Posts Tagged ‘Şiiri’

Kastamonu şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Kastamanu İle İlgili Şiirler
En Güzel Kastamanu Şiiri

Ilgaz

Yıldızlar çamlara değer de geçer,
Gün burdan başını eğer de geçer.
Sular dizlerini döğer de geçer.
Bir Ilgaz, er Ilgaz, yar Ilgaz!..

Başında bir tavus tuğ gibi çamlar,
Yollara dizilmiş tığ gibi çamlar,
Karşıdan bir zümrüt çığ gibi çamlar.
Bir Ilgaz, er Ilgaz, yar Ilgaz!..

Dalı var; göklere yeşil direktir,
Gölü var; dağlara düşmüş yürektir,
Yolu var; içinde yitsem gerektir.
Bir Ilgaz, er Ilgaz, yar Ilgaz!..

Zeki Ömer Defne

Kastamonu

Kastamonu
Sana gelen, sende kalmaz, öyle mi?
Sende doğar, sende ölmez, öyle mi?
Sana mahkum olan gülmez, öyle mi?

On yedi bin velinin geçtiği yer.
Şehir diye mihneti seçtiği yer.

Kastamonu
Seni niye dağ ardına attılar?
Niye sürgün memleketi tuttular?
Niye büyümezsin bir derdin mi var?

On yedi bin velinin geçtiği yer.
Şehir diye mihneti seçtiği yer.

Kastamonu
Sana gelen, boşa gelip geçmemiş.
Boşa senden mevlasına kaçmamış.
Mana perdesini boşa açmamış.

On yedi bin velinin geçtiği yer.
Şehir diye mihneti seçtiği yer.

Kastamonu
Beni şair ettin, hayy, var olasın.
Barındırdığınla imar olasın.
Alimlerle, salihlerle dolasın.

On yedi bin velinin geçtiği yer.
Şehir diye mihneti seçtiği yer.

Nazlı Rânâ Gürel

Uykusuzluk Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Uykusuzluk Şiiri,
uykusuzlukla ilgili şiirler,
Uykusuzluk Şiirleri


Özdemir Asaf Uykusuzluk şiiri

uykusuzluk ve pencerede bir kedi
gece boyu hiç konuşmadan durdu
yağmurlar yağdı, dindi
pencerede hep kedi
ne geceye girdi, ne uyudu
baktı, baktı, baktı
belli değildi doğmadığı, doğduğu

sanki ona bir zaman
hadi şimdi, yola çıkıp bir duygudan
pencerenin dışında duran
bir geceden indi, odaya girdi
dedi
hadi şimdi sende in uykudan

sevdi mi, sevmedi mi, belli etmedi
sürdürüp suskunluğunu
yeni huysuzluğu besledi
aaaa
kedi bu uykunun içindeydi

ankara yolundaydı bir gece
bir gün marmaris yolundaydı kedi
bütün uyku kapılarının önündeydi
mırmırları, tırmalamalarıyla
bir kadının düşlerindeydi
ve bütün hırçınlığıyla
anılarının önündeydi.

Özdemir Asaf


Uykusuzluk Şiir

bir uykusuzluk var içimde
sonra huzursuzluk
çok uzaktayım sanki
yıldızlar kadar yakın,
sen kadar uzak
uyku akıyor gözlerimden
ben değil
hislerim uyuyor.

İsmail Yaprak


HER GECE Mİ BU UYKUSUZLUK?

Her gece mi bu uykusuzluk!
Hele saatin tıkırtısı!
Ya karasinek düşünceler!
Çıldıracağım bu gidişle;
Yatak değil sanki cehennem.

Deliksiz bir uykuysa vaadin,
Günün dolmuş veya dolmamış,
Gençliğime filan bakmadan,
Derhal gelebilirsin ölüm;
Kapı açıktır, lamba sönük.

CAHİT SITKI TARANCI

Uykusuzluk

Bir yudum su bazen istediğim
Gecelerin dipsiz kuyusunda boğulurken
Her saat başı kan ter içinde uyanırken kabuslardan
Görmek istediğim sadece sendin
Duymak istediğim sadece bir seni seviyordum
Uyumaya korkuyorum artık gecelerde
Nedenini tam kestiremesem de
Bir teori var aslında bende
Senin varlığın hep hayatımdayken
Yetiyor üç beş saat göz kapama
Bu kadar az saatin sorunu benle
Uyandığımda yaşadğığım herşeyin
Çok güzel bir rüya olması korkusundan
Söyler misin sevgilim beynimde fink atarken düşünceler
Nasıl uyuyabilirim rahatça senin elin olmadan elimde
Zamanda zor geçiyor sensiz her an
Senle olan saatlerse saniyeden farksız
Sen sevgilim
Söyle…
Var mısın benle hayatın dipsizliğine adım atmaya…

Batuhan Öney

İlk Yardım Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

İlk Yardım şiir,
şiir ilk yardım,
İlk Yardım Şiiri,

İnsan hayatı önemlidir
Layık olduğu ilgiyi görmelidir
Keşke dememek için dikkat gereklidir

Yurdun dört bir yanında
Acil olayların başında
Rüyadan uyanmalı
Doğru müdahale yapılmalı
Iskalama hayatı
Mutlaka öğren ilkyardımı

Alıntı değildir

Karagöz Ve Hacivatın Şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Karagözle Hacivatın şiiri
Karagöz ve Hacivat şiiri

Karagöz & Hacivat

Hacivat

Gel biraz bu asra bir göz atalım
Saçını başını yol karagözüm.
İnsanlar ne türlü haydi tartalım
Mihengin arşını ol karagözüm.

Karagöz

Buyur emrindeyim hacı Hacivat
Çok heyecanlısın nedir bu feryat
Bizden sonra çokça değişmiş hayat
Her sokak başında bol karagözüm.

Hacivat

Evet, her tarafı kuklalar tutmuş
Asiller korkudan dilini yutmuş
Tuzsuz deli Bekir feci uyutmuş
Yen içinde kırık kol karagözüm.

Karagöz

Doğru tespitlerin amma ve lakin
Beyinler uyuşmuş ortalık sakin
Tefekkür iklimi bom boş idrakin
Sağ efkârlı kaçık sol karagözüm.

Hacivat

Zenne ve çelebi ortalıkta yok
Acem, Beberuhi zehirli bir ok
Tiryaki, Laz olmuş tarifsiz bir şok
Yumurtalar kokmuş fol karagözüm.

Karagöz

Yok, bize atfolan ibretli sözler
Belden aşağıya değiyor gözler
Stresten sararmış ve solmuş yüzler
Ortalık çamurlu göl karagözüm.

Hacivat

Ramazan gelmiş mi? Hiç belli değil
Şeytan serbest mi? Ne, her taraf bevil
Kaplamış meydanı ur olmuş siğil
Rahmet ayı bile çöl karagözüm.

Karagöz

Desene bizlere kalmamış meydan
Ayıralım parsel bulalım aydan
Zehirli ok çıkıp gelmeden yaydan
Şu korkunç rüyayı böl karagözüm…

Salih Yıldız

Yalnızlık Şiirleri Orhan Veli

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Orhan Veli Yalnızlık Şiirleri,
Yalnızlık Şiiri Orhan Veli Kanık

Yalnizlik Şiiri Orhan Veli

Bilmezler yalniz yaşamayanlar,
Nasil korku verir sessizlik insana;
Insan nasil konuşur kendisiyle;
Nasil koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.

*****************

Gerin bedenim gerin
Doğan güne karşı
Duyur duyurabilirsen
Elinin kolunun gücünü
Ele güne karşı.

Bak!Dünya renkler içinde!
Bu güzel dünya içinde
Sevin sevinebilirsen;
İnsanlığın haline karşı.

Durmadan işleyen saatlerde
Dişli dişliye karşı
Dişlilerin arasında
Güçsüz güçlüye karşı
Herkes bir şeye karşı
Küçük hanım yatağında uykuda
Rüyalarına karşı

Gerin bedenim gerin
Doğan güne karşı…

Orhan Veli Kanık

ISTANBUL’U DINLIYORUM

Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;
Once hafiften bir ruzgar esiyor;
Yavas yavas sallaniyor
Yapraklar, agaclarda;
Uzaklarda, cok uzaklarda,
Sucularin hic durmayan cingiraklari;
Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali.

Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;
Kuslar geciyor, derken;
Yukseklerden, suru suru, ciglik ciglik.
Aglar cekiliyor dalyanlarda;
Bir kadinin suya degiyor ayaklari;
Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;

Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;
Serin serin Kapali Carsi;
Civil civil Mahmutpasa;
Guvercin dolu avlular.
Cekic sesleri geliyor doklardan;
Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;

Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;
Basinda eski alemlerin sarhoslugu,
Los kayikhaneleriyle bir yali;
Dinmis lodoslarin ugultusu icinde
Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;

Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;
Bir yosma geciyor kaldirimdan;
Kufurler, sarkilar, turkuler, laf atmalar.
Bir sey dusuyor elinden yere;
Bir gul olmali;
Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;

Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;
Bir kus cirpiniyor eteklerinde;
Alnin sicak mi degil mi, biliyorum;
Dudaklarin islak mi degil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doguyor fistiklarin arkasindan
Kalbinin vurusundan anliyorum;
Istanbul’u dinliyorum.

Orhan Veli Kanık

Yalnızlık Şiirleri Özdemir Asaf

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Özdemir Asaf Yalnızlık Şiirleri,
Yalnızlık Şiiri Özdemir Asaf,
Yalnızlık Özdemir Asaf

Özdemir Asafın Yalnızlık Şiiri

Yalnızlık

I
Yalniz kaldınız sanırsınız,
Biliyorum.
Yalnız bırakılmışsınız,
Biliyorum.
Ötesi yok.

II

Ötesi var:
Yalnızlık
Müziğin bile seni dinlemesidir.
Yalnızlık
İnsanın kendine mektup yazması
Ve dönüp-dönüp onu okuması
Yalnızlığın da ötesidir.

Özdemir Asaf


Yalnızlık Paylaşılmaz

Yalnızlık, yaşamda bir an,
Hep yeniden başlayan..
Dışından anlaşılmaz.

Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan..
Paylaşılmaz.

Bir düşün’de beni sana ayıran
Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.

Özdemir Asaf

Annem Olmuyor inan Sensiz Olmuyor şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Annem Olmuyor Sensiz Olmuyor şiiri
Olmuyor anneciğim inan sensiz olmuyor şiir

Olmuyor anneciğim-inan sensiz olmuyor

Bugün günlerden Cuma- Saat 7’de kalktım
O perdeyi kaldırdım-pencereden bir baktım
Oda sessiz ben sessiz-yapraklar kımıldıyor
Kuşlar cik cik ötmekte-beni üzüntüye kor
Olmuyor anneciğim-inan sensiz olmuyor
Hepten çaresiz kaldık -anla vakit dolmuyor
Sokak tamamen bomboş-karşı yolu gözlerim
Bir elimde kalemim-ağlamakta gözlerim
Üzdün annem bizleri-soldurdun yürekleri
Bir kez daha görmekti-bizlerin dilekleri
Olmuyor anneciğim-inan sensiz olmuyor
Hepten çaresiz kaldık -anla vakit dolmuyor
Rabb’im seni bizlerden-seviyormuş çok daha
Yeşillenen ağaçlar-bana görünür vaha
Allah’ım güç kuvvet ver-koyma bizi ellerde
İnan dua ederiz-Bismillahım dillerde
Olmuyor anneciğim-inan sensiz olmuyor
Hepten çaresiz kaldık -anla vakit dolmuyor
İlk defa tadıyorum-gerçekten son ayrılık
Annem bak toplanıyor-durmadan kalabalık
Herkes seni konuşur-bütün insanlığını
Hepsi de çok seviyor-Emine denen canı
Olmuyor anneciğim-inan sensiz olmuyor
Hepten çaresiz kaldık -anla vakit dolmuyor
Almanya’da namazın-kılınmış toplu hâlde
Anneciğim duymadın-dolmuştu sende vade
Vücudu yıkamışlar-sarmalamışlar seni
Biz nasıl göreceğiz-konuşmayan o teni
Olmuyor anneciğim-inan sensiz olmuyor
Hepten çaresiz kaldık -anla vakit dolmuyor
Duy Cumartesi günü- tamam öğle namazı
Bizlere zehir oldu-hem kışı hem de yazı
Teker teker geliyor-bütün akrabaların
Durmadan anlatılır-o sevgin itibarın
Olmuyor anneciğim-inan sensiz olmuyor
Hepten çaresiz kaldık -anla vakit dolmuyor
Hasan şiir yazıyor-bir taraftan ağlıyor
Sen yoksun yanımızda- karaları bağlıyor
Mevla’m sorgu sualden-kolay geçir annemi
Yıkıldım perişanım-ben kaybettim hanemi
Olmuyor anneciğim-inan sensiz olmuyor
Hepten çaresiz kaldık -anla vakit dolmuyor

Fetih Marşı Şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Fetih Marşı Şiiri Arif Nihat Asya
Arif Nihat Asya Fetih Şiiri
arif nihat asya fetih marşı

FETİH MARŞI

Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektiler, kalyonlar çekilecek…
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek…

Yürü: “Hala, ne diye oyunda oynaştasın?
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

Sende geçebilirsin yardan, anadan, serden…
Senin de destanını okuyalım ezberden…
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden…

Elde sensin, dilde sen… Gönüldesin, baştasın:
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

Yüzüne çarpmak gerek, zamanenin fendini,
Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

Bu kitaplar Fatih’tir, selim’dir, Süleyman’dır;
Şu mihrap sinanüddin, şu minare Sinan’dır;
Haydi, artık, uyuyan destanını uyandır!

Bilmem neden gündelik işlerle telaştasın?
Kızım, sende Fatihler doğuracak yaştasın;

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin… Millet yürüyecek arkandan;
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan…

Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın…
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü, arslanım, fetih hazırlığı başlasın…

Yürü, hala ne diye, kendinle savaştasın?
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

Arif Nihat ASYA

Ümit Yaşar Oğuzcan Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Ümit Yaşar Oğuzcan Şiiri – Ümit Yaşar Oğuzcan Şiirleri – ümit yaşar oğuzcan’ın şiirleri – Ümit Yaşar Oğuzcan Şiirleri kısa – Ümit Yaşar Oğuzcan Şiirleri ayten – Ümit Yaşar Oğuzcan Şiirleri istanbul

Ümit Yaşar Oğuzcan Şiirleri

50 Yaş Şiiri

Ne zaman baksam çevreme elli yıl sonra
Hep aynı gördüklerim; bir keşmekeş, bir bozuk düzen
Bir lokma ekmek uğruna tükenmesi insanların
Yaşamak ve ölmek için hep aynı neden

Sefil doymazlık: ete, kana, paraya
Öylesi bir açlık ki eksilmeyen, bitmeyen
İnsan, ezebildiğince mutlu insan, oğul
Nereye gidersen git hep o tuzak, o dümen

Küçük hesaplarla kabaran büyük hesaplar
Ve değişmez çığlığı insanoğlunun: Ben, ben, ben!”
Sen yok musun? Onlar yok mu? Biz yok muyuz?
Nereye bu gidiş? Delicesine pupa yelken

Söyle neyi değiştirebilirsin ki tek başına
Yıldırırlar, sustururlar vururlar seni de hemen
Düşler bitmişse, gerçekler bir tokat gibi inmişse
Tek başına mutlu ol bakalım, olabilirsen

En güzeli sevmek diyeceksin insanları tümüyle
Usanmadan, bir şey ummadan, beklemeden
Ver, durmadan ver, eller uzanmış, baksana
Ver ki; kurulsun sofra, başlasın şölen

Bir yanda umutların, düşlerin, düşüncelerin
Bir yanda aldığını geri vermez koca bir evren
Bak! Bütün ağızlar yutmaya hazır seni
Bir noktadan, bir lokmadan başka nesin sen

Dönüp gerilere bakıyorum, bir de kendime
Elli yıl geçmiş, ha gün, ha yarın derken
Değişen birşey yok, bir şaşkın benden başka
İşte aynı yol, aynı kapı, aynı merdiven

Hani nerdeler? Kimi yitmiş kimi gitmiş dostların
Bir ak saçlı anan kalmış yolumu bekleyen
Sabah-öğle-akşam . . . Hep o tekdüze yaşam
Ve kırılmış bir kalple yorulmuş bir beden

İşte böyle geçti yıllar. bozbulanık
Ben sevdim, ben ağladım, başkalarıydı gülen
Ne zaman uzattıysam ellerimi, parçalandı
Mutluluk serseri bir mayındı denizlerimde yüzen

Ümit Yaşar Oğuzcan

Acılar Denizi

Ben acılar denizinde boğulmuşum
İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını
Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni
Duyarım yosunların benim için ağladıklarını

Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime
Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını
Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle
Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını

Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma
Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek
Baksana; herkes içime dökmüş artıklarını

Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa
Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse
Yılların içimde bıraktıklarını…


Adak şiiri

Sana şiirler okuyacağım, gitme
Güneşler doğacak yalnızlığımdan
Sana bir ışık getireceğim
Büyük aydınlığımdan

Sana bir dolu umut getireceğim
Küçük ellerine sığmayacak
Sana Afrika gecelerini getireceğim
Sımsıcak

Sana çiçekler getireceğim
Bozulmuş güz bahçelerinden
Sana bir serinlik getireceğim
Yağmur tanelerinden

Sana avuç avuç yıldız getireceğim
Güneşimden başka
Sana engin denizlerin maviliğini getireceğim
Köpük köpük dalga dalga

Sana bir rüzgar getireceğim
Dağlardan, tepelerden
Gitme, sana zamanı getireceğim
Zamanın bittiği yerden

Andıkça

Ne zaman seni düşünsem içim ürperir
Seninle geçen her saat, her gün gelir aklıma
Bir akşam vakti gelir bir deniz kıyısı gelir
O eşsiz hatıralar bütün gelir aklıma
Ne yapsam unutamam yaşadığımızı
Sevgindi sevgilerin en yalansızı
Şimdi nerde bir gül görsem kırmızı
Dudaklarımı uzun uzun öptüğün gelir aklıma
Bir çıban büyürcesine ortasında gecenin
Dolar yüreğime hüznü seni sevmenin
Dünyada ne benim yerim var artık ne senin
Ağlarım başucunda ölümün gelir aklıma.

Kış Ezgileri Cenap Şahabettin

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Cenap Şahabettin Kış Ezgileri şiiri
Cenap Şahabettin Kış Ezgileri şiiri oku
cenap şahabettin elhanı şita şiiri


Kış Ezgileri (Günümüz Türkçesiyle)

Bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş,
Eşini kaybeden bir kuş gibi kar
Geçen ilkbahar günlerini arar…
Ey kalplerin çılgın ezgileri
Ey güvercinlerin marşları,
O baharın işte yarını bu:
Kapladı derin bir sessizliğe yeri karlar
Ki sessizce sürekli ağlarlar.

Ey uçarken düşüp ölen kelebek,
Bir beyaz melek kanadının saçağı gibi kar
Seni solgun bahçelerde arar;
Sen açarken çiçek üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpaze gibi,
Naaşın üstünce şimdi ey ölü
Başladı parça parça uçmaya karlar
Ki gökten düşer düşer, ağlar!

Uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar!
Küçücük, beyaz başlı baykuşlar gibi kar
Sizi dallarda, yuvalarda arar.
Gittiniz, gittiniz ey kuşlar!
Şimdi boş kaldı baştan başa yuvalar;
Yuvalarda -feryatsız yetim gibi!-
Son kalan mavi tüyleri kovalar karlar
Ki havada uçar uçar, ağlar!

Ey kış günlerinin seması! Elinde yığın yığındır
Yasemin yaprağı, güvercin kanadı, sabah bulutu…
Dök ey sema -tabiatın ruhu uykudadır;-
Kara toprağın üstüne bembeyaz çiçekler!

Yapraksız ve çiçeksiz olan her ağaçlık şimdi
Bir gölgeler, siahlıklar ve ümitsizlikler yığınıdır.
ey kış semasının eli, durma, durma çek
Her ağacın üzerine bir beyaz örtü.

Göklerden emeller gibi yağıyor kar,
Her tarafta hayalim gibi koşuyor kar.
Sessiz bir rüzgarın saf kanadında uyuklarmış gibi
Bir aralık durur, sonra uçarlar.

Soldan sağa, sağdan sola titreyerek ve kaçarak,
Bazen uçmada tüyler gibi, bazen dökülmedeler.
Karlar sükût ilahilerinin ezgileridir,
Karlar melekler âleminin bahçelerinin çiçekleridir.

Ey semanın eli, kara toprak üzerine dök.
Ey semanın eli, cömertliğin eli, kışın eli dök;
Bahar çiçeklerinin yerine beyaz karı,
Kuşların ezgilerinin yerine ümit sessizliğini!

Cenap Şehabettin
Elhan-ı Şita (Kış Ezgileri)

Cenap Şahabettin Benim Kalbim Şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Benim Kalbim Cenap Şahabettin şiiri
Cenap Şahabettinin Benim Kalbim şiiri

Sesin işler gibi bir şuh kanat gamlanma
Seni dinlerken olur kalbim uçan kuşlara eş,
Gün batarken sanırım gölgeni bir başka güneş;
Sarışınlık getirir gözlerin akşamlarıma…

Doğuyor ömrüme bir yirmi sekiz yaş güneşi
Bir kuş okşar gibi sen saçlarımı okşarken.
Koklarım ellerim gülleri koklar gibi ben;
Avucundan alırım kış günü bir yaz ateşi.

Gönlüme avdet eder her unutulmuş nisan
Ne zaman gençliğini yolda hırâman görsem.
Eskiden pembe dudaklarda dağılmış busem
Toplanır leblerime, bir gece dargın olursan.

Cenap Şahabettin Bitmemiş Bir Gül

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Bitmemiş bir gül şiiri
Cenap Şahabettin bitmemiş bir gül şiiri
Bitmemiş bir gül Cenap Şahabettin

Bitmemiş bir gül
Bir gonce râz-ı aşkı sarar penbe bir güle
Bir gül bugün nişanlanacak andelîb ile

Güller açınca kendini her kalb-i derbeder
Güller açınca arş-ı hayâlâtı devreder

Cûlar güler uzakta, çemenlerde bâd-ı saf
Eyler harem-serâyım eş kuşların tavaf

Güllerle rû-be-rû açılır taze sineler,
Her sine kendi üstüne güllerle iğneler.

Ahmet Haşim Merdiven Şiiri Tahlili

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Merdiven şiirinin tahlili
Ahmet Haşim Merdiven şiirinin tahlili

1. MUHTEVA VE KONU

Şiir tahlillerinde ilk önce, metne bağlı olarak ortaya çıkan, biri görünen anlam, biri de şiirin içinde gizli olan iki yön olduğunu unutmamak lâzım. İlk bakışta çeşitli yorumlara açık olan bu şiirde, herkes tarafından görülen anlam içinde bulunanlar şunlardır: Hayatı simgeleyen bir merdiven imgesi, bir akşam tablosu, güneş rengi sarı yapraklar, yüzün perde perde soluşu, kızıl bir akşam dekoru içinde yere eğilmiş şekilde sürekli olarak kanayan güller, dallardaki kanlı bülbüller, sararan sular, tunç rengini almış mermerler ve bütün olarak bunlara ait olan gizli bir lisan.

Şairin “merdiven” sembolüyle anlatmaya çalıştığı ‘hayat yolu’dur. Bu sembolün dışında şiirde, “etek”, “güneş rengi bir yığın yaprak”, “yüzün perde perde soluşu” gibi semboller ile “suların sararması”, “kızıl havalar”, “alev gibi dallarda duran kanlı bülbüller” ve tunca benzeyen mermer” gibi anlatımlar empresyonist (izlenimci) özellikleri ortaya koyucu özelliklerdir. Ana konuyu destekleyen bu benzetme ve anlatımlar, görülen anlamı bir tabloya benzetecek olursak, eksik kalan yönleri tamamlar niteliktedir.

Şiirin bütününe hâkim olan bu akşam tablosu içinde, şairin bize duyurmaya ve hissettirmeye çalıştığı psikoloji ise içinde hüznün ağır bastığı, biraz karamsar ama dolaylı anlatımın şairene kullanışlarını saklar. Bu akşam tablosu içinde, hayatın sona yaklaştığını anlatan sonbahar mevsimi ve sarı yapraklar, zamanın geçişi ve yaşlanmayla beraber duyulan hüzünle birlikte bir korkunun ortaya çıkışı neticesinde yüzün perde perde soluşu, güneşin batış anında dallardaki bülbüllerin aldığı renk, ve yanmış izlenimi veren sular içinde gizli bir lisan saklı oluşuyla şairin bize anlatmaya çalıştığı şey, ne yaparsak yapalım akşamdan (ölümden) kaçışın olmadığı gerçeğidir.

2. DİLE VE ANLATIMA DAYALI ÖZELLİKLER

Aslında onun şiirleri, özellikle başlangıçta, o güne ait olan, yani Servet-i Fünun ve Fecr-i Âtînin dil özelliklerini yansıtan (bugünün diline çok yabancı, kök itibariyle içinde çokça Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalarla dolu) bir dildir. İşte bu yüzden onu günümüz şiir okuyucusu dil olarak anlamaktan uzaktır; fakat daha sonraları Haşim, “Bir Günün Sonunda Arzu” ve ölümüne yakın yıllarda yazdığı “Ağaç”, “Süvari” gibi şiirlerde, dil anlayışını değiştirir. Şiir içinde muttasıl (ara vermeden, durmadan), hafî (gizli) anlamındaki kelimelerin bulunması, bugünün okuyucusu için bir sorun teşkil etmemekte ve şiirin o güzel anlatımı içinde kaybolup gitmektedir.

Ahmet Haşim, Merdiven şiirinde kendi şiir anlayışına uygun olarak, duygu ve düşüncelerini doğrudan değil , dolaylı yoldan anlatmayı tercih etmiştir. “ Güneş rengi bir yığın yaprak”, “alev gibi dallarda kanlı bülbüller”, “kızıl havalar” gibi sıfat tamlamalarını çokça kullanarak şiirde daha çok tasvire ait olan öğelerle söylemek istediklerini okuyucuda çağrışım yaratacak şekilde duyurmaya ve sezdirmeye çalışmıştır.

Bu onun “Şiir Hakkında Bazı Mülâhazalar” başlığıyla Piyale kitabına koyduğu önsözdeki şiir anlayışıyla doğru orantılıdır. Bu yazısının bir bölümde Haşim şöyle der: “Şair ne bir hakikat habercisi, ne güzel konuşan bir insan, ne de bir yasa koyucudur. Şairin dili düzyazı gibi anlaşılmak için değil, ama duyulmak üzere oluşmuş, musiki ile söz arasında, sözden fazla musikiye yakın, iki arada bir dildir.”

Haşim’in genel olarak şiirlerinde olan anlatım özelliği, mana noktasında okuyucunun hayalini harekete geçiren, imgeye dayalı farklı çağrışımlarla şiirin anlamını kişinin anlayışına göre genişleten bir yapı arzeder. Haşim, şiirde manadan çok musikiyi ön plana çıkarmış ve aruzunda yardımıyla şiirlerinde müthiş bir ses güzelliğine ulaşarak anlamda kapalılığı hemen hemen her şiirinde kullanmıştır. Yaşadığı devirde, özellikle “Bir Günün Sonunda Arzu” şiirindeki anlatımıyla anlaşılamadığını düşündüğü için “Şiir Hakkında Bazı Mülâhazalar” adlı şiir görüşlerini açıklayan bir yazı yazmak zorunda kalmıştır. Haşim’in şiirinin tesiri daha sonraları (1950’den sonra) II. Yeni şairleri üzerinde ortaya çıkmıştır.

3. SES ÖZELLİKLERİ

Ahmet Haşim’in şiirlerinde anlamda açıklıktan çok ses öğesine önem verişi, şiiri “söz ile musiki” arasında düşünmesinden kaynaklanır. O, “şiirde her şeyden önce önemli olanın kelimenin anlamı değil, mısradaki söyleniş değeri” olduğu görüşündedir. İşte bu yüzden de, şiirlerinde aruz veznini kullanılır. Merdiven şiiri aruz ölçüsünün “Mefâilün Feilâtün Mefâilün Feilün (Fa’lün)” kalıbıyla yazılmıştır.

Şiirde kullanılan, “solmakta / olmakta, güller / bülbüller, dolmakta / olmakta” gibi tam uyaklar, veznin dışında bu ses güzelliğinin oluşmasına yardımcı olan öğeler olarak düşünülebilir.

Şiir içinde daha çok “r” sesi kullanılışı aliterasyon sanatına yol açmış ve bu da şiirde ortaya konan ses birlikteliğine katkı sağlamıştır. Şiirde içinde “r” sesi geçen kelimeler şunlardır: “Ağır ağır, bir, merdivenlerden, eteklerinde, rengi, yaprak, ağlayarak, sular, sarardı, perde perde, ruha, seyret, arza, kanar, güller, durur, benziyor, mermer.” Ayrıca şiir içinde kullanılan harf tekrarı dışındaki mısra tekrarı olan “kızıl havaları seyret ki akşam olmakta” söyleyişi de okuyucuya verilmek istenen mesajının duyurulması ve şiirde ses olarak bir bütünlük oluşması açısından önemlidir.

Kafiyelerin seçimindeki “solmakta / olmakta” ve “dolmakta / olmakta” kelimelerindeki “makta” eki, ortaya konan durumun bitmiş bir şey olmadığını ve devam etmekte olduğunu bize duyurması açısından önemli bir özellik olarak karşımıza çıkar. Bu açıklamamızdan hareketle Haşim, mısralarını kurarken şiirinde, “sesi, anlatımı, manayı ve şiirde bütünlüğü oluşturan kurgu”ya dair hemen hemen her şeyi düşünmüştür diyebiliriz. Şiiri cazip hale getiren öğelerden biri de, Haşim’in mısraları içinde gizli bir şekilde duran, söyleyişte bulunan içtenliktir.

4. EDEBÎ SANATLAR

Haşim “Merdiven” şiirinde, birçok söz sanatından, anlam olayından ve tamlamadan yararlanmıştır. “güneş rengi bir yığın yaprak”, “alev gibi dal”, “kanlı bülbül”, kızıl hava” şiirde bulunan tamlamalardan birkaçıdır. Özellikle sıfat tamlamaları içine gizlenen anlam, şiirde mana derinliğine yol açmaktadır. Ayrıca, “alev gibi dallar” ve “tunca benzeyen mermer” bölümlerinde teşbih (benzetme) sanatı kullanılmıştır.

“Merdiven” kelimesi ile ‘açık istiare’ sanatı yapılmış. Sadece benzetilen (Merdiven) verilerek, benzeyen (hayat yolu) anlatılmaya çalışılmıştır.

“Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?” mısraında, güneşin batış anındaki olaydan dolayı, suyun yanıyor gibi görünmesi ile mermerlerin üstünü tunca benzeyen bir rengin kaplayışı doğal bir olaydır. Şairin bu durumdan haberi vardır ama bundan habersizmiş gibi duruş ile bilip de bilmezlikten geliş hali tecâhül-i ârif sanatına yol açmıştır.

5. ŞİİRDE BULUNAN İMGELER

Şiirin ismi olan “merdiven” kelimesi başlı başına bir imgedir. Kanaatimce “hayatı anlatan” bu kelime, her okuyucuda farklı bir anlam kazanabilir. Kimimiz için “hayat” kimimiz için başka bir şey olabilir.

Şiirde “kızıl havaları seyret ki akşam olmakta” sözünün iki defa tekrarı, şiirin “akşam” –ki bu da başlı başına bir imgedir- üzerine kurulduğunu gösterir. “Akşam” bir anlamda bize ölümü hatırlatır. Şiir içinde gizli olan hüzün, her geçen saniye ölüme yaklaşmaktan dolayıdır.

Haşim on mısralık bu şiirinde bize öyle bir tablo çizmiştir ki bu resim içinde, eksik bir yön bulunmaz. Şiirin “ağır ağır” diye başlaması ve “kızıl havaları seyret ki akşam olmakta” diye bitişi aslında çok anlamlıdır. Güneş nasıl “ağır ağır” batarsa insan da hayatı “gün gün” yaşar ve zaman geçtikten sonra her şey bir anda olmuş gibi hatırlar. İnsan, bakmakla görmek arasındaki farkı çözerse her şey gözüne farklı görünür. Şiirin sonundaki “lisan-ı hafi” (gizli dil), aslında tabiatın, kuşların, yaprakların ve bu dünyaya ait her şeyin bize söylediği şey, geçen her saniye akşama (ölüme, mutlak sona) yaklaştığımız gerçeğidir. Haşim bunu bütün ruhuyla hissetmiştir. İşte o yüzden bu gizli lisan ruha dolmaktadır ve ne yaparsak yapalım akşam olmaktadır.

Mehmet Nuri Parmaksız (Gölbaşı Anadolu Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni / ANKARA)

MERDİVEN

Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak…

Sular sarardı… yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller,
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…

Ahmet Haşim
Kaynak: Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi (MEB Yayınları) – Sayı 85

Tevfik Fikret Ferda Şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Tevfik Fikret Ferda,
Ferda Tevfik Fikret,
Ferda Şiiri Tevfik Fikret

Tevfik Fikret’in Ferda Şiiri

FERDA

Ferda senin; senin bu teceddüd, bu inkżlāb…
Her žey senin dešil mi ki zāten?.. Sen, ey žebāb,
Ey ēehre-i behīc-i ümīd, ižte ma’kesin
Karžżnda: Bir semā-yi seher, sāf ü bī-sehāb,
Āšuž-i lerzedārż aēżk, bekliyor., žitāb!
Ey fecr-i hande-zād-ż hayāt, ižte herkesin
Enzārż sende; sen ki hayātżn ümidisin,
Alnżnda bir sitāre-i nev, yok, bir āftāb,
Sönsün mūebbeden.
Sönsün müebbeden o cehennem; senin bugün
Cennet kadar güzel vatanżn var, žu gördüšün
Zümrüt bakżžlż, inci žetaretli kżzcašżz
Kimdir bilir misin? Vatanżn… Žimdi saygżsżz
Bir göz bu nazlż ēehreye – Allah esirgesin
Kem bir nazarla baksa tahammül eder misin?
Żster misin, žu ak sakalżn pāk ü muhtežem
Pīžāni-i vakaarżna, bir kirli el demem,
Hattā yabancż bir el uzansżn? Žu makberi,
Razż olur musun, taža tutsun žu serseri?
Elbet hayżr; o makber, o pīžāni-i vakur
Kudsī birer misāl-i vatandżr… Vatan gayur
Żnsanlarżn omuzlarż üstünde yükselir.
Genēler, bütün ümmid-i vatan žimdi sizdedir:
Her žey sizin, vatan da sizin, her žeref sizin;
Lākin unutmayżn ki zaman tünd-ü mutmain
Bir hatve-i samūt ile ta’kīb eder bizi.
Önden kožan, fakat yine dikkatle her izi
Ta’mika yol bulan bu yanżlmaz muākżbin
Žermende-i itabż kalżrsak, yazżk!.. Demin
“Ferda senin!” dedim, beni alkżžladżn; hayżr,
Bir žey senin dešil, sana ferda vediadżr;
Her žey vediadżr sana, ey genē, unutma ki
Senden de bir hisāb arar ātī-i müžtekī.
Māzīye žimdi sen bakżyorsun pür-intibah,
Ātī de senden eyleyecek böyle ižtibāh.
Her uzvu girdibād-ż havāyicle sarsżlan
Bir neslin ošlusun; bunu yād et zaman zaman.
Her yżldżrżmda bir gece, bir gölge devrilir,
Bir ufk-ż i’tilā aēżlżr, yükselir hayāt;
Yükselmeyen düžer: ya terakkī, ya inhitat!
Yükselmeli, dokunmalż alnżn semālara;
Doymaz bežer dedikleri kuž i’tilālara…
Ušraž, didin, düžün, ara. bul, kož, atżl, bašżr;
Durmak zamanż geēti, ēalżžmak zamanżdżr!

Tevfik Fikret ( 1867 – 1915 )

Ahmet Haşim Parıltı Şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Parıltı Ahmet Haşim
Ahmet Haşim Parıltı
parıltı şiiri Ahmet Haşim

Parıltı

Ateş gibi bir nehir akıyordu
Ruhumla o ruhun arasından
Bahsetti derinden ona halim
Aşkın bu unutulmaz yarasından.
Vurdukça bu nehrin ona aksi
Kaçtım o bakıştan, o dudaktan
Baktım ona sessizce uzaktan
Vurdukça bu aşkın ona aksi…

Tevfik Fikret Papatya Şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Tevfik Fikret Papatya
Papatya şiiri Tevfik Fikret

Papatya

Bahar olsun da seyredin
Nasıl süsler bayırları
Zümrüt gibi çayırları
Yüzü gülen o incecik
Gelin yüzlü papatyalar
Altın gözlü papatyalar

Yaprakları kıvır kıvır
O da ayrı bir güzellik
Hem güzel hem de nazlıdır
Gelin yüzlü papatyalar
Altın gözlü papatyalar …

Ahmet Haşim Yollar Şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Ahmet Haşim Yollar Şiirİ
Şiir Ahmet Haşim Yollar
Ahmet Haşim Yollar

YOLLAR

Bir lamba hüzniyle
Kısıldı altın ufuklarda akşamın güneşi;
Söndü göllerde aks-i girye-veşi
Gecenin âvdet-i sükûniyle..

Yollar
Ki gider kimsesiz, tehî, ebedi,
Yollar
Hep birer hatt-ı pür sûkt oldu
Akşamın sine-i gubârında.
Onlar
Hangi bir belde-i hayâle gider,
Böyle sessiz ve kimsesiz şimdi?

Meftûr
Ve muhteriz yine bir
nefha-i hayâl esiyor;
Bu nefha dalları bîtâb ü bîmecâl uyutur.
Sonra eyler giyâhı nâlende,
Sonra âgûş-ı ufk içinde ölür…

Ey kalb!
Seni öldürmesin bir sâye-i şeb,
İşte bir dest-i sâhir ü mahfî
Sana nûr-ı nücûmu indirdi.

Kuruldu işte, mesâfât içinde, lâl-i mesâ
Bütün meâbid-i hiss ü meâbid-i hülyâ
Bütün meâbid-i meçhule-i ümîd-i beşer…

Gurûb içinde bir eşkâl-i bîhudud-ı zeheb
Zücâc-ı san’at ü fikretle yükselirler hep;
Büyük denizlere benzer eteklerinde sükût,
Sükût-ı nâ-mütenâhi, sükût-ı na-mahdût,
Sükût-ı afv u emel.

Bir el
Derîçelerde bir altın ziyâ yakıp indi.
Aktı âb-ı sükûta yıldızlar
Bütün sular zehebî lerzelerle işlendi.

Tâ öteden,
Şimdi zer gözleriyle tâ öteden,
Gam-ı ervâhı vecde da’vet eder
Bütün meâbid-i meçhule-i ümîd-i beşer.
Bütün meâbid-i vecdin soluk ilaheleri
Birer birer iniyor gözlerinde rüyalar;
Dudaklarında ziyâdâr ve muhteriz titrer
Akşamın buse-i huzû-eseri.

oluk ve gölgeli simalarında reng-i mesâ
Nakşeder bir teheyyüc-i rüyâ:
Biri yorgun semâ-yı lâle bakar,
Biri bir gölge meşy ü gâşyile
Miyâh-ı râkide-i samt ü hâb içinde akar;
Biri bir erganûn-ı eb’âdı
Dinliyor gölgelerde ser-be-zemin,
Biri altın gözüyle, güyâ ki,
Sana ey kalb-i mübhem ü bâkî
“Gel!” diyor.
Lakin
İniyor
İşte leylin zalâm-ı bîdâdı…

Yollar
Ah ey kimsesiz giden yollar,
Yolların ey sükût-ı hüzn-eseri,
Bugünün inmeden şeb-i kederi,
Meâbid-i emel ü histe sönmeden bu ziyâ,
Ölmeden onların ilaheleri,
Ah gitmez mi, kimsesiz, sessiz
Yollar,
Ah gitmez mi hatt-ı sâkitiniz,
Şimdi zer gözleriyle, tâ öteden
Tâ öteden
Gam-ı ervâhı vecde da’vet eden
Uzak meâbid-i pür-nûr-ı vecd ü rüyâya
Ki câ-be-câ kapıyor bâb-ı vâ’dini sâye…

Ahmet Haşim

Ahmet Haşim O Belde Şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Ahmet Haşim O Belde,
O Belde Şiiri Ahmet Haşim,
O Belde Şiiri


Ahmet Haşimin O Belde Şiiri

O Belde

Denizlerden
Esen bu ince hava saçlarınla eğlensin.
Bilsen
Melal-i hasret ü gurbetle ufk-ı şama bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
Ne sen,
Ne ben,
Ne de hüsnünde toplanan bu mesa,
Ne de alam-ı fikre bir mersa
Olan bu mai deniz,
Melali anlamayan nesle aşina değiliz.
Sana yalnız bir ince taze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefil iştiha, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir ma’na,
Ne bu akşamda bir gam-ı nermin
Ne de durgun denizde bir muğber
Lerze-i istitar ü istiğna
Sen ve ben
Ve deniz
Ve bu akşamki lerzesiz, sessiz
Topluyor bu-yi ruhunu guya.
Uzak
Ve mai gölgeli bir beldeden cüda kalarak
Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkumuz…
O belde?
Durur menatık-ı duşize-yi tahayyülde;
Mai bir akşam
Eder üstünde daima aram;
Eteklerinde deniz
Döker ervaha bir sükun-ı menam.
Kadınlar orda güzel, ince, saf, leylidir,
Hepsinin gözlerinde hüznün var
Hepsi hemşiredir veyahud yar;
Dilde tenvim-i ıstırabı bilir
Dudaklarındaki giryende buseler, yahud,
O gözlerindeki nili sükut-ı istifham
Onların ruhu, şam-ı muğberden
Mütekasif menekşelerdir ki
Mütemadi sükun u samtı arar.
Şu’le-i bi-ziya-yı hüzn-i kamer
Mülteci sanki sade ellerine
O kadar natüvan ki, ah, onlar,
Onların hüzn-i lal ü müştereki,
Sonra dalgın mesa, o hasta deniz
Hepsi benzer o yerde birbirine…
O belde
Hangi bir kıt’a-i muhayyelde?
Hangi bir nehr-i dur ile mahdud?
Bir yalan yer midir veya mevcud
Fakat bulunmayacak bir melaz-ı hulya mı?
Bilmem… Yalnız
Bildiğim, sen ve ben ve mai deniz
Ve bu akşam ki eyliyor tehziz
Bende evtar-ı hüzn ü ilhamı
Uzak
Ve mai gölgeli bir beldeden cüda kalarak
Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkumuz…

Ahmet Haşim

Tevfik Fikret Nağmeli Bahar

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Nağmeli Bahar Tevfik Fikret ,
Tevfik Fikret Nağmeli Bahar şiiri,
Tevfik Fikretin Nağmeli Bahar şiiri


Tevfik Fikret Bahar-ı Mağmum

BAHÂR-I MAĞMÛM

Bahâr olsun, bahâr olsun da gönlüm
Biraz def’-i melâl etsin, diyordum;
Cihân tağyîr-i hâl etsin, diyordum…
Bahâr oldu bütün feyziyle, gördüm:
Cihân pür-hande, cennetten nişândır,
Benim gönlüm fakat vakf-ı hazândır.

Bütün rengiyle, âhengiyle gülşen
Garîk neş’e, lâkin bence mağmûm;
Tabî’at ‘arz eder karşımda meş’ûm,
Soğuk bir levha, bir tasvîr medfen.
Evet, mest-i hayât ammâ şu enhâr,
Benim gönlüm değil bundan haberdâr,

Ağaçlıklarla süslenmiş ufuktan
Gelir bir nefha-i serd ü siyeh-renk;
Semâ çeşmimde bir peygûle-i teng
Döner nezzâre pür-lerziş ufuktan.
Hazîn bir telhî-i nekbet hevâda;
Nedir bilmem, ne vardır mâverâda!..

Uzaktan bir sadâ, bir lahn-i giryân,
Bükâ-yı tıfla benzer bir boğuk ses
Edip ka’r-ı simâh-ı cânı ma’kes
Ne bülbül fark eder gûşum, ne elhân,
Gelen sesler bütün şekvâ-eserdir
Çiçekler hep açılmış yârelerdir.

Boğarken rûhumu zulmetle sermâ
Bu leyl artık nehâr olsun, diyordum;
Bahâr olsun, bahâr olsun, diyordur;
Bahâr olmaz bugün bundan mutarrâ…
Niçin eksilmiyor hâlâ melâmim,
Niçin şâd olmuyor gönlüm, hayâlim?..

Ahmet Haşim Ölmek Şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Ahmet Haşim Ölmek,
Ölmek Şiiri Ahmet Haşim,
Ahmet Haşimin Ölmek Şiiri


Ölmek

Firâz-ı zirve-i Sinâ-yı kahra yükselerek
Oradan,
Oradan düşmek, ölmek istiyorum
Cevf-i ye’s-âşinâ-yı hüsrana…
Titrek
Parıltılarla yanan bir mesâ-yı mezbaha-renk
Dağılırken suhûr-u uryâna
Firâz-ı zirve-i Sinâ-yı kahra yükselerek
Oradan,
Oradan düşmek, ölmek istiyorum
Cevf-i ye’s-âşinâ-yı hüsrana…
Kanlı bir gömlek
Gibi hârâ-yı şemsi arkamdan
Alıp sürükleyerek
O dem ki refref-i hestîye samt olur kaim
Ve bir günün dem-ı âlâyiş-i zevâlinde
Sürüklenir sular âfâka şu’le halinde
O dem ki kollar açar cism-i na-ümide adem,
Bir derin sesle ´´Haydi!´´ der uçurum,
O dem,
Firâz-ı zirve-i Sinâ-yı kahra yükselerek
Oradan,
Savt-ı ümmîd-i kalbi dinlemeden
Cevf-i hüsrana düşmek istiyorum.

Ahmet Haşim