Dilerim yeni yaşında mutlulukların en güzelini yasar, basari merdivenlerini rahatlıkla tırmanırsın ve dilerim yüzün hep güler, neşeni hiç yitirmezsin. Sevgi dolu kalman ve mutlu olman dileğiyle… Doğum günün kutlu olsun!
Yokluğun yağmura yazı yazmak kadar zor, sensizlik ölüm kadar acı, sen nefes kadar önemli, canım kadar değerlisin, iyi ki doğdun birtanem.
Bugün doğum günün olduğu için farklı ve özel olduğunu mu sanıyorsun sen? Oysa sen benim için sadece bugün değil her gün farklı ve özelsin.. Dostluğunun, arkadaşlığının verdiği keyfi sana anlatmam çok zor. Kalbim hep seninle. İyi ki varsın.. Birlikte daha nice yaşlara…
Dünyada emsalsiz bir güzellik varsa o da yüreğindedir. Yaşamının bundan sonrası kalbinin güzelliği gibi geçsin. İyi ki varsın ve iyi ki doğdun..
Bugün bir yaşını daha doldurmanın mutluluğunu yasarken geleceğin sana kalbindeki tüm dilekleri vermesini diliyorum. Doğum Günün Kutlu Olsun. Doğduğun gün bulutları yırtarak, bir güneş gibi etrafına aydınlık saçarak girdin hayata. Hep sevgiyle yaşa! Nice yaşlara..
Bir yıl daha bitti, ama sakin üzülme zaman çabuk geçiyor diye.. Unutma ki herkes ayni şeyi yaşıyor. Bu yılın sonunda geriye baktığında umarım harika bir yıldı dersin.. Tüm dileklerinin gerçekleşmesi dileğimle.. Nice yıllara…
Dilerim yeni yaşında mutlulukların en güzelini yasar, basari merdivenlerini rahatlıkla tırmanırsın ve dilerim yüzün hep güler, neşeni hiç yitirmezsin. Sevgi dolu kalman ve mutlu olman dileğiyle… Doğum günün kutlu olsun!
Sakın üzülme hayatın hızına, en güzel yallar çabuk geçenlerdir… Gelece?ini oluşturacak her yeni günün bir önceki günden daha güzel, isteklerine uygun ve seni mutlu edecek şekilde olmasını dilerim. Yüzünde her zaman bir gülümseme olsun çünkü sana çok yakışıyor. Daha nice mutlu yıllara…
Dilerim yeni yaşında mutlulukların en güzelini yaşar, başarı merdivenlerini kolaylıkla tırmanırsın ve dilerim yüzün hep güler, neşeni hiç yitirmezsin. Dünyada eşsiz bir güzellik varsa o da kalbindedir. Hayatının bundan sonrası kalbinin güzelliği gibi geçsin. Hep sevgi dolu kalman ve mutlu olman dileğiyle… Doğum günün kutlu olsun!
Arkadaşlar yıldızlar gibidir, onları her zaman göremezsin ama senin için her zaman varolduklarını ve seni düşündüklerini bilirsin. Doğum günün kutlu olsun… Bugün belki de çok kişiden doğum günü mesajı alacaksın, ancak şu an okuduğun en farklısı çünkü tümüyle sevgiyle yazılmış bir mesaj. İyi ki varsın…
Bir yıl daha bitti, ama sakın üzülme zaman çabuk geçiyor diye.. Unutma ki herkes ayni şeyi yaşıyor. Bu yılın sonunda geriye baktığında umarım harika bir yıldı dersin.. Tüm dileklerinin gerçekleşmesi dileğimle.. Nice yıllara…
nefret şiirleri,resimli nefret şiirleri,nefret şiirleri resimli,aşkın nefrete dönüşmesini anlatan şiir
NeFrEt sEndEn Gitti , bEniM içiMe yErleŞti !!!
NeFrEt sEndEn Gitti , bEniM içiMe yErleŞti !!!
Bittiği gün , sen benden gittiğin gün bakamadım yüzüne ! Ağlardım , dayanamazdım Dudaklarından alamadım gözlerimi sonra , birşeyler söyleyeceklerdi bana ! Söylemeni istemedim , acı verecekti Aldattım seni ! Bitti ! dedin Yıkıldım !!! Beni sevdiğin yalandı , bütün sevgi sözcüklerin de
Beni sevmek için yanan ellerin İntikam için mi böyle buz tuttu
İntikam !!! ? Canın yanmıştı ve bendim seçtiğin kurban Sevgi neydi senin için ? Hiçbirşey !!! Üzdün , kırdın , paramparça ettin , beni de , bendeki seni de ! Suçum neydi benim , söylesene ? Söyle hadi ! Ben
Seni sevimiştim acı çekiyorum Günahımı söyle bilmek istiyorum
Konuştukça küçülüyorsun gözümde Dinledim seni uzun uzun herşeye rağmen Bir kız yaralamıştı seni , nefretle tanışmıştın Ağlamıştın , üzülmüştün , kendine kızmıştın ve tüm kızlara ! Nefretini bırakacak bir liman arıyordun Buldun da sonunda ! Oynadın , aldattın , belki arkamdan binlerce kez güldün ! Oysa , öyle sevmiştim ki seni Öyle inandırıcı gelmişti ki oynadığın bu oyun bana Bitti ama ! Oyunu kurallarına göre oynadın ve kazandın ! Nefret senden gitti , benim içime yerleşti ! Şimdi , ben ne yapacağım ? Ölecek miyim ? Öldürecek miyim ?
aşk nickleri facebook,facebook aşk sözleri,facebook aşk hakkında heşey
ßẽή ǺگKι گẽήLẽ yǺگǺyǺмǺzگǺм vǺґگıή σLмǺگıή
ÇöLüN,SuYa ÖzLeMi,BeNiM SaNa OlaN AşKıMıN YaNıNdA HİÇ KALIR
Kırıyorsa sözlerim susarım bir daha konuşmam.rahatsız ediyorsa varlığımölürüm karşına çıkmam.rahatsız eden sevgim ise;ÜZGÜNÜM ONA KARIŞAMAM
Kalbim her dakika hızla çarpardı göğsümün içinde ateş var gibi
Aşıkım ek iş olarak da öğrencilik yapıyorum
(ya Yari Dalgali Olmali Deniz)–ya Tam Durulmali , Ya Da Kudurmali,,(yari ümit Vermemeli Sevgiliye)– Ya Adam Gibi Sevmeli , Yada çekip Gitmeli…
Eğer beni bu BİLGİSAYARDA, bu KOLTUKTA, bu şehirde b ulamazsan, Sevgilim bilki ben, gözlerinin daldığı yerdeyim.
Durumum çevrimiçi,Beynim meşgul,Ruhum hemen dönecek,,Aklım dışarıda, Elim telefonda, Kalbim sende
Kalp kırmak o kadar kolay ki bir hata yaparsın hemen kırılır peki ya o kırılan kalbi düzeltmek kırmak kadar kolay mıdır
Güneşin doğduğu da bir gerçek battığı da… Kalbimin attığı da bir gerçek, günün bittiği de… Ne çıkar tüm gerçekleri saysak tek tek. Seni seviyorum, işte o en büyük gerçek…
Seni bir öpsem iki kıskanır, iki öpsem üç alınır, dört öpsem beşin aklı kalır. Benimle tüm sayıları denemeye varmısın?
Ben seni unutmak için sevseydim, sana olan tutkunluğumu kalbime değil, Güneşin çıktığı zaman kaybolan buğulu camlara yazardım.
Bir yudum zehir olsan, biran bile düşünmeden seni içerdim, sırf seninle bir olmak ve seni içimde hissetmek için
Ben sana uzaktan bakmayı ben seni uzaktan sevmeyi ben sen bilmeden seni yaşamayı sevdim bitanem
Karanlık gecede önemli değildir yıldızları görmek. Gündüzleri yıldızları görmek marifet, aşık olmak önemli değil, bir ömür boyu sevebilmek marifet.
Bir gün sevgilim sordu aşk nedir diye biraz zaman istedim düşeneyim diye.ertesi gün gördüm onu bir başkası ile kulağına fısıldadım aşk ızdırapdır diye
Sen ne biçim aşıksın sevdiğine seviyorum bile diyemeyen sen ne biçim aşıksın sevdiğine değer vermeyen nasıl aşıksın be sen nasıl aşıksın
Seni seviyorum diyenin sevgisinden şüphe et, çünkü aşk sessiz, sevgi dilsizdir..
Senden o kadar nefret ediyorum ki ama o kadarda seviyorum artık unutacağım seni sen de unut beni biricik nefretim…
Bazi rüyalar digerlerinden çok uzun sürer. Bazilari da çok çok güzel. Benim en uzun ve en güzel rüyam su an bu mesaji okuyor.
Al hadi hançeri eline vur hadi sırtıma acıma canım nasıl olsa kahpelik son modaa !!!
Mesajı okuduktan sonra elini kalbine koy güleceksin. Sana ruhumu yolluyorum birazdan öpüleceksin.
Hiç başlamaması gereken bir aşktı bu zaten. Yasaklarla başlayıp yasaklarla biten. Artık sevmek yok, dönmek yok. Seni yeniden sevmesini bildiğim gibi unutmasınıda bilirim.
Dünyanı tersine döndüreceğim, senide canından bezdireceğim, yaktığın ateşi söndüreceğim ,hesabım bitmedi daha seninle.
Yarı dalgalı olmamalı deniz,Ya tam durulmalı,ya da tam kudurmalı.Yarı ümit vermemeli sevgiliye,Ya değer vererek sevmeli,ya da çekip gitmeli.
Balıkların aşkını bilirmisin dokunamazlar ama yüreklerinde hissederler sevgiyi bende sana dokunamıyorum ama yüreğimdesin BİTANESİ..
Kanayıp ne kadar tutabilirsin gül uğruna dikeni….
Ben sana “SEVMEYİ” öğretemedim,Sende bana “UNUTMAYI”öğretemedin….
ben hiç böylesini görmemiştim vurdun kanıma girdin itirazım var sımsıcak bir merhaba diyecektim başımı usulca dizine koyacaktım dört gün dört gece susacaktım yağmur sönecekti yanacaktı sameland seferden dönecekti duvardaki saat duracaktı kalbim kendiliğinden duracaktı ben hiç böylesini görmemiştim vurdun kanıma girdin itirazım var emperyal otelinde bu sonbahar bu camların nokta nokta hüznü bu bizim berheva olmuşluğumuz bir nokta bir hat kalmışlığımız bu rezil bu çarşamba günü intihar etmiş kötümser yapraklar öksürüklü aksırıklı bu takvim ben hiç böylesini görmemiştim vurdun kanıma girdin itirazım var sesleri liman sislerinde boğulur gemiler yorgun ve uykuludur sabahtır saat beş buçuktur sen kollarımın arasındasın onlar gibi değilsin sen başkasın bu senin gözlerin gibisi yoktur adamın rüyasına rüyasına sokulur aklının içinde siyah bir vapur kıvranır insaf nedir bilmez otelin penceresinde duracaktın şehri karanlıkta görecektin karanlıkta yağmuru görecektin saçların ıslanacak ıslanacaktı kış geceleri gibi uzun uzun tek damla gözyaşı dökmeksizin maria dolores ağlayacaktı istanbul’u yağmur tutacaktı bütün bir gün iş arayacaktım sana bir türkü getirecektim kulaklarımız çınlayacaktı emperyal oteli’nin resmini çektim akşam saçaklarından damlıyordu kapısında durmanı söylemiştim yüzün zambaklara benziyordu cumhuriyet bahçesi’nde insanlar geziyordu tepebaşı’ndaki küçük yahudiler asmalımesçit’teki rum kemancı böyle rüzgarsız kalmışlığımız bu bizim çektiğimiz sancı el ele tutuşmuş geziyordu gazeteler cinayeti yazıyordu haliç’e bir avuç kan dökülmüştü emperyal oteli’nde üç gece kaldık fazlasına paramız yetmiyordu gözlerin gözlerimden gitmiyordu dördüncü gece sokakta kaldık karanlık bir türlü bitmiyordu sirkeci garı’nda sabahladık bilen bilmeyen bizi ayıpladı halbuki kimlere kimlere başvurmadık hiçbiri yüzümüze bakmıyordu hiç kimse elimizden tutmuyordu ben hiç böylesini görmemiştim vurdun …. kanıma girdin ….. kabulümsün.
Gül/ümün narin hatlarıyla Tatlı bir yüzü olan İnce ve zarif bir kadın o Gençliğinde zarafet neşe dolu Bir güzelliği olduğu belli Ama şimdi yıpranmış gibi Her iki gözaltları morarmış İstanbul Hanım efendisi zarafetinde Onlara özgü, canlı kahverengi gözleri Duman gibi hafif, dalgalı kızıl saçlarıyla Zamanın modasına uygun saç stili Yumuşacık teni, sabun menekşe özü kokusu Düz mini eteğiyle, küçücük ayaklarına Uzun sivri uçlu, yandan düğmeli çizmesiyle Ölçülü yuvarlak beliyle de çok ta övünür Ağır başlı, huzurlu ve bilgili bir kadın Onu herkesin tanımasını o kadar isterim ki Tek bir kusuru var ama beni mutlu ediyor Üzerime çok titriyor ve bir o kadar da kıskanç Kalbimi eline almış ikinci baharımız da Mutluluğumuzu, geleceğimizi o şekillendiriyor..
Uzun Sevgi Şiirleri, En güzel Sevgi Şiirleri Uzun, Sevgi Üzerine Şiirler
SEVGİLİYE
Ah o aşk deden duygu Hepimizin yüreğini içten içe yakmıyo mu? Evet yakıyo hemde öle bir yakıyo ki Katlanıyosun o yangına katlanmak zorundasın onu istiyosn
Ben aşık olduğum zaman yanmıyo bu yüreğim her zman Çünki benim yüreğim sevdiğim için yanıyor bir başkasına yanmıyor Ama bu yüreğim ne zman yanar blior musun? Ben seviosam ve onun sevgisni görmüyorsam
İşte o zman yüreğim yanmaz acı çeker ve bu acı giderek büyür Kimse ama kimse dindiremez bu yürekteki acıyı Bunu anca bir tek şey dindire blir Ölüm…Evet ölüm
Ben o kadar çok sevmişken Onun uğruna canımı bile ortaya koymuşken Onun sevmediğini anlarsam aklıma tekşey gelir Ben bunca zaman kimi sevdim?
Kimin için attı bu kalp… Sorarım kendi kendime kimin için yandı bu yürek Son mektubumu bıraktım sana sevgilim Sen bunu okuduğunda ben hayatta olmicam
Seninle başladığım bu hayata Seninle tanıştığım ilk yerde veda ediyorum Ama şunuda bilmeni isterimki Ben seni sevdim ve sevmeyede devam edeceğim.
Sevgi Nedir
Gecenin bir saatinde uykuya inat Ağlayan bebesini emzirmektir sevgi. Bülbülün güle figan edişi, Gülün umursamaz tavrıdır sevgi. Sevgi merhamet demek. Sevgi çile çekmek..
İhtiyacı olana yalvartmadan vermek, Masum bir tebessümdür sevgi. İçi dolu sımsıcak bir bakış, Yumuşak bir dokunuştur sevgi. Sevgi dokunuş demek. Sevgi almadan vermek.
Bir kuşun özgürlüğe kanat çırpışı, Kardelenin inanılmaz çıkışıdır sevgi. Avın avcıya yalvaran bakışı, Tuzaktan salıverilişidir sevgi. Sevgi bedel ödemek. Sevgi acı çekmek.
Derviş Yunus’un kırk yıl of demeden, Tekkeye odun taşıyışıdır sevgi. Yusuf’un kör kuyudaki sabrı, Mısır’a sultan oluşudur sevgi. Sevgi sabırla beklemek, Sevgi istemeyi bilmek.
Hallac-ı Mansur’un Ene’l Hak deyişi, Mevlana’nın Mecusi’ye çağrısıdır sevgi. Çölde kalmışa bir testi su, İdam mahkumunun son arzusudur sevgi. Sevgi ateşten gömlek, Sevgi sehpaya gitmek.
Ferhat’ın aşılmaz denen demir dağı, İnanarak sabırla delişidir sevgi. Mecnun’un Leyla’da kainatı görüşü, Çöle kendini vuruşudur sevgi. Sevgi sırrı keşfetmek, Sevgi emek sarfetmek.
Tomurcuğun patlayıp toprağı zorlayışı, Rüzgarın bulutu taşımasıdır sevgi. Derenin yatağını kendi buluşu, Kıvrım kıvrım akışıdır sevgi. Sevgi çekip gitmek, Sevgi özgürlük demek.
Çaresiz kaldığı anlarda tıbbın, Hastanın Rab’bine yönelişidir sevgi. Çalınmadık kapı bırakmamak, Yelkensizde denize açılmaktır sevgi. Sevgi umut demek, Sevgi beklemeyi bilmek.
Bebeğimsin
Sen bana küsebilir misin bebeğim Hasta olursun göremediğin anlarda Eririm gözlerinde yanar yüreğim Bakışlarını kaçırsan da yakalanırsın gizli bakışlarında
Nasıl ertelersin göz yaşlarını gözümden Kanaryalar kanatırken yaramı bestelerinde Sen ki cansın canansın biricik özümden Baharısın ömrümün içine düşen esintilerinde
Haydi koş kollarıma boşluğumdaki can Yasla başını omuzum özleminle yanar Damladın yüreğime minik bir odayken oldun han Kalk kırdığın bu kalbi gülümseyerek onar
Haydi bebeğim biricik sevdam
BEN SENLE VARIM
Ben seni senden çok uzakta sevdim ben bir yıldızdım evrende sense varlıgımdan habersiz dönen dünya yanındaydım bilki her anında sevincinde de hüznünde de gamında da ama sen bilemezdin bunları asla ve asla içimde kopardıda tufanlar ardı ardına şimşekler çakardı da sen yine aldırmadan dönerdin yanımda bense yalnız seni izlerdim evrenin başıboşluğunda işte benim hayatımın masalı burda geçmişimde sen hayalimde sen ve bilki her anımda yine sen SENSİZLİK ÖLÜM BANA ÜLÜM ACIR SENLEYKEN DESİNLERKİ ECELİNDİR GELEN GELEN SEN OLDA GÜLEREK ÖLEYİM BEN GÜL YÜZÜNE BAKAMAZSAM SON KEZ SARILAMAZSAM ÇIKAR MI Kİ BU CAN BU BEDENDEN bilki bu kalp senin ölesiye sevildin ÇÜNKÜ BİTANEM
Gökyüzüne baksam, gözlerinin binlercesine görürüm, bir rüzgar değse yüzüme, ellerini düşünmeden edemem….. Bir ayak sesi duymayayım Kapıya koşuyorum Gelen sen misin diye Bir siyah saç görmeyeyim Yüreğim burkuluyor Ağlamaklı oluyorum Her şey bana seni hatırlatıyor Gökyüzüne baksam Gözlerinin binlercesine görürüm Bir rüzgar değse yüzüme Ellerini düşünmeden edemem Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer Tadı senden gelir Yediğim yemişlerin İçtiğim içkilerin Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı Bu emsalsiz hüzün Seni beklediğim içindir Resmine bakamaz oldum Uykulardan korkuyorum artık Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor Şu ayna karsısında güzelliğini seyretmeni Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada Ve şu saat geldiğin anda Durabilir sevincinden Zaman çıldırabilir Çünkü benim dünyamda Ölümsüzlük, seni sevmek demektir. Bir çocuk dogmayı bekler Bir ağır hasta ölmeyi Bitkiler yağmur ve güneşi bekler Yalnız bir kadın sevilmeyi Ve düşün ki bir adam İçinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi Seni bekler Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi Sen gelinceye kadar Pencerem kapalı duracak Rüzgar gelmesin diye Artık perdeleri açmayacağım Gün ışığı girmesin diye Sonra kahrolacağım Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta Ve günlerce gecelerce haykıracağım Nerdesin diye, Nerdesin? Bir gün bu kapıdan sen gireceksin Biliyorum Ergeç bu bekleyişin bir sonu gelecek Yıllarca sonra Öldüğüm gün bile gelsen Bütün bu bekleyişimi ve öldüğümü unutup Çocuklar gibi sevineceğim Kalkıp sarılacağım ellerine Uzun uzun ağlıyacağım. Ümit Yaşar Oğuzcan
Beni sen akşamcı ettin Hayal sevgilim Elde kadeh Dilde sen Her akşam bu sofrada bir rüzgardır esen
Yıldızlara isimler verdim kendimce Biri hayal Biri gurbet Biri hasret Biri hep o güzel memlekettir memleket Sokaklarında büyüdüğüm seninle Buluştuğum gözlerinle O güzel memleket bir yıldıza adını verdi Akşamları göğe kaldır başını seyret Belki geçmişin ışıkları henüz sönmemiştir Belki resimler kaybolmamıştır Belki isimler unutulmamıştır Belki batmayı unutmuş güneşler vardır gökte Seyret aynaya bakmadan seyret gökyüzünü Bir yıldız göz kırpıyorsa Veya bir ışık kayıyorsa Benim kadehimdir şerefine kalkan Işıklara doğru Sana doğru Şiirler geliyor gökyüzünden Bu bilinmeyen hayal meyhanesinden
Beni kimse görmedi Ben kimseye el sallamadım Seninle meşguldum Tanıdıklar görmüşse de ben onları tanımadım İnanır mısın senden başkasını da pek sallamadım
Baharlar açıyor toprakla birlikte ben de canlanıyorum Hayallerimi uçurtma yaptım Gökyüzünde yalpa yalpa yalpalanıyorum Birşey göremiyorum uzaktan sana uzanamıyorum Adını çağıracağım bir kimse de yok Hep yalnız yürümüşüm sokaklarda demek ki Sana bakayım derken kimse kalmamış yanımda Bir senin adın var aklımda Onu da söyleyemem Onu bağıramam özgürce Adını tutukladım beynimde salıvermek yok Havalandırma bile yasak Voltayı hayallerimde atacaksın Sen kimseye görünmeyeceksin
Gel be dünya, evinden atma beni hayata çok alıştım Azraile satma beni Sana söylerim beni vermezsen ellere İsimleri itiraf ederim Bir konuşsam sarsılırsın
Beni sen akşamcı ettin hayal sevgilim Elde kadeh Dilde sen Meyhane beğen meyhanelerden Küfürlere karıştı gecenin çığlıkları Sesim sesine ulaşmaz Aşk buna mı derler Kavuşulmazsa büyür Kavuşulursa erir
Ben seni seyrederdim Köşeden Arkana takılırdım anlamazdın akşam üstleriydi Bizlerle pek oynamazdın Bir yakan toptu son oyunumuz Ellerin ellerimi yaktı Gözlerin gözbebeklerimi Bisikletimde kaldı sıcaklığın Bisikletim yok şimdi
Beni sen akşamcı ettin Hayal sevgilim Elde kadeh Dilde sen Bir de o zümrüt gözlerinde öpüşen Mutlu çocuk Nereye yolculuk bile demeden Gittin evlendin Seslenemedim Seni hiç görmedim Ben ölmedim Sen ölmedin Neredeydin bilemedim Bir tebrik de edemedim
Şimdi eski dostlara rastlıyorum Herbiri bir yerde Kimi okumuş kimi zengin Kimi mutlu Kimi bezgin
Ben bir dünya tatlısı ile evliyim şimdi Dünyaya bunca bağlanmam onun eseriydi Şiirler yazdım ona şarkılar oldu Bu kadeh onunla doldu Seni inattan soruyorum herkese Daha neler var bu şiir devam ederse
Bırakma hayallerimi Hayal güzelim Ben akşamcıyım Sen akşamsın Bir güzel bestede şarkısın dinlediğim Bir özlemsin bitiremediğim Dün gibi herşey oysa Dün gibi ama Zamana şehir de dayanamamış Yıkılmış Sokaklar süklüm püklüm Ağaçlar büyümüş ve çürümüş Bizse yaşamadıklarımıza inat saçlarımızda beyazlar Sokaklarda maziyi arıyoruz Yanılıyoruz dostum Yanılıyoruz Zaman geldi biz ayrılıyoruz Ben sana alıştım hayat Darılırım gidersen Bir daha yüzüne bakmam Şerefsizim yanına bile gelmem
Bu şiir uzayacak Hayal güzelim Yorulduysan git Laf lafı Laf mısrayı açıyor Bende uyku yok Zaman azaldıkça Uykum kaçıyor Daha uzun kalmak ayakta Sanki daha uzun yaşamak gibi Hiç uyumasam ömrüm iki katına çıkar mı Aldanmak mı yoksa hayallerim Ömür nedir Hayat nedir hayal nedir İşte şu oturduğum sedir nelere şahittir Ben bilmem o da dünyada ben de Belki o sedir daha bir kıymetlidir Herşey izafi hayal sevgilim Güzel Çirkin İyi Kötü Uzun Kısa Ve daha neler neler Adına sıfat dediğin ya da nitelik Asıl olan Mutlakla birliktelik
Sazlıklarda bir kamış O kamış neye yaramış Diye sorma Kamış kamış olmuşsa mutlaka Birşeye yaramıştır Hani insan insan olmuşsa da aynısıdır Palavra gayrısıdır Ben bıkmadım yaşamaktan Yaratan bıktırmasın Aşk ile yansın yüreğim Ayakkabım sıktırmasın
Haşim adam bıçaklıyor mu sokaklarda Yüksel ‘i dövdüler mi kapıda Vay anam ne kıymetliymiş gözlerin sen hala kaçır onları
Mahallenin bebeleri birbirine girsin senin için Elyüz kan içinde elin oğlu şenli Bizi bize kırdırttın Güzeller güzeli Hayal şehrin hayal kızı Helal olsun sana Akan kanlar yoluna şerbettir senin
Beni sen akşamcı ettin hayal güzelim Ötekiler ne oldu bilmem Biri emekli olmuş Öbürü elini tornaya kaptırmış Biri de terörist dediler En akıllısı manifaturacı, müteahhit Kapatmış hayal şehrin arsalarını Sonra önüne gelene satmış
Ben kiraladım yanındaki meyhaneyi
Parasız mey satarım karşılığında muhabbet Ben sana hapsoldum müebbet Yine de diyorum kendime be adam haline şükret Ya idam olsaydı cezan Af da etmezdi devlet
Bu şiir ah bu şiir seni bana getirsin Ne işim varsa beni alıp bitirsin Sesler uzakta kaldı Yaşlar yaş olmaktan çıkmak üzere Bu şiir seni bana getirecek mi bilemem Ama ben kalkıp gideceğim uzaklara Aklımı bırakıp Aşkımı bırakıp Bir de yakamı bıraksam Kurtulacağım Sana bir sepet çiçek yollayacağım İsimsiz Bir kucak şiir Bitimsiz
Ellerimde güller açmış Sabah çiğleri üzerinde Fırından sıcak ekmek kokusu yayılır Çocukluğumun istüne Uyanmak ne de zordur okul varsa Sen uykularımı bölerdin Buğdaylı rüzgar kokusuyla Büyüdük herşeyi büyüttük Aşkı Hasreti Milleti Sen neredesin ey sevgili
Caner Mardin
Yüreğim Aşkına Susuz
Seyit Ahmet Uzun
Susuz kaldı yüreğim aşkına çöl oldu duygularım hani nicedir özlediğim sen bir bıçağın altında kanımı akıttım nemli toprağına dudaklarım kupkuru kalbim atmıyor sanki
aynaya baktım bugün alnımda kan aşkına hüküm giydim demiştim ama kalbim o kadar kirli ki girmek istemedin sanki nazlı bir kuş gibi penceremde süzüyordun ben dikeni yüklenmiş çiçeğini
ama inanıyorum ki sen dikenlerime aldırmazsın sevgimi hissettiğin yüreğimin hürmetine acır da bağışlarsın değil mi?
nice yüzler gördüm ki kanlı nice yüzler gördüm ki maskeli nice yüzler gördüm ki aşksız ben ben neresindeyim bu sersenişin ey sevgili işte aşksız ve kupkuru bir çöle dönmüş kalbimi yapmacıksız ve sade aşksızsa da iki yüzlü ve kanlı değilim. nefretleri eritiyorum sabah güneşinde kurban ediyorum kaprislerimi, kıskançlıklarımı iki yüzlülükleri ve kibirleri sahtekarlık kokan ibadetlerimi sana sadece susuz kalmış kalbimi sunuyorum. al sevgili al boya beni aşkının sularına
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir, Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir. Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir; Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.
Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından Koşar adım gitmeli onların arkasından. Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.
Yırtıcılar az yaşar… Uzun sürmez doğanlık… Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık. Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık; Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir, Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir. Bunun için ölüme bir atılış gerekir. Atıldıktan sonra bir daha dönmemektir…
Hayata Dair Şiirler Hayatla İlgili Şiirler şiirler hayat şiirleri
Bir Hayatın Anatomisi
Hayat dediğin oyun üç,bilemedin beş perde Kural yoktur tınısı hep aynıdır her telde Açılışı dünyaya gelmekle yaparsın Sonra zamanı saati kendin göre kurarsın Dünyaya gelerek başlattığın diriliş Onbeşsene sonra olurmu sana bir serpiliş Farkında değilsindir yaşıyorsundur en güzel günleri Karşına çıkan ilk kızı sanarsınki bir huri Heyelana kapılmış kaya misali geçer zaman Birden yapaylnız kalırsın nedenini anlamadan İşte ilk perde tam burda kapanır Sınav denilen illetle ikinci perde aralanır Hazırsan geçersin sınavı ilk seferde Eğerki değilsen sayarsın olduğun yerde Aşılmayacak engel yoktur atlatırın bunuda Artık kendine güvenirsin sözlerin kalmaz havada Sahneye bi çıkarsın karşında kocaman kitle Kendince düşünürsün işte budur kapalı gişe Tadını alamadan elvedda derin mutlu günlere Çıkarsınsabah yeliyle uzun bir sefere Şafak saymakla geçermi dörtyüzaltmış gün Onbeş aydan daha yoksun kalır kısacık ömrün Onbeş aydan sonra hiç bozmadan kafiyeyi Kapatırsın uzun bir aradan sonra perdeyi Herkes gibi kurmak istersin mutlu mesur bir yuva Bu arada bir perde daha katılır kuyruğa Artık benimde olsun dersin bir kaç çocuk Derken anlarsınki kolay değilmiş yoksulluk Dertler belini büksede bunlarıda atlatırsın Hepsini bir bir katlayıp cebinde saklarsın Bundan sonra kalmamıştır ben diye birisi Sende anlarsın yalanmış aileden gerisi Yıllar birbirii kovalarken dört nala Yavrunda düşüverir uzun bir yola Çok geçmeden alırsın kucağına bir iki torun Onlar için herşeyi yaparsın dinlemezin hiçbir kanun Artık birşey düşünmezsin dalmadan önce uykuya Yüreğinde yer yoktur en ufak korkuya
Altmış beş senelik hapisten sonra hayat Açıklar kararını artık;\’\’hakkın beraat.\’\’ Yakan yapışır alaşağı eder ölüm ummadığın yerde Tam burada anlarsın açılmıştır artık son perde Önünden geçek üzeredir ayrılık treni Bir telaş başlar duymadan son sireni Şehadet getirerek çıkarsın dönüşü olmayan yola Yoktur artık hiçbir durakta bir nefeslik mola Ağır ağır uzaklaşırken kıpırdayamadan yerinden El bile sallayamazsın buğulu pencerenden Cenazende okunan senin içindir bu son beste Kimse bulamaz artık seni herzamanki adreste.!
Ömür Dediğin
Debelenip dursun akıl ‘niçin’de, Bir varmış bir yokmuş ömür dediğin. Gönül sanki zindan, zindan içinde, Bağrımdaki okmuş ömür dediğin.
Gel seyre dal bir ırmağın başında, Çölün ortasında, dağın başında, Bir gurbet ki gözlerinin yaşında, Ne yaman firakmış ömür dediğin.
Adım adım menziline yürüyen, Gece-gündüz damla, damla eriyen, Bahtımın yeline düşüp titreyen, Bir sarı yaprakmış ömür dediğin.
‘La rahate’..bitmez dertler, çileler.. Şeytanda tuzaklar, ‘ben’de hileler, Yüzümde gül olup açsın haleler, Ahiri toprakmış ömür dediğin…
Böyle kalmışlık geri, Uzun yollardan beri. Düşman yok karşımızda, Yabancılar girerken, Hiç durmadan ileri.
Ata’mızın izinde, Gittikçe daha zinde. Dünyayı geçeceğiz; Cumhuriyet devrinde.
Arka çevirip düne. Otuz yıl önce bizi Kavuşturdu bugüne. Sultan yok başımızda, Milletin hür sesi var; Yükselen marşımızda. Devrimler dizi dizi, Dünya seyreder bizi Hele bir dokun da gör; Dalgalanmış denizi…
Zeki OZAN
ON BEŞ YILI KARŞILARKEN
Kim derdi yarılsın da nihayet yerin altı, Bir anda dirilsin de şu milyonla karaltı.
Topraklaşan ellerde birer meşale yansın. Kim der ki şu milyonla adam birden uyansın.
Kim derdi seher yıldızı doğsun da bir evden, Kaçsın da cehennemler o bir dalma alevden,
Canlansın ışık selleri olsun da o damla Beş devletin öldürdüğü devlet bir adamla.
Kim der ki en son rakamlar da delirsin. On beş asır on beş yılın eb’adına girsin.
Gül/ümün narin hatlarıyla Tatlı bir yüzü olan İnce ve zarif bir kadın o Gençliğinde zarafet neşe dolu Bir güzelliği olduğu belli Ama şimdi yıpranmış gibi Her iki gözaltları morarmış İstanbul Hanım efendisi zarafetinde Onlara özgü, canlı kahverengi gözleri Duman gibi hafif, dalgalı kızıl saçlarıyla Zamanın modasına uygun saç stili Yumuşacık teni, sabun menekşe özü kokusu Düz mini eteğiyle, küçücük ayaklarına Uzun sivri uçlu, yandan düğmeli çizmesiyle Ölçülü yuvarlak beliyle de çok ta övünür Ağır başlı, huzurlu ve bilgili bir kadın Onu herkesin tanımasını o kadar isterim ki Tek bir kusuru var ama beni mutlu ediyor Üzerime çok titriyor ve bir o kadar da kıskanç Kalbimi eline almış ikinci baharımız da Mutluluğumuzu, geleceğimizi o şekillendiriyor..
Ne zaman baksam çevreme elli yıl sonra Hep aynı gördüklerim; bir keşmekeş, bir bozuk düzen Bir lokma ekmek uğruna tükenmesi insanların Yaşamak ve ölmek için hep aynı neden
Sefil doymazlık: ete, kana, paraya Öylesi bir açlık ki eksilmeyen, bitmeyen İnsan, ezebildiğince mutlu insan, oğul Nereye gidersen git hep o tuzak, o dümen
Küçük hesaplarla kabaran büyük hesaplar Ve değişmez çığlığı insanoğlunun: Ben, ben, ben!” Sen yok musun? Onlar yok mu? Biz yok muyuz? Nereye bu gidiş? Delicesine pupa yelken
Söyle neyi değiştirebilirsin ki tek başına Yıldırırlar, sustururlar vururlar seni de hemen Düşler bitmişse, gerçekler bir tokat gibi inmişse Tek başına mutlu ol bakalım, olabilirsen
En güzeli sevmek diyeceksin insanları tümüyle Usanmadan, bir şey ummadan, beklemeden Ver, durmadan ver, eller uzanmış, baksana Ver ki; kurulsun sofra, başlasın şölen
Bir yanda umutların, düşlerin, düşüncelerin Bir yanda aldığını geri vermez koca bir evren Bak! Bütün ağızlar yutmaya hazır seni Bir noktadan, bir lokmadan başka nesin sen
Dönüp gerilere bakıyorum, bir de kendime Elli yıl geçmiş, ha gün, ha yarın derken Değişen birşey yok, bir şaşkın benden başka İşte aynı yol, aynı kapı, aynı merdiven
Hani nerdeler? Kimi yitmiş kimi gitmiş dostların Bir ak saçlı anan kalmış yolumu bekleyen Sabah-öğle-akşam . . . Hep o tekdüze yaşam Ve kırılmış bir kalple yorulmuş bir beden
İşte böyle geçti yıllar. bozbulanık Ben sevdim, ben ağladım, başkalarıydı gülen Ne zaman uzattıysam ellerimi, parçalandı Mutluluk serseri bir mayındı denizlerimde yüzen
Ümit Yaşar Oğuzcan
Acılar Denizi
Ben acılar denizinde boğulmuşum İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni Duyarım yosunların benim için ağladıklarını
Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını
Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek Baksana; herkes içime dökmüş artıklarını
Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse Yılların içimde bıraktıklarını…
Adak şiiri
Sana şiirler okuyacağım, gitme Güneşler doğacak yalnızlığımdan Sana bir ışık getireceğim Büyük aydınlığımdan
Sana bir dolu umut getireceğim Küçük ellerine sığmayacak Sana Afrika gecelerini getireceğim Sımsıcak
Sana çiçekler getireceğim Bozulmuş güz bahçelerinden Sana bir serinlik getireceğim Yağmur tanelerinden
Sana avuç avuç yıldız getireceğim Güneşimden başka Sana engin denizlerin maviliğini getireceğim Köpük köpük dalga dalga
Sana bir rüzgar getireceğim Dağlardan, tepelerden Gitme, sana zamanı getireceğim Zamanın bittiği yerden
Andıkça
Ne zaman seni düşünsem içim ürperir Seninle geçen her saat, her gün gelir aklıma Bir akşam vakti gelir bir deniz kıyısı gelir O eşsiz hatıralar bütün gelir aklıma Ne yapsam unutamam yaşadığımızı Sevgindi sevgilerin en yalansızı Şimdi nerde bir gül görsem kırmızı Dudaklarımı uzun uzun öptüğün gelir aklıma Bir çıban büyürcesine ortasında gecenin Dolar yüreğime hüznü seni sevmenin Dünyada ne benim yerim var artık ne senin Ağlarım başucunda ölümün gelir aklıma.
Tevfik Fikret Tarihi Kadim Şiiri Tarihi Kadim Tevfik Fikret Şiiri Tevfik Fikret Tarihi Kadim TARİH’İ KADİM Puan Ver : İşte, der, insanoğlunun geçmiş hayatı bu. Ve başlar bize maval okumaya. Ninniler uydurup uyutur bizi dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun, zifiri karanlık hayatından. Gösterir bize evvel zamanı, tek doğru, en güzel örnek, der. Bakarsın gelecek günlerin farkı yok geçen geceden. Senin tarih dediğin işte budur, alnında altı bin yıllık buruşuklar ve bir o kadar da kuşku. Başı geçmişe bir düşe değer, sürünür ayağı bomboş bir geleceğe, bir deri bir kemik, ayakta zorla durur.
Ben hiç tiksinmem ondan, karşıma alırım onu arada bir, anlat bakalım, derim, şu eskilerden. Bir parça feylesofa benzer o, bir parça sırtlana benzer, berbat suratıyla da bir hortlağa. Yoklar mezarını unutulmuş gecelerin, başlar paslı, boğuk bir sesle bir bir bana anlatmaya, sırasıyle, ne olmuş ne bitmişse: Hep yıkım üstüne yıkım, acı üstüne acı! Ne vakit geçse anlı şanlı bir ordu, çöküverir ağır gölgesi bir bulutun, kanlar yağar dört bir yana. En başta bir kanlı bayrak. Kanlı bir taç gelir arkasından. Sonra araçlar sökün eder kan içinde: Balta, topuz, yay, kılıç, mızrak, mancınık, top, tüfek, sapan. Arada, kanlı komutanlar ve savaş birlikleri. En son alay alay esirler geçer. Yenen bir kişiye yenilen on kişi, çiğneyen haklı, yiğnenen hapı yuttu. Yıkımlara, acılara alkış tut, yüksekten bakanlar önünde eğil, insafla birdir aşşağılık ve namussuzluk, doğruluk lafta, yürekte değil, iyilik ayaklarda, kötülük kucaklarda. Bir gerçek var, tek bir gerçek: Eli kolu bağlayan zincir. Bir tek şey var sözü geçen: yumruk. Hak güçlünün, kötünün yanı. Uzun lafın kısası: Ezmeyen ezilir! Nerde bir şeref var, iğreti. Nerde bir mutluluk var, yama. Bir şeyin ne başına inan ne sonuna. Din şehit ister, gökyüzü kurban. Her yanda durmadan kan akacak, durmadan her yanda kan!
İşte böyle inler, sayıklar o, anlatır insanoğlunun bu belalı ömrü ne yolda, nasıl sürdüğünü. Bakarım iskeletin kanlar köpürür dişlek ağzında. Duyarım sesinin titreyen kuyusunda yankısını korkunç bir iniltinin, ben de başlarım birdenbire titremeye, toprak da tiksintiyle titremiş gibi gelir bana. Savaşın gürültüsü, patırtısı, indir artık indir bu acıklı sahnenin perdesini! Dinsin sonu gelmeyen bu karışıklık! Sen de, gelenekçi iskelet, yazdığın kara yazılara bir son ver, aydınlığa susadık biz, aydınlığa susadık. Uzun karanlıklar içinde uyumak isteyen mi var? Bizden iyi geceler onlara, bizden onlara iyi uykular! Kimsin, ey gölge, kendinden geçmiş, koşuyorsun karanlıklara doğru? Kanla oynamış gibisin, kırmış geçirmişsin insanoğlunu. Sen buna kahramanlık mı dedin? Onun kökü kan ve hayvanlık be? Şehirler çiğne, ordular dağıt, kes, kopar, kır, sürükle, ez, vur, yak ve yık. Yalvarmalara yakarmalara boş ver, gözyaşlarına iniltilere aldırma. Ölümle, acıyla doldur geçtiğin yeri, ne ekin ko, ne ot ko, ne yosun. Sönsün evler, sürünsün insanlar orda burda, kalmasın alt üst olmayan hiçbir yer, mezar taşına dönsün her ocak, damlar çöksün yetimlerin başına. Bu ne alçaklık böyle bu ne namussuzluk! Hey bana bak, başbuğ musun ne? Yerin dibine bat, cakanla gösterişinle! Her başarı bir yıkım bir mezarlık, işte bir yavrucak yatıyor şurda, ey cihangir, onu gör de utan! Devril, bağımsızlığın eskimiş tahtı, devril, nice acılar verdin bütün insanlara, inim inim inlettin bütün insanları. Parçalan, kararmış tac, tuz buz ol, hep senin yüzünden yoksulluğu insanların. Göz yaşından incilerin nerde hani? Nasıl da yosun tutmuşlar, bi görsen! Eski çağlar nasıl kanmış size? Ey kan içen kargalar, bütün karanlıklar sizinle dolu! Artık yeter fikri susturduğunuz, yerini hiç bir şey tutamaz bu dünyada zincirsiz, kelepçesiz yaşamanın. Hadi gidin tarih korusun sizi, -haydutlara en iyi sığınaktır gece-, gidin, yok olun siz de o mezarlıkta. İşte müjdelerin en güzeli, işte en gerçek özgürlük düşümüzdeki gelecek çağlarda: Ne savaş, ne savaşan, ne salgın, ne saltanat, ne yoksulluk, ne ezen, ne ezilen, ne yakınma, ne de zulmün kahrı, ne tapılan, ne tapan, ben benim, sen de sen!
Ey soyulan iskelet, kimse bilmeyecek o zaman, kimse bilmeyecek senin sayıp döktüklerini, savaş ne, karışıklık ne, zafer ne, anlaşma ne? Belki duyulmadık bir öykü, belki korkunç bir masal. Çok sürmez köhne kitap, fikri gömen sayfaların bugün olmazsa yarın yırtılacak. Ama kim yapacak dersin bu işi? Bu öyle büyük, öyle kocaman bir devrim ki, hangi güç kalkar, ben yaparım der? Yerlerin ve göklerin sahibi mi? Tamam, işte oldu şimdi! Yeri göğü elinde tutan o kibirli, o somurtkan ve dokunulmaz. Bütün bu kavgalar onun yüzünden değil mi? Gökyüzü, sen söyle, yüzyıllarca sel gibi akan su, – şimdi esrik bir ağzın türküsü, kuru sesi zindandaki bir adamın, iç açan bir söz ya da yakan bir söz şimdi, bir geniş “oh!”, bir derin “eyvah!”, bir yakarış, bir övgü, Şimdi tüy gibi bir rüzgar, Şimdi ağzın bir kasırga. Dokunaklı bir yakınma şimdi, sabredemeyen bir başa kakma, bir titreme, bir çan sesi, bir savaş davulunun gümbürtüsü, için için ağlamasi çaresizliğin, kahrın iyilikbilir kişnemesi, bir söylev, apaçık, gürül gürül, Şimdi utangaç ve hasta bir yalvarış, bir rahatlık bir iç sıkıntısı, Şimdi korkunç bir haykırma – bütün bu karman çorman gürültü patırtıyla inleyen boş kubbe, sen söyle! Sen ki her sesi yankılayansın, söyle, bu bir sürü boş çabalama içinde, daha yukarlardaki şu tanrı katına hangi sesin yankısı varabilmiş ki? Hangi dua kabul olmuş bugüne dek? Binlerim seni, göklerin tanrısı, din ulularından dinlerim seni: “Ne benzer var, ne noksanı, canlı ve ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve yüce. Odur veren yiyeceği içeceği, düşleri gerçek yapan o, bilen, haberi olan, kahreden ve öç alan, açık, kapalı her şeyi duyan ve anlayan, el uzatan yoksullara ve çaresizlere, her zaman her yerde bulunan ve her yeri gören…” Seni böyle övüp duruyorlar işte. Oysa senin en üstün özelliğin ne, “Ortaksız” oluşun değil mi? Kaç ortağın var şu bataklıkta, bir bak. Topu ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve kahreden. Ve topu ortaksız ve tek. Ve topunun buyruğu yasağı ve saltanatı var, ve topunun yukarlarda bir gökyüzü. Bütün ordan gelir yüreğe doğan. Topunun güneşi, ayı, yıldızları var, ve topunun görünmez bir tanrısı. Topunun adanan bir cenneti var, ve topunun bir varlığı, bir yokluğu, ve topunun saygıdeğer bir peygamberi. Ve topunun cennetinde körpecik güzel kızlar yaşar. Ve topunun cehenneminde birer lokmadır insancıklar. Tanrılar ne derse onu yapacak halk, sabırla ve kahırla olacak iki büklüm. Ama tanrılar ne derse onu yapacak.
İnanasım gelmiyor bunların hiçbirine. “Ne bileyim?” diyor kime sorsam. Hepsi bir kuruntu mu bunların yoksa? Belki aldanmak yaşamanın bir gereği. Belki de hepsi de doğrudur, kim bilir, belki ben hiç bir şeyin farkında değilim, karıştırmaktayım “yok” la “var” ı. Kusurum ne? Kuşkuda olmak mı? Kuşku koşmaktır aydınlıklara doğru. İnsan aklıdır eninde sonunda gerçeği bulacak olan. Belki de yok olacağız bir gün topumuz birden. Kimbilir, öbür dünya belki de var. Madem bu beden o ölümsüzün işi, ne diye kıvranır durur bin türlü dert içinde? Hadi diyelim aslımız toprak bizim, sen gel onu kederden bir çamur yap. – her yeri kanla, göz yaşıyla dolu – insaf be, bu kadarı da olur mu? Sen gel hem yoktan var et, sonra da ettiğini boz, kötüle. Hiç bir yaradandan ummam bunu: Yaradan yok eder, ama perişan etmez!
En zorlu düşmanın işte, tanrı, boğmak ister seni ulu katında, çok iyi tanırsın sen o yılanı, onun kızgın zehrinden bir vakitler bize bir tadımlık vermiştin hani. Kuşku! En zalim en güçlü düşman. Bunu ya bildin ya koydun kafamıza, ya da bilemedin işin nereye varacağını. “şeytanlık, düzen, sapıklık” denen şey var ya, bugün yerinden yurdundan edecek seni o. Tapınağında ışıklarını söndürüyor, elleriyle parçalıyor heykelini. Sense, iler tutar yerin kalmamış, göçüp gidiyorsun olanca gücünle. Burçlarında yıkılmalar falan hani? Nerde hani gümbürtüsü yıldırımlarının? O kızgın soluğun hani nerde? Ne cehennemlerinde bir kaynama var? Ne büyük acını gören bir göz. Ne de kulaklarda dokunaklı bir çınlama. Oysa bir ufak parçası kopsa insanın, bir sızlanma olur, duyulur bir ağlaşma. Sen Yeryüzü ve Gökyüzü’nle göç gir de, bir inilti bile duyulmasın ortalıkta. Tam tersi, kahkahadan geçilmiyor. Zaten yalana ağlasa ağlasa, bir ikiyüzlüler ağlar, bir de ahmaklar.
Uzun 23 Nisan Şiirleri 23 Nisan Uzun Şiirleri 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı Şiirleri Uzun
DÜNYA ÇOCUK BAYRAMI
Kiminin saçı siyah, Kiminin saçı sarı… Ankara’da buluştu, Dünyanın çocukları.
Her Yirmi Üç Nisan’da Tekrarlanır bu olay. Buluşma nedenini, Açıklamak çok kolay.
Bu kocaman dünyada Ülke sayısı çoktur. Oysa ki hiç birinin Çocuk Bayramı yoktur.
Dünyanın çocukları Yurdumuza koşuyor, Her Yirmi Üç Nisan’da Cıvıldaşıp coşuyor.
Türkiye konuklarla, Kalpler sevgiyle dolsun. Dünya Çocuk Bayramı Herkese mutlu olsun! Altan ÖZYÜREK 23 NİSAN GÜNÜ
Bayram yapar çocuklar, 23 Nisan günü Büyük bir sevinç kaplar, Bütün yurdun üstünü
Bin dokuz yüz yirmide Duyuldu halkın sesi Açıldı bu tarihte Büyük Millet Meclisi
Bugün edildi ilan Yeni bir Türk devleti Bundan, 23 Nisan Sevindirir milleti İ. Hakkı SUNAT BİZİM BAYRAMIMIZ
Bu gelen bizim bayram Yükseldi bak ünümüz. 23 Nisan bizm En şerefli günümüz!
Al bayrağı açalım, Gel gidelim törene. Bin teşekkür, bizlere Bugünleri verene…
Bizim için harcanan Boşa gitmez bu emek, Çünkü her Türk çocuğu 23 Nisan demek… İsmail Hakkı SUNAT EGEMENLİK ULUSUNDUR
Egemenlik ulusun olduğu günden beri, Her gün daha çok artan bir zevkle yaşıyoruz. Biz seyredenlerin kamaşıyor gözleri, Asırları yılların içinde aşıyoruz…
Artık maziye gömdük mesafeyi, zamanı; Her geçen gün andırır bir 23 Nisanı. Kalplerde inkılabın bilinçli heyecanı, Mukaddes hedeflere hızla yaklaşıyoruz.
Yolumuzda ışıktır demokratik meş’ale, Biz milletçe bağlıyız ulusal ülkülere. Heybetli bir çığ gibi bütün ulus el ele. Yeni bir medeniyet için uğraşıyoruz.
Bugün yirmi milyon Türk bir tek kalp, bir tek vücut; Hepsinde aynı hamle, aynı güvenli umut. Yuvalar şenlik dolu, gönüller ferah, mesut… En kutlu bir hayatın zevkini taşıyoruz. Halil Refet TANIŞIK 23 NİSAN
Bu ne duru sabah, ne temiz hava, Geliyor her yandan Nisan kokusu. Sevinçten deliye dönmüş her yuva, Sarmış gönülleri vatan duygusu.
Gelincikler gibi al al bayraklar, Evlerden sarkıyor, gökler de dolu. Nabızlar pek hızlı, coşkun yürekler, Sanki aslan bugün her Türk’ün oğlu!
Şu mini miniler tombul yanaklı, Yerlerinde bile duramıyorlar. Hepsinin elleri çifte bayraklı, Gözlerinde şimşek şimşek sevgi var.
Yeniden oluyor her şey, yeniden, Yanıyor Atatürk içimizde bak! Atatürk, bu kara günü ak eden, Atatürk; andımız, en kutlu sancak.
Eğlenin yavrular, gülün çocuklar. Coşsun gönlünüzde Türklük duygusu. Havanın bile bir coşkun hâli var, Her yönden geliyor nisan kokusu. Hasan Lâtif SARIYÜCE 23 NİSAN
Bugün bir başka aydınlık yeryüzü, Bir başka ağaçların, evlerin yüzü. Bugün çocuklar güzel. Bugün sokaklar güzel… Elimizden tutan her el Daha sağlam Daha mavi gökyüzü; Bayraklar daha yakın. Bakın: geçiyor yarının büyükleri; Şarkılar tutuyor gökleri. Adnan ARDAĞI 23 NİSAN
Dün sabah anneciğim Öperek, dedi: Uyan Bugün senin bayramın,
Kalk, bak süslendi her yan. Baktım her taraf süslü, Sokaklar dolu insan.
Dedim: Anne bu neden Dedi: 23 Nisan.
Temel bayrammış, inan Kutlu olsun kardeşim Geldi 23 Nisan. R. Gökalp ARKIN 23 NİSAN
Sanki her tarafta var bir düğün. Çünkü, en şerefli en mutlu gün. Bugün yirmi üç Nisan, Hep neşeyle doluyor insan.
İşte, bugün bir meclis kuruldu, Sonra hemen padişah kovuldu. Bugün yirmi üç Nisan, Hep neşeyle doluyor insan.
Bugün, Atatürk’ten bir armağan, Yoksa, tutsak olurduk sen inan. Bugün yirmi üç Nisan, Hep neşeyle doluyor insan. Saip EGÜZ ATATÜRK ÇOCUK OLMUŞ
Çocuk Bayramı’nda Gelmiş katılmış aramıza, Atatürk çocuk olmuş bakın: Sallanıyor salıncakta!
Gülüyor gözlerinin içi, Gülüyor, Gökler, denizler kadar mavi. Diyor ki: “Çocuklar, ben verdim size Bayramların en güzelini”.
“Dilerim, yurdumun çocukları, Tüm çocukları dünyanın Gülüp oynasınlar bugünkü gibi; Acıda, sevinçte kardeş olsunlar… Çınlasın yeryüzünde barış türküleri”. Aziz SİVASLIOĞLU ÇOCUK BAYRAMI
Arkadaşlar, sevinelim, Hep gülelim, eğlenelim; Sıkılmasın hiç canımız; Çünkü bugün bayramımız… Oyun, alay, dernek düğün, Hepsi bizim işte bugün… Çocuklara hor bakmayın; İncitmeyin, esirgeyin… Ana yurdun oğlu, kızı, Umut veren şen yıldızı. Yarınları parlatacak; Şenlenecek her bir ocak… Korunacak cumhuriyet, Yükselecek bu memleket… Ekrem ŞENOZAN ÇOCUKLARIN DİLEĞİ
Çocuklar şarkı söylerken Kanatlanır gökyüzüne Melek olur. Çocuklar şarkı söylerken Sarı saçlı, mavi gözlü Bebek olur. Çocuklar şarkı söylerken Bulut olur, Gökkuşağı olur Deniz olur. Çocuklar şarkı söylerken 23 Nisanlarda Pırıl pırıl saydam kanatlı Kelebek olur. Çocuklar şarkı söylerken 23 Nisanlarda Dillerinde, gözlerinde Yüreklerinde yalnızca Bir dilek olur. Teşekkürler Atatürk Teşekkürler Atatürk M. Macit TAŞ EGEMENLİK BAYRAMI
Egemen bir milletin, Coştuğu bir gündür bu! Yurduma hürriyetin, Koştuğu bir gündür bu.
Başımızda Atatürk, Ülkümüz yüce Türklük, Milletimin en büyük, Sevdiği bir gündür bu.
23 Nisan’ı veren, Bugünleri gösteren, Büyük Atam diyor ki: “Türk, çalış, övün, güven!” ALİ PÜSKÜLLÜOĞLU ÇOCUKLAR KARDEŞ OLDU MU…
Daha bir ballanır uyku Çocuklar kardeş oldu mu Barışır artık kurt kuzu Çocuklar kardeş oldu mu.
Düşler denizine doğru Mutluluk bir yelken açar Her yürek bir altın pınar Çocuklar kardeş oldu mu.
Daha bir ışıldar akarsu Çocuklar kardeş oldu mu Kucaklaşır batıyla doğu Çocuklar kardeş oldu mu.
Ne açlık kalır ne korku Korudaki fidanlar gibi Sevip sevip birbirini Çocuklar kardeş oldu mu. TAHSİN SARAÇ 23 NİSAN SÖYLEDİ
Bu yurdun, bu devletin, Yüce Cumhuriyetin Sahibiyiz çocuklar. Bunları koruyacak,
Bu ülkeye uyacak Yine biziz çocuklar! Yirmi Üç Nisanların Zevki çok, fakat yarın
Güç işimiz çocuklar! Bu göklerin, bu yerin, Kutlu emanetlerin Bekçisiyiz çocuklar!
Atalardan şan alan, Böyle temiz kan alan Yalnız biziz çocuklar! Türk’üz, ne mutlu bize!
Bu bayram kutlu bize! Eğleniriz çocuklar! RAKIM ÇALAPALA
Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye’de Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati, Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan, Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan. Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir, Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir. Bir geliş var!.. Ne mübarek, ne garib alem bu!.. Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu… Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir; O seferlerle açılmış nice yerlerdendir. Bu sukünette karıştıkca karanlıkla ışık Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık; Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya, Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya. Tanrının mabedi her bir tarafından doluyor, Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor. Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı Adamış sevdiği Allah’ına bir böyle yapı. En güzel mabedi olsun diye en son dinin Budur öz şekli hayal ettiği mimarının. Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi, Seçmiş İstanbul’un ufkunda bu kudsi tepeyi; Taşımış harcını gazileri, serdarıyle, Taşı yenmiş nice bin işcisi, mimarıyle. Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne, Uhrevi bir kapı açmiş buradan gökyüzüne, Taa ki geçsin ezeli rahmete ruh orduları.. Bir neferdir bu zafer mabedinin mimari. Ulu mabed! Seni ancak bu sabah anlıyorum; Ben de bir varisin olmakla bügün mağrurum; Bir zaman hendeseden abide zannettimdi; Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi, Senelerden beri ru’yada görüp özlediğim Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim. Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını Görüyor varliğının bir yere toplandığını; Büyük Allah’ı anarken bir ağızdan herkes Nice bin dalgalı Tekbir oluyor tek bir ses; Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi, Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi! Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbir’i Ne kadar saf idi siması bu mu’min neferin! Kimdi? Banisi mi, mimarı mı ulvi eserin? Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu, Yüzü dünyada yiğit yüzlerinin en güzeli, Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli; Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz; Vatanın hem yaşıyan varisi hem sahibi o, Görünür halka bu günlerde teselli gibi o, Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde, Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde. Karşı dağlarda tutuşmus gibi gül bahçeleri, Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri. Gökte top sesleri var, belli, derinden derine; Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine. Çok yakından mı bu sesler, cok uzaklardan mı? Üsküdar’dan mı? Hisar’dan mı? Kavaklar’dan mı? Bursa’dan, Konya’dan, İzmir’den, uzaktan uzağa, Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa; Şimdi her merhaleden, taa Beyazıd’dan, Van’dan, Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan. Ne kadar duygulu, engin ve mübarek bu seher! Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer, Dinliyor hepsi büyük hatıralar rüzgarını, Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını. Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor? Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor: Kosva’dan, Niğbolu’dan, Varna’dan, İstanbul’dan.. Anıyor her biri bir vak’ayı heybetle bu an; Belgrad’dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar’dan mı? Son hudutlarda yücelmiş sıra-dağlardan mı? Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor? Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!.. Adalar’dan mı? Tunus’dan mı, Cezayir’den mi? Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor; O mübarek gemiler hangi seherden geliyor? Ulu mabedde karıştım vatanın birliğine. Çok sükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine Yaşıyanlarla beraber bulunan ervahı. Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.
YAHYA KEMAL BEYATLI
VUSLAT
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar, Ömrün bütün ikbalini vuslatta duyanlar, Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamanı, Görmezler ufuklarda, şafak söktüğü anı…
Gördükleri ru’ya ezeli bahçedir aşka; Her mevsimi bir yaz ve esen ruzgarı başka. Bülbülden o eğlencede feryad işitilmez; Gül solmayı; mehtab, azalıp gitmeyi bilmez…
Gök kubbesi her lahza, bütün gözlere mavi… Zenginler o cennette fakirlerle müsavi; Sevdaları hülyalı havuzlarda serinler, Sonsuz gibi, bir fiskiye ahengini dinler.
Bir ruh, o derin bahçede bir defa yaşarsa Boynunda O’nun kolları, koynunda O varsa, Dalmışsa O’nun saçlarının rayihasiyle, Sevmekteki efsunu duyar her nefesiyle.
Yıldızları, boydan boya doğmuş gibi, varlık Bir mucize halinde o gözlerdendir artık. Kanmaz, en uzun buseye, öptükçe susuzdur Zira, susatan zevk, o dudaklardakı tuzdur.
İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan… Bir sır gibidir azçok ilah olduğumuzdan. Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler. Bir gün nereden hangi tesadüfle gelirler?
Aşk, onları sevkettiği günlerde, kaderden Rüzgar gibi bir sevk alır, oldukları yerden. Geldikleri yol, ömrün ışıktan yoludur o! Alemde bir akşam ne semavi koşudur o!
Dört atlı o gerdune, gelirken dolu dizgin, Sevmiş iki ruh ufku görürler daha engin, Simaları her lahza parıldar bu zeferle; Gök, her tarafından, donanır meş’alerle!
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar, Varlıkta bütün zevki o cennette duyanlar Dunyayı unutmuş bulunurken o sularda, -Zalim saat ihmal edilen vakti çalar da-
Bir an uyanırlarsa leziz uykulardan, Baştanbaşa, heryer kesilir kapkara, zindan… Bir faciadır böyle bir alemde uyanmak… Günden güne, hicranla bunalmış gibi, yanmak…
Ey tali! Ölümden ne beterdir bu karanlık! Ey aşk! O gönüller sana maloldular artık! Ey vuslat! O aşıkları efsuna ramet! Ey tatlı ve ulvi gece! Yıllarca devam et!
YAHYA KEMAL BEYATLI
MEHLİKA SULTAN
Mehlika Sultan’a aşık yedi genç Gece şehrin kapısından çıktı: Mehlika Sultan’a aşık yedi genç Kara sevdalı birer aşıktı.
Bir hayalet gibi dünya güzeli Girdiğinden beri rü’yalarına; Hepsi meşhur, o muamma güzeli Gittiler görmeye Kaf dağlarına.
Hepsi, sırtında aba, günlerce Gittiler içleri hicranla dolu; Her günün ufkunu sardıkça gece Dediler: ”Belki bu son akşamdır”
Bu emel gurbetinin yoktur ucu; Daima yollar uzar, kalp üzülür: Ömrü oldukça yürür her yolcu, Varmadan menzile bir yerde ölür.
Mehlika’nın kara sevdalıları Vardılar cikrigi yok bir kuyuya, Mehlika’nın kara sevdalıları Baktılar korkulu gözlerle suya.
Gördüler: ”Aynada bir gizli cihan.. Ufku çepçevre ölüm servileri…..” Sandılar doğdu içinden bir an O, uzun gözlu, uzun saçlı peri.
Bu hazin yolcuların en küçüğü Bir zaman baktı o viran kuyuya. Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü Parmağından sıyırıp attı suya.
Su çekilmiş gibi rü’ya oldu!.. Erdiler yolculuğun son demine; Bir hayal alemi peyda oldu Göçtüler hep o hayal alemine.
Mehlika Sultan’a aşık yedi genç Seneler geçti, henüz gelmediler; Mehlika Sultan’a aşık yedi genç Oradan gelmeyecekmiş dediler!..
YAHYA KEMAL BEYATLI
MOHAÇ TÜRKÜSÜ
Bizdik o hücumun bütün aşkıyle kanatlı; Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle, Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle!
Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü; Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü.
Gül yüzlü bir afetti ki her pusesi lale; Girdik zaferin koynuna, kandık o visale!
Dünyaya veda ettik, atıldık dolu dizgin; En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin!
Bir bir açılırken göğe, son def’a yarıştık; Allaha giden yolda meleklerle karıştık.
Geçtik hepimiz dört nala cennet kapısından; Gördük ebedi cedleri bir anda yakından!
Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber; Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber.
Lakin kalacak doğduğumuz toprağa bizden Şimşek gibi bir hatıra nal seslerimizden!
YAHYA KEMAL BEYATLI
SES
Günlerce ne gördüm ne de kimseye sordum, ‘Yârab! Hele kalp ağrılarım durdu!’ diyordum. His var mı bu âlemde nekahat gibi tatlı? Gönlüm bu sevincin helecâniyle kanatlı Bir tâze bahâr âlemi seyretti felekte, Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı Bebek’te; Akşam!.. Lekesiz, sâf, iyi bir yüz gibi akşam!.. Tâ karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç cam; Sâkin koyu, şen cepheli kasriyle Küçüksu, Ardında vatan semtinin ormanları kuytu; Bir neş’eli hengâmede çepçevre yamaçlar Hep aynı tehassüsle meyillenmiş ağaçlar; Dalgın duyuyor rüzgârın âhengini dal dal, Baktım süzülüp geçti açıktan iki sandal;
Bir lâhzada bir pancur açılmış gibi yazdan Bir bestenin engin sesi yükseldi Boğaz’dan. Coşmuş yine bir aşkın uzak hâtırasıyle, Aksetti uyanmış tepelerden sırasıyle, Dağ dağ o güzel ses bütün etrâfı gezindi: Görmüş ve geçirmiş denizin kalbine sindi. Âni bir üzüntüyle bu rü’yâdan uyandım. Tekrâr o alev gömleği giymiş gibi yandım, Her yerden o, hem aynı bakış, aynı emelde, Bir kanlı gül ağzında ve mey kâsesi elde; Her yerden o, hem aynı güzellikte, göründü, Sandım bu biten gün beni râmettiği gündü.
Atamızdan bize emanet oldu bu vatan, Onu ebedî yaşatmak boynumuzun borcudur. Bil ki her zaman plân yapıyor düşman, Vatanı korumak boynumuzun borcudur.
İnmesin, göklerde dalgalansın bayrağım, Verilir mi şehit kanıyla sulanmış toprağım? Ölürüm de bırakmam, burası benim yatağım, Sancağı korumak boynumuzun borcudur.
Şerefsiz hayat için, bu toprağı satanlar, Bu milletin içine fesat ruhu katanlar, Bunu bize yakıştırır mı toprakta yatanlar? Türklüğü yaşatmak boynumuzun borcudur.
Tarih okusun ki, mazimiz ne imiş görsün Her bir kötülüğü kalbinden silsin, Düşmanımız, Türk gençliği ne imiş bilsin. Cumhuriyeti korumak boynumuzun borcudur.
Mehmed’im ne söylese hepsi haktır, Cumhuriyetçi gençlikte hile yoktur, Atatürkçü olanda vatan sevgisi çoktur, Vatanı korumak boynumuzun borcudur.
Mehmet SARIOĞLAN ATATÜRK KURTULUŞ SAVAŞI’NDA
Bir gemi yanaştı Samsun’a sabaha karşı Selam durdu kayığı, çaparası, takası, Selam durdu tayfası.
Bir duman tüterdi bu geminin bacasından bir duman Duman değildi bu Memleketin uçup giden kaygılarıydı.
Samsun limanına bu gemiden atılan Demir değil Sarılan anayurda Kemâl Paşa’nın kollarıydı.
Selam vererek Anadolu çocuklarına Çıkarken yüce komutan Karadeniz’in hâlini görmeliydi.
Kalkıp ayağa ardısıra baktı dalgalar Kalktı takalar, İzin verseydi Kemâl Paşa Ardından gürleyip giderlerdi Erzurum’a kadar.
Cahit KÜLEBİ
19 MAYIS GENÇLİK MARŞI
Bir şerefli milletin şanlı çocuklarıyız. Kalplerimiz, nabzımız, vatan diyerek atar. Ayrılmadan yürürüz, aynı yolda erkek, kız. Ruhumuzda ateş var, göğsümüzde iman var…
Vücudumuz yay gibi, bacaklarımız çevik, Kalplerde cumhuriyet, başımızdadır bayrak, Bir emanet taşırız, Ata’mıza söz verdik. Kuvvetimizi, gücümüzü, kanımızdadır kaynak…
Bilgi ile sporu, yürütürüz atbaşı, Çalışkanlık, çeviklik atalardan mirastır. Türk olmanın amacı kazanmaktır savaşı… Bize ülkü yaraşır, bize hamle yaraşır.
19 Mayıs bizim en kutsal bayramımız. Tarihlerde var mıdır, böyle bir günün eşi ? Bu pınardan içiyor, alıyoruz kuvvet, hız, Bu ocaktan yakıyor bütün gençlik ateşi…
İ. Hakkı TALAS ŞU SONSUZ KOŞU
Samsun’a ayak basmış Kahraman bugün, Çayır, çimen yeşermiş zafer yolunda Davul zurna sesinde şahlanır düğün, Gönlüm coşup öter bir bahar dalında.
Ata’nın rüyasına gelincikler sun, Emek bahçelerinin güzel gülünü… Biz sonsuz bir sabahtayız… O uyusun, Sevincimiz coşturur O’nun gönlünü.
Nasıl çıkmış bir sabah Samsun’dan yola, Dağlardan dağlara o zafer türküsü, Şahlanıp bayrak çekmiş her eski kola, Taze bir bahar açmış yurdun gözünü.
Al bayrağın Ankara Kalesi’nde hür, Dalgalanmakta altın bir çağa doğru, Yeni kahramanlar kol kol, boy boy yürür, Şu karlı dağlardaki bayrağa doğru.
On dokuz Mayıs’ın hür başına çelenk, Kiraz mevsimi, gençlik ay’ı, gül ay’ı, Bir bahar bahçesinde gönüller renk renk, Şu sonsuz koşuya bak, sarmış yaylayı.
Ceyhun Atuf KANSU BU GELEN BANDIRMA VAPURU
Tekmil Anadolu ayakta, Bu gelen Bandırma vapuru. Mustafa Kemâl’in bakışı Göklerden duru. Boz kalpağın hele bir çıkarsın Mustafa Kemâl Altın saçları pırıl pırıl uçuşur rüzgarda. Mustafa Kemâl’in elbisesi Rütbesiz, nişansız… Ve avuçlarında Kaderi yazılmış Türkiye’nin. Karadeniz sereserpe uzanmış önünde Bandırma vapuru yavaş yavaş yol alır, Gazi Anadolu divan kurmuş bekleşir Mustafa Kemâl geliyor. Vapur yaklaşır, yaklaşır; Secde eder dağlar taşlar. Selam verir Gazi Anadolu’m; Bandırma vapurunun içinde. Güneşten süt emmiş Bir sarışın kahraman var. Mustafa Kemâl, ölümsüz kahraman, Sen Samsun’a ayak bastığın an, Al bir bayrak gibi açılıp rüzgarınla, Dalgalandı vatan.
Özker YAŞIN RENKLERDE 19 MAYIS
Ak 19 Mayıs ak Mustafa Kemal Samsun’a çıkacak. Al 19 Mayıs al Sivas’ta Mustafa Kemal… Yeşil 19 Mayıs yeşil Çimenlerde çocuklar oynaşır.
Mavi 19 Mayıs mavi Ordular hedefimiz uygarlık, ileri. Mor 19 Mayıs mor Sonrasını anlatmak zor.
Sarı 19 Mayıs sarı 10 Kasım’da bayraklar yarı. Ak 19 Mayıs ak Atatürk vatan, Atatürk bayrak.
Pembe 19 Mayıs pembe, Atatürk aklım sende. 19 MAYIS’TA DÜŞÜNCELER
Sen, geceyi gündüze katan Kaputa sarınıp karda yatan Sen, müstesna ölümsüz kahraman Çanakkale’nin çelik kalesi Sen, düşmandan kaçılmaz, diyen Bir avuç, cephanesiz, keşif koluyla Dağ gibi zırhların karşısında duran Duru durup, Dumlupınar’da Turnayı gözünden vuran Çarıksız, tüfeksiz, ekmeksiz Kağnıyla, Ayşeyle, Fatmayla Ordulara Akdeniz’i gösteren Senin yolundayız bugün de… Yorulmaz Usanmayız Yenilmeyiz, dönmeyiz Senden aldık ışığımızı, Gökte bile kalmasa bir kıvılcım Yine sönmeyiz. Gözlerin güneş bize, Sözlerin ateş bize, Bir kavuşturdun sevdiğimize, Hürriyet, vatana. Bugün 19 MAYIS Senin yolundayız. Dönmeyiz bir adım sağa, sola, Dönmeyiz bir adım geri. Hep aynı heyecanla görüyoruz seni At üstünde, Parmağın ufukta Ordular, Hedefiniz Akdeniz’dir, İleri! Hep böyle görüyoruz seni, Hep aynı heyecanı taşıyoruz, Hep aynı heyecanla 9 Eylül’de İzmir’e girer gibi Yaşıyoruz. Hep dev gibiyiz Hep aslan gibi, Şimdi hep senin gibiyiz. Kimse yan bakamıyor artık bize, Hattı müdafaa yok, Sathı müdafaa var. Edirne’den Kars’a, İzmir’den Rize’ye kadar Akdeniz’den Karadeniz’e, Yalın kılıç, Kükremiş, Bekliyoruz. Bugün elle tutuyor, gözle görüyoruz Yurtta sulh, cihanda sulh” dediğini. Dumlupınar’da yatıyor şehitler, Her gün gidip geliyoruz Senden onlara mekik dokuyoruz. Silah çatıyor, süngü takıyoruz… 19 Mayıs’ta Samsun’a çıktığın gibi heyecanla Her yıl okuldan çıkıyoruz. Biz de sen olduk şimdi Her köyde, her okulda, her fabrikada Cumhuriyeti emanet ettiğin GENÇLİK VAR!…
O GELİYOR
Yıl 1919 Mayıs’ın on dokuzu. Kızaran ufuklardan kaldırıyor başını Yeryüzüne can veren, Cana heyecan veren Al yüzlü Oğan güneş. Takanın burnu nasıl Karadeniz’i yırtar ? Siz de bir an öyle yırtınız uykunuzu. Uyanın Samsunlular! Kurutacak gözlerde umutsuzluk yaşını Al yüzlü Oğan güneş. Bugün Çaltıburnu’ndan gülerek doğan güneş.
Yıl 1919
Mayıs’ın on dokuzu. Uyanın Samsunlular. Uyumak ölüme eş. Diriltir ruhunuzu, Ufukta bir gemi var. Fakat bu gemi niçin böyle yavaş geliyor ? Fakat yolu mu az, yoksa yükü mü ağır ? Bu gemi umut yüklü, insan yüklü, hız yüklü ! İçinde bu vatanın derdiyle yanan bağır. Kurulacak yarını düşünen baş geliyor. Bir baş ki, gökler bir küme yıldız yüklü. Bu gemi onun için böyle yavaş geliyor.
Yıl 1919 Mayıs’ın on dokuzu. Ufukta duran gitgide yaklaşıyor. Sanki harlı bir ateş Yakıyor ruhumuzu. Beklemek üzüntüsü her gönülde taşıyor. Üzülmemek elde mi ? Hız yüklü, iman yüklü, umut yüklü bu gemi.
O umut yayıldıkça ruhlara sıcak sıcak, O hız, doldukça bütün damarlara kan gibi, Gizli inleyen her yürek canlanacak. Ateşler püskürecek uyuyan volkan gibi. Gittikçe büyükleşen Gölgene dikilmekten karardı gözlerimiz. Koş, atıl gemi, sana engel olmasın deniz. Ak saçlı dalgaları birer birer kes de gel Kuşlar gibi uç da gel, rüzgar gibi es de gel
Celal Sahir EROZAN
BİR KURTULUŞ DESTANI
Osmanlıydı bir zaman tarihler yazan, Dört bir yana kök salmış, kükreyen aslan.
Asırlarca yaşadı, nesil geçti aradan, Zayıfladı kuvvetçe, dediler “hasta adam”.
Asiler çıktı, Osmanlıya başkaldıranlar, Fitneyle parçaladı hain düşmanlar.
Küçüldü topraklar savaşlarda bir yandan, Atmak istediler Türk’ü Anadolu’dan.
Bir inançla gürledi, yüce Türk milleti, Önder seçti kendine Mustafa Kemal’i.
Millet birlik oldu, koştu düşman üstüne, Nice canlar verildi, Maraş, Urfa, Antep’te.
Cephelerde Mehmetçiğin Allah sedası, Temizlendi düşmandan güney, doğu, batısı.
Ay ve yıldız dalgalandı akan kanlar üstüne, Ve ölümsüz marşımız doğdu Mehmet Âkif’le.
Büyük harpler yaşadı bu vatan, bu topraklar, Yine de bir nebze susmadı gök kubbede ezanlar.
Büyük Ata önder oldu, açtı Millet Meclisi, Daha sonra kuruldu Milletin İradesi.
Binlerce şehidiyle aldı, Türk milleti vatanı, Tarihe şerefiyle yazıldı, bu Kurtuluş Destanı.
Bu Kurtuluş Destanı’dır kuşak boyu sürecek, İlelebet, yok etmeye kimsenin gücü yetmeyecek
Erdoğan GÜNEŞ 19 MAYIS TÜRKÜSÜ
On dokuz Mayıs, En yüce bayram. Bize armağan, Bıraktı Ata’m.
Sağız vatanca, Kafamız zinde, Tek bir kitleyiz, Ata izinde.
Ata’yı sevmek, Kutsal ülkümüz, O’na benzemek, Coşkun türkümüz.
Ata her yerde, Yol gösteriyor, Koşun güzele, Bilime diyor.
Samsun’a O’nun, Çıktığı bugün. Vatanda düğün, Çocuğum övün!