AFFET ALLAH’IM Onu senin kadar seversem eğer Çok seven kulunu affet Allah’ım Ona bu canımı verirsem eğer Gücenme ne olur affet Allah’ım Aşkıma sevgime yenik düşersem Her söylediklerine boyun eğersem Bir gün bu halime isyan edersem Gücenme ne olur affet Allah’ım Sevdim onu ölecek kadar Uğruna canımı verecek kadar Güzel yaratmışsın tapacak kadar Taparsam beni affet Allah’ım
YÜREK YARAM acılarını gülüşlerinde boğup çıkıyorsun karşıma kalbinin fırtınasında boğulanlara değil gel artık bana gözlerindeki parıldayanları göremedim ben ama gitmez oldu o ışıktaki güzellik sana baktıkça
gelip gidenler olur belli ki o gözler boş bakmaz güzelliğinin farkına var kimse ben gibi kör olmaz yaşananları hiçe say derim de yarası sarılamaz bu kalp içine atar da sensizliğe dayanamaz
bulsam güzel ellerini ellerimde nasıl bırakırım divane olunca belki, belki ölmeden ararım senin bekleten ben ne yüzle kapına varırım korkarak sevmekten bıkınca bunlara aldanırım
sessizlikten boğulup kaçar oldum her zaman sensizliğe kapılıp korkar oldum of aman kendi düşen ağlamaz dediler doğru benim hatam hangi yüzle gelebilirim ki sana yürek yaram
sustum kimse bilmiyor içimdekileri susmalıydım artık konuştukça batıyordu yüreğim kelimeler birbirine giriyordu sen kelimesini dudaklarıma almamalıydım içimden söküp atamasamda seni bu acımla savaşmalıydım
gittin bende bittim ve bu aşkıda bitirmeliydim seni hatırlatan her şeyi yırtmalıydım yakmalıydım artık pembe gözlüğümü çıkardım hayata simsiyah bakıyorum kendimi kandırmamalıydım her biten şey yeni bir başlangıçın habercisiymiş nerde ozaman bak ağaçlar bile yaprak döküyo her sonbaharda her yeni güne birkaç yaprağını feda ediyo senin beni feda ettiğin gibi yalan her şey sahte gülücüklerim gibi senin beni sevdiğin yalanı gibi gerçek olan sadece yaşamak zorunda oluşum son nefesimi verene dek yüreğim sen diye çarpsada bunu senin bilemeyeceğin benim sevgim benim aşkım tek gerçeğim ve şimdide susmalıyım gittiğinde kal gitme diyemedim
ama şunu unutma ben sen beni sevdin diye sevmedim aşkımız sen de bitti diye bende biteremezsin…
Dün gece yine seni düşündümKaynakwh: her zaman ki gibi geçtiğimiz yaz aylarını düşündüm hasretin sevginle birleşti gözyaşı olarak döndü bana. Sensizliğine bürünmüş dünyamda kendi egemenliğimi kurmaya çalışıyordum tam kendim için bir şeyler yapacaktım ki tekrar geldi hiç gözümün önünden gitmeyen gözlerin.
Sandığın içinden fotoğraflarımızı buldum sanki sensizliği tadacakmışım gibi sarılmışım sana yüzüm gülüyor. Mutluyum! Artık dayanamıyorum sensizliğe. Acı veriyor fotoğraflarınla yaşamak bana belki de aşkımızın kayan bir yıldız kadar.Kaynakwh: Çabuk parlayıp söndüğünü bilmek yıpratıyor bedenimi artık ben eski ben değilim. Mutlu olamıyorum eskisi gibi bedenim susuz kaldı ne kadar içsem de daha kalacak. Çünkü ben suya değil benim için daha da önemli olan sana, senin sevgine susadım. Tam sevdanın rengini bulmuştum ki gökteki yıldızımız kaydı. İlişkimizin başladığı gün bir fidan dikmiştik ve söz vermiştik birbirimize sevgi ile büyütecektik diye. Şimdi o ağaca kim bakacak sevgisiz kalıp sonsuzun derinliğine mi kapılacak benim gibi çünkü ben sensiz karanlığın içinde kaybolmuş gibiyim tek ışığım sendin yok olup gittin. Artık kendi içimde 4 mevsim kış yaşıyorum çünkü yazım ve baharlarım beni terk etti. Bende artık yalnız içiyorum senin sevdiğin şarabı. Aynaları da kaldırdım artık sevmiyorum onları. Bana iyi bir yüz vermiyorlar baktığımda. Bahçemdeki kuşlar da sustu artık aşkımızı şarkılara vurmuyorlar. Ne olur geri dön artık bebeğim hayatımı artık siyah beyaz yaşamak istemiyorum…
Çağırma beni .. O ruhumu delen bakışlarını salma geceye Gel deme n’olur… Karanlığın orta yerine mührünü koyan tüm muskasız yüreklere andolsun, ve andolsun o yüreklerin sahibine ki, bu kalp itaatsizliği maharet bilmedi..
Geceydi.. Pusluydu.. Su uyur düşman uyumazdı. Beklerdi kaotik bir kabusu korkak dişlerini sıkarak yürekler. Sen uykunun kollarında bulurdun bebeksi kokunu, ben sağır yamaçların intihar bekçisi .. Fakat kalp hep bir umuda gebeydi.
Gecenin karanlığı sindi mi zemheriye, dağ taş sen kokardı. Yolların sapasına saklanırdı aşk. Kaç çapraz ateş, kaç kumpas aşmak gerekirdi ona varmak için? Ve ulaşıldıktan sonra aşk ne kadar aşktı? Bu acizin dualarında sabahlayan, aklına her gelişinde saklı bir tebessüme yerini bırakan, bir tel saçına dokunmaktan gayrısı değildi. Şehre inişler bayram vakitleriydi o zamanlar. Kokunun sindiği kaldırımlara kıvrılıp, pencerenden sızan ışıkla ısınmak geceleri. Oralarda olduğunu bilmekti mutluluk. Görebilmeyi değil, görebileceğini bilmeyi umut etmekti ..
Ama benim postallarım hiç yakışmadı şehrin ışıltılı sokaklarına. Yüzümdeki taşralı ifade, alnımdaki bin yıllık yazı ve ensemde soluğunu hissettiğim o ölümcül melek peşimi hiç bırakmadı. Beni dost dualarla uğurladığın her vakit yüzüm caddeye, kanım geceye akardı. Ne senin sevdana benim adım yazılmıştı, ne benim kaderime bir sevgili busesi. düşlemenin bile yasak olduğu senli sabahları yedeğime azık diye aldım ben can .. devriyelerin, apoletlerin, tel örgünün, yumruğun olduğu yere senin adın yakışmazdı.
Pusulası bir kez bile beni göstermeyecek gözlerini gözlerime, tercümesi bir ömür bana susmak olan iki ucu keskin hançer sözlerini yüreğime kazıdım. Yokluğuma rabtettiğim varlığına inat, sonu baştan uçurum bir sevdanın adı “yazık”a çıkmış zavallısı olduğumu kabul etmek için damarlarımdaki bütün seni boşaltmam gerekti. Haklıydın, benim yolum yâre çıkmazdı. Ve asla yüzünü güneşe dönemezdi kan çiçekleri..
Yürüdüm.. Bütün “e” hallerimi “den” haline çevirinceye dek yürüdüm.. Sana uzanan niyetlerimin külleri düştü gözbebeklerime.. her adımda biraz daha karanlık bulaştı sessizliğime. Her adımda biraz daha kan yürüdü parmak izime.
….
Ve şimdi sen bunca birikmişliğime ve kusulası kötücüllüğüme rağmen yaralarımı sarmaya çağırıyorsun. Çağırma can. Gel deme .. Sana düşmek kavgadan, senden düşmek hayattan düşmektir, biliyorsun ..
Canım yanıyor sevgili .. Aklıma düşende hasret kuşanıyorum her hazan. Gözlerim çakmaklanıyor yolların imkansızlığına .. Sana kavuşamadan kavuşuyor ruhum seni yaradana, O’ na seni sormak için sabırsızlanıyorum .. Ve dualar yeminlere bırakıyor yerini. Kan kusuyorum vakit daraldıkça. Yine de, ben de bir kalp sahibiyim. Umutlarımı kardelenlere emanet ediyorum ..
Can.. Karanlığın orta yerine mührünü koyan tüm muskasız yüreklere andolsun ve andolsun o yüreklerin sahibine ki, bu kalp ebedi yolun herhangi bir yerinde kalbine ulaştığı günü bekleyecek, ve bende sana kavuşamayan ne varsa sonsuza dek senin olarak yüreğine gömülecek .. Andolsun …
Hava degil sevgi solunmali benim dünyamda Çiçekler açmali namlularda Nehirler çilginca akmali sevdalarin aşkina Sonra, sonra bir rüzgar esmeli Hasreti yeryüzünden silip gitmeli
Yildizlar sönmeli, güneş dogmamali Yetmeli insanlarin sevgisi dünyayi isitmaya Yetmeli bitkilerin büyümesine, Çiçeklerin açmasina yetmeli Yetmeli ki hep baharlar yaşansin.
Benimki masumca bir hayal gözlerinde yaşadigim Gözlerin bir okyanus yüreklerin boguldugu Bir okyanus ki sadece benim yüzebildigim; Sadece benim, seni dünyalar kadar çok sevenin..
Hayal degil gerçek bu, Ne kimsenin bildigi ne de yaşadigi Sadece benim dünyam Senin o okyanus gözlerin
Ayrılık çanları çalsa ansızın Elveda sevgilim diyecek misin? Önünde diz çöksem, gitme kal desem Bakmadan ardına gidecek misin?
Ayrı yönde akan ırmaklar gibi Dalından uçuşan yapraklar gibi Ümitsiz, çaresiz aşıklar gibi Kalbinden aşkımı silecek misin? Son ümidi yere serecek misin?
Kendini boş yere teselli edip Sevdadır nasılsa geçici deyip Yaşlı gözlerini gizlice silip Bakıp da yüzüme gülecek misin?
Parkın tozlu yollarında yalnız dolaşacaksın Mutsuz gökyüzünde bir-iki yıldız, ışık tutacak karanlığına Delikanlının biri uzanacak ellerine ansızın Çaresizliğine, yalnızlığına irkileceksin Ve daha sonra tarakta kalan saçlardan anlayacaksın ihtiyarladığını Dudaklarının pembeliği solacak Cilâsı çıkmış bir mobilya gibi eskiyecek güzelliğin Kahrolacaksın! Ve bir gün gelip, beni anlayacaksın. Oysa; vakit çoktan geçmiş olacak
Ama sen yine de sözlerime aldırma. Gözlerin zamansız ıslanmasın. Çünkü, artık çocuk değilsin Güneşin nereden doğduğunu bilirsin Başka bir İstanbul olmadığını bilirsin Ve seni nasıl sevdiğimi bilirsin Ama gitmek istiyorsan, yine de sen bilirsin…
Bu Nasıl Ayrılık
bu nasıl ayrılık, bu nasıl veda gözlerin kal diyor, dudakların git. bakışın anahtar, ellerin kilit, gözlerin aç diyor, dudakların git.
ayrılık dönüşü olmayan bir nehir yalnızlık bomboş bir şehir. kaç sevda kül oldu böyle kimbilir, gözlerin kal diyor, dudakların git.
gidersem bir daha dönmeyeceğim, kalırsam kalbime yenileceğim. çözemedim seni delireceğim. gözlerin kal diyor diyor, dudakların git.
duvardan insin mi resimlerimiz, yabancı olsun mu isimlerimiz. ya deli dolu günlerimiz, anılar kal diyor, dudakların git.
bu roman da biter belki birazdan, ne aşklar yıkıldı gururdan nazdan. ağlıyor besteler yine hicazdan, şarkılar kal diyor, dudakların git…
Nankör
Hani ”pazara kadar” değil ”Mezara kadardı” aşkımız Gel gör ki ”Pazartesine” kadar bile sürmedi Senin gibi nankörden Başka ne beklenirdi
Ben senden önce ölmek isterim. Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun? Ben zannetmiyorum bunu. Iyisi mi,beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun. Kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni gorebilesin Fedakarliğimi anlıyorsun vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için. Ve toz oluyorum yaşiyorum yanında senin. Sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin. Ve orada beraber yaşarız külümün içinde külün ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun bizi ordan atana kadar… Ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize, atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek. Toprağa beraber dalacagız. Ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasndan nemlenip filizlenirse sapında muhakkak iki çiçek açacak : biri sen biri de ben. Ben daha ölümü düşünmüyorum. Ben daha bir çocuk doğuracağım Hayat taşıyor içimden. Kaynıyor kanım. Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok, ama sen de beraber. Ama ölüm de korkutmuyor beni. Yalnız pek sevimsiz buluyorum bizim cenaze şeklini. Ben ölünceye kadar da Bu düzelir herhalde. Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde? Içimden bir şey : belki diyor.
Kalmamışsa senden bir umut; Ne çıkar, tahtım tacım olmuş(!) Felek vermişse ayrılıktan bir komut; Neye yarar, dört mevsim bahar olmuş(!) Yaşama sevincim varsa!!! O da senin sevdan olmuş.
Buz tutmuş engeller, Sevda terimle çözülsün. Sevda külfeti çileler! Miadı dolup, mükafatını görsün…
İçimdeki ateş lav olsa da! Teninden mahrum bedenim üşüyor. Her damla göz yaşım bin umut boğuyor! Dualarım benimle el açıp; Feryad u figanla seni bekliyor.
Sen hayalinle de… Sen zahirinle de… Sen inan ki; Her şeyinle, sevmeye değersin…
Unutma!!! Yorgun değil yüreğim, Seni sevmekten. Beyhude değil dileğim , Seni beklemekten.
Sevdamdan güçlü olamaz, Kahrolası engeller. Sevdamdaki istikrarı bozamaz, Umutsuz olsa da hasretler.
Pişman değil ömrüm, Seni tanımaktan. Bahtiyardır gecem gündüzüm, Sevdanı yaşamaktan.
Buba nasısın,iyimisin ? Uraları bilmeyim emme , Buraları bura olmadan çıktı artuk. Mezardan çıksan hepicüümüze şakınusun. Kimse senin gibi tentüros giyinmeyi. Annem senin alduğun çiçekli naylon entariyi giyiyi, Bizim alduğumuzu beyenmeyi. Şimdiki uşakla göynüm dönüyü diye, Gayıınan balığa da gitmeyi, Kimse sülük de toplamayı. Bazarda Hızarçayının tomatisi de kokmayı. Dölü Sabriyi bile özleyük be buba ! Sizin zamanınızdaki eşkiyala yok artuk. Şimdi bangalar eşkiya olmuş, Herkese gredi veriyle önce, Sonra da soyuyla. Ahacuk bizim dındızlak memedin oğlu, Almış grediyi, Banganın müdürü de şakınıymış, Evine haciz geleceemiş. İnna sabirin kör şeytan !… Cezvede yaptuğun gahvenin dadını unutamayım. Ne gahvenin dadı galdı,ne de çayın… Şimdi nesgafe içiyle. Hemde üçü bir aradaymış, U gada da güzel deyle, Emme ben haazetmeyim.Madam almayı. Çaylar sallama oldu,insallar da dallama . Ha ! Helbet kimse kimseye güvenmeyi. Evlere misafirliğe giden-gelen de yok. Eskiden oturmaya giderdük, Elma,fındık,cövüz ve misir yirdük, Çay içerdük davşan ganı. Bahcelerden örük toplarduk, Damaamız gurumasın diye. Aaah şu gavur icadı televizyon yok mu !? İlazım diye üç dane aldudula, Gine de acens dinleyemeyim. Gocasından ayrılan gız, Binbir Gece’ye bakmazsa gecesi geçmeymiş, Yaprak Dökümü’nde dökülen yapraklara bakıymış, Ferasetsüz büyük oğlan Kurtlar Vadisi Pusu, Güçcüğü de “Var mısın yok musun”seyrediyi. Acun diye biri var, Firardaydı niye döndü bilmeyim ! Başkalarının uşaklarını da dağnamadıydım emme !… Torunun Yusuf’unan gurur duyabilüsün, U gada da güzel uşak oldu , okudu, Elentirik mühendisi çıktı. İş bulamadı. Emme, galdırım mühendisiyim deyi. Gerze’de galdırım da yok ya! Düdük gibi daracuk. Yangundan soora dökülen çatlak yollarda sürünüyü. Bi de telefon çıkmış,ahacuk elimde; Gömleen cebine beş dane sığıyı. Tele-fon deyle emme teli meli yok. Eyi bişey de çok yalan gonuşuyu, Cevdet’i garajda görüyüm, Araduğun kişiye ulaşılamayı deyi. Emme resim çekiyi,görüntü gaydediyi. Cuma aaşamı ruhuna Yasin okutacaadım, Hocaların işleri varımış, Eve taa gelmeyle. MSN’ den sesli olarak okuyabilürük dedile. Hadi gine iyisin. İnternetten Yasin çabuk gelü uraya. Topraan altından baa; “Depeeen üstüne git !” mi deysin bilmeyim. Emme ben sağa bunları has deyim. Dünya işleri bitmeyi buba! Şimdi baa müsaade , Lila’ya gidip canlı müzik dinleyecem.
MONNA ROSA Mona roza siyah güler ak güller Geyve’nin gülleri beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Ah senin yüzünden kana batacak Mona roza siyah güller ak güller Ulur aya karşı kirli çakallar Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa Mona roza bu gün bende bir hal …var Yağmur iğri iğri düşer toprağa Ulur aya karşı kirli çakallar Açma pencereni perdelerini çek Mona roza seni görmemeliyim Bir bakışın ölmem için yetecek Anla mona roza benbir deliyim Açma pencereni perdelerini çek Zeytin ağaçları söğüt gölgesi Bende çıkar güneş aydınlığına Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi Seni hatırlatır her zaman bana Zeytin ağaçları söğüt gölgesi Zambaklar en ıssız yerlerde açar Ve vardır her vahşi çiçekte gurur Bir mumun ardında bekleyen rüzgar Işıksız ruhumu sallarda durur Zambaklar en ıssız yerlerde açar Ellerin ellerin ve parmakların Bir nar çiçeğini eziyor gibi Ellerinden belli olur bir kadın Denizin dibinde geziyor gibi Ellerin ve parmakların Zaman nede çabuk geçiyor mona Saat on ikidir söndü lambalar Uyuda turnalar gelsin rüyana Bakma göğe tuhaf tuhaf bu kadar Zaman nede çabuk geçiyor mona Akşamları gelir incir kuşları Konarlar bahçemin incirlerine Kiminin rengi ak kiminin sarı Ah beni vursalar bir kuş yerine Akşamları gelir incir kuşları Ki ben mona roza bulurum seni İncir kuşlarının bakışlarında Hayatla doldurur bu boş yelkeni O masum bakışlar su kenarında Kırgın kırgın bakma yüzüme roza Henüz dinlemedin benden türküler Benim aşkım uymaz öyle her saza En güzel şarkıyı bir kurşun söyler Kırgın kırgın bakma yüzüme roza Artık inan bana muhacir kızı Dinle ve kabul et itirafımı Bir garip bir soğuk bir mavi sızı Alev alev sardı her yanımı Artık inan bana muhacir kızı Yağmurlardan sonra büyürmüş başak Meyveler sabırla olgunlaşırmış Bir gün gözlerimin ta içine bak Anlarsın ölüler niçin yaşarmış Yağmurlardan sonra büyürmüş başak Altın bilezikler o kokulu ten Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne Bir tüy ki can verir bir gülümsesen Bir tüy ki kapalı geceye güne Altın bilezikler o kokulu ten Mona roza siyah güler ak güller Geyve’nin gülleri beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Ah senin yüzünden kana batacak Mona roza siyah güller ak güller MONNA ROSA niçin yazıldı? Belki de mahşeri kalabalığa okunan bu şiirin hangi hislerle yazıldığını tahmin bile edemezsiniz? Bilinen gerçekleri arda, arda sıralamak sizleri aydınlatabilir. Dilenirse şairimiz hakkında kısaca bilgi vererek konuya girmek istiyorum. Şöyle ki; şiirimizin yazarı Sezai Karakoç ilk, ortaokulu ve liseyi Diyarbakır, Gaziantep, K.Maraş’ta tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal bilimler fakültesini kazanır. Ve gider, gider ama başına geleceklerden veya başına getireceği olaylardan habersizdir. Neden sonra başlar okula dersler devam ederken şairimim gönlünü kaptırır bir muhacir kızına ve işte bütün mesele başlar, başlar ki ne başlar. Sonu olmayan bir başlangıçtır. Kısa bir süreden sonra dayanamaz ve kendini o kıza açmaya karar verir. Uzun bir tasavvurdan sonra İstediği gibi yapar ve gönlünde biriktirdiği aşkı artık kaldıramaz olmuştur.teklifine ret cevabı alma riski yüksek olduğu halde bırakır kendini uçsuz bir ummana.istediği cevabı alamamıştır,bu samimi Anadolu çocuğu kırılmıştır işte o an. Lakin bu kırgınlık uzun sürmez (çünkü uzunu daha başlamamıştır.) azimle tekrar deneyecektir.lakin istediği gibi hiç olmayacaktır.Ve bu hep böyle sürer gider. Ta ki gelir ,gelir ve bir yerde tıkanır işte bu tıkandığı yer 4. sınıf olur.ama o samimi delikanlı hiç pes etmemiştir.tam dört yıl hep istemiştir onu ,kendinden. Ama istediği hiç olmamıştır.belkide bir gün olacaktır.! Artık okul bitmek üzeredir.tam dört yıl geçmiştir .Geçmiştir ,ya delmişte geçmiştir kimi sineleri. Mezuniyet merasimi düzenlenmektedir Ankara üniversitesinde öğrenciler 4 yılın yorgunluğunu ,bitirmenin sevinciyle bu merasimde birleştirecektir.lakin birleştiremeyenlerde vardır o mahşeri kalabalıkta onlar gerçekle yapışmış yüreklerini koyacaklardır ortaya. İşte burada Sezai Karakoç onların hepsine tercüman olacaktır o mükemmel ve emsalsiz sevgisiyle . Bu program da Sezai Karakoç yazdığı şiiriyle yerini almıştır.ve de işte o beklenen an gelir çatar. O yılların gerçekleri bir şamar gibi patlar ortada ve sesi yankılanır Ankara sokaklarında. Sezai Karakoç anons edilir. Yazdığı şiiri okumak üzere. Ankara siyasalın önü ana baba günü gibidir herkes ordadır bütün hocalar öğrenciler ve hatta misafirler lebalep dolup taşmıştır.merasim alanı.Sezai Karakoç şöyle bir kalabalığa bakar o buğulu gözlerle ,gönlünde yer alamadığı insanı aramaktadır mahşeri kalabalık içinde ve şiirini okumaya başlar. Mona roza siyah güler ak güller Geyve’nin gülleri beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Ah senin yüzünden kana batacak Mona roza siyah güller ak güller … Şiir bitene kadar kalabalıktan hiç ses gelmez olur, ta ki son kıtayı okuyana dek ve kalabalıkta müthiş bir uğultu patlar. Herkes bir birine bir şeyler sormaktadır ama sadece bilinen bir gerçek var ki herkes bu şiirden çok etkilenmiştir hele biri var ki gönlünde fırtınalar kopmuştur tam dört yıl sonra geçte olsa anlamıştır ve işte o uğultunun arasından bir kız öğrenci sıyrılır kürsüye yaklaşır dört yılı harabeden ve sonrasını da edecek olan kişidir O,O MUAZZEZ AKKAYA’ dır.Ağlayarak ve yalvarmalı bir sesiyle -ben seni kabul ediyorum der. Ama çok geçtir artık çünkü bu samimi genciz bu ağır aşka dayanacak takati kalmamıştır kürsüye dönerek -şimdi de ben kabul etmiyorum der ne derece yürekten gelerek söylediği tartışılır ama beklide bir intikamdır ,beklide ilk defa gururu aşkının önüne geçmiştir delikanlının Ve bir daha Muazzez Akaya’yı hiç kimse görmemiştir çünkü o ret cevabının ardında intihar etmiştir. ve karakoç da bu şiirin ikincisini yazar (YAZAR HALA HAYATTA VE BEKARDIR…) Ve Monna Rosa Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi. Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara: Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi. Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara, Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara… Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü Ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun. Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü; Sana ne olmuş Rosa, bir derde tutulmuşsun. Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti: Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun, Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü… Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa; Her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar. Rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa, İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar. Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa Gibi ölüm önünde öz benliğim yavaşlar. Öyleyse şu şapkayı fırlatayım ırmağa. Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır Ve kediler her gece sürünür yastıklara. Denizleri bahtiyar eden günler kısalır; Satılmayan çiçekler, zehirli ve kapkara, Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır. Bir geyiğin gözleri düşer eriyen kara Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır. Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık! Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi. Sana da Monna Rosa, taş bebeği bıraktık. Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi. Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık; Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi… Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık! Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim; Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura. Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim, İtimat edeceğim şu belalı yağmura. Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim Asılmış bir adamın iki eli yağmura. Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim. Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni Ve bir şehir yaratmak, ruhundan Gülce diye. Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni Katıvermek sessizce söylenen bir türküye. Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni Ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya, Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni. Sana tavuskuşunun içime girdiğini Son, en son söz olarak söylemek istiyorum. İçime girdiğini, tüyünü yolduğunu Son, en son söz olarak söylemek istiyorum. İçimde tavusların bir bir kaybolduğunu, Bana da bir çift ak kanat kaldığını Son, en son söz olarak söylemek istiyorum. Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi. Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara: Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi. Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara, Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara… (1952, Kış, Yılbaşı Gecesi) Sezai Karakoç
sevgililer günü şiir, Sevgililer gününe özel Şiirler, 14 Şubat sevgililer günü şiir,
BENİ UNUTMA
Bir gun gelirde unuturmus insan En sevdigi hatiralari bile Bari sen her gece yorgun sesiyle Saat on ikiyi vurdugu zaman Beni unutma Cunku ben her gece o saatlerde Seni yasar ve seni dusunurum Hayal icinde perisan yururum Sen de karanligin sustugu yerde Beni unutma O saatlerde serpilir gulusun Bir avuc su gibi icime, ey yar Senin de basinda o cilgin ruzgar Deli deli esiverirse bir gun Beni unutma Ben ayagimda carik, elimde asa Senin icin su yollara dusmusum Senelerce sonra sana donusum Bir mahser gunune de raslasa Beni unutma Hala duruyorsa yesil elbisen Onbir gun benim icin giy Saksidaki penbe karanfilde cig Ve bahcende yorgun bir kus gorursen Beni unutma Buyuk acilara tutustugum gun Cok uzaklarda da olsan yine gel Bu olurcesine sevdigine gel Ne olur Tanriya kavustugum gun Beni unutma.
Ümit Yaşar Oğuzcan
ROMANS
Kök olsam gövdem ol isterim seni Bir göl olsam gümüşten Yüce bir çam ol koru beni Usul uçan kartal olsam Sen, özlemli şarkım ol derim Bir yolcuyum yeryüzünde Hep gexerim izinde.
(Nicoloe Dragos)
İSTİYORUM GİDEYİM SEVDİĞİMLE
İstiyorum gideğim sevdiğimle. İstiyorum boş vereyim sonu ne olacak. İstiyorum düşünmeyeyim iyi mi kötü mü. İstiyorum bilmeyeyim beni seviyor mu? İstiyorum gideyim sevdiğimle.
(Bertold Brecht)
ADSIZ BİR ÇİÇEK
Rengini dunyaya ilk defa sunan Adsiz bir cicek gibi parliyorsa gozlerim Sevgilim Bana ‘sen bir sairsin’ dedigin zaman.
Yalniz sana yaziyorum bu siiri Istersen bir siir gibi okuma Cunku her yil yeniden yazacagim onu Sogukllar baslayince havalanip Millerce yol katettikten sonra Guneyi tadan bir kusun sevinciyle.
Ve yazmis olacagim bir de Her donemde her cagda Sevdanin kendine ozgu diliyle
Edip Cansever
Seviyorum Seni
Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi Geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi Ağır posta paketini neyin nesi belirsiz telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi Seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi İstanbul’da yumuşacık kararırken ortalık içimde kımıldayan birşeyler gibi Seviyorum seni Yaşıyoruz çok şükür der gibi
Ölebilirim genç yaşımda, En güzel şiirlerimi götürebilirim. Şimdi kavakyelleri esiyorken başımda, Sevgilim, Seni bir akşam üstü düşündürebilirim.
(Özdemir Asaf)
YALIN
Her seven Sevilenin boy aynasıdır Sevmek Sevilenin o aynaya bakmasıdır.
Seni Düşünmek
Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey Fakat artık ümit yetmiyor bana, ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum
Nazım Hikmet Ran
Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda; Dokunabilir misiniz, Gözyaşlarıma ellerinizle? Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerin kifayetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum Her şeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum
Ömer Hayyam genelde kısa şiirler yazdığı için Bir kaç şiiri birden aldım
AŞk… Ezeli sırları ne sen bilirsin ne de ben Bu muammayı ne sen okuyabilirsin ne de ben Perde ardında sen ben dedikodusu var amma… Perde kalktı mı ne sen kalırsın ne de ben
Ey dünyanın işinden haberi olmayan sen yoksun Dünya esen yel üstüne kuruldu.. Varlığımız iki yokluk arasındadır Çevrendekilerde hiçdir sen de bir hiçsin
Medresede söz vardır tekkede de hal Fakat bu aşk sözden de dışarıdır halden de İster şeriat müftüsü ol ister şehir vaizi Aşk mahkemesine gelindi mi dilsiz kesilir
Bugün zevk etmek elindeyken zevkine bak Yarını düşünmen beyhude bir heves Bir çok kişiden arda kalanlar Sana da kalmayacak sen de göçüp gideceksin…
ÖMER HAYYAM
Cennet Cehennem… Sevgiyle yoğurulmamışsa yüreğin, Tekkede manastırda eremezsin. Bir kez gerçekten sevdinmi bu dünyada, Cennetin, Cehennemin üstündesin.
ÖMER HAYYAM
Ey Kör.. Ey kör!Bu yer, bu gök, bu yıldızlar,boştur boş! Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş! Şu durmadan kurulup dağılan evrende Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!
ÖMER HAYYAM
Niceleri Geldi.. Niceleri geldi neler istediler Sonunda dünyayı bırakıp gittiler Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi? O gidenlerde hep senin gibiydiler Bu dünya kimseye kalmaz bilesin Er geç kuyusunu kazar herkesin Tut ki , Nuh kadar yaşadın zor bela Sonunda yok olacak sen değil misin ?
ÖMER HAYYAM
Kul Olup Bir Güzele… Kul olup bir güzele gönülden Geçtik her bağdan , her tövbeden Herkes koyu müslüman döner Biz putperest döndük kabeden
ÖMER HAYYAM
Yürek… Bir yürek ki yanmaz yürek denir mi ona Sevmek haram yüreğinde ateş olmayana Bir günü sevgisiz geçirdinse yazık En boş geçen günün o gündür inan bana
Cumhuriyet ilkedir, nizamdır Herkes bunlara mutlaka uyacaktır Cumhuriyet devrimdir Dünya ondan yol bulur Cumhuriyet laikliktir Din ve devleti savunur Cumhuriyet ışıktır Her karanlığı aydınlatır Cumhuriyet kelepçedir Karanlık güçleri bağlayacaktır Cumhuriyet güneştir İnsanın kalbini ısıtır
SENİN İÇİN CUMHURİYET
Oku oğlum, oku kızım Senin için Cumhuriyet Dağda kurdum, evde kuzum Senin için Cumhuriyet
Gazi olduk, şehit olduk Hürriyete canlar aldık Aç yaşadık, susuz kaldık Senin için Cumhuriyet
Ayyıldız’a ala verdik Ana verdik, bala verdik Canımızı pula verdik Senin için Cumhuriyet
Başta büyük o kumandan Düşman sardı dört bir yandan Görünmüyor toprak kandan Senin için Cumhuriyet
Okuma bayramı Okuma bayramı İle İlgili Şiirler Okuma Bayramı hakkında Şiirler Okuma bayramıyla İlgili Şiir
OKUMAYI ÖĞRENDİM ATATÜRK
Sınıfta en güzel yer Senin köşen Atatürk. Kalbimde en güzel yer Senin yerin Atatürk.
İlk yazıyı öğrendim Seni yazdım Atatürk. Okumayı öğrendim Sevindin mi Atatürk?
OKUMA BAYRAMI
Annem sabah uyandırdı Hani bugün bayram vardı?
Bir sevinçle koşuverdim, Koca yolu aşıverdim.
Hazır sınıf, hazır masa, Okumayan etsin tasa.
Kitap nedir bilemezdim, Daha önce sevemezdim.
Okumayı bilmeyince, Sanki günler birer gece.
Bugün bizim bayramımız, Okuyoruz, yazıyoruz.
Ne güzelmiş okuması, Her kitapla eş olması.
Çalışarak öğreniriz, Her güçlüğü yeneriz biz.
OKUYALIM KARDEŞİM
Okumak geleceğin Yolunu aydınlatır. Okumak insanlara Tüm dünyayı tanıtır.
Bizlere okumaktan Daha yararlı ne var? Bilgili olmak için Okuyalım çocuklar.
VEFA ÇAĞAN
SEVGİLİ ÖĞRETMENİM
Geçen yıl bilmiyordum. Ne okuma ne yazma. Sönmez ışıklar tutan, Siz oldunuz yoluma.
Bir yıl içinde bana, Çok bilgiler verdiniz. Anne sevgisi gibi içimdedir sevginiz.
VEFA ÇAĞAN
Okuma Bayramı Ne okumak, ne yazmak, Bilmiyordum evvelce. Kelimeleri bırak, Yazamazdım A.B.C.
Bütün harfler yüzüme, Alay eder bakardı. Eğri büğrü çizgiler Çok canımı sıkardı.
Bir gün dedim içimden. Alay edin bakalım! Görürsünüz siz beni, Nasıl okur yazarım!
İ.Hakkı TALAS
HOŞ GELDİN
Hoş geldin güzel annem Hoş geldin güzel babam En mutlu gün bugün Okuyup yazdığım gün Dün kitaplar yüzüme Alay edip bakardı Harfler eğlenir bizle Dudak büküp kaçardı Bugün hepsi arkadaş Okuma kitaplarım En hakiki birer dost Sevgili arkadaşlarım
Ziller çalar düş yola Koşuşuyor çocuklar Herkes gider okula Cıvıl cıvıl çocuklar
Çocuk sever ilgiyi Hemen alır bilgiyi İster kalem silgiyi Cıvıl cıvıl çocuklar
Kardeş gibi olunca Sınıflara dolunca Arar bilgi bulunca Cıvıl cıvıl çocuklar
Okur, yazar çizerler Soruları çözerler Güzel güzel gezerler Cıvıl cıvıl çocuklar
Gülücükler yüzünde Sevgi parlar gözünde Çok samimi sözünde Cıvıl cıvıl çocuklar
Muallim Ayhan Bingöl
OKULUMUZ
Her yerden daha güzel Bizim için burası, Okul, sevgili okul, Neşe, bilgi yuvası.
Güzel kitaplar burada, Bir çok arkadaş burada, İnsan nasıl sevinmez, Böyle yerde okur da ?
Senin çatın altında Girmez kötü duygular, Bilgi giren yerlerde Kalmaz artık kaygılar.
Her yerden daha güzel Bizim için burası, Okul, sevgili okul Neşe, bilgi yuvası !
Engelliler Haftası Şiirleri Engelliler Haftası ile İlgili Şiirler Engelliler Haftası Şiir
Engellileri sevmeliyiz
Engelileri sevmeliyiz Onlar sevilmeyi istiyorlar İlgi saygı istiyorlar Onların hakkı var sevilmeyi övülmeyi
Ama insanlar öyle deyil ki Hor görmesinler hakir görmeyecekler Bu onların sevgi deyil sadece üzüntü Onların da istedigi bu sevilmeyi
İnsanlar gibi çoçular gibi Bizler engelililere ilgi göstermeliyiz sayip çıkmalıyız Sevmeli saymalı onları Biz de bir gün engelli olabiliriz unutmayalım
Bizlerde engellilerin yardımına kosmalıyız Keşke insanlar bu kadar sevgi saygılı Hoşgörülü olsalar ne güzel olurdu Engellileri sevmeliyiz
Demet Akkoyun
Hayat Herkese Güzel
Gücünüz yerindeyse, Sağlıklıysa başınız, Bir sakat görürseniz, Sevgiyle yaklaşınız.
İnan kimse istemez, Eksik olsun bir yeri. Sağlamsan yavrum şükret, Değerlendir günleri.
Özürlü kardeşlerim, Asla üzülmeyiniz. Hayat herkese güzel, Bizlerse sizinleyiz.
Mehmet ŞAHİN
Onlar
Tribündeki sesleri yüreklerinde hissettiler olmayan bacaklarının yerine inancı ve umudu koydular hep ızdırap dolu gözleri güçlü kolları ile potaları zorladılar ve……….. bir rüyayı gerçekleştirmek için hep birlikte yola çıktılar
Erol Gökçe
Kör ile Kötürüm
— Bak arkadaş, ne ben sağlam Bir adamım… — Ne ben tamam Bir insanım. — Ben kötürüm, — Ben de körüm; Hem anadan doğma körüm, Ben düşündüm ki ikimiz Tam bir insan olmak için Her şeye malikiz: Senin Kuvvetli bacakların var. Benim gözlerim de bakar. Ben senin gözün olurum. Gecen, gündüzün olurum.
— Ben de sana bacak, ayak —Öyleyse hiç düşünme, kalk! Senin için Ben bakarım ve görürüm — Ben de seni istediğin Yere alır, götürürüm. Böyle işte; İki mihnet birleşince Bir teselli hasıl olur, Mihnetliler de kurtulur.
Tevfik FİKRET
Sen Özürlü Olsaydın
Kader sana ansızın indirseydi tokadı Ömrünün baharında sararıp ta solsaydın Bir anda uçup gitse dizlerinin takatı Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın
Tanrım sana bu güzel elleri vermeseydi Masmavi gökyüzünü gözlerin görmeseydi Dünyada olanlara aklın hiç ermeseydi Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın
Candan sevdiğin biri bu hale düşse idi Belki sana bir ibret belki bir hisse idi Felek sana müebbet bir ceza kesse idi Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın
Kutsaldır özürlüye vereceğin her emek Ona nasılsın deyip yüzüne gülümsemek İnsana yakışır mı ondan bana ne demek Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın
Neden hor görüyorsun tanrı verdiği canı Belki onunda vardır senden üstün bir yanı Asla dilemem ama Allah korusun hani Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın
Gelin bu insanlara artık sahip çıkalım Çevresine örülmüş duvarları yıkalım Vicdanına danışıp bir hesap yap bakalım Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın
İbrahim Yavuz
Sakatlık
İlahi imtihan gelip çatınca, Gelirde bedene bir özür olur. Mevla verdiğini geri alınca, Kahreder de suçu felekte bulur.
Bütün nimetleri veren Allah’tır, Birini alınca, kul mahzun olur. Verdiğini almak Mevla’ya haktır, Burada anlatmak çok uzun olur.
Katlanıp sabreden ecrini alır, Sabırlı, şükreden, mümin kul olur Kimisi dünyaya küsmekle kalır, Bu, isyana giden, kötü yol olur.
Mevla bir alırsa ikide verir, Bunları bilirse kul memnun olur. Sakatlar cenneti görse sevinir, Anlamazsa çoğu bir mecnun olur.
Sakat Yaratana şükür etmeli, O zaman Mevla’nın hoşuna gider, Diliyle kalbiyle zikir etmeli, Yoksa çektikleri boşuna gider.
Özür insanlara büyük afettir, Gelirde çok zaman kulları vurur, Özürlüye yardım dini adettir, Kaza; sadakayla, duayla durur.
Kasım Kaplan
Bizler özürlüyüz
Kimimiz işitmez, kimimiz görmez Bizler özürlüyüz, kusurlu değil. Korkmayın bunlardan hiç kimse ölmez Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Bak gözüm görmezde resim yaparım, Ben de bu yolları hep adımlarım Bende bir bireyim her yerde varım Bizler özürlüyüz, kusurlu değil.
Bak onun kulağı duymuyor, neyler Hepsi nota bilir, şarkılar söyler Bize acımasın ağalar beyler Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Bak burada kolu yok, bacağı sakat Değnekle geziyor buluyor takat Yaşamımız zordur, biliriz fakat Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Bize imkan verin budur son sözüm Görün bak ne yapar o zaman özüm Ürettikçe görür gönülden gözüm Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Nice insan var ki gönülden görür Yürekten işitir, yürekten yürür COŞARİ yürekten konuşur durur, Bizler özürlüyüz, onlarsa değil.
Atatürk’ü Anma Şiirleri 10 Kasım şiir 10 Kasım şiirleri Atatürk Şiirleri
10 Kasım
Her doğum başlangıçtır ölüme Ölüm; sığdırılmışsa içine bir yaşam yaşam adanmışsa yaşamlara ve öldüğünde insan selam duruyorsa hala topuyla,tüfeğiyle ve elinde çiçeğiyle gözyaşlarıyla damla damla insanlar
ve varsa hala ardından ağlayan kadınlar ve çocuklar doğduklarında yokken bile sen senin resminse yakalarındaki cepheye giderken
ve anılıyorsan hala senin adını taşıyorsa sokaklar,okullar akıyorsa damlalar gözpınarlarından yığınların ve hala adın yazılamıyorsa nüfus kütüklerinde ve hala varsa öldürmek isteyenlerin ölümün adı değildir 10 kasım olsa olsa bir merhabadır ölüme
10 KASIM ATA’ YA SESLENİŞ
Sensiz 10 kasım da, nasıl güleyim Ah çeker ağlarım, dertli yüreğim Albayrak yarıda, durur direğim Ulusun sensiz, gülmüyor Atam.
Hazan geldi Atam, çiçekler soldu Hergün şehit geldi, millet kahroldu Şehit anaları saçların yoldu Ulusun sensiz, gülmüyor Atam.
Ordular ilk hedef, akdeniz dedin Savaşın sonunda zafere erdin Sana yas tutuyor, şimdi milletin Ulusun sensiz, gülmüyor Atam.
Gündüz güneş idin, gecede aydın Bütün devrimleri ülkeye yaydın On kasım da aramızdan ayrıldın Ulusun sensiz, gülmüyor Atam.
Yurdumuzdan hain düşmanı attın Kurtardın ülkeyi bayram yaşattın Ecel geldi atam, bahtımızı kararttın Ulusun sensiz, gülmüyor Atam.
Devrimlerle bu günlere gelindi Zaferlerle bütün ulus sevindi Bayram etti ulus, sana güvendi Ulusun sensiz, gülmüyor Atam.
Bakari’ yem ben Atamı ararım On kasımlar da, sever anarım Kaybettim ben Atama yanarım Ulusun sensiz, gülmüyor Atam.
10 KASIM Atatürk’üm biliyorum ugün 10 Kasım. Senin ölüm yıl dönümün. Ama sen gidince seni buvatan arar oldu, Bu genç yüreğim seninle doldu.
Sen merak etme Atam. Senden aldığımız örneklerle olduk adam, Atam seninle var olduk, Senin ilkelerinle yoğrulduk.
Sıra biz gençlerde yolundayız, Sözlerinle ilkelerinle doğru yoldayız, Seni canaım kadar vatanım kadar, Çok seviyorum Atam,dünyalar kadar…
10 KASIM
Atam seni çok seviyoruz! Türk ordusu ile savaştın. Atam!seni saygı ile anıyoruz. Türk cumhuriyetini kurdun. Ülkemizi korodun. Ruhun hep cennette olsun. Keşke seni görebilseydim…
Ben senden önce ölmek isterim. Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun? Ben zannetmiyorum bunu. İyisi mi, beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun. Kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni görebilesin… Fedakârlığımı anlıyorsun : vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için. Ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin. Sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin. Ve orda beraber yaşarız külümün içinde külün, ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun bizi ordan atana kadar… Ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize, atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek. Toprağa beraber dalacağız. Ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse sapında muhakkak iki çiçek açacak : biri sen biri de ben. Ben daha ölümü düşünmüyorum. Ben daha bir çocuk doğuracağım. Hayat taşıyor içimden. Kaynıyor kanım. Yaşayacağım, ama çok, pek çok, ama sen de beraber. Ama ölüm de korkutmuyor beni. Yalnız pek sevimsiz buluyorum bizim cenaze şeklini. Ben ölünceye kadar da bu düzelir herhalde. Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde? İçimden bir şey : belki diyor.