında kaldım, Ama ben dünya üstündeyim, toprakta, Yaz kış bir şey söyleyen toprakta, Çile çektim, yalnız kaldım, ama yasadım, Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım, Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir. Simdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Can Yücel Şiirler, can yücel’in şiirleri, Can Yücel Şiirleri oku, can yücel şiirleri bağlanmayacaksın, can yücel şiirleri aşk, can yücel şiirleri anladım
Can Yücel Şiirleri
SENG-İ DERYA CAN YÜCEL
Daldı gözlerim Denizin o tirşe ve hareli gözlerine Derken Poseydon’la beraber Kaldırıp başlarımızı güneşin Gülkokusu bacaklarına baktık
Derken martılar geçti Sıyırarak suları yanımızdan Karşı sahilde akşamla yanan Beş pare cama gömmek için bizi…
ÖZLEDİM SENİ CAN YÜCEL
özledim seni… ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir. beynimi uyuşturuyor özlemin… çok sık birlikte olmasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca zamandır içimi ısıttığını yeni yeni anlıyorum Yokluğun, Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp mütemadiyen bir boşluğa Sabahları seni okşayarak başlamaları aksamları her isi bir kenara koyup seninle baş başa konuşmaları özlüyorum; oynaşmalarımızı, yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını, çocuksu küskünlüğünü… Nasılda serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne kadar yumuşak bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken Gitmeni asla istemediğim halde buna mecbur olduğunu görmek ve sana bunları söylemeden ”git artık” demek ”beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa” demek sana nede zor seni görmemek ve belki yıllar sonra karsılaştığımızda bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden… yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek….
SEVGİ DUVARI CAN YÜCEL
sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi dilimizde akşamdan kalma bir küfür salonlar piyasalar sanat sevicileri derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni yakanda bir amonyak çiçeği yalnızlığım benim sidikli kontesim ne kadar rezil olursak o kadar iyi kumkapı meyhanelerine dadandık önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi aramızda görevliler ekipler hızır paşalar sabahları açıklarda bulurlardı leşimi öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri çöpçülerin elleriyle okşardın beni yalnızlığım benim süpürge saçlım ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi baktım gökte bir kırmızı bir uçak bol çelik bol yıldız bol insan bir gece sevgi duvarını aştık düştüğüm yer öyle açık seçik ki başucumda bir sen varsın bir de evren saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi yalnızlığım benim çoğul türkülerim ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
Bağlanmayacaksın Can Yücel
Bağlanmayacaksın bir şeye Öyle körü körüne “O olmazsa yaşayamam” demeyeceksin Demeyeceksin işte Yaşarsın çünkü Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki Çok sevmeyeceksin mesela O daha az severse kırılırsın Ve zaten genellikle o daha az sever seni Senin O’nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen çok acımazsın Çok sahiplenmeyince Çok aitte olmazsın hem Çalıştığın binayı Masanı, telefonunu, kartvizitini Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin, Güneşi, ayı, yıldızları Mesela kuzey yıldızı Senin yıldızın olacak “O benim” diyeceksin Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin.. Mesela gökkuşağı senin olacak
İllede bir şeye ait olacaksan, Renklere ait olacaksın, Mesela turuncuya, Yada pembeye, Ya da cennete ait olacaksın. Çok sahiplenmeden Çok ait olmadan yaşayacaksın Senin değillermiş gibi davranacaksın Hem hiçbir şeyin olmazsa Kaybetmekten de korkmazsın Onlarsızda yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın Çok eşyan olmayacak mesela evinde Paldır küldür yürüyebileceksin İlle de bir şeyleri sahipleneceksen Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat İlişik yaşayacaksın Ucundan tutarak..
Ne zaman baksam çevreme elli yıl sonra Hep aynı gördüklerim; bir keşmekeş, bir bozuk düzen Bir lokma ekmek uğruna tükenmesi insanların Yaşamak ve ölmek için hep aynı neden
Sefil doymazlık: ete, kana, paraya Öylesi bir açlık ki eksilmeyen, bitmeyen İnsan, ezebildiğince mutlu insan, oğul Nereye gidersen git hep o tuzak, o dümen
Küçük hesaplarla kabaran büyük hesaplar Ve değişmez çığlığı insanoğlunun: Ben, ben, ben!” Sen yok musun? Onlar yok mu? Biz yok muyuz? Nereye bu gidiş? Delicesine pupa yelken
Söyle neyi değiştirebilirsin ki tek başına Yıldırırlar, sustururlar vururlar seni de hemen Düşler bitmişse, gerçekler bir tokat gibi inmişse Tek başına mutlu ol bakalım, olabilirsen
En güzeli sevmek diyeceksin insanları tümüyle Usanmadan, bir şey ummadan, beklemeden Ver, durmadan ver, eller uzanmış, baksana Ver ki; kurulsun sofra, başlasın şölen
Bir yanda umutların, düşlerin, düşüncelerin Bir yanda aldığını geri vermez koca bir evren Bak! Bütün ağızlar yutmaya hazır seni Bir noktadan, bir lokmadan başka nesin sen
Dönüp gerilere bakıyorum, bir de kendime Elli yıl geçmiş, ha gün, ha yarın derken Değişen birşey yok, bir şaşkın benden başka İşte aynı yol, aynı kapı, aynı merdiven
Hani nerdeler? Kimi yitmiş kimi gitmiş dostların Bir ak saçlı anan kalmış yolumu bekleyen Sabah-öğle-akşam . . . Hep o tekdüze yaşam Ve kırılmış bir kalple yorulmuş bir beden
İşte böyle geçti yıllar. bozbulanık Ben sevdim, ben ağladım, başkalarıydı gülen Ne zaman uzattıysam ellerimi, parçalandı Mutluluk serseri bir mayındı denizlerimde yüzen
Ümit Yaşar Oğuzcan
Acılar Denizi
Ben acılar denizinde boğulmuşum İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni Duyarım yosunların benim için ağladıklarını
Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını
Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek Baksana; herkes içime dökmüş artıklarını
Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse Yılların içimde bıraktıklarını…
Adak şiiri
Sana şiirler okuyacağım, gitme Güneşler doğacak yalnızlığımdan Sana bir ışık getireceğim Büyük aydınlığımdan
Sana bir dolu umut getireceğim Küçük ellerine sığmayacak Sana Afrika gecelerini getireceğim Sımsıcak
Sana çiçekler getireceğim Bozulmuş güz bahçelerinden Sana bir serinlik getireceğim Yağmur tanelerinden
Sana avuç avuç yıldız getireceğim Güneşimden başka Sana engin denizlerin maviliğini getireceğim Köpük köpük dalga dalga
Sana bir rüzgar getireceğim Dağlardan, tepelerden Gitme, sana zamanı getireceğim Zamanın bittiği yerden
Andıkça
Ne zaman seni düşünsem içim ürperir Seninle geçen her saat, her gün gelir aklıma Bir akşam vakti gelir bir deniz kıyısı gelir O eşsiz hatıralar bütün gelir aklıma Ne yapsam unutamam yaşadığımızı Sevgindi sevgilerin en yalansızı Şimdi nerde bir gül görsem kırmızı Dudaklarımı uzun uzun öptüğün gelir aklıma Bir çıban büyürcesine ortasında gecenin Dolar yüreğime hüznü seni sevmenin Dünyada ne benim yerim var artık ne senin Ağlarım başucunda ölümün gelir aklıma.
Özdemir Asaf Şiirleri Aşk Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin, Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin. Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür; Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.
Özdemir Asaf
Lavinia
Sana gitme demeyeceğim. Üşüyorsun ceketimi al. Günün en güzel saatleri bunlar. Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim. Gene de sen bilirsin. Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim, İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim, Ama gitme, Lavinia. Adını gizleyeceğim Sen de bilme, Lavinia.
1957 Özdemir Asaf Seni Saklayacağım
Seni saklayacağım inan Yazdıklarımda, çizdiklerimde, Şarkılarımda, sözlerimde.
Sen kalacaksın kimse bilmeyecek Ve kimseler görmeyecek seni, Yaşayacaksın gözlerimde.
Sen göreceksin, duyacaksın Parıldayan bir sevi sıcaklığı, Uyuyacak, uyanacaksın.
Bakacaksın, benzemiyor Gelen günler geçenlere, Dalacaksın.
Bir seviyi anlamak Bir yaşam harcamaktır, Harcayacaksın.
Seni yaşayacağım, anlatılmaz, Yaşayacağım gözlerimde; Gözlerimde saklayacağım.
Bir gün, tam anlatmaya.. Bakacaksın, Gözlerimi kapayacağım.. Anlayacaksın.
Özdemir Asaf AKIL GÖZÜ
Seni bulmakdan önce aramak isterim. Seni sevmekten önce anlamak isterim. Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de, Sana hep hep yeniden başlamak isterim.
Özdemir Asaf
Ansızın
Ben sensiz olanlara seni aratıyorum, Ben sensiz kalanlara seni yaratıyorum, Seni saklayacağım, seni yazıp-andıkça Kendimi çoğaltıyor, seni kuşatıyorum.
Unutturmayacağım, seni yaşatacağım, Kendimi çoğalttıkça, seni kuşatacağım, Her zamanda, her yerde sen bende yaşadıkça… Sen evreninde sana seni aratacağım.
Özdemir Asaf
AN
Gülüş bir yanaşım’dır bir öbür bir kişiye; Bir’den iki kişiyi döndürür bir kişiye.. Anılarından kale yapıp sığınsa bile, Yetmez yalnız başına bir ömür bir kişiye.
Özdemir Asaf 2=1
Kim o, deme boşuna… Benim, ben. Öyle bir ben ki gelen kapına; Başdan başa sen.
Cenap Şahabettin şiirleri Cenap Şahabettinin yazdığı şiirler
ELHAN-I ŞİTA
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş, Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi kar Geçen eyyâm-ı nev-bahârı arar.
Ey kulûbun sürûd-ı şeydâsı, Ey kebûterlerin neşîdeleri, O bahârın bu işte ferdâsı: Kapladı bir derin sükûta yeri karlar Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.
Ey uçarken düşüp ölen kelebek, Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek gibi kar Seni solgun hadîkalarda arar.
Sen açarken çiçekler üstünde Ufacık bir çiçekli yelpâze Na’şın üstünde şimdi ey mürde Başladı parça parça pervâze karlar Ki semâdan düşer düşer ağlar.
Uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar; Küçücük, ser-sefîd baykuşlar gibi kar Sizi dallarda lânelerde arar.
Gittiniz, gittiniz ey mürgan, Şimdi boş kaldı ser-te-ser yuvalar, Yuvalarda -yetîm-i bî-efgan:- Son kalan mâi tüyler kovalar karlar Ki havâda uçar uçar ağlar.
HAKİKAT-I SEVDÂ
Bir şüphe-i hissiyye ile dalgalanır dil; Bir heykel-i gül-rû dikilir kalb üzerinde; İnsan bütün ahzân ü meserrâta muâdil Bir tatlı dönüş hisseder âvâre serinde
Her cevf-i hayâtî, sevilen şeyden ibaret Bir lem’a-i nev, şa’şaasıyla eder ihfâ; Bir berk arkasından ederek ömrü temâşâ Bin müddet için göz kamaşır… İşte muhabbet!
Pek boştur o his, lakin o boşlukla dolar dil; Âfâk-ı hayatiyyedeki cevfi o örter; Herkes hep o boşlukta arar bir tutacak yer Pîrâmen-i ömründeki girdâbâ mukâbil
Sevdâya mukabil duyulur rûhta her gâh Bir def-i pey-â-pey ile bir cezb-i pey-â-pey; Bir istiyor insan onu, bir istemiyor, âh Sevmek bile doğmak gibi, ölmek gibi bir şey!
SENİN İÇİN
Sesin işler gibi bir şuh kanat gamlarıma Seni dinlerken olur kalbim uçan kuşlara eş, Gün batarken sanırım gölgeni bir başka güneş; Sarışınlık getirir gözlerin akşamlarıma.
Doğuyor ömrüme bir yirmi sekiz yaş güneşi Bir kuş okşar gibi sen saçlarımı okşarken. Koklarım ellerini gülleri koklar gibi ben; Avucundan alırım kış günü bir yaz ateşi.
Gönlüme avdet eder her unutulmuş nisan Ne zaman gençliğini yolda hıraman görsem. Eskiden pembe dudaklarda dağılmış busem Toplanır leblerime, bir gece dalgın dursan.
Seni zambak gibi gördükçe açık pencerede Gül açar bahtımın evvelki hazanlık korusu Genç eder ufkumu hülyalarımın genç kokusu; Sorarım ak saçımın örttüğü yıllar nerde?
Cebhemi varsın o solgun seneler soldursun Yeni yıldız gibi doğdukça güzel her akşam, Gençliğin böyle benimken kocaman, hiç kocamam .. . Ruhum, ölsem bile ben, sen yaşayan ruhumsun
Tevfik Fikret Sen Olmasan Şiiri Tevfik Fikret Sen Olmasan Sen Olmasan Şiiri Tevfik Fikret SEN OLMASAN Puan Ver : Sen olmasan… Seni bir lâhza görmesem yâhut, Bilir misin ne olur? Semâ, güneş ebediyyen kapansa, belki vücud Bu leyl-i serd ile bir çâre-i teennüs arar, Ve bulur; Fakat o zulmete mümkün müdür alıştırmak Bütün güneşle, semâlarla beslenen rûhu, Bu rûh-ı mecrûhu?..
Sen olmasan… Seni bulmak hayâli olsa muhâl, Yaşar mıyım dersin? Söner ufûlüne bir lâhza kaail olsa hayâl; Soğur, donar, kırılır senden ayrılınca nazar Ne hazin Gelir hâyât o zaman hem vücûda hem rûha, Yaşar mıyız seni kaybetsek âh ben, kalbim, Bu kalb-i muztaribim?
Sen olmasan… Bu samîmî bir îtirâf işte; Sen olmasan yaşayamam: Seninle rabıtamız hoş bir îtilâf işte; Fakat bu râbıta hâlî mi rûhu ezmekten?… Akşam Gurûba karşı düşündüm sükûn içinde bunu: Fenâ değil sevişip ağlamak, fakat heyhât, Bükâya değse hayat!.. Tevfik Fikret
Tevfik Fikret Tarihi Kadim Şiiri Tarihi Kadim Tevfik Fikret Şiiri Tevfik Fikret Tarihi Kadim TARİH’İ KADİM Puan Ver : İşte, der, insanoğlunun geçmiş hayatı bu. Ve başlar bize maval okumaya. Ninniler uydurup uyutur bizi dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun, zifiri karanlık hayatından. Gösterir bize evvel zamanı, tek doğru, en güzel örnek, der. Bakarsın gelecek günlerin farkı yok geçen geceden. Senin tarih dediğin işte budur, alnında altı bin yıllık buruşuklar ve bir o kadar da kuşku. Başı geçmişe bir düşe değer, sürünür ayağı bomboş bir geleceğe, bir deri bir kemik, ayakta zorla durur.
Ben hiç tiksinmem ondan, karşıma alırım onu arada bir, anlat bakalım, derim, şu eskilerden. Bir parça feylesofa benzer o, bir parça sırtlana benzer, berbat suratıyla da bir hortlağa. Yoklar mezarını unutulmuş gecelerin, başlar paslı, boğuk bir sesle bir bir bana anlatmaya, sırasıyle, ne olmuş ne bitmişse: Hep yıkım üstüne yıkım, acı üstüne acı! Ne vakit geçse anlı şanlı bir ordu, çöküverir ağır gölgesi bir bulutun, kanlar yağar dört bir yana. En başta bir kanlı bayrak. Kanlı bir taç gelir arkasından. Sonra araçlar sökün eder kan içinde: Balta, topuz, yay, kılıç, mızrak, mancınık, top, tüfek, sapan. Arada, kanlı komutanlar ve savaş birlikleri. En son alay alay esirler geçer. Yenen bir kişiye yenilen on kişi, çiğneyen haklı, yiğnenen hapı yuttu. Yıkımlara, acılara alkış tut, yüksekten bakanlar önünde eğil, insafla birdir aşşağılık ve namussuzluk, doğruluk lafta, yürekte değil, iyilik ayaklarda, kötülük kucaklarda. Bir gerçek var, tek bir gerçek: Eli kolu bağlayan zincir. Bir tek şey var sözü geçen: yumruk. Hak güçlünün, kötünün yanı. Uzun lafın kısası: Ezmeyen ezilir! Nerde bir şeref var, iğreti. Nerde bir mutluluk var, yama. Bir şeyin ne başına inan ne sonuna. Din şehit ister, gökyüzü kurban. Her yanda durmadan kan akacak, durmadan her yanda kan!
İşte böyle inler, sayıklar o, anlatır insanoğlunun bu belalı ömrü ne yolda, nasıl sürdüğünü. Bakarım iskeletin kanlar köpürür dişlek ağzında. Duyarım sesinin titreyen kuyusunda yankısını korkunç bir iniltinin, ben de başlarım birdenbire titremeye, toprak da tiksintiyle titremiş gibi gelir bana. Savaşın gürültüsü, patırtısı, indir artık indir bu acıklı sahnenin perdesini! Dinsin sonu gelmeyen bu karışıklık! Sen de, gelenekçi iskelet, yazdığın kara yazılara bir son ver, aydınlığa susadık biz, aydınlığa susadık. Uzun karanlıklar içinde uyumak isteyen mi var? Bizden iyi geceler onlara, bizden onlara iyi uykular! Kimsin, ey gölge, kendinden geçmiş, koşuyorsun karanlıklara doğru? Kanla oynamış gibisin, kırmış geçirmişsin insanoğlunu. Sen buna kahramanlık mı dedin? Onun kökü kan ve hayvanlık be? Şehirler çiğne, ordular dağıt, kes, kopar, kır, sürükle, ez, vur, yak ve yık. Yalvarmalara yakarmalara boş ver, gözyaşlarına iniltilere aldırma. Ölümle, acıyla doldur geçtiğin yeri, ne ekin ko, ne ot ko, ne yosun. Sönsün evler, sürünsün insanlar orda burda, kalmasın alt üst olmayan hiçbir yer, mezar taşına dönsün her ocak, damlar çöksün yetimlerin başına. Bu ne alçaklık böyle bu ne namussuzluk! Hey bana bak, başbuğ musun ne? Yerin dibine bat, cakanla gösterişinle! Her başarı bir yıkım bir mezarlık, işte bir yavrucak yatıyor şurda, ey cihangir, onu gör de utan! Devril, bağımsızlığın eskimiş tahtı, devril, nice acılar verdin bütün insanlara, inim inim inlettin bütün insanları. Parçalan, kararmış tac, tuz buz ol, hep senin yüzünden yoksulluğu insanların. Göz yaşından incilerin nerde hani? Nasıl da yosun tutmuşlar, bi görsen! Eski çağlar nasıl kanmış size? Ey kan içen kargalar, bütün karanlıklar sizinle dolu! Artık yeter fikri susturduğunuz, yerini hiç bir şey tutamaz bu dünyada zincirsiz, kelepçesiz yaşamanın. Hadi gidin tarih korusun sizi, -haydutlara en iyi sığınaktır gece-, gidin, yok olun siz de o mezarlıkta. İşte müjdelerin en güzeli, işte en gerçek özgürlük düşümüzdeki gelecek çağlarda: Ne savaş, ne savaşan, ne salgın, ne saltanat, ne yoksulluk, ne ezen, ne ezilen, ne yakınma, ne de zulmün kahrı, ne tapılan, ne tapan, ben benim, sen de sen!
Ey soyulan iskelet, kimse bilmeyecek o zaman, kimse bilmeyecek senin sayıp döktüklerini, savaş ne, karışıklık ne, zafer ne, anlaşma ne? Belki duyulmadık bir öykü, belki korkunç bir masal. Çok sürmez köhne kitap, fikri gömen sayfaların bugün olmazsa yarın yırtılacak. Ama kim yapacak dersin bu işi? Bu öyle büyük, öyle kocaman bir devrim ki, hangi güç kalkar, ben yaparım der? Yerlerin ve göklerin sahibi mi? Tamam, işte oldu şimdi! Yeri göğü elinde tutan o kibirli, o somurtkan ve dokunulmaz. Bütün bu kavgalar onun yüzünden değil mi? Gökyüzü, sen söyle, yüzyıllarca sel gibi akan su, – şimdi esrik bir ağzın türküsü, kuru sesi zindandaki bir adamın, iç açan bir söz ya da yakan bir söz şimdi, bir geniş “oh!”, bir derin “eyvah!”, bir yakarış, bir övgü, Şimdi tüy gibi bir rüzgar, Şimdi ağzın bir kasırga. Dokunaklı bir yakınma şimdi, sabredemeyen bir başa kakma, bir titreme, bir çan sesi, bir savaş davulunun gümbürtüsü, için için ağlamasi çaresizliğin, kahrın iyilikbilir kişnemesi, bir söylev, apaçık, gürül gürül, Şimdi utangaç ve hasta bir yalvarış, bir rahatlık bir iç sıkıntısı, Şimdi korkunç bir haykırma – bütün bu karman çorman gürültü patırtıyla inleyen boş kubbe, sen söyle! Sen ki her sesi yankılayansın, söyle, bu bir sürü boş çabalama içinde, daha yukarlardaki şu tanrı katına hangi sesin yankısı varabilmiş ki? Hangi dua kabul olmuş bugüne dek? Binlerim seni, göklerin tanrısı, din ulularından dinlerim seni: “Ne benzer var, ne noksanı, canlı ve ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve yüce. Odur veren yiyeceği içeceği, düşleri gerçek yapan o, bilen, haberi olan, kahreden ve öç alan, açık, kapalı her şeyi duyan ve anlayan, el uzatan yoksullara ve çaresizlere, her zaman her yerde bulunan ve her yeri gören…” Seni böyle övüp duruyorlar işte. Oysa senin en üstün özelliğin ne, “Ortaksız” oluşun değil mi? Kaç ortağın var şu bataklıkta, bir bak. Topu ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve kahreden. Ve topu ortaksız ve tek. Ve topunun buyruğu yasağı ve saltanatı var, ve topunun yukarlarda bir gökyüzü. Bütün ordan gelir yüreğe doğan. Topunun güneşi, ayı, yıldızları var, ve topunun görünmez bir tanrısı. Topunun adanan bir cenneti var, ve topunun bir varlığı, bir yokluğu, ve topunun saygıdeğer bir peygamberi. Ve topunun cennetinde körpecik güzel kızlar yaşar. Ve topunun cehenneminde birer lokmadır insancıklar. Tanrılar ne derse onu yapacak halk, sabırla ve kahırla olacak iki büklüm. Ama tanrılar ne derse onu yapacak.
İnanasım gelmiyor bunların hiçbirine. “Ne bileyim?” diyor kime sorsam. Hepsi bir kuruntu mu bunların yoksa? Belki aldanmak yaşamanın bir gereği. Belki de hepsi de doğrudur, kim bilir, belki ben hiç bir şeyin farkında değilim, karıştırmaktayım “yok” la “var” ı. Kusurum ne? Kuşkuda olmak mı? Kuşku koşmaktır aydınlıklara doğru. İnsan aklıdır eninde sonunda gerçeği bulacak olan. Belki de yok olacağız bir gün topumuz birden. Kimbilir, öbür dünya belki de var. Madem bu beden o ölümsüzün işi, ne diye kıvranır durur bin türlü dert içinde? Hadi diyelim aslımız toprak bizim, sen gel onu kederden bir çamur yap. – her yeri kanla, göz yaşıyla dolu – insaf be, bu kadarı da olur mu? Sen gel hem yoktan var et, sonra da ettiğini boz, kötüle. Hiç bir yaradandan ummam bunu: Yaradan yok eder, ama perişan etmez!
En zorlu düşmanın işte, tanrı, boğmak ister seni ulu katında, çok iyi tanırsın sen o yılanı, onun kızgın zehrinden bir vakitler bize bir tadımlık vermiştin hani. Kuşku! En zalim en güçlü düşman. Bunu ya bildin ya koydun kafamıza, ya da bilemedin işin nereye varacağını. “şeytanlık, düzen, sapıklık” denen şey var ya, bugün yerinden yurdundan edecek seni o. Tapınağında ışıklarını söndürüyor, elleriyle parçalıyor heykelini. Sense, iler tutar yerin kalmamış, göçüp gidiyorsun olanca gücünle. Burçlarında yıkılmalar falan hani? Nerde hani gümbürtüsü yıldırımlarının? O kızgın soluğun hani nerde? Ne cehennemlerinde bir kaynama var? Ne büyük acını gören bir göz. Ne de kulaklarda dokunaklı bir çınlama. Oysa bir ufak parçası kopsa insanın, bir sızlanma olur, duyulur bir ağlaşma. Sen Yeryüzü ve Gökyüzü’nle göç gir de, bir inilti bile duyulmasın ortalıkta. Tam tersi, kahkahadan geçilmiyor. Zaten yalana ağlasa ağlasa, bir ikiyüzlüler ağlar, bir de ahmaklar.
Uğur Aslan Şiiri Uğur Aslan şiir Kitapları Uğur aslan Şiirleri oku
Adı Mehmet (Ene Mehmet) Aziz Yarim Bazen Beni Sana Yönlendir Beni Tanırsın Sen Bir Çiçek Aldım Deniz Feneri Er Mektubu Gölgeli Adam Gözlerin Günahsız Aşk Kavuşursak Biteriz Biz Karagümrük yanıyor Korkuyla Umut Arası Lise Fotoğrafı Metris Namın Yürüsün Satılık Aşk Sen Ve Ben Seni Yağmurdan Sonra Seveceğim Sultaniyegah Sirto Son Hıçkırık Urfalı Uyuyan Güzel Yedi Zılgıt Yollar