1 Ocak 1910’da Diyarbakır’da doğdu. Mülkiye Mektebi’nde başladığı yüksek öğrenimini, Paris’te Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamlamak istediyse de, İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine, yurda dönmek zorunda kaldı. Çevirmen olarak çalıştı. Sanat için sanat ilkesine bağlı kaldı. Ona göre şiir, kelimelerle güzel şekiller kurma sanatıdır.[kaynak belirtilmeli] Vezin ve kafiyeden kopmamış; ama ölçülü veya serbest, her türlü şiirin güzel olabileceği inancını taşımıştır. Açık ve sade bir üslubu vardır. Çoğu gerçeğe bağlı olan mecazları, derin, karışık ve şaşırtıcı değildir. Uzak çağrışımlara ve hayal oyunlarına pek itibar etmemiştir. Zaman zaman bazı imaj ve sembollere başvurmuştur. Şiirlerinde en çok yaşama sevinci ve ölüm temalarına yer vermiş, nedense hep ölümün üstüne gitmiştir. Ayrıca yitik aşklar, mutlu sevdalar, yalnızlık, yaşadığı bohem hayatın buruklukları, çocukluk özlemi de şiirlerine konu olmuştur. Çeşitli gazetelerde tefrika edilen hikâyeleri 1976 yılında yayımlandı. Ayrıca mektupları da Ziya’ya Mektuplar (1957) başlığı altında kitaplaştırıldı. Ağır bir hastalığa yakalandı. Tedavisi için gönderildiği Viyana’da öldü. Ankara’da toprağa verildi.
İlk aşka yazılmış duygusal bir mektup Maziye zincirlenmişti birzamanlar kaderim. Kalbime de zincir vurulmuştu sanki. Fırtınalar hep içimde dolmayan bir boşluk ise benimleydi hep. Büşra ın gözyaşları durmadan akıyordu. Oturmuştu bir banka gelene geçene aldırmıyordu hiç. Biraz evvel bir holding binasından çıkmıştı. İlk aşkı ilk sevdiği birzamanlar komşusunun oğlu olan Kaanı ziyarete gelmişti. Senelerdir görmemişti onu. Öyle bunalımdaydı ki Yeni eşinden ayrılmış sanki bir iki laf edecek birini aramış ve Kaanı görmeye gelmişti. Sevinçle girdiği yerden ağlayarak çıkmıştı. Kaanın bir sene önce öldüğünü öğrenmişti. Oysa lisede birlikte okurken üniversiteyi bitirip evleneceklerini söylüyorlardı birbirlerine. Hemen kalemini çıkarıp ağaca bir kalp çizmiş ve içine isimlerini yazmıştı Kaan. Düşüncelere dalmıştı Büşra. Apartopar banktan kalktı. Edinekapı Mezarlığına gitti. Kaanı görememişti ama mezarına gidecekti. Bulacağına inanıyordu. Arkadaşları tarif etmişti. Mezarlığın kapısında ki çiçekçiden ençok sevdiği birzamanlar sevdiğinin verdiği kırmızı gülleri aldı. Kapıda ki görevliye sordu. Birlikte aramaya başladılar. . İçinden durmadan Sonunda buldu mezarı Gözyaşları durmuyordu. Şimdi ben senin için aldım. Nişan yüzüklerimizi bile almıştın. Gençlik işte mantıklı düşünemiyor ki insan. Hem ağlıyor hem konuşuyordu Büşra. Evliliğinde çok acılar çektirmişti eşi. Devamlı aldatıyor ve manevi işkenceler yapıyordu. Sonunda dayanamayıp kızını da alıp annesinin yanına gitmişti. Aslında . Kaandan bir beklentisi yoktu. Çünki Kaanda evli ve iki kızı vardı. Yalnızca arkadaş olarak görmeye gitmişti. Trafik kazasında öldüğünü öğrenmesi onu geçmişe götürmüştü. Ve bizi ayırdı. Belki sen de mutlu olamadın eşinle. Bense hiç olmadım. Bazen seni düşünürdüm. Seninle evli olsaydım mutlu olurdum. Sen beni anlıyan sevgi dolu biriydin. Yine gözlerinde ki yaşlar sicim gibi iniyordu Büşra ın. . Keşke bugün hiç uğramasaydım. İçimde ki aşk kırıntıları kalsaydı yerinde. Ama mazimin saf ve temiz aşkı köz gibi yanacak bundan sonra içimde. Elinde ki gülleri mezarın toprağına tek tek bıraktı. Birzamanlar aşık olduğu deliler gibi sevdiği arkadaşını gözü yaşlı olarak bıraktı. Hayat herzaman süprizlerle doluydu. Bazen böyle acı süprizler de insanın karşısına çıkabiliyordu.
Karşılıksız platonik aşk mektubu Seni ne çok sevdim ben. Ne çok gözyaşı döktüm senin için. Geceleri sen yatağında meleklerin kanatlarıyla uçarken ben penceremin önünde senin rüyana girmek için dua ederdim. Bir bakışına, bir dudak kıvrımında titreşen gülüşüne ulaşmak için dünyanın bütün çiçeklerini önüne sererdim.
Şiirler, şarkılar, sevgiler içimde tutuşan bir ateş, onun yangınında senin için kül kesildim. Ağır hastalar geceyi zor geçirir. Sabahı bekler kırgın yürekler, hasta umutlar, yalnız ruhlar. Yalnızdı gecelerim. Hastaydı gecelerim. Kan kaybından giden bir yaralı gibi umarsızdı gecelerim. Bir uçurumun kenarına beni taşıyan karabasandı gecelerim. Adına yalnızlık dedim. Sensizlik dedim.. Sen beni bilmedin, beni tanımadın, beni sevmedin.. Bu bir ölümdü, bu bir fermandı .. Bıçak kesmez artık beni, ip asmaz, çeküller yüreğimi taşımaz. Yaşamak mümkün değil, yalnızlık karanlık kapılarıyla üstüme kapandı. Amansız acılar içindeyim.
Ey Sevdiğim.. Ben seni ne çok sevdim. Dünya bildi, bir sen bilmedin. Yalnızlığın diğer adı aşka karşılık almamaktır. Kaçılamayacak kadar yakın, tutulamayacak kadar uzak bir yerdesin.. Benim aşkıma yalnızlık kucak açtı. Senin yokluğuna dokundum, içim yandı. Odamın çıldırtan sessizliğinde sana seslendim. Yankısı döndü dolaştı, senin kapıların bana kapalı. Kendi sesim yine bana ulaştı. Anladım ki beni hiç duymayacaksın.
Sana sitem edemem. Sana kırılamam. Bir tek dileğim var senden, son bir tek isteğim. O da MUTLU OLMAN.
MUTLU OL SEVDİĞİM.. BİRİCİĞİM.. AŞKIM. NEREYE, KİME GİDERSEN GİT YETER Kİ SEN MUTLU OL.
Özlem Mektubu; Sevgilim!.. Sen gideli kaç saat oldu ? Kaç gün geçti, kaç hafta..? Saymadım.. Bana yüzyıllar geçmiş gibi geliyor. Son anda sen giderken gözlerinin buğusunu bıraktın.. Şimdi sis içinde bütün dünya. Çiçekler gözyaşlarımı içti, sen onları kırağı sanırsın, çiy sanırsın.. oysa hepsi benim gözyaşlarımla ıslak..
Sevgilim özlüyorum seni.. Bir balta indirildi, içimden bir ağaç köküyle devrildi. Gözlerimden akan yaştan belli değil mi, içim kanıyor. Özlem bir bulut gibi sarıyor beni, kuşatıyor . Seni sevmek bir sonsuzluk gibi büyüyor içimde. Haftanın her gününe, geçen her saate senin adını verdim. Senin adınla başlıyor mevsimler, yıllar sen varsan içinde, geçerli…
Özlem bir yağmur gibi yağıyor üstüme. Damlalar yüreğime vuruyor. Gecenin karanlığında bir başınayım.Uykularım bölük pörçük. Bütün rüyalarımda sen.. gözlerim kapanır kapanmaz gözlerin yaklaşıyor. Sonra bir rüzgar alıp seni, benden uzaklara götürüyor.
Geceler boyu sabahlayıp uğruna, boşluğa düştüğüm sevdiğim, bir tanem, gözbebeğim.. Yüreğimden mühürlendim sana.. Şiirler havalanıyor kuşlar gibi, şarkılar ağlıyor yokluğuna.. Sevgilim hayatı sende buldum ben, tükenirsem sen tüketirsin beni.
Yoksun, gittin, tek başına koydun… Bu nasıl bir özlemdir, kendi gövdem ateşten bir gömlek.. yanıyorum..Yetti artık, yetiş n’olur dayanamıyorum.
Bu gece Yüreğime aralıksız batan sözlerinin acısıyla , öfkenin kuşatmasında yazıyorum ,sahipsiz kırılganlıklarımı… Beni Dinle/me… Ne öncesini,ne de söyleyeceklerimi ,bu defa dinle/me…
Sana doğru attığım her adımda, üstüme yıkılan duvarın altında kalmaktan, (ç)atışma içinde geçen dakikaların, gece boyu sinirini taşımaktan ,yoruldu ruhum… Oysa bu değildi ,içimde başlattığım seni kazanma savaşının sonu… Böyle olmamalıydı..
Ümitleri tükenmeye yüz tutmuş ses boğumlarından , çıkamıyor nefesim… İnadına zorluyorum onca haykırılmış sözlerin sonrasında tenimi…
Oysa özgürlük vaad etmiştim sana,kendimi atarak zındanlara.. Zaman kıskaçlarını açmış yengeç gibi gelirken üstüme üstüme, Kekremsi bir rüyanın yorgun tadını yutkunuyorum, buruşturarak yüzümü…
Sessizliğin çığlıklarına düştüm…Ne yana baksam sen bakıyorsun Kirpiklerimin penceresinden… Şimdi hangi kuytunda susar avazım… yoruldum… Hiçbir hikayenin kahramanı olamayacak kadar uykum var… Başımı koyduğum yastıkta , yokluğundan olma koca boşluklara düşüyorum hızla…
Gecenin yarısında ; Yine bağdaş kurmuş oturuyorsun kançanağı gözlerime… Kapak resminde idam ilmeği olan , yeşilimsi bir kitabın hüzün sarısı sayfalarında arıyorum, yankısı (ç)alınmış sesimi… Öykünüp ustama “sus(may)acak var “ diyorum,yakılmış sesimle… Sussam içimde (k)anarım seni…
Yine de sargısı boldur yaralarımın… Uzak şehir özlemleri sürtse de bedenimi, İnadına bekliyorum geleceğimi(zi)… Dört duvarımda yankılanan tüm acılarımı ve küflenmiş alışkanlıklarımı tek hamlede infaz edeceğim o gün…Bunu bil…
Yeter ki sen toplama valizini ve gitme… Bırak inadına dağınık kalsın kızıl saçların… Üzerine sinen ağırlıklarımla bu gece yarısı , Çatkapı arala acılarımı… Döndür beni yaşam(ın)a…Bak öl(m)üyorum işte…
İçimdeki sevinçlerin senli sebeplerini desteliyorum yüreğimde… Aşk’a beş kala sancılanıyorum yine,doğumsuz coğrafyalarda… Yüreğimdeki amansız savaşın, tenimde açtığı yaraları görmezden gelme..
Ben bir senin yanında kendim oluyorum Birde seni düşünürken sensiz gecelerde Beklemek sadece sende ölümsüz oluyor Acılar çekilesi…
Sabahı beklerken gözlerinle uyanmak için Güneşin doğuşu,ayın gölgede kalması Hiçbirşey hatırlatmıyor yeni bir güne dair Açtığımda gözlerimi nefesini hissetmediğimde
Ben bir senin yanında kendim oluyorum Birde seni düşünürken sensiz gecelerde Yalnızlık, kalp senin için atarken senden uzakta Sevgili oluyor,sevişiyor hüzünle
Hayat bir kere güler insana Birçok kere ise ağlatır Ben bir kere sevdim kendim olarak,seni Şimdi ise yaşadığım sonbahardır…
Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda; Dokunabilir misiniz, Göz yaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum; Her şeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum
SEVDAYA MI TUTULDUM
Benim de mi düşüncelerim olacaktı, Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım, Sessiz, sedasız mı olacaktım böyle? Çok sevdiğim salatayı bile Aramaz mı olacaktım? Ben böyle mi olacaktım?
YALNIZLIK ŞİİRİ
Bilmezler yalnız yaşamayanlar, Nasıl korku verir sessizlik insana; İnsan nasıl konuşur kendisiyle; Nasıl koşar aynalara, Bir cana hasret, Bilmezler.
Ayrılık çanları çalsa ansızın Elveda sevgilim diyecek misin? Önünde diz çöksem, gitme kal desem Bakmadan ardına gidecek misin?
Ayrı yönde akan ırmaklar gibi Dalından uçuşan yapraklar gibi Ümitsiz, çaresiz aşıklar gibi Kalbinden aşkımı silecek misin? Son ümidi yere serecek misin?
Kendini boş yere teselli edip Sevdadır nasılsa geçici deyip Yaşlı gözlerini gizlice silip Bakıp da yüzüme gülecek misin?
Parkın tozlu yollarında yalnız dolaşacaksın Mutsuz gökyüzünde bir-iki yıldız, ışık tutacak karanlığına Delikanlının biri uzanacak ellerine ansızın Çaresizliğine, yalnızlığına irkileceksin Ve daha sonra tarakta kalan saçlardan anlayacaksın ihtiyarladığını Dudaklarının pembeliği solacak Cilâsı çıkmış bir mobilya gibi eskiyecek güzelliğin Kahrolacaksın! Ve bir gün gelip, beni anlayacaksın. Oysa; vakit çoktan geçmiş olacak
Ama sen yine de sözlerime aldırma. Gözlerin zamansız ıslanmasın. Çünkü, artık çocuk değilsin Güneşin nereden doğduğunu bilirsin Başka bir İstanbul olmadığını bilirsin Ve seni nasıl sevdiğimi bilirsin Ama gitmek istiyorsan, yine de sen bilirsin…
Bu Nasıl Ayrılık
bu nasıl ayrılık, bu nasıl veda gözlerin kal diyor, dudakların git. bakışın anahtar, ellerin kilit, gözlerin aç diyor, dudakların git.
ayrılık dönüşü olmayan bir nehir yalnızlık bomboş bir şehir. kaç sevda kül oldu böyle kimbilir, gözlerin kal diyor, dudakların git.
gidersem bir daha dönmeyeceğim, kalırsam kalbime yenileceğim. çözemedim seni delireceğim. gözlerin kal diyor diyor, dudakların git.
duvardan insin mi resimlerimiz, yabancı olsun mu isimlerimiz. ya deli dolu günlerimiz, anılar kal diyor, dudakların git.
bu roman da biter belki birazdan, ne aşklar yıkıldı gururdan nazdan. ağlıyor besteler yine hicazdan, şarkılar kal diyor, dudakların git…
Nankör
Hani ”pazara kadar” değil ”Mezara kadardı” aşkımız Gel gör ki ”Pazartesine” kadar bile sürmedi Senin gibi nankörden Başka ne beklenirdi
Öyle yalnız kaldım ki hayatımda Kimi gün öldüm kimi gün ilah oldum Çok zaman annemin dizlerine hasret Koydum başımı kendi dizlerime Doya doya ağladım
Paylaşırsa dost paylaşırmış İnsanın derdini sevincini Dost ümidiyle ortalığa düşmeye gör Hangi kapıyı çalsan kimseler yok Hangi omuza dokunsam yabancı çıkar
Aşık mı olmadım taparcasına Bir Mecnun geçti o çöllerden bir de ben Diz mi çektirmedim alemde Kerem gibi Ferhat gibi gürz mü sallamadım dağlara Ne Leyla yar oldu bana ne Aslı ne Şirin
O gün bugün sırtımı kendim sıvazlıyorum Sabahları sokağa çıkmadan evvel Cesaret şairim cesaret Kendi saçlarımı okşuyorum geceleri Sevgilimin saçları niyetine.
MONNA ROSA Mona roza siyah güler ak güller Geyve’nin gülleri beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Ah senin yüzünden kana batacak Mona roza siyah güller ak güller Ulur aya karşı kirli çakallar Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa Mona roza bu gün bende bir hal …var Yağmur iğri iğri düşer toprağa Ulur aya karşı kirli çakallar Açma pencereni perdelerini çek Mona roza seni görmemeliyim Bir bakışın ölmem için yetecek Anla mona roza benbir deliyim Açma pencereni perdelerini çek Zeytin ağaçları söğüt gölgesi Bende çıkar güneş aydınlığına Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi Seni hatırlatır her zaman bana Zeytin ağaçları söğüt gölgesi Zambaklar en ıssız yerlerde açar Ve vardır her vahşi çiçekte gurur Bir mumun ardında bekleyen rüzgar Işıksız ruhumu sallarda durur Zambaklar en ıssız yerlerde açar Ellerin ellerin ve parmakların Bir nar çiçeğini eziyor gibi Ellerinden belli olur bir kadın Denizin dibinde geziyor gibi Ellerin ve parmakların Zaman nede çabuk geçiyor mona Saat on ikidir söndü lambalar Uyuda turnalar gelsin rüyana Bakma göğe tuhaf tuhaf bu kadar Zaman nede çabuk geçiyor mona Akşamları gelir incir kuşları Konarlar bahçemin incirlerine Kiminin rengi ak kiminin sarı Ah beni vursalar bir kuş yerine Akşamları gelir incir kuşları Ki ben mona roza bulurum seni İncir kuşlarının bakışlarında Hayatla doldurur bu boş yelkeni O masum bakışlar su kenarında Kırgın kırgın bakma yüzüme roza Henüz dinlemedin benden türküler Benim aşkım uymaz öyle her saza En güzel şarkıyı bir kurşun söyler Kırgın kırgın bakma yüzüme roza Artık inan bana muhacir kızı Dinle ve kabul et itirafımı Bir garip bir soğuk bir mavi sızı Alev alev sardı her yanımı Artık inan bana muhacir kızı Yağmurlardan sonra büyürmüş başak Meyveler sabırla olgunlaşırmış Bir gün gözlerimin ta içine bak Anlarsın ölüler niçin yaşarmış Yağmurlardan sonra büyürmüş başak Altın bilezikler o kokulu ten Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne Bir tüy ki can verir bir gülümsesen Bir tüy ki kapalı geceye güne Altın bilezikler o kokulu ten Mona roza siyah güler ak güller Geyve’nin gülleri beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Ah senin yüzünden kana batacak Mona roza siyah güller ak güller MONNA ROSA niçin yazıldı? Belki de mahşeri kalabalığa okunan bu şiirin hangi hislerle yazıldığını tahmin bile edemezsiniz? Bilinen gerçekleri arda, arda sıralamak sizleri aydınlatabilir. Dilenirse şairimiz hakkında kısaca bilgi vererek konuya girmek istiyorum. Şöyle ki; şiirimizin yazarı Sezai Karakoç ilk, ortaokulu ve liseyi Diyarbakır, Gaziantep, K.Maraş’ta tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal bilimler fakültesini kazanır. Ve gider, gider ama başına geleceklerden veya başına getireceği olaylardan habersizdir. Neden sonra başlar okula dersler devam ederken şairimim gönlünü kaptırır bir muhacir kızına ve işte bütün mesele başlar, başlar ki ne başlar. Sonu olmayan bir başlangıçtır. Kısa bir süreden sonra dayanamaz ve kendini o kıza açmaya karar verir. Uzun bir tasavvurdan sonra İstediği gibi yapar ve gönlünde biriktirdiği aşkı artık kaldıramaz olmuştur.teklifine ret cevabı alma riski yüksek olduğu halde bırakır kendini uçsuz bir ummana.istediği cevabı alamamıştır,bu samimi Anadolu çocuğu kırılmıştır işte o an. Lakin bu kırgınlık uzun sürmez (çünkü uzunu daha başlamamıştır.) azimle tekrar deneyecektir.lakin istediği gibi hiç olmayacaktır.Ve bu hep böyle sürer gider. Ta ki gelir ,gelir ve bir yerde tıkanır işte bu tıkandığı yer 4. sınıf olur.ama o samimi delikanlı hiç pes etmemiştir.tam dört yıl hep istemiştir onu ,kendinden. Ama istediği hiç olmamıştır.belkide bir gün olacaktır.! Artık okul bitmek üzeredir.tam dört yıl geçmiştir .Geçmiştir ,ya delmişte geçmiştir kimi sineleri. Mezuniyet merasimi düzenlenmektedir Ankara üniversitesinde öğrenciler 4 yılın yorgunluğunu ,bitirmenin sevinciyle bu merasimde birleştirecektir.lakin birleştiremeyenlerde vardır o mahşeri kalabalıkta onlar gerçekle yapışmış yüreklerini koyacaklardır ortaya. İşte burada Sezai Karakoç onların hepsine tercüman olacaktır o mükemmel ve emsalsiz sevgisiyle . Bu program da Sezai Karakoç yazdığı şiiriyle yerini almıştır.ve de işte o beklenen an gelir çatar. O yılların gerçekleri bir şamar gibi patlar ortada ve sesi yankılanır Ankara sokaklarında. Sezai Karakoç anons edilir. Yazdığı şiiri okumak üzere. Ankara siyasalın önü ana baba günü gibidir herkes ordadır bütün hocalar öğrenciler ve hatta misafirler lebalep dolup taşmıştır.merasim alanı.Sezai Karakoç şöyle bir kalabalığa bakar o buğulu gözlerle ,gönlünde yer alamadığı insanı aramaktadır mahşeri kalabalık içinde ve şiirini okumaya başlar. Mona roza siyah güler ak güller Geyve’nin gülleri beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Ah senin yüzünden kana batacak Mona roza siyah güller ak güller … Şiir bitene kadar kalabalıktan hiç ses gelmez olur, ta ki son kıtayı okuyana dek ve kalabalıkta müthiş bir uğultu patlar. Herkes bir birine bir şeyler sormaktadır ama sadece bilinen bir gerçek var ki herkes bu şiirden çok etkilenmiştir hele biri var ki gönlünde fırtınalar kopmuştur tam dört yıl sonra geçte olsa anlamıştır ve işte o uğultunun arasından bir kız öğrenci sıyrılır kürsüye yaklaşır dört yılı harabeden ve sonrasını da edecek olan kişidir O,O MUAZZEZ AKKAYA’ dır.Ağlayarak ve yalvarmalı bir sesiyle -ben seni kabul ediyorum der. Ama çok geçtir artık çünkü bu samimi genciz bu ağır aşka dayanacak takati kalmamıştır kürsüye dönerek -şimdi de ben kabul etmiyorum der ne derece yürekten gelerek söylediği tartışılır ama beklide bir intikamdır ,beklide ilk defa gururu aşkının önüne geçmiştir delikanlının Ve bir daha Muazzez Akaya’yı hiç kimse görmemiştir çünkü o ret cevabının ardında intihar etmiştir. ve karakoç da bu şiirin ikincisini yazar (YAZAR HALA HAYATTA VE BEKARDIR…) Ve Monna Rosa Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi. Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara: Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi. Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara, Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara… Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü Ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun. Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü; Sana ne olmuş Rosa, bir derde tutulmuşsun. Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti: Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun, Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü… Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa; Her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar. Rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa, İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar. Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa Gibi ölüm önünde öz benliğim yavaşlar. Öyleyse şu şapkayı fırlatayım ırmağa. Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır Ve kediler her gece sürünür yastıklara. Denizleri bahtiyar eden günler kısalır; Satılmayan çiçekler, zehirli ve kapkara, Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır. Bir geyiğin gözleri düşer eriyen kara Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır. Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık! Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi. Sana da Monna Rosa, taş bebeği bıraktık. Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi. Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık; Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi… Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık! Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim; Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura. Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim, İtimat edeceğim şu belalı yağmura. Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim Asılmış bir adamın iki eli yağmura. Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim. Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni Ve bir şehir yaratmak, ruhundan Gülce diye. Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni Katıvermek sessizce söylenen bir türküye. Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni Ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya, Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni. Sana tavuskuşunun içime girdiğini Son, en son söz olarak söylemek istiyorum. İçime girdiğini, tüyünü yolduğunu Son, en son söz olarak söylemek istiyorum. İçimde tavusların bir bir kaybolduğunu, Bana da bir çift ak kanat kaldığını Son, en son söz olarak söylemek istiyorum. Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi. Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara: Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi. Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara, Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara… (1952, Kış, Yılbaşı Gecesi) Sezai Karakoç
Ünlü Şairlerin Yalnızlık Şiirleri, Ünlü Şairlerin Yalnızlıkla İlgili Şiirleri
ORHAN VELİ KANIK Yalnızlık şiiri
Bilmezler yalnız yaşamayanlar, Nasıl korku verir sessizlik insana; İnsan nasıl konuşur kendisiyle; Nasıl koşar aynalara, Bir cana hasret, Bilmezler.
Necip Fazıl Kısakürek Yalnızlık şiir
Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik; İşte yakalandık, kelepçelendik! Çıktınız umulmaz anda karşıma, Başımın tokmağı indi başıma. Suratımda her suç bir ayrı imza, Benmişim kendime en büyük ceza! Ey dipsiz berraklık, ulvi mahkeme! Acı, hapsettiğin sefil gölgeme! Nur topu günlerin kanına girdim. Kutsi emaneti yedim, bitirdim. Doğmaz güneşlere bağlandı vade; Dişlerinde, köpek nefsin, irade. Günah, günah, hasad yerinde demet; Merhamet, suçumdan aşkın merhamet! Olur mu, dünyaya indirsem kepenk: Gözyaşı döksem, Nuh tufanına denk? Çıkamam, aynalar, aynalar zindan. Bakamam, aynada, aynada vicdan; Beni beklemeyin, o bir hevesti; Gelemem, aynalar yolumu kesti.
Özdemir Asaf Yalnız
Yanlızlık paylaşılmaz Paylaşılırsa yanlızlık olmaz Yanar sobasında Yalnız’ın üşüyen bakışları Lambasında karanlığa dönük Bir ışık titrek sönük sönük Penceresi dışına kapanmıştır Kapısı içine örtük Bir sözde saklanmış bir yalanı Bir gözde okuduğundan Bakmaz kendi gözlerine bile
Orhan Veli Yalnızlık Şiirleri, Yalnızlık Şiiri Orhan Veli Kanık
Yalnizlik Şiiri Orhan Veli
Bilmezler yalniz yaşamayanlar, Nasil korku verir sessizlik insana; Insan nasil konuşur kendisiyle; Nasil koşar aynalara, Bir cana hasret, Bilmezler.
*****************
Gerin bedenim gerin Doğan güne karşı Duyur duyurabilirsen Elinin kolunun gücünü Ele güne karşı.
Bak!Dünya renkler içinde! Bu güzel dünya içinde Sevin sevinebilirsen; İnsanlığın haline karşı.
Durmadan işleyen saatlerde Dişli dişliye karşı Dişlilerin arasında Güçsüz güçlüye karşı Herkes bir şeye karşı Küçük hanım yatağında uykuda Rüyalarına karşı
Gerin bedenim gerin Doğan güne karşı…
Orhan Veli Kanık
ISTANBUL’U DINLIYORUM
Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali; Once hafiften bir ruzgar esiyor; Yavas yavas sallaniyor Yapraklar, agaclarda; Uzaklarda, cok uzaklarda, Sucularin hic durmayan cingiraklari; Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali.
Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali; Basinda eski alemlerin sarhoslugu, Los kayikhaneleriyle bir yali; Dinmis lodoslarin ugultusu icinde Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;
Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali; Bir yosma geciyor kaldirimdan; Kufurler, sarkilar, turkuler, laf atmalar. Bir sey dusuyor elinden yere; Bir gul olmali; Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali;
Istanbul’u dinliyorum, gozlerim kapali; Bir kus cirpiniyor eteklerinde; Alnin sicak mi degil mi, biliyorum; Dudaklarin islak mi degil mi, biliyorum; Beyaz bir ay doguyor fistiklarin arkasindan Kalbinin vurusundan anliyorum; Istanbul’u dinliyorum.
Dünyanın Bütün Çiçekleri Şiiri Dünyanın bütün çiçeklerini getirin bana dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya şiiri ceyhun atuf kansu dünyanın bütün çiçekleri
Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin.” — Köy öğretmeni Şefik Sınıg’in son sözleri.
DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum Bütün çiçeklerini getirin buraya, Öğrencilerimi getirin, getirin buraya, Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer Bütün köy çocuklarını getirin buraya, Son bir ders vereceğim onlara, Son şarkımı söyleyeceğim, Getirin, getirin…ve sonra öleceğim.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Kir ve dağ çiçeklerini istiyorum, Kaderleri bana benzeyen, Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları Geniş ovalarda kaybolur kokuları… Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni, Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini Bacımın suladığı fesleğenleri, Koy çiçeklerinin hepsini, hepsini, Avluların pembe entarili hatmisini, Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın, Aman Isparta güllerini de unutmayın Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum. Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım, Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden, Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden, Ne güller fışkırır çilelerimden, Kandır, hayattır, emektir benim güllerim, Korkmadım, korkmuyorum ölümden, Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Baharda Polatlı kırlarında açan, Güz geldi mi Kop dağına göçen, Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen, Muş ovasından, Ağrı eteğinden, Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni, Eğin türkülerinin içine gömün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, En güzellerini saymadım çiçeklerin, Çocukları, öğrencileri istiyorum. Yalnız ve çileli hayatimin çiçeklerini, Köy okullarında açan, gizli ve sessiz, O bakımsız, ama kokusu essiz çiçek. Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek, Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Ben mezarsız yaşamayı diliyorum, Ölmemek istiyorum, yasamak istiyorum, Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın, Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın, Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım, Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim, Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Okulun duvarı çöktü altında kaldım, Ama ben dünya üstündeyim, toprakta, Yaz kış bir şey söyleyen toprakta, Çile çektim, yalnız kaldım, ama yasadım, Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım, Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir. Simdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Korularda bülbüllerin rüyası, Açılmayan güller ile süslenir; Odasında yalnız kalan şu esir, Şu genç kızın nedir acab hülyası?
Mavi ipek divanına uzanmış, Yuvasında hasta yatan kuş gibi Sessiz, sakin, hıçkırıyor… Sebebi Söylenilmez, ne acıklı saklayış…
Korularda bülbüllerin rüyası, Açılmayan güller ile süslenir; Odasında yalnız kalan şu esir, Şu genç kızın nedir acab hülyası?
Şu genç kızın bilinmeyen hülyası, Belki şimdi oralarda çarpışan, Oralarda can vererek şan alan Bir isimsiz kahraman…
Yalnızlık
Güneş batmakta… Ovada gecenin Gölgeleri büyür, büyür, sararır… Ağaçlıklar, akan sular bir serin Rüzgar ile dalgalanır, kararır.
Kuşlar ötmez, yuvalar boş, görünmez Bir ışıltı uzaklarda; yazık ben Öksüzüm şimdi bu yolda giderken. Gök bile yıldızlarına bürünmez!
Eski izler, çirkin, korkunç lekeler Kılavuzluk eder. Zavallı atım Şüphelenir bu gidişten ve kişner…
Gece gelir, ıssızlık sanki solur Ve ruhum uyur, uyanır, her adım Atımın nal sadası ninni olur!..
Doğduğum Yer
Buralardan çok uzakta bir köydü! Beyaz, billur bir derecik içinden, Hıçkırırdı, sevinerek geçerken. Kenarında vardı birçok söğüdü…
Ben işte bu söğütlerin susmayan Gölgesinde büyümüştüm. Evimiz Tenha idi; ne yabancı, ne bir iz… Bahçemizdi yakındaki o orman.
Bir ses, “sevin!” derdi gülen rüzgarda, Sevinçlere yoktu orda nihayet. Sanılırdı bu ses gümüş dallarda
Görünmeyen bülbüllerin öğüdü! Doğduğum yer, doğduğum yer… O cennet Buralardan çok uzakta bir köydü!..
Kızılırmağa
Ah, ey Kızılırmak! Ağlıyor musun? Dalgaların coşmuş, bilmiyor durmak, Çöktü yüzbin ocak, anlıyor musun? Ben geldim başına, isterim sormak:
Yüzlerce yıl evvel üstünden geçen Türklerin başına nedir bu gelen? Yasasız kalmışlar serserilikten Kaçmak isterlerse yol verme, sen ak!
Ak, boğulsun kaçan, acıma ona. İster misin yurda baykuşlar kona? Geçmek lazım ise yok mudur Tuna? Geriye bırakma, ak Kızılırmak!
ÖMER SEYFETTİN
Nereye?
Bir kahraman gördüm, gençti, güzeldi. Atlamış maziden binlerce seddi, Kır atıyla sanki canlı bir yeldi. Sordum: “Nereye?” – “Ben giderim” dedi, “Tarif olunamaz bir şana doğru…”
Güneş doğuyordu, maviden sisler, Çiçekler açılmış, ötüyordu her Dalda bir yavru kuş… “Aşk nuru yer yer” “Tutuşurken böyle nereye sefer?” Diye sordum, dedi: “Türkân’a doğru…”
“Yalnızsın yiğidim! Yolda kalırsın, “Maksatların ölür, onulmaz yasın, “Yol gösteren lazım, öne katılsın!” Dedim. “Düşman varsa” dedi, “atılsın, “Yolumun uğradığı Kur’ân’a doğru…”
Sürünce doğuya o kır atını, Kılıçının çarptı taşlara kını, Altun kıvılcımlar bu hoş akını Gaybederken gördüm bu genç taşkını; Dedi: “Uçuyorum Turan’a doğru!..”
Koşma
Ey Türk Genci! Aç gözünü azıcık Etrafına bir dikkat et, gördüğün Hayal değil, hakikattir, pek açık, Pusu kurmuş herkes sana bak bu gün!..
Medeniyyet ateş, demir eliyle Kan taşırtan, yuva yıkan seliyle İlerliyor elektrik piliyle, Yapılır mı uçurumda hiç düğün!
Artık uyan, keyif zamanı değildir, İçtiklerin bade değil, hep zehir, Kuvvetlenip Garb’i korkut ve sindir, Galip gel de, sonra, Türk’üm de öğün!..
Tugbam sitesinde en güzel Yanlızlık Sözleri 2012 sizler için hazırlandı . Buyurun Kısa Yanlızlık Sözleri 2012 2012 Yanlızlık Sözleri En güzel Yanlızlık Sözleri 2012 2012 yalnızlık sözleri kısa
♥ Issız bası bos deryada gezıyorum. Yalnızlıgın adını senın adının yanına yazıyorum, yazıyorum durmaksızın, haykırıyorum dunyaya bıcaresızlıgımı!
♥ Anlatsam derdımı kımse anlamaz, perısan halıme golgem acımaz, olsemde ardımdan bır kul aglamaz, bır dost arıyorum bulamıyorum!
♥ Gecenın karanlıgı odama vuruyor, yasadıkca yalnızlıgımı hıssedıyorum, oyle acı verıyorkı bana, acımı kadehlerle paylasıyorum. Yanlızlık Sözleri 2012
♥ Dayanmak zor yalnızlıgına aksamların, unutmak mumkun degıl senı bır sarkı gıbı agır agır ilerleyen bu zaman ıcınde, her an bır sarhosluktur sensızlıgın verdıgı.
♥ Şu anda hıcbırsey mumkun degıl. Su anda herseyden ayrı, herseyden uzak ve herseyden mahrumum ben. Su anda sadece yalnızlık ve kahır.
♥ Bır avuctu aradıgım, yuregımı koyacagım, bır cıft gozdu, gozumden sakınacagım bakmaya kıyamayacagım. Ne saırleın mısralarında ne de da vıncının monalısasında.
Tugbam sitesinde en güzel En Güzel Yalnızlık Sözleri Sevgi Sözleri sizler için hazırlandı . Buyurun Kısa En Güzel Yalnızlık Sözleri Sevgi Sözleri En güzel yaLnızLık SözLeri Yalnizlik Mesajlari Yalnizlik Sözleri Yalnızlık sözleri kısa yalnızlık sözleri Bir yürek nelere yeterse, bir can bir cani ne kadar severse bir damardan ne kadar çok kan geçerse, yasam ölüme ne kadar degerse, sen de benim için o kadar degerlisin.
» Seni yildizlara benzetiyorum onlar kadar etkileyici,çekici ve güzelsin ama aranizda tek fark var onlar milyonlarca sen bir tanesin…
» Bugün mavi bulutlari avucunuza mutlulugu bas ucunuza sevgimi de usulca kalbinize koyuyorum. Günes yalnizca sizin için dogsun sizi seviyorum! Sevgililer gününüz kutlu olsun.
» Sabah seni izlemesi için bir melek yolladim pesinden ama düsündügümden de erken döndü. Ne oldu dedim? \”Bir melek asla baska bir melegi izleyemez\” dedi Canim…
» Seni ne kadar sevdigimi ögrenmek istersen yere düsen her yagmur damlasini tutmaya çalis;tutabildiklerin senin sevgin, tutamadiklarinsa; benim sana olan sevgimdir.
» Gözlerinde mutluluk, ask, sevgiyi gördüm Askim
» Hayatta iki kör taniyorum ; 1.\´si senden baskasini görmeyen ben, 2.\´si beni göremeyen sen…
» Bir Gün Cehennemde Karsilasabiliriz. Sen Kalp Hirsizi Oldugun için , Bense Tanriyi Birakip Sana Taptigim için
» GÜNESIN BUZ TUTTUGU YERDE BIR ALEV GÖRÜRSEN O BIL KI YALNIZ VE YALNIZ SENIN IÇIN YANAN KALBIMDIR.
» Dünyadaki en güzel seyi sana vermek isterdim ama seni sana veremem ki ?
» insanlar kirmizi güllerin pesinde kosarken ayaklari altinda ezilen papatyalarin farkina bile varmazlar
» Askin ilk solugu mantigin son solugudur
» En sürekli ask karsiligi olmayan asktir.
» Insanlar hep birilerinin pesinden kosarlar, ama dönüpte kendi peslerinden kosanlara hiç bakmazlar
» Nice insanlar gördüm kalpleri bombos ama mutlu, çok az insanlar gördüm kalpleri sevgiyle dolu ama ask atesiyle yanip kavrulan, hüzünlü ve mutsuz!
» Ben seni unutmak için sevseydim sana olan tutkunlugumu kalbime degil günesin çiktigi zaman kaybolan bugulu camlara yazardim
» Gökyüzündeki bütün yildizlari toplasan bir tek sen etmez, fakat bir tek sen hepsine bedelsin
» Sen benim hayatimda oldugun sürece, ne sen kimseye rakip ne de kimse sana rakipti..Çünkü sen benim için daima tektin
» Eger geceler seni düsündügüm kadar uzun olsaydi asla sabah olmazdi…
» Sen gözlerimde bir damla yas olsaydin seni kaybetmemek için ömür boyu aglamazdim!!!
» Hayatta üç seyi sevdim. Seni, Kalbimi, Ümit Etmeyi. Seni sevdim, sensin diye. Kalbimi sevdim, seni sevdi diye. Ümit etmeyi sevdim, belki seversin diye.
Gökyüzündeki bütün yıldızları toplasan bir tek sen etmez, fakat bir tek sen hepsine bedelsin
Sen benim hayatımda olduğun sürece, ne sen kimseye rakip ne de kimse sana rakipti..Çünkü sen benim için daima tektin
Eğer geceler seni düşündüğüm kadar uzun olsaydı asla sabah olmazdı…
Sen gözlerimde bir damla yas olsaydın seni kaybetmemek için ömür boyu ağlamazdım!!!
Hayatta üç şeyi sevdim. Seni, Kalbimi, Ümit Etmeyi. Seni sevdim, sensin diye. Kalbimi sevdim, seni sevdi diye. Ümit etmeyi sevdim, belki seversin diye.