İnternetin popüler sosyal iletişim ağı Facebook, Arapça ve İbranice versiyonlarını açarak “Ortadoğu” açılımı yaptı. Dünyanın en başarılı sosyla ağı olarak nitelendirilen ve milyonlarca kullanıcısı bulunan Facebook yetinmedi şimdi de Arap ve İbrani dünyasına kendi dil ve alfabelerinde hitap etmeye başladı.
Sadece Mısır’da 900 binden fazla Facebook kullanıcısı bulunuyor. Bu sayı Suudi Arabistan’da 250 bin’i, Lübnan’da ise 300 bini aşıyor. Ancak Arap kullanıcılar Facebook’u doğal dillerinde değil de İngilizce kullanmak zorundaydı.
Bu durumun ve Ortadoğu pazarının farkına varan Facebook ekibi uzun bir çalışmanın ardından 250 milyon kişi tarafından konuşulan Arapça’nın yanı sıra 7 milyon kişi tarafından kullanılan İbranice’yi ana sayfanın altındaki menüye dahil etti.
Proje için 850 Arapça bilen ve 870 İbranice bilen personel çalıştı. Site hazırlanırken çok ciddi problemlerle karşılaşıldı. En büyük problem nedeni ise Arap ve İbrani alfabelerinin sağdan sola doğru yazılmasıydı.
Bu iki dille birlikte Facebook hizmet verdiği dil sayısını 40′a çıkarttı. Halen 60 dil için de çalışmalar sürdürülüyor. Tercüme çalışmaları için 200 bin insan çalışıyor.
Dünyanın en büyük iki sosyal ağı yarışıyor; Facebook mu yoksa MySpace mi daha büyük?
Facebook büyük rekabette önde gidiyor..
Özellikle Web 2.0 ile birlikte büyük ilgi görmeye başlayan sosyal ağ siteleri bugün altın dönemlerini yaşıyorlar. Dünya çapında milyonlarca kullanıcıya hizmet veriyor, bu kullanıcıların neredeyse internetteki en önemli adresleri haline geliyorlar. Dünya çapında irili ufaklı sayısız sosyal ağ sitesi olsa da, bunlardan özellikle iki tanesi uluslar arası çapta en büyükleri olarak kabul ediliyor.Bunlar; Facebook ve MySpace.
MySpace 2005 yılında Rubert Murdoch tarafından 580 milyon dolara satın alındıktan sonra büyük bir çıkışa geçmiş ve 2006 yılında başta ABD olmak üzere pek çok ülkede en büyük sosyal ağ sitesi olma unvanını elde etmişti. Fakat aradan geçen yıllar Facebook’a biraz daha iyi davranmış gibi görünüyor. comScore’un son yaptığı araştırmaya göre MySpaceŞubat ayında 124 milyon kişi tarafından ziyaret edildi. Her ne kadar son derece önemli bir rakam gibi görünse de, aynı dönemde Facebook’un 276 milyon tekil ziyaretçiye ev sahipliği yapması nedeniyle ancak ikiciliği elde edebildi.
Gübre bir şekilde yöneticiler tarafından seçilen çiftçilere dağıtılmış o çiftçilerde kendi komşularına yardıma giderek onların tarlalarından 5 kareyi gübreliyor bu tarlaları gübrelenen komşularda diğer komşuların tarlasını gübreleyebiliyor ve bu şekilde birçok kişinin tarlası gübreleniyor tarlalar parlamaya başlıyor henüz hasat etmedik ama gübreli ürünler daha büyük olacakmış daha fazla para verecekmiş.
Gübrelemeyi Nasıl yapacaz kendi tarlanızda parlak alan görürseniz bu sizin tarlanızın bir komşunuz tarafından gübrelendiğini anlarsınız sizde hemen komşularınıza yardıma gidin ürünü olmamış ( yetişmemiş) tarlası boş çürümüş olmayan komşunuzun tarlasının 5 karesini gübreleyin.
Bunun size kazancı komşunuza yardım edip para kazanıyorsunuz ayrıca gübrelerkende para ve XP kazanıyorsunuz.
Resimde görüldüğü gibi yardıma gittiğiniz komşunuzun tarlasında ot çakal karga vs. kovduktan sonra sol alt köşede kavanoz şimgesi ve 5 rakamını görüyorsunuz. Dilediğiniz 5 karenin üstüne gelip ekim yapar gibi gübreliyorsunuz hepsi bu.
NOT: Gübreleme sınırı yok yardım ettiğiniz her komşunun tarlasını gübreleyebiliyorsunuz.
Twitter Nedir, Twitter Nedemek, Twitter Aç Sağda solda duyuyorsunuz twitter diye peki Twitter Nedir? Kişilerin o anda neler yaptığın ve neler hissettiğini veya nerede olduklarını yazdıkları bir sitedir. Diğer kişilerde o yazıları takip ederler.
Twitter, bir sosyal ağ ve mikroblog sitesidir. Kullanıcılarına 140 karakterlik metinler yazma imkânı veren Twitter, çeşitli araçlarla daha etkin kullanılabilen bir sosyal paylaşım sitesidir..
2008’deki ABD seçimlerinde özellikle Barack Obama tarafından sıklıkla kullanılan Twitter dan Türkiye’deki son yerel seçimlerde de yararlanılmıştır. Ayrıca Twitter , sosyal medya’nın en popüler araçlarından biri olarak gösterilmektedir. Facebook gibi sosyal bir ortamdır.
Twitterda Rt Nasıl kullanılır Twitterda Rt nedir nasıl kullanılır
Retweet bir kullanıcının beğendiğin mesajını kendi hesabından tekrar yayımlamaktır. Sizin takip ettiğiniz bir kişinin yazdığı mesaj sizin ekranınızda da görünür. Eğer siz bu mesajı retweet ederseniz (forward, tekrar yönlendirme), siz de bu mesajı sizi takip eden herkese göndermiş olursunuz. İlginç ve güncel bir mesaj sürekli insanlar tarafından retweet edilerek, milyonlarca kişi tarafından okunmaktadır.Retweet yaptığınızda, mesaj sahibine bir anlamda kredi verilmiş yani takdir edilmiş olur.Diğer bir deyişle, bu kişinin yazdığı mesaj beğenilmiş ve tekrar sizi takip eden insanlara da gönderilmiş olur. Retweet hem mesaja hem de mesajı gönderen kişiye bir anlamda saygı göstermenin bir diğer yolu da denebilir.Retweet (RT) değerli mesajların Twitter networkünde hızla yayılmaları kapsamında çok önemlidir.
Dünyanın En Eski Aşk Şiiri Dünyanın ilk aşk şiiri 1889′da Bağdat’ın 150 km uzağındaki Sümer kenti Nippur’da bulunmuş 4 bin yıllık bir tablet üzerindeki şiirdir. ABD’li sümerolog Samuel Noah Kramer tarafından 55 yıl önce okunan tableti Türkçe’ye Muazzez İlmiye Çığ çevirdi. Günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.
Sümer inancına göre, toprağın bereketini ve verimli olmasını sağlamak amacıyla, Kral’ın yılda bir kez Bereket ve Aşk Tanrıçası Ellil yerine bir rahibe ile evlenmesi kutsal bir görevdi. Bu şiir büyük bir olasılıkla Kral Şusin için seçilmiş bir gelin tarafından yeni yıl bayramını kutlama töreninde söylenmek üzere kaleme alınmıştı ve ziyafetlerde, şölenlerde müzik, şarkı ve dans eşliğinde söyleniyordu.
Bu ödül genç yetenekleri edebiyatımıza kazandırmak amacıyla düzenlenmektedir. Ödül, dosya ya da ilk kitap bazında verilecektir. Ödüle, kitap bütünlüğü taşıyan şiir dosyasıyla aday olunabileceği gibi ilk şiir kitabıyla da aday olmak mümkündür. İlk şiir kitabının 2010 yılı içerisinde basılmış olması gerekir. Önceki yıllarda yayınlanmış kitaplarla ödüle aday olunamaz.
ÖDÜL KOŞULLARI
* Ödüle aday olabilmek için son katılma tarihi 30 EYLÜL 2010’dur.
* Ödüle 01.01.1979 tarihinden sonra doğmuş olanlar aday olabilir.
* Şiir dosyası ya da kitap 6 nüsha olarak, adayın özgeçmişi, fotoğrafı ve iletişim bilgilerinin yer aldığı ikinci bir zarfla birlikte büyük bir zarf içerisine konulmalı ve (SERVER VAKFI EDEBİYAT ORTAMI 2010 ŞİİR ÖDÜLÜ- GMK Bulvarı No:24/7 Kızılay/ANKARA) adresine gönderilmeli veya elden teslim edilmelidir. *Ödül tutarı 3.000 TL.dir. Uygun görüldüğü takdirde 2 kişiye de jüri özel ödülü verilecektir. Jüri özel ödülü her bir dosya/kitap için 500’er TL. dir.
*Kazananlar 10 Aralık 2010 tarihinde açıklanacaktır.
*Önceki yıl bu ödülü almış olanlar aday olamazlar.
SEÇİCİ KURUL
1. Ali ÇOLAK (Yazar) 2. Hüseyin ATLANSOY (Şair) 3. Mehmet Ali BULUT (Server Vakfı Temsilcisi) 4. Ömer ERDEM (Şair) 5.Turan KARATAŞ (Eleştirmen-Yazar) 6. Mustafa AYDOĞAN (Şair)
Kıl dönmesi; kıl,tüy,cilt döküntüsü ve elbise tozu gibi yabancı cisimlerin sonradan oluşan delik aracılığıyla cilt altına girip yumak oluşturmasıdır. Delik bilinmeyen bir şekilde oluşmaktadır en akla yatkın teori; kılın kalçanın sürtünme hareketiyle dönen bir matkap ucu gibi cildi delmesi sonucu oluştuğudur.
Oluşan bu delikten enseden dökülen kıllar ve diğer yabancı cisimler girerek birikir. Doku içine giren bu yabancı cisimler vücut tarafından bir zarla kapatılarak sinüs haline getirilir. Tedavide bu sinüs veya içeriğinin alınması esastır. Hastalığın oluşması için birkaç kıl yeterli olmaktadır ancan hiçbir şikayet yapmadan binlerce kıl birikebilmektedir.
Dünya Miras Listesinde Yer Alan Doğal eserlerimiz Dünya Miras Listesinde Kültürel Değerlerimiz
Dünya Mirasları Türkiye
GÖREME MİLLİ PARKI VE KAPADOKYA
Listeye alınma yılı; 1985 Niteliği; Kültürel / Doğal Nedeni; Volkanik tiplerde oluşan doğal Peribaca görünümlerinin yanında tarihsel-kültürel açıdan birçok Bizans Kilisesi ve eserini barındırması. Nevşehir’de, Göreme’nin de içinde bulunduğu Kapadokya “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelir. Volkanik oluşan Peribacaları yöreye ayrı bir güzellik katmaktadır. Bizans döneminde Peribacalarının içleri oyularak 360 kadar kilise ve manastır yapılmıştır. Bu yapıların duvarları dinsel resimlerle donatılmıştır.
DİVRİĞİ ULU CAMİİ VE DARÜŞŞİFASI
Listeye alınma yılı; 1985 Niteliği; Kültürel Nedeni; İnsanlığın kültürel-tarihsel sürece ve yaratıcılığına tanıklık eden özgün bir başyapıt oluşu Etkisi; Korunması ve restorasyonuna yönelik ödenekler çıkarıldı
1228-1229 yıllarında Mengücekoğulları Beyi Ahmet Şah tarafından yapılmıştır. Sivas’ın Divriği ilçesindedir. Mimarı Ahlatlı Hürrem Şah’tır. Minberi 1240-1241 tarihinde bitirilmiştir. Camiden 12 yıl sonra yapılan şahane abanoz minber, Tiflisli Ahmet Usta’nın eseridir. “Çok kuvvetle belirtilmiş olan taş mihrap, adeta duvardan fışkıran iri plastik Barok palmetlerin sıralandığı ve kuvvetli silmelerin çevrelediği çok büyük ölçüde, sade bir niş içine yerleştirilmiştir. Anadolu’da bu ölçüde ve zenginlikte tek kalan bu mihrabın bir benzeri daha yoktur.” (Aslanapa, 1993: 116).
HATTUŞA – BOĞAZKÖY Listeye alınma yılı; 1986 Niteliği; Kültürel Nedeni; Hitit Uygarlığının Başkenti olması Etkisi; Boğazköy ve Alacaköy Tarihi Milli Park ilan edilmesi
Çorum ili Boğazköy’deki Hattuşaş, İlkçağ’da Hitit İmparatorluğu’nun başkentiydi. M.Ö. XIX-XVIII. Yüzyıllarda bir Hatti kenti olan Hattuşaş M.Ö. 1700 civarında ilk Hitit Kralı Kuşara tarafından ele geçirildi. I. Hattuşi tarafından başkent yapılan şehir M.Ö. 1190’da Hitit İmparatorluğu yıkılınca önemini yitirdi.
NEMRUT DAĞI Listeye alınma yılı; 1987 Niteliği; Kültürel Nedeni; İnsanın kültürel-tarihsel sürecine ve yaratıcılığına tanıklık eden özgün bir başyapıt niteliğinde olması Etkisi; Nemrut Dağı ve Çevresi Milli Park ilan edildi.
Nemrut Dağı Adıyaman’ın Kahta ilçesinde 2150 m yüksekliğindedir. Bölge M.Ö. 80 – M.S. 72 yılları arasında Kommagene Krallığı’nın egemenliği altında kalmıştır. M.Ö. 69 – 36 yılları arasında hükümdarlık yapan Kommagene Kralı I. Antiochos’un tümülüsü ve Hierothesion’undan kalan Tanrı, Kral heykel ve kabartmaları yer almaktadır. 1881 yılında Alman yol mühendisi Carl Sester tarafından keşfedilmiştir.
PAMUKKALE – HİERAPOLİS Listeye alınma yılı; 1988 Niteliği; Kültürel/doğal Nedeni; Olağanüstü nitelikte ve güzellikteki doğal oluşumu ve kültürel-tarihsel açıdan son derece önemli ve özgün nitelikler içeren bir arkeolojik dokuya sahip olması Etkisi; Pamukkale Koruma Amaçlı İmar Planı yapıldı
Mineralli suların oluşturduğu traverterlerden dolayı günümüzde Pamukkale olarak tanınan yöredeki Hierapolis antik kenti Denizli’ye 20 km uzaklıktadır. Şifalı termal kaynaklarıyla tanınmıştır. Kent M.Ö II. Yüzyılda Bergama Kralı II. Eumenes tarafından kurulmuştur. Şehir adını Bergama’nın kurucusu Telephos’un karısı Hiera’dan almıştır. Frigya bölgesine başkentlik yapan kent, Bizans döneminde piskoposluk kenti olmuştur. Kentteki hakim mimari yapı Roma dönemine aittir.
XANTHOS – LETOON Listeye alınma yılı; 1988 Niteliği; Kültürel Nedeni; Kültürel ve Tarihsel açıdan kendine özgü niteliklere sahip Likya Uygarlığı’nın yönetsel ve dinsel merkezleri olmaları, Hint-Avrupa dillerinin kökenine dair, önemli ipuçları sunması Etkisi; Bölge koruma altına alınmıştır
Xanthos; Fethiye’ye 46 km uzaklıkta Kınık Köyü’nün yakınında bir antik kent İlkçağ’da Likya bölgesinin en büyük idari ve dini merkezi M.Ö. II. Yüzyılda Likya bölgesinin başkenti olmuştur. Roma ve Bizans döneminde önemli yapılarla donatılmıştır. VII. Yüzyılda Arap akınları kentin terk edilmesine yol açılmıştır.
Letoon; İlkçağ’da Anadolu’nun Likya bölgesinin kutsal bölgesi olan Letoon, Xanthos’a 4 km uzaklıktadır. Burada Leto, Apollon ve Artemis tapınakları bulunmaktadır. Kentte bu 3 tapınaktan başka; 1 çeşme 1 manastır ve Roma tiyatrosu dikkat çekmektedir.
SAFRANBOLU EVLERİ Listeye alınma yılı; 1994 Niteliği; Kültürel Nedeni; Geleneksel Türk konut mimarisinin Tarihsel ve Kültürel dokusunu yansıtması Etkisi; Bölge koruma altına alınmıştır.
Safranbolu, eski kent dokusu bozulmamış bir yerleşim merkezidir. XVIII. Yüzyıl sonlarıyla XIX. Yüzyıldan kalma konaklar; evler, mimari ve iç dekorasyonuyla büyüleyici bir güzelliğe sahiptir. Safranbolu; konakları, evleri, sokakları, çeşmeleri ve geleneksel halk yaşantısıyla tümüyle bir Açık Hava Müzesi görünümündedir.
TROYA ARKEOLOJİK KENT Listeye alınma yılı; 1998 Niteliği; Kültürel Nedeni; Homeros’un İlyada destanında geçen Troyalılar’a ait arkeolojik kent kalıntıları Etkisi; Bölge koruma altına alınmıştır.
M.Ö. 3000 yıllarında kurulan ve 400 yılına değin yaşantısını sürdüren Troya kenti, Homeros’un ünlü İlyada destanındaki bazı önemli olaylara sahne olmuştur. 1871 yılından itibaren Arkeolog Schliemann’nın yaptığı kazılarda Troya’nın 9 kent kalıntısı ve 42 yapı katı ortaya çıkarılmış ve Troya hazinesi bulunmuştur. “Schliemann’ın yurt dışına kaçırdığı hazine 1873’te bulundu. Hazine; 155 parça altın, gümüş, elektrondan takılar, kaplar, bakır/tunçtan silahlar ve aletlerden oluşuyordu.” Daha sonra (Esin, 1993: 184). Schliemann hazineyi gizlice Atina’ya yollar, ardından hazine İngiltere’de sergilenir ve Berlin müzesine devri gerçekleşir. Hazine 2. Dünya Savaşı’nda Rusya’ya götürülmüştür.
Ayasofya Müzesi Hakkında Ayasofya Müzesi tarihi Ayasofya Müzesi Hakkında Bilgi verir misiniz?
Ayasofya Müzesi İstanbul’da Bizans devrinden kalan en ünlü kilisedir. 1453’te Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u almasıyla camiye çevrilmiş, 1935’te müze oluncaya kadar bu amaçla kullanılmıştır. Büyük Kostantinos’un İstanbul’u imparatorluk merkezi haline getrip kenti yeni baştan ele alması sırasında bugünkü Ayasofya’nın yerinde bir kilise yaptırılmış, M.S.326 yıllarına rastlayan bu ilk yapıdan sonra M.S. 360’ta imparatorun oğlu Konstantinos küçük geldiği veya bir depremde yıkıldığı için yapıyı yeni baştan daha büyük olarak ele aldırmıştır. Büyük kilise (Megale Ekklesia) adıyle anılan ve bazilikal bir plan gösterdiği sanılan yapı V. yüzyıldan sonra daha çok Hagia Sophia adıyle tanınmış ve bu ad sonuna kadar yaşamıştır.
404 tarihinde bir ayaklanma sırasında yanan kilisenin yerine Theodosios II. devrinde 415’te yapılan yenisinin bazı kısımları bugünde görülmektedir. Bu yapının batı yüzünü süslediği anlaşılan sütunlu galeri ile narteks duvarlarını bir kısmı 1935 yılında yapılan kazılarla bugünkü Ayasofya’nın batı avlusunda ortaya çıkmıştır.
532 yılında çıkan yangından Ayasofya kurtulamamış, ayaklanmadan sonra Justinianos’un çağında ikinci bir örneği olmayacak büyüklükte ve özellikte bir yapı istemesi üzerine, devrin iki önemli mimarından Aydınlı Anthemios ile Miletoslu İsidoros sorumluluğu yüklenmişler, yangınların etkileyemeyeceği her türlü malzemenin en zengin şekilde kullanılacağı bir kilisenin yapımına girişmişler 537 tarihinde tamamlanan yapı, büyük bir açılış töreninden sonra imparatorun “Ey Süleyman seni geçtim” demesine sebep olacak kadar etkileyici olmuştu.
Zaman içerisinde birçok yangın ve deprem atlatan Ayasofya, 29 Mayıs 1453’te İstanbul’un Türkler tarafından alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye çevrilmiş ilk Cuma namazı burada kılınmıştı. Camiye çevrilmesi sırasında yapının ana çizgileri korunmuş, figürlü mozaiklere bile dokunulmamıştır. Bunlar ancak Kanuni devrinde badanayla örtülmüştür. Güneydoğudaki büyük dayanak duvarların Fatih devrinde yapıldığı, ayrıca tuğla minarenin eklendiği kabul edilir. Sultan İkinci Bayezid devrindeyse kuzeybatıdaki ince minare, Sultan İkinci Selim devrinde de Mimar Sinan tarafından batıdaki iki kalın minare eklenmiş ve yer yer dayanaklarla kuvvetlendirilmiştir. Mimar Sinan’ın yaptığı dayanaklar ve onarımlar yapının bugüne kadar ulaşabilmesini sağlamıştır.
Bu yapının çevresinde Bizans devrinden kalan ek yapılar vaftizhane ve hazine dairesidir. Bu ek yapılardan vaftizhane Osmanlı devrinde Sultan Mustafa ve İbrahim’in türbesi olmuş, Sultan İkinci Selim türbesi Mimar Sinan, Sultan Üçüncü Murad türbesi de Davut Ağa tarafından yapılmıştır. Ayrıca Sultan Üçüncü Mehmed’in kendi türbesi, bir okul binası, Sultan Birinci Mahmud döenminden özellikler taşıyan bir şadırvan ve imaret yapının çevresinde yer alır.
Ayasofya, birçok özelliğiyle uzun yıllar birçok mimarı etkilemiş, çeşitli devirlerde gördüğü ek ve onarımlarla bugünkü şeklini almış bir yapıdır. Mimari ve süsleme zenginliğinin yanı sıra her devirde eklenen efsaneleriyle de büyük bir geçmişi içinde saklamaktadır
çinili köşk müzesi çinili köşk hakkında bilgi çinili köşk istanbul çinili köşk resimleri
Çinili Köşk
Çinili Köşk Topkapı Sarayı’nın dış surlarının içinde yer alan 1472 yılından kalma bir köşktür.[1] Osmanlı sultanı II. Mehmed tarafından yazlık saray ya da köşk olarak yaptırılmıştır.[1] Mimarı kesin olarak belli olmasa da bazı kaynaklar Mimar Atik Sinan tarafından yapıldığını belirtmektedir. Sırça Köşk ya da Sırça Saray olarak da adlandırılır.
1875 ile 1891 yılları arasında Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) olarak hizmet vermiştir. 1953 yılında Türk ve İslam Sanatları Müzesi olarak kamuya açılmıştır. Daha sonra İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin bünyesine katılmıştır. Müzede Selçuklu ve Osmanlı devirlerinden kalma İznik çinisi ve seramik örnekleri sergilenmektedir.
Ankara Kurtuluş Savaşı Müzesi büyük ankara kurtuluş savaşı müzesi ankara kurtuluş savaşı müzesi nerede ankara kurtuluş savaşı müzesi resmi kurtuluş savaşı müzeleri
Kurtuluş Savaşı Müzesi Ankara
Ankara Ulus meydanında bulunan I. Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının inşaasına, 1915 yılında başlanmıştır.İlkin İttihat ve Terakki Cemiyeti kulüp binası olarak tasarlanmış binanın planı evkaf mimarı Salim Bey tarafından yapılmış, inşasına ise kolordunun askeri mimarı Hasip Bey nezaret etmiştir.
Türk mimari stilinde olan iki katlı binanın en belirgin özelliği duvarlarında Ankara taşı (Andezit) kullanılmış olmasıdır.
Meclisin, 23 Nisan 1920’de bu binada toplanması kararlaştırıldığında henüz bitirilmemiş olan bina, milli bir heyecanın eseri olarak milletin katkısıyla tamamlanmıştır.
23 Nisan 1920 ile 15 Ekim 1924 tarihleri arasında I. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak kullanılan bina daha sonra Cumhuriyet Halk Fırkası Genel Merkezi ve Hukuk Mektebi olarak işlevini sürdürmüş, 1952 yılında Maarif Vekaletine devredilmiş, 1957 yılında ise müzeye dönüştürülmek üzere çalışmalara başlanmıştır. Bina 23 Nisan 1961’de “Türkiye Büyük Millet Meclisi Müzesi” adıyla halkın ziyaretine açılmıştır.
Atatürk’ün doğumunun 100. yılını kutlama programı çerçevesinde, 1981 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından restorasyon Ve teşhir-tanzim çalışmaları sonucu 1981 yılında”Kurtuluş Savaşı Müzesi” adıyla yeniden ziyarete açılmıştır.
meryem ana evi hakkında bilgi selçuk meryem ana evi meryem ana kilisesi izmir meryem ana evi resimleri
Meryem Ana Evi-İzmir
Meryem Ana’nın kaldığı bu ev, 1967 yılında Papa VI. Paul ve 1979 yılında Papa II. Jean Paul tarafından ziyaret edilmiştir.Vatikan tarafından kutsal ilan edilen Meryem Ana Evi, dünyanın dört bir yanından gelen Hıristiyanların ziyaret ettiği, gözde, Kutsal bir yer olmuştur.
Efes antik kentin üst kapısının yanından geçilerek çıkılan Meryem Ana ören yerinde, Küçük bir Bizans Kilisesi bulunmaktadır. Burada İsa Peygamber’in annesi Meryem’in yaşadığına ve öldüğüne inanılır. Hristiyanlar yanında Müslümanlarca da kutsal sayılır ve ziyaret edilir, hastalara şifa aranır, adaklar adanır.
Balon nedir, nasıl yapılır ? Balon yada PTCA anjionun benzeri olup tanı amaçlı değil, tedavi amaçlı yapılan bir girişimdir. Burada da aynı anjiodaki gibi hasta bayılmaz, işlem sırası aynıdır. Hastanın koroner damannın içine “guide” denilen özel tellerle girilerek, balon sönük olarak yerleştirilip darlık olan yerde şişirilerek tıkanıklık açılır. Sonra balon söndürülerek tekrar geri çekilir. İşlem vakadan vakaya, damarın yapısı ve darlığın türüne göre değişken sürelerde olur.. 15-20 dk sürebildiği gibi, daha da uzayabilir.
Kimlere yapılması gerekir ? Balonla açılması uygun olan damar yapısı müsait olan herkese uygulanabilir.
Hasta balon öncesi hastaneye gelmeden ne yapmalı ? * Bir gün önce banyo yapıp kasık bölgesini iyice temizlemelidir. * Gelirken daha önceki tıbbi tetkik sonuçlarını ve bu arada koroner anjiografi rapor ve CD filmini de beraberinde getirmesi gerekir. * Yanına pijama, terlik gibi kişisel eşyalarını da alması gerekiyor. Çünkü işlemden sonra 1 gece hastane kalması gerekebiliyor. * Gelmeden önce sabah hafif bir kahvaltı yapması, daha sonra bir şey yememesi ve içmemesi konusunda doktorları tarafından uyarılıyor. * Kullanmakta olduğu ilaçlar, aksi söylen mediği takdirde randevu günü de dahil olmak üzere aynen devam edebiliyor. İşlem öncesi plavix ya da ticlid adındaki ilaçları doktorun önerdiği şekilde kullanması gerekiyor. * İşlem sırasında hasta uyanık halde oluyor, fakat rahatlamak için hemşire tarafından bir sakinleştirici ilaç uygulaması yapılıyor. İşlemin uygulanacağı kasık bölgesi veya kol temizleniyor. Hasta daha sonra katater laboratuarına alınıyor, bu sırada hastanın yakınları da bekleme odasında bekliyor.
Balon işlemi sırasında ne tür uygulamalar yapılıyor ? Katater laboratuarına alındığında hasta üzerinde X ışını kamerası olan bir masaya yatırılıyor. Hastanın üzerinize steril bir örtü örtülüyor. Balon işlemi uygulanması sırasında doktor hastaya her basamağı anlatıp bilgilendiriyor. Kalpten alınan tüm görüntüler daha sonra incelenmek üzere bir CD’ye kaydediliyor. Dilerse hasta da bu CD kaydını evde izleyebiliyor. Kalp ritmi ve tansiyon, bu işlem sırasında sık olarak kontrol ediliyor. İşlemin bazı safhalarında doktor derin nefes almayı veya öksürmeyi yasaklıyor. Doktor işleme kasığın bir bölümünü uyuşturarak başlıyor. Eğer koldan uygulanacaksa dirsek içini uyuşturuyor. Uyuşturma işlemi sırasında kasıkta yanma veya arı sokmasına benzer bir his oluşabiliyor. Daha sonra uyuşturulan alanda bisturi ile küçük bir delik açılarak özel bir kılıf kasık atardamarına takılıyor. Rehber katater ve balon katateri daha sonra bu kılıftan içeri tıkalı damara kadar itiliyor. Rehber kataterin yerine oturabilmesi için X ışını ile görülebilen boya maddeleri kataterin içinden veriliyor ve katater tıkanma veya daralma olan damara oturtuluyor. Balon katateri daralma olan bölge içine yerleştirilerek şişiriliyor. Şişirme işle mi esnasında hasta göğüs ağrısı hissedebiliyor. Bu ağrı, bir şeylerin ters gittiği anlamına gelmiyor. Balon şişirildiğinde halihazırda daralmış olan bölge çok kısa süreliğine tamamen tıkanıyor ve kalp kasınız, size kan akımının kesildiğini bu ağrı yoluyla anlatıyor. Ağrı oluştuğunda hastanın doktoru ağrı konusunda uyarması gerekiyor. Balon indirilir indirilmez ağrının geçmesi gerekiyor. Balon şişip damarda daralma veya tıkanmaya neden olan plağı kırıyor ve damarın daralmış kısmı ortadan kaldırılmış oluyor. Daha sonra balon indirilip balon katateri ve rehber katater çekilerek çıkartılıyor. Hastanın kasığındaki kılıf 6 saat yerinde kalıyor. Balon uygulaması damardaki darlığı ortadan kaldırarak kalp kasma daha fazla kan gitmesini sağlıyor. Bu da daha az göğüs ağrısı anlamına geliyor.
Balon uygulama sonrasmda hasta neler yaşıyor ? * Balon Anjiyoplasti işleminden sonra hasta servise alınıyor. * Serviste hafif bir şeyler yiyip içebiliyor. * Servis doktoru hastayı görüp genel durumu ve kasığını kontrol ediyor. * İşlem sırasında kullanılan boya maddesi böbreklere zarar verebileceğinden hastanın bol bol sıvı alması isteniyor. * Hastanın kasığındaki kılıf 6 saat sabit duracağından, uzanması ve bacağını düz tutması isteniyor. * Kalp hızı, kan basıncı, kasıktaki kılıfın durumu ve o bacaktaki nabız, hemşireler tarafından düzenli olarak kontrol ediliyor. * 6 saat sonra bacaktaki kılıf doktor tarafından yerinden çıkartılıyor ve bir süre basınç uygulanıyor. * Bu işlemden sonra kasığın üzerine kum torbası konup 4 saat daha bacağı düz tutması isteniyor, * Kılıfın çıktığı yerde hasta fazla yoğun olmayan bir ağrı hissediyor. Bu ağrı basit bir ağrı kesici ilaçla dindirilebiliyojr. Kum torbası alındıktan sonra ayağa ilk defa kalkarken uzun süre aynı pozisyonda yatmaktan dolayı hastanın başı dönebiliyor. * Eğer hastanın göğsünde ağrı, işlemin yapıldığı bacakta soğukluk, şiddetli ağrı veya kanama varsa, hemen doktora haber vermesi gerekiyor.
Kaç saat sürer ? Her hangi bir komplikasyon gelişmediği müddetçe 30-60 dk sürer.
Stent nedir, kimlere yapılır, nasıl bir işlemdir ? Stent balon işleminin prosedür olarak tamamen aynısıdır. Ancak bu kez balonun üstü stent denilen bir kafes ile kaplanmıştır balon şişirilmesi ile bu kafes açılır ve sonra balon söndürülüp geri alındığında, stent açıldığı ve yerleştirildiği yerde kalır. Günümüzde balon işlemi sonucu gelişebilecek yeniden daralma riskini azaltmak üzere kullanılmakta olan stentler gerçekten de bu riski oldukça azaltmış olup, özellikle ilaç kaplı stentlerle, bu oran oldukça düşük oranlara indirgenmiştir.
Suriye’nin başkenti Şam, aynı zamanda Arap dünyasının en eski ve kalabalık şehirlerinden birisidir. Deniz seviyesinden 690 m. Yükseklikte Barada Nehrinin oluşturduğu bir vahada yer alan Şam, Arapça Dimeşk ismiyle de tanınır. Coğrafi olarak Ortadoğu’ya oldukça hakim bir noktadadır. Beyrut’un 110 km. güneydoğusunda, Amman’ın 210 km. kuzeyinde, Bağdat’ın 600 km. batısındadır. Bütün bu kentlere oldukça iyi karayolu ağıyla bağlıdır. Halep’te olduğu gibi Şam’da da zengin Suriye mutfağının Türk zevkine hiçte yabancı olmayan lezzetlerini denemek için her keseye uygun çok sayıda lokanta, restoran ya da kebapçı bulunur. Nüfusu 4 buçuk milyonu aşan Şam’da görülmesi gereken tarihi eserlerin arasında Emeviye Camisi ve Selahaddin-i Eyyubi’nin türbesi ilk sırayı alır. Kanuni Sultan Süleyman’ın Mimar Sinan’a yaptırdığı Süleymaniye Külliyesi, Hamidiye Kapalı çarşısı ve Hicaz demiryolu istasyonu kentteki belli başlı Osmanlı eserleridir. Şam Valisi Esad El Azim Paşa’nın Müze haline getirilen 17 odalı saray yavrusu taş konağı Kasr’ül Azm ile Suriye Milli müzesi yine bu şehirdeki önemli eserlerdendir. Sadece Şam’da 120 civarında Türk eseri bulunmaktadır.
İşte Suriyenin bazı Turistik Yerleri
Palmyra
Kent, Humus Valiliği’nin, Palmira İli’ne bağlı bulunmaktadır. Şam’ın 215 km kuzeydoğusunda, Humus’un 155 km doğusunda ve Fırat’ın 120 km güneybatısında bir vaha üzerinde kurulmuştur. Suriye çölünün ticari kervanlarının geçiş noktasında olması sebebiyle “Çölün Gelini” de denilen şehrin isminin bulunan ilk bilgilere göre Tedmur, Tedmür, Tadmur veya Tudmur [1] olduğu Mari’de bulunan Babil tabletlerindeki kayıtlardan anlaşılmıştır.[2] Fransız arkeologlar tarafından 1933 yılından itibaren antik Mari şehrinden çıkarılan 25.000 tabletten anlaşıldığına göre Palmira’nın tarihi M.Ö. 19. yüzyıla kadar gerilere gitmektedir. Yunan ve Roma kaynaklarında ise 1. yüzyıldan itibaren kayıtlara rastlanılmıştır.
Lattakia (Lazkiye)
Hatay sınırının 80 km kadar güneyinde bulunan Suriye’nin önemli liman kentlerinden biridir. Şenköy’de bulunan tarihî türbesi ve cumbalı evleri ile; ayrıca Görentaş köyü de Suriye ile sınır oluşturan göleti bölgenin önemli turistik yerlerindendir. Lazkiye’nin kuzeyinde Balluran Baraj Gölü vardır. Keseb Köyü ve Şat-ul Ezrak turistler tarafından tercih edilen sayfiye yerlerindendir.
St. Simeon Manastırı/Kalesi Suriye Samandağ arasında yer alan dağın yamaçlarına kurulan St.Simon manastırı,hatayın en çok ziyaret edilen ve ilgi gören hazinelerinden sadece birisi.
Krak de Chevalier (Qala’at al-Hosn)
Krak de Chevalier, Tartus-Homs (bizdeki adıyla Humus) karayolunun ortalarında bir noktadan kuzeye sapıldıktan sonra yaklaşık 10km tırmanan bir dağ yolu (asfalt) ile gidilen, çevredeki en hakim tepe üzerine kurulmuş ve kimilerinin iddiasına göre de (bu “kimileri”nden birisi de Arap Lawrence) “dünyanın en güzel kalesi”.
Manavgat ve çevresi görülmeye değer pek çok doğal ve tarihi güzelliklerle çevrilidir.
işte Manavgatta görülecek yerler
Manavgat Şelalesi
Manavgat ilçesinin 3 km. kuzeyinde bulunan şelale, ilçe ile aynı adı taşır. Şaşırtıcı bir yükseklikten dökülmesine karşın geniş bir alan üzerinde gürül gürül akışı ile görülmeye değer bir manzara oluşturur. Şelalenin hemen yanıbaşında doğa ile içiçe piknik yapılabilir ve çevresindeki lokantalarda taze balık yenilebilir.
AntikKentler
Side: Manavgat’a 7 km uzaklıkta olan Side tarihi bir yerleşim merkezidir. Tarihçiler tarafından İ.Ö. 1405’te kurulduğu ifade edilen Side, İ.Ö. VI. y.y ın yarısından itibaren, sırası ile, Lidyalıların, Perslerin, İskender’in, Antiogonos’un, Ptolemaiosların egemenliğini tanımıştır. İ.Ö. 215 ten sonra Suriye Krallığı’nın denetiminde imar edilip bir bilim ve kültür merkezi haline getirilen kent İ.Ö. Apameia barışı ile Bergama Krallığı’na bırakılmıştır, daha sonra Doğu Pamphilya bölgesi ile birlikte bağımsızlığını koruyarak büyük bir ticaret donanmasıyla refaha ve zenginliğe kavuşmuştur.
Hanlar
Alarahan: Manavgat’dan sonra batıya doğru gidince 9 km sonra alarahan’a varılır. 13. y.y. da Selçuklular tarafından Konya ile güney kıyılarının başkenti Alanya arasındaki ticaret bağlantısı sağlamak için inşa edilmiştir. Bu kervansaray ile seyehat edenlerin ve tüccarların güvenli ve konforlu konaklamaları ve dinlenmeleri sağlanmıştır.
Yaylalar
Köprüçayı Vadisinin ikiye ayırdığı Torosların üzerinde birçok yayla bulunmaktadır.
En önemlileri Güğlenpınar ve Beloluk Yaylaları, Avanos Beliği, Tefekli Bölgesinde Gücer Yaylası, Kesikbeli, Akçaalan Yaylası, Topalceviz, Alıç ve Demre Yaylaları, Dumanlı Yaylası ile Bozburun Dağı eteklerindeki İkiz Yaylasından oluşur. Köy halkının büyük çoğunluğu yazın yaylalara göçer.
Milli Parklar ve Korunan Alanlaron
Sportif Etkinlikler
Jeep-Safari : Antalya , Kemer, side ve Alanya’daki Seyahat acentaları Toros dağlarına Jeep Safari turları düzenlerler. Günlük turlar sabah erken saatlerde başlayıp akşama kadar Offroad heyacanı yaşayarak sürer.
Binicilik : Bazı otellerin binicilik için geniş alanları mevcuttur. İngiliz, Arap ve Haflinger atları bulunur. Binicilik ve atlama dersleri bir saat süresince veya günlük geziler halinde yapılmaktadır. Aynı zamanda üç günden , yedi güne kadar nehir boyunca veya dağlara turlar yapılır.
Rafting : Köprüçay, Manavgat ve Dragon nehirleri Akdenizdeki Cehennem Suyu ratfing için mükemmel güzergahlardır.
Ayasofya Müzesinin Özellikleri nedir Ayasofya Özellikleri Ayasofya Müzesi Özellikleri
Ayasofya ilk olarak Konstantinus zamanında 390 yılında yapılmıştır. İlk yapı ahşap bir şekilde yapılmış ve tamamen yanarak yok olmuş. Bugüne gelmiş Ayasofya’ya ilk yapım çalışması imparator Iustinianus zamanında 532 yılında başlanmıştır. Kilise ibadete 537 yılında ibadete açıldı. Yapımında emeği geçen mimarlar Miletoslu İsidoros ve Trallesli Anthemios’tir. İlk adı büyük anlamına gelen “Megali Ecclesia”, bir sürede “Thea Sophia” olarak adlandırıldıktan sonra kutsal hikmet anlamına gelen “Hagia Sophia” adı verildi.
553, 557, 559 yıllarında yaşanan depremlerden sonra Mimar İsidoros tarafından restore edilmiş. Bu onarımdan sonra 896,986 yıllarında meydana gelen depremlerde büyük zarar görmüş ibadete kapatılmış. Değişiklikler yapıplarak 994′te ibadete açılmış. Haçlı seferlerinde yağmalanmıştır. Sebebi ise kaplamalarının sarı renkli olması ve insanların onu altın sanıp sökmeleri sonucu olmuş. Kilisedeki bir çok şey çalınmıştır. 14. yy’da tekrar ibadete kapandı ve 1354′te tekrar açıldı. 481 yıl boyunca Müslümanların ibadetine tanıklık etti. 1934 yılında Atatürk’ün emri ile ibadete açılmış. Camiye ise 1 haziran 1453 yılında çevrilmiş. Türk sanatından da çeşitli değişiklikler eklenerek onarımlar yapılmış. İlk olarak II. Mehmet tarafından ahşap bir minare yapıldıysada bir süre kullanılıp yerine tuğladan bir minare yapılmış. Saray kapısındaki minareyi II. Beyazıt yaptırdı. II. Selim tarafından inşa edilen Öteki iki minareyle birlikte dört tane oldu.
Ayasofya’nın avlusunda bulununan beş türbenin burada olması Ayasofya’ya nekadar önem veildiğini göstermektedir.
Caminin özellikleri
Yapı kareye yakın dikdörtgen
Büyük orta nekan, iki yan mekan, apsis, iç ve dış nartekslerden oluşan bölümler
Kubbesi 55 metre
yaldızlı geometrik bitkisel motifle
9-12. yy’a ait Figürlü mozaikler
2009′da 160 yıldır üstü örtülü Serafim adlı meleğin betimlendiği mozaik
Osmanlı Devletinin Tarihi Eserleri nelerdir Osmanlının Eserleri
TAHTAKALE HAMAMI
Osmanlı döneminde yapılmış orjinal hamamlardan biridir. 1932 yılında sağlam durumda iken askeriye tarafından yıktırılmıştır. 2. Beyazıd’ın hazinedarı, Bosna ve İşkodra valiliklerinde bulunmuş Devlet adamı Firuz bey veya yardımcılarından birisi tarafından 1485 yılında yaptırılmıştır. Çift kubbeli hamam, moloz taştan yapılmış, çift kare mekan üzerindeki sekizgen kasnaklara oturtturulmuş tromplu kubbeler, kiremit döşeli sekizgen ahşap bir çatıyla örülmüştür.
ALİ PAŞA HAMAMI
1572 yılında Ali paşa tarafından yaptırılan hamam Ali paşa Camiinin vakfiyelerindendir.Kadın ve erkek kısımları ayrı, simetrik yapının, soyunma yeri kare, yıkanma yeri haç planlıdır. Karşılıklı dört eyvanı kubbeli ve beşik tonozlu olan yıkanma yerinin köşe halvetleri basık ve kubbelidir. Kesme taştan yapılmış olan mekan üzerinde sekizgen kasnak üzerine oturtulan büyük kubbeleri 1966 yılında kurşunla kaplanmıştır.
ÇAY HAMAMI
Tek kubbeli, tek taraflı olan hamam uzun yıllar depo olarak kullanılmıştı. Belediye tarafından 1956 yılında onarılmış ve halen işletilmektedir.
ALACA MESCİT
Rüstem Çelebi mahallesinde Plevne ilkokulunun yanındadır. Selçuklu’ların İlhanlı sultanı Gazan Han ile ortak yönetimleri zamanında yapılmıştır. Daha sonra büyük bir tahribata uğrayan caminin minaresi dışında kalan bölümleri Abdurrahman Bini Ahi Eda’nın adına ithafen Abdüzaziz Bini İbrahim tarafından 1505 yılında yaptırılmıştır.
KAZANCILAR MESCİDİ
Sulu sokaktadır. (1985 Ağustos ayında belediye tarafından yıktırılan Yağcı Han mescite bitişikti.) Kapının çok üstünde saçağa yakın yerde yuvarlak bir kitabesi vardır. Bu kitabeye göre yapılış tarihi Yavuz Sultan Selim zamanına rastlamaktadır.
BAHZAT CAMİİ
Tokat’ın en karakteristik yerlerinden biri olan Behzat çarşısında Behzat çayı yanındadır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Fakih oglu Hacı Behzat tarafından 1935 yılında yaptırılmıştır. Küçük ve kare biçimli olan cami binasına sultan 2. Abdülhamit zamanında (1881) yılında vatandaşların bağışlarıyla ikinci bir kubbe daha yaptırılmıştır. Kesme taştan yapılmış güzel bir minaresi olan caminin 1535 tarihli Osmanlı sülüsüyle yazılmış kitabesi Hoca Behzat’a aittir. Diğeri tamir kitabesidir. Cami yanındaki mezar Hoca Behzat’a aittir.
HİSARİYE MEDRESESİ
Harap durumu nedeniyle kitabesi ve kapı süslemeleri sökülerek 1953 yılında müzeye getirilen medrese Amasya tarihine göre, Beyazıt Paşanın kardeşi Emir Yahşi bey oğlu Emir Hisar tarafından 1411 yılında yaptırılmıştır.
HAMZA BEY MESCİDİ
Bugün yıkılmıqş olan mescit, Çelebi Mehmet’in sultan olmasından evvel, Amasya ve Tokat yörelerinde hüküm sürdüğü 1411 yıllarında lalası ve komutanlarından Bicar oglu Emir Hamza tarafından yaptırılmıştır.
PİR AHMET BEY TÜRBESİ
Meydan mahallesinde, Meydan camiinin güneyinde Horozoğlu zaviyesinin önündedir. İçerisinde Ertena beylerinden Aleaddin Ali Beyin oğlu, Pir Ahmet Bey ve ailesine ait biri ağaç onikisi mermer sanduka bulunmaktaydı. Türbe çökme tehlikesi gösterince müzeye kaldırılmış ve sonra moloz taştan yapılmış kemerli çatı çökmüştür. Bir görüşe göre türbe, şehzade Mehmet Çelebi’nin, kardeşi Süleyman Çelebi ile yaptığı taht çatışmaları sırasında ölen, adamlarından Horozoglu Ahmet beye aittir.
PAŞA HAMAMI
İvaz paşa mahallesinde, paşa hanın hemen üzerindeki dörtyol ağzındadır. 2. Murat zamanında YÖRGÜÇ paşa tarafından 1437 yılında yaptırılmıştır. Moloz taşlarla yapılmış hamam 1948 yılında vakıflar tarafından restore edilmiştir. Günümüzdede de işletilmektedir.
İVAZ PAŞA CAMİİ
İvaz paşa mahallesinde, Sulu sokak sonunda, Moloz taştan yapılmış küçük bir camidir. Kitabesi yoktur.
HACI TURHAN MESCİDİ
Akkoyunlu Uzun Hasan’ın Tokat’ı yakmasından sonra Fatih Sultan Mehmet zamanında Artıkoğullarından Hacı Turhan tarafından 1471 yılında yaptırılmıştır. Eski kazancılar içinde bulunan mescit, moloz taştan yapılmıştır.
TAŞHAN
Gazi Osman Paşa caddesi üzerindedir “Voyvoda han” da denilmektedir. 1631 yılında yaptırılmış büyük bir Osmanlı anıt eserdir. Yüzyıl evvel Vakıftan şahıs mülkiyetine, buradan Vakıf idaresine ve daha sonra cezaevi yapılmak üzere Adliye Vekaletine satılmıştır. Bir süre et ve sebze hali olarak kullanılan han, son yıllarda restore edilmiştir.
Kuzey güney konumunda, kesme taş ve tuğladan, dikdörtgen ve iki katlı inşa edilen hanın ortasında, büyük bir avlu yer almaktadır. 32 odası ve bir mescit mahalli bulunan hanın her iki katında, avluya bakan revaklar bulunmaktadır. Sadece doğu yönündeki blokun birinci katında revak yoktur. Yeni yapılan restorasyonda sundurmalar kaldırılarak, üst kat revaklarının açık kemerleri camlı, bol ışıklı kapalı mekanlar haline getirilmiş orjinal çatı kaplaması olan kiremitlerin yerine bakır folyolar örtülerek son şeklini almıştır. Kesme taştan yapılmış uzun ve güzel bir cephesi olan Taşhan’ın batı yönündeki dış duvarları sağırdır. Diğer üç yanındaki hücrelerde çeşitli meslekten ticarethaneler sıralanmıştır.
SULU HAN
Sulu sokakta bedesten yanındadır. Kitabesi olmadığından yapılış tarihi bilinmiyor. 1930 yılına kadar cezaevi olarak kullanılan han 1957 yılında Vakıflar tarafından restore edilmiş ve o günden beri öğrenci yurdu olarak kullanılmaktadır. Yapım tekniği ve malzeme olarak Yağcıoglu hanı ile çağdaş görünmektedir. İki katlı olan hanın restorasyonda orjinal özellikleri bozulmuştur. Özellikle çatı örtüsünde kulanılan çinko levhalar yapı ile hiç uyuşmamaktadır.
YAĞCIOĞLU HANI
Sulu sokakta ço harap durumda iken 1985 yılı Ağustos ayında belediye tarafından yaktırılmış yerine çeşitli işyerleri yaptırılmıştır.1935 yılında Tokat itfaiye grubunun karargahı olan hanın kitabesi bulunamadığı için hanın yapım tarihi hakkında bilgi yoktur. Mimari üslup olarak Taşhanı anımsatan yapı malzeme ve yapım tekniği bakımından daha eski özelliklere sahip. Moloz taş ve tağladan örülmüş duvarları ile ilginç bir portali olan hanın sokağa bakan dar cephesine rağmen güney yönündeki derinlemesine bir konuma sahipti.
DEVELİK HAN
Takyeciler camiinin güneyinde yer alır. Kendi haline terk edilmiş harap durumdadır. Mimari planlaması ve yapı malzemesine bakılırsa 15., 16. yüzyılda inşa edilmiş olmalıdır. İki katlı revaklı avlusu olan han, kesme taş, moloz taş ve tuğladan yapılmıştır.
PAŞA HAN
İvaz Paşa mahallesinde, Sulu sokağın sonundadır. 1. Sultan Mahmut zamanında Zararlızade Mehmet Paşa tarafından 1752 yılında yaptırılmıştır. Mehmet Paşa Trabzon ve Sivas valiliklerinde bulunmuş, 1756 yılında Reşadiye’nin Kabaklı köyünde vefat etmiştir.
Paşa Hanın kesme taştan yapılmış güzel bir portali ve çevresi sağır duvarlarla kapalı bir avlusu vardır. Avlu içide bugün hiç bir yapı izi kalmamıştır. Güney yönündeki orjinal servis kapısı yerinde korunmakta olup, portalin orjinal kapısı sökülmüştür.
SULU SOKAKTA HAN
Gazi Osman Paşa caddesinden Sulu sokağa girdiğimizde, ikiyüz metre kadar girilince sağ tarafta orjinal kapısı korunmuş, yaklaşık 12 m. yükseklikte kerpiç duvarlarla çevrelenmiş küçük bir han görülür. Kuzeyde ikinci bir kapısı olan han, günümüzde hurda deposu olarak kullanılmaktadır. İç yapıları yıkılmış, yerlerine barakalar yapılmıştır.
BEDESTENLER
Sulu sokakta, Takyeciler camii doğusundadır. Evliya Çelebinin “Sultan çarşısı kadar güzel bir çarşıdır. Halep ve Bursa çarşıları gibi gayet tertip üzerere kurulmuştur” dediği bedestenleri İstanbul kapalı çarşısının bedesten bölümünü anımsatmaktadır. Tuğladan örülmüş tonozlar üzerinde onbir kubbenin yer aldığı bu Osmanlı ticaret merkezinin yapıldığı tarih belli değildir. 15 veya 16. yüzyılda yapıldığı anlaşılan Bedestenin güney ve kuzey yönlerinde karşılıklı birer kapısı vardır. Günümüzde depo olarak kullanılmaktadır. İnce harçla örülmüş kolon ve tonozlardaki ustalık son derece ileridir. Bedesten görülmeye değer bir mimarlık eseridir.
ÇEŞMELER
ALACA ÇEŞME Yaptıran: Kara Arslan (1282)
ŞEYH ŞEHABETTİN Yaptıran: Şeyh Şehabettin (1304)
UZUN SEKİ ÇEŞMESİ (Yaptıran: İlyasoğlu Solak Ali (1495)
ACEPŞİR ÇEŞMESİ Yaptıran: Hacı Mahmut Bini Hacı Ahmet (1586)
MUSA ÇEŞMESİ Yaptıran: Musa Bey (1594)
ESKİ KASAPHANE ÇEŞMESİ Yaptıran: Sefer Paşa (1653)
Ayasofya Müzesi hakkında kısa bilgi Ayasofya Müzesi hakkında bilgi Ayasofya Müzesi ile ilgili bilgiler
Ayasofya sanat ve mimarlık tarihi bakımından dünyanın en önde gelen anıtlardan biri olup, dünyanın 8. harikası olarak gösterilmektedir. Bu yapı daha 6.yy’da Doğu Romalı Philon tarafından da, dünyanın 8.incisi harikası olarak nitelendirilmiştir.
Bugünkü Ayasofya aynı yerde fakat öncekilerinden farklı bir mimari anlayışla yapılmış olan üçüncü yapıdır. Bu yapı, İmparator Justinianos tarafından (527-565) dönemin iki önemli Mimarı olan Tralles’li (Aydın) Anthemios ile Miletos’lu (Balat) İsidoros’a yaptırılmıştır. Yapım çalışmaları sırasında iki baş mimar ile birlikte 100 mimar ve her mimarın emrinde 100 işçi çalıştığı kaynaklarda geçmektedir. Yapımına 23 Şubat 532’de başlanmış, 5 yıl 10 ay gibi kısa bir sürede tamamlanarak büyük bir törenle, 27 Aralık 537′ de ibadete açılmıştır.
916 yıl kilise olan yapı, 1453 Yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından İstanbul’un fethiyle camiye çevrilerek, 482 yıl cami olarak kullanılmıştır. Atatürk’ün emri ve Bakanlar Kurulu’nun Kararı ile ise 1935 yılında Ayasofya müze olarak kapılarını ziyarete açmıştır.
Ayasofya Müzesi Pazartesi günleri hariç her gün ziyarete açıktır. Kış tarifesine göre, müzeye son giriş 16.00 olmak üzere 09.00-17.00 saatleri arasında; yaz tarifesine göre ise, müzeye son giriş 18.00 olmak üzere 09.00-19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilmektedir. Müze Kartları müze gişesinden temin edilebilmektedir. (ayasofyamuzesi.gov.tr)
Ayasofya Müzesi Kaç Yılında Yaptırılmıştır, Ayasofya Müzesi Kaç Yılında Yapıldı
Bugünkü Ayasofya Müzesi Bizans İmparatoru I. Jüstinyen tarafından M.S. 532 – 537 yılları arasında İstanbul’un tarihi yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş bir patrik katedrali olup, 1453 yılında İstanbul’un Türkler tarafından alınmasıyla Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye dönüştürülmüştür. Günümüzde müze olarak hizmet vermektedir.