ben hiç böylesini görmemiştim vurdun kanıma girdin itirazım var sımsıcak bir merhaba diyecektim başımı usulca dizine koyacaktım dört gün dört gece susacaktım yağmur sönecekti yanacaktı sameland seferden dönecekti duvardaki saat duracaktı kalbim kendiliğinden duracaktı ben hiç böylesini görmemiştim vurdun kanıma girdin itirazım var emperyal otelinde bu sonbahar bu camların nokta nokta hüznü bu bizim berheva olmuşluğumuz bir nokta bir hat kalmışlığımız bu rezil bu çarşamba günü intihar etmiş kötümser yapraklar öksürüklü aksırıklı bu takvim ben hiç böylesini görmemiştim vurdun kanıma girdin itirazım var sesleri liman sislerinde boğulur gemiler yorgun ve uykuludur sabahtır saat beş buçuktur sen kollarımın arasındasın onlar gibi değilsin sen başkasın bu senin gözlerin gibisi yoktur adamın rüyasına rüyasına sokulur aklının içinde siyah bir vapur kıvranır insaf nedir bilmez otelin penceresinde duracaktın şehri karanlıkta görecektin karanlıkta yağmuru görecektin saçların ıslanacak ıslanacaktı kış geceleri gibi uzun uzun tek damla gözyaşı dökmeksizin maria dolores ağlayacaktı istanbul’u yağmur tutacaktı bütün bir gün iş arayacaktım sana bir türkü getirecektim kulaklarımız çınlayacaktı emperyal oteli’nin resmini çektim akşam saçaklarından damlıyordu kapısında durmanı söylemiştim yüzün zambaklara benziyordu cumhuriyet bahçesi’nde insanlar geziyordu tepebaşı’ndaki küçük yahudiler asmalımesçit’teki rum kemancı böyle rüzgarsız kalmışlığımız bu bizim çektiğimiz sancı el ele tutuşmuş geziyordu gazeteler cinayeti yazıyordu haliç’e bir avuç kan dökülmüştü emperyal oteli’nde üç gece kaldık fazlasına paramız yetmiyordu gözlerin gözlerimden gitmiyordu dördüncü gece sokakta kaldık karanlık bir türlü bitmiyordu sirkeci garı’nda sabahladık bilen bilmeyen bizi ayıpladı halbuki kimlere kimlere başvurmadık hiçbiri yüzümüze bakmıyordu hiç kimse elimizden tutmuyordu ben hiç böylesini görmemiştim vurdun …. kanıma girdin ….. kabulümsün.
işte ben sensiz geçen bir güne daha merhaba diyorum. Tadı yokki bir somun ekmeğin,suyun, Soluduğum havanın, Tadı bile yok ne şekerin ne tuzun. Yokki sevenim, Ben çiçekleri bile sevemem korkarım dikenlerinden. Ben aşık olmadım,belki oldum göründüm. Yaşamımdaki aşkı, içemedim ki o duyguyu acımı tatlımı. Sabır, sabır çektikçe ufalanır parçalanır yüreğim… Beni bugün benimle bırakın acılarımla, Tükenip giden umutlarımla. Uğraşmayın benimle, Acımayın boş çuvallar gibi atın. Atın ne fark eder ki… Vurun be vurun; Birde siz vurun,ne yani vurulmadık yerim mi kaldı? Korkmuyorum ölmekten, Artık ölüm bile bana boş geliyor. işte ben bunlerı yaşıyorum. işte ben denizim. Azgın dalgalara kapılmış bir gemi, Yokki yok gidecek hiç bir yeri.
Aşkım bu mısraları içimden geldiği gibi yazıyorum Biraz duygusal oldu ama bu gece şairliğim tuttu. Ve ağlıyorum AĞLIYORUM..! Seni bilmesemde görmesemde ne fark eder ki ben senın o tertemiz yüreğini seviyorum.
seni ilk gördüğüm gün okul elbiselerin vardı, seni ilk gördüğüm gün kalbim alevler içinde kaldı, seni ilk gördüğüm gün allahtan istedim sei bana versin diye seni ilk gördüğüm gün vurulmuşum ela gözlerine seni ilk gördüğüm gün tutulmuşum can yakan tatlı sözlerine…
üşüdüğümde yorganım oldun bazen ıssız gecelerde, yürüdüğüm de yoldaşım oldun bazen sessiz bom boş sokaklarda düşündüğümde seni buldum hep hayallerimde bu can var oldukça sen varsın her her yerimde…
bir su damlası kadar yalnız ama bir yağmur damlası kadar kalabalığım bir kelebek kadar kısa ömrüm ama bir tarih kadar ebediyim bir harf kadar anlamsız ama bir cümle kadar sonsuz AŞKIM…
gözlerimdeki özlemim kalbimdeki en büyük yerin sana olan bu sevgim hiç bir zaman dinmeyecek!! içimi ısıtan sözlerin ruhumda atan kalbin uçsuz bucaksız mehtap gibi gözlerin hiç bir zaman ölmeyecek!!…
aslında gece gündüze sevdalıdır gündüz geceye, bu yüzden en çok şafaklarını severler zamanın gündoğumlarında gece gündüzü dinler günbatımlarında gündüz geceyi, insanlara duyuramasalar da seslerini ikisinin de tek şey vardır söyledikleri birbirlerine: Özlüyorum Seni..
(ve ben şimdi ne seni yazacak kadar özgürüm ne yazamayacak kadar deli.)
seni kalbime yazdım aşkımı şiirlere bir sana yenildim ama bir de sana kıyamadım kendi hayatıma kıydığım gibi…
seni yıllara yazdım yıllarca sevdim yıllarca bekledim ve her yıl bir asır oldu sensiz her anın yıl olduğu gibi…
seni camlara yazdım her yağmur arkasından ve her yağmurda ağladım bulutlarla sana ve aşkıma ağladım öksüz bir çocuk gibi…
seni şarkılarıma yazdım söylendin mısralarda ama ne yazık ki hep kederli şarkılar meylere meze olanlardan benim aşkına ziyan olduğum gibi…
Anlattıkça kış vuruyor satırlarıma
Anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim. Bugün sardunyalarım da açmadı Belki de küskün renklere Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım Sensiz soluyorum anlayacağın Mavi mavi ölüyorum
Duyuyor musun, orada mısın, Var mısın, yok musun? Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yanarak, yıkılarak Aklıma her geldiğinde ağlayarak….
Gülüm… Sevgimiz yalan mıydı Tepedeki büyük çınarın altından En az senin kadar güzel İstanbul’u seyredişimiz Yalan mıydı? Gülüm söyle yalan mıydı? Gören gözlerim kör olsaydı Sardığım belin başkasınca sarıldığını
Gülüm… Beyaz gülüm Elimde ki sana aldığım gülün Hikayesi gerçek oldu Off..off.. Sevenim ya dikeni bak canımı yaktı O yuvamız olacak diye tutuğumuz İki oda evin duvarlarını artık sen değil Bir resmin bir de hayalin süslüyor
Gülüm… Beyaz gülüm Canımı yaktın can dediğim Ben sana bakarken bile kıyamazken Canımı yaktın can dediğim
Gitme gülüm… Beyaz gülüm Solarsın yaban ellerde Bilmezsin rüzgarına dayanamazsın Okşadığın saçlarımı yoldur durma Bırak artık gözlerim ağlama Beyaz gülüm artık yabancı kollarda
Ona ilk gülüm dediğim gün Yağmur sevgimiz sularken Sokağın başında okuldan çıkışını beklediğim gün Ceketimin arasına hani delikanlıyız ya Onun için sakladığım gülüm
Utangaç bakışlarla ona Gülüm bu senin için beyaz gülüm dediğim gün Artık mazide kaldı gönlüm Artık benimde bi hazin hikayem var Terk edilmişler kervanında Hikakye yi başlatan bir beyaz gül Solduranda beyaz gülüm Gitme gülüm…Gitme Solarsın rüzgarına dayanamazsın Solarsın beyaz gülüm </div>
Yağmur Yağıyordu, Ve Sen yine içime düştün, Ahh Sevgili, Yağmurlar neden hatırlatıyordu Seni? Gerçi her şey hatırlatıyordu ya, Yağmurların ne suçu var?
Yağmur yağıyor ve Ben Seni özledim.. Ruhum geçmişte mi kaldı ne? Çırpınıyor, Silinmiyor işte tek hamlede. Ruhum sanki kaldı Sende, Yapamıyor bu gönül, Büyük Savaşlar versede, Atamıyor bu gönül. Çığlık çığlığa bağırsamda Kimse duymuyor…
Yine yağmur yağıyor, Yüreğime de .. Ardından yine gözlerim ağlıyor, Sonra yüreğim ağlıyor.. Ve ruhum da.. Sana yalnızca gözlerim değil, Bedenim de ağlıyor, Sözlerim de..
Ben sevmiyorum yağmuru, Yağmur yağınca ağlıyorum, Bir tek Seninle seviyorum yağmuru , Bir tek Seninle olan yağmur güzel. Ağlamıyorum o zaman.
Bu yalnızlık, suskunluğuma eşit olduğunda ağlıyorum Bir yalnızlığı, bir de Sensizliği yaşıyorum bu kadar sesliliğe rağmen.. Varlığındayken, Yokluğunu kabullenemiyorum, Ağlıyorum hem de avaz avaz..
Hayallerim bir özlemden mi ibaret? Hep çığlıklarım mı Ağlayacak Sensizliğime? Hep yok mu olucaksın Varlığımın sınırlarında? Benim sınırlarım, Senin yolların.. Sanki bir yolsun Sen, dışına çıkılması zor, Çıksam düşeceğim çünkü… Çıksam ağlayacağım çünkü.. Yalnızlığıma, Sensizliğime..
Sonra yine yağmur yağıcak… Ben yine mi ağlayacağım? Belki de artık satırlarıma “Sen” değil de, “Özlem” dökülecek” Belki Ben her yağmur yağdığında ağlayacağım. Şimdi de YAĞMUR YAĞIYOR Ve Ben AĞLIYORUM!…
her şeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet sarışın başladığım esmer bitiyor anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli dudakları keskin kırmızı jilet bir belaya çattık / nasıl bitirmeli gitar kımıldadı mı zaman deliniyor kimi sevsem sensin / hayret kapıların kapalı girilemiyor
kimi sevsem sensin / senden ibaret hepsini senin adınla çağırıyorum arkamdan şımarık gülüşüyorlar getirdikleri yağmur / sende unuttuğum hani o sımsıcak iri çekirdekli senin gibi vahşi öpüşüyorlar kimi sevsem sensin / hayret in misin cin misin anlamıyorum
BÖYLE BİR SEVMEK
ne kadınlar sevdim zaten yoktular yağmur giyerlerdi sonbaharla bir azıcık okşasam sanki çocuktular bıraksam korkudan gözleri sislenir ne kadınlar sevdim zaten yoktular böyle bir sevmek görülmemiştir
hayır sanmayın ki beni unuttular hala arasıra mektupları gelir gerçek değildiler birer umuttular eski bir şarkğ belki bir şiir ne kadınlar sevdim zaten yoktular böyle bir sevmek görülmemiştir
yalnızlıklarımda elimden tuttular uzak fısıltıları içimi ürpertir sanki gökyüzünde bir buluttular nereye kayboldular şimdi kimbilir ne kadınlar sevdim zaten yoktular böyle bir sevmek görülmemiştir.
Herhangi bir geminin. Limandan ayrılmasına bile ağlar oldum… Sonra akşamların gelişi gündüzlerin vedası üzdü beni. ”Sayende yaşadığıma bile efkarlanıyorum”. Artık gerisini sen düşün. Sebepsiz hüzünlerdir benim kirpiklerim. İster istemez öpüp kaçarlar beni. Hiçbir şey olmamış gibi. Nasıl bir selamına mutlu oluyorsam…. Sensizliğimde bir yağmur damlası. Bazen kahrediyor beni. Genç ölücem belki… Belki yaşayanlar kendi nefeslerine bile, İnanamayacaklar öldüğümde. Elbette her veda gibi hüzünle uğurlanacağım.. Kimileri üzülecek kimilerinden fazla. Az yaşadı diyecekler benim için az yaşadı.. Ama Çok Sevmişti…
Sabaha karşı mıydı bilmiyorum yoksa akşamüstü müydü belkide gece yarısı bilmiyorum girdi odama pencereler perdeli perdesiz ben basma perdeleri severim ama tül perdeler de vardı kara ustorlar da ustorları çekip çekip bırakıyordum bir daha inmez oldu kimisi kimisi bir daha çıkamadı yukarı ve camları kırık pencereler elimi kestim kimi camsızdı büsbütün camsız pencereler içime dokunur camsız gözlükler gibi
Pencereler yağmur yağıyordu camlarınıza kızıl saçları kederli uzun ben alt dudağımda cıgaram türkü söylüyordum içimden yağmur sesini kendi sesimden çok severim
Pencereler beşinci katta güneşli boşluğunuzda bir deniz bir deniz mavi yüzük taşından serçe parmağıma geçirdim usulcacık üç kere öptüm ağlayarak öpüp alnıma koydum üç kere
Pencereler çıktım kırmızı velenseli yataktan çocuk burnumu dayadım terli camına pencerenin oda sıcaktı ve genç anamın kokusu vardı odada dışarda kar yağıyordu ben kızamık çıkarıyordum
Pencereler sabaha karşı mıydı bilmiyorum belki de gece yarısı bilmiyorum odamın içindeydi yıldızlar ve gece kelebekleri gibi çırpınıyorlardı camlarınızda ben onlara dokunmaktan çekinerek açtım sizi pencereler salıverdim yıldızları geceye aydınlık sınırsız hür geceye yapma ayların geçtiği geceye
kurtlar duruyor ayın altında hasta aç kurtlar kurtlar duruyor önünde pencerenin kadife perdeleri kapasam da sımsıkı ordadırlar bilirim gözetliyorlar beni
Pencereler düştüm bir pencereden bir güzele bakarken dünya halime güldü güzel dönüp bakmadı belki farkında değildi
Pencereler pencereler kırk evin penceresi odama girdi ben oturdum birinin içine sarkıttım ayaklarımı bulutlara bahtiyarım diyebilirdim belki
Sevgi doğuş Sevgi oluş Sevgi duruş Sevgi hasret Sevgi özlemdir Sevgi umut Sevgi çare Sevgi ölüm Sevgi kalım Sevgi isyandır Sevgi barış Sevgi yarış Sevgi ermek Sevgi Yunustur Sevgi Mevlana Sevgi Fuzuli Sevgi Nesimi Sevgi Ali Sevgi Osman’dır Sevgi Leyla Sevgi Mecnun Sevgi Ferhat Sevgi Şirin’dir Sevgi duygu Sevgi tutku Sevgi utku Sevgi hikemdir Sevgi insan Sevgi kan Sevgi damar Sevgi fikirdir Sevgi feda Sevgi vefa Sevgi yalnız Sevgi doğruluktur Sevgi vuslat Sevgi hicret Sevgi gurbet Sevgi çöl Sevgi yolculuktur Sevgi yürek Sevgi İbrahim Sevgi yakan Sevgi ateştir Sevgi türkü Sevgi şarkı Sevgi beste Sevgi şiirdir Sevgi kalem Sevgi selam Sevgi barış Sevgi esenliktir Sevgi çiğdem Sevgi menekşe Sevgi sümbül Sevgi gonca Sevgi güldür Sevgi eylül Sevgi hazan Sevgi hicran Sevgi hüzündür Sevgi diriliş Sevgi bahar Sevgi tomurcuk Sevgi kelebek Sevgi çiçektir Sevgi damla Sevgi su Sevgi yağmur Sevgi rahmettir Sevgi dağ Sevgi deniz Sevgi öteler Sevgi evrendir SEVGİ HER ŞEYDİR.
Yagmur da var Çok sevdigim rüzgar da Bugün Pazar Daha uyanmadi komsular Damlarin üzerinde kuslar Daha rahatlar Radyolarda eski sarkilar çaliyorlar bu saatlerde Gönül penceresinden ansizin bakip geçenlere dogru Yagmur da var Çok sevdigim rüzgar da Daha uyanmadi komsular Bugün Pazar Ve ben seni çok özledim
Disarı çikmak istiyor canim Tek basina haytalik etmek Islanmak Pazar sabahinda yagmurda Bos caddelerde dolasmak Vitrinlerine bakmak magazalarin Sinemalarin afislerine Sokaklarin isimlerine Telefon kulübelerinde uyuyan çocuklara Bir merhaba demek sessizce Sahilde martilara simit atmak Otobüslerin ilk seferlerine binmek Gitmek istiyor canim Hayatin gittigi yere…
Islik çalip sarkilar uydurmak kendi kendine Firindan taze ekmek alip Bugusunu çekmek içine Ve ben seni çok özledim
Tam böyle bir sey Çiçege su yürümesi Bebegin aglamasi Topragin uyanmasi Yagmurun yagmasi Atesin sicagi Bu Pazar sabahi Tam böyle bir sey Bir sabahçi kahvesine ugramak Bir bardak çay Taze dem kokusu Hayatin atardamarlarinda dolasmak Bölmeden sehrin uykusunu Bir siir yazmak Pazar bulmacasinin bos karelerine Siirde tam da bunu anlatmak delice Tam böyle bir sey Hesapsiz gölgesiz bedelsiz kimsesiz Bir siir yazmak Bir bardak çay içmek Sokaklarda gezmek Yagmurda islanmak Ve ben seni çok özledim!.
Unut Yağmur tanesini Unut Saçların rengini gözlerin karasını Unut Şarkıları San defter yapraklarını Baktığın aynaların arkasını unut Unut Kahverengi fotoğrafları Adresleri unut Rüzgarı Rüzgar değince ağlatan saçlarını Unut Sil bütün isimleri Yak şiirleri Olmasınları olmayacakları olmadıları unut Bak yoksun Yokluğunu unut Bak gitmişin Gitm…eleri unut Varsın keşke desin bir ses içinden Keşkeleri unut oysaları unut Gözlerini unut Bu şehri unut Kor gibiyken içimde Kendin gidip beni burda kor gibilerini unut Unut Unuttuğunu Islak incir tanelerini Zeytinin rengini Ekmeğin buğusunu Sen mi geldinleri unut Unut işte Unutmak en iyisi Unut iyisi mi Hep ellerin sıcaktı ya En sıcak ellerindi Elin elime değdiğini unut Unut Yıldız yıldız İstanbul istanbul Akşam akşam Yavaş yavaş Şarkı şarkı Nasıl diyorlarsa nereye koyarsın böyle bir aşkı Öyle unut Hiçbir yere koyamadığım bu aşkı..!
Bir damla yagmur düstü bugün avucuma gökten. Onu tuttum, sikica kapattim avucumu. Tuttum cunku, bir daha düsmesin avucuma istedim. Bu damla bana gözümden akittigim damlalari hatirlatti. Onlarda avucuma akardi. Hissederdim gözyaslarimin sicakligini. O gözyaslarimda bir seyler gizliydi. Gözyaslarimin sicakligi kadar yaniyordu icim. Keske gözyaslarimi tutan biri olsaydi. Ama olmadi, bulamadim onlari tutacak birini. Bulamadim cunku gözyaslarimin sayisini tutamiyordum, onlari tutacak birini bulamak okadar kolay miydi?
–
En güzel tarafı imkansızlığın
Unut benden kalan ne varsa Unutmak tesellidir yalnızlığın Güneşi bir kadeh şarap gibi içip Delicesine sarhoş olmak En güzel tarafı imkansızlığın
–
büyük aşkımız
İnan ki! Kırılmış bir ayna gibi Paramparça, kırık dökük aşkımız Çaresizliğin, ümitsizliğin türküsü Türkülerin en içlisi, en hüzünlüsü Büyük aşkımız
Kurumuş toprağa düşer gözyaşlarım gibi eylül yağmurları…
Yaşanan bir an’dan geriye kalan siyah beyaz bir fotoğraf.
Yaz bitti.
Ayrılıkların yazgısı neden eylül?
Bu eylül bahçesi yağan yağmur serinliğince ıssız, yokluğun kadar.
Nereden bileceksin duvarlarla çevrili sensizliğin adresini, kendine küskün her yalnızlığımın yolunda ne çileler çektiğimi haykırmasam bu eylül yağmurlarına…
Şimdi sana bırakıyorum bu eylül tarihimi; sarıl bana, koca bir düşü barındıran yürek gibi…
Avuçlarında yağmur damlaları ve başucunda yıldızlar; savrulan her yaprak suskunluğu anlatır elbet bir gün sana neden kırgın olduğunu yüreğimin, ayrılıklara…
Günler gitgide kısalıyor, yağmurlar başlamak üzre Kapım ardına kadar açık bekledi seni Niye böyle geç kaldın?
Soframda yeşil biber, tuz, ekmek Testimde sana sakladığım şarabı içtim yarıya kadar bir başıma seni bekleyerek Niye böyle geç kaldın?
CENAZE MERASİMİM
Bizim avludan mı kalkacak cenazem? Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan? Asansöre sığmaz tabut, merdivenler daracık
Belki avluda dizboyu güneş ve güvercinler olacak, belki kar yağacak çocuk çığlıklarıyla dolu, belki ıslak asfaltıyla yağmur Ve avluda çöp bidonları duracak her zamanki gibi
PENCERELER
Sabaha karşı mıydı bilmiyorum yoksa akşamüstü müydü belkide gece yarısı bilmiyorum girdi odama pencereler perdeli perdesiz ben basma perdeleri severim ama tül perdeler de vardı kara ustorlar da ustorları çekip çekip bırakıyordum bir daha inmez oldu kimisi kimisi bir daha çıkamadı yukarı ve camları kırık pencereler elimi kestim kimi camsızdı büsbütün camsız pencereler içime dokunur camsız gözlükler gibi
Pencereler yağmur yağıyordu camlarınıza kızıl saçları kederli uzun ben alt dudağımda cıgaram türkü söylüyordum içimden yağmur sesini kendi sesimden çok severim
Pencereler
beşinci katta güneşli boşluğunuzda bir deniz bir deniz mavi yüzük taşından serçe parmağıma geçirdim usulcacık üç kere öptüm ağlayarak öpüp alnıma koydum üç kere
Pencereler çıktım kırmızı velenseli yataktan çocuk burnumu dayadım terli camına pencerenin oda sıcaktı ve genç anamın kokusu vardı odada dışarda kar yağıyordu ben kızamık çıkarıyordum Pencereler
sabaha karşı mıydı bilmiyorum belki de gece yarısı bilmiyorum odamın içindeydi yıldızlar ve gece kelebekleri gibi çırpınıyorlardı camlarınızda ben onlara dokunmaktan çekinerek açtım sizi pencereler salıverdim yıldızları geceye aydınlık sınırsız hür geceye yapma ayların geçtiği geceye
kurtlar duruyor ayın altında hasta aç kurtlar kurtlar duruyor önünde pencerenin kadife perdeleri kapasam da sımsıkı ordadırlar bilirim gözetliyorlar beni
Pencereler
düştüm bir pencereden bir güzele bakarken dünya halime güldü güzel dönüp bakmadı belki farkında değildi
Pencereler pencereler kırk evin penceresi odama girdi ben oturdum birinin içine sarkıttım ayaklarımı bulutlara bahtiyarım diyebilirdim belki
Ceviz Ağacı
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda, Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda. Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril, Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil. Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var. Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul’a. Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım. Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul’u. Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Davet
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan Bu memleket bizim! Bilekler kan içinde, dişler kenetli ayaklar çıplak Ve ipek bir halıya benzeyen toprak Bu cehennem, bu cennet bizim! Kapansın el kapıları bir daha açılmasın yok edin insanın insana kulluğunu Bu davet bizim! Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşçesine Bu hasret bizim!
ÇEKİLMEZ BİR ADAM
Çekilmez bir adam oldum yine Uykusuz, aksi, lanet Bir bakıyorsun ki ana avrat söver gibi Azgın bir hayvan döver gibi O gün çalışıyorum Sonra birde bakıyorsun ki Ağzımda sönük bir cigara gibi tembel bir türkü Sabahtan akşama kadar sırt üstü yatıyorum ertesi gün Ve beni çileden çıkarıyor büsbütün Kendime karşı duyduğum nefret ve merhamet Çekilmez bir adam oldum yine Uykusuz, aksi, lanet Yine her seferki gibi haksızım Sebep yok olması da imkansız Bu yaptığım iş ayıp rezalet Fakat elimde değil Seni kıskanıyorum