6 Temmuz 1972 yılında Bursa’da doğdu. 1991 yılında istanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Türk Müziği Bölümü’nü kazandı. Dormen Tiyatrosu’nda 1995 yılında “komik para” adlı oyunla tiyatro sahnesinde kendini gösterdi. Öğrencilik yıllarında aynı zamanda geceleri de barlarda çalışıyordu. Ege Kumpanya adı altında bir rembetiko orkestrası kurdu ve bu orkestra ile sahne çalışmaları yaptı.
23 Şubat 1998’de Tek Kişilik Dev Kadro gösterisi ile ilk kez Leman Kültür’de sahne aldı. Bu Stand Up Gösterisi ile adını duyursa da Star TV’de yayınlanan Korsan TV programı ve oynadığı karakterler ile iyice sivrildi. Ama asıl çıkışını Avrupa Yakası adlı dizide yapmıştır.
Neredesin Firuze adlı sinema filminde 2 ayrı karakteri oynayan Demirer Vizontele Tuuba filminde de rol aldı.
Eyvah Eyvah, Eyvah Eyvah 2, Berlin Kaplanı filmleriyle de seyircilerin büyük beğenisini topladı.
Eyvah Eyvah filmlerinde birlikte rol aldığı Özge Borak’la da yakın bir tarihte dünya evine girdi.
1958 yılında İstanbul’da doğdu. 1980 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. 1987 yılında aynı bölümde “XVI. Asra Kadar Anadolu Sahası Mevlevilerinde Edebi Tasvirler” konulu teziyle doktora çalışmasını tamamladı. Halen aynı fakültenin Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.
1994-1995 yıllarında Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu “Türk Dünyası Edebiyat Terimleri Komisyonu” üyeliği yaptı. Ayrıca 1995 yılından beri de Osmanlı Araştırmaları Dergisi’nin editörlüğünü yapmaktadır.
Doğum Tarihi : 15 Haziran 1925 Vefat Tarihi : 11 Ekim 2005
Attilâ İlhan ; Türk şair, romancı, denemeci, gazeteci ve eleştirmen. Entelektüel çalışmalarıyla Türk edebiyat ve düşünce dünyasına önemli katkıları olmuş bir aydındır.
Hayatı:15 Haziran 1925’te Menemen’de doğdu. Tam ismi, Attilâ Hamdi İlhan’dır. İlk ve orta eğitiminin büyük bir bölümünü İzmir ve babasının işi dolayısıyla gittikleri farklı bölgelerde tamamladı. İzmir Atatürk Lisesi birinci sınıfındayken mektuplaştığı bir kıza yazdığı Nazım Hikmet şiirleriyle yakalanmasıyla 1941 Şubat’ında, 16 yaşındayken tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı. Üç hafta gözetim altında kaldı. İki ay hapiste yattı.
Türkiye’nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına ara vermek zorunda kaldı. Danıştay kararıyla, 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazandı ve İstanbul Işık Lisesi’ne yazıldı. Lise son sınıftayken amcasının kendisinden habersiz katıldığı CHP Şiir Armağanı’nda Cebbaroğlu Mehemmed şiiriyle ikincilik ödülünü pek çok ünlü şairi geride bırakarak aldı. 1946’ta mezun oldu. İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Üniversite hayatının başarılı geçen yıllarında Yığın ve Gün gibi dergilerde ilk şiirleri yayımlanmaya başladı. 1948’de ilk şiir kitabı Duvar’ı kendi imkânlarıyla yayımladı.Tiyatro ve sinema sanatçısı Çolpan İlhan’ın ağabeyidir.
1948 yılında, üniversite ikinci sınıftayken Nâzım Hikmet’i kurtarma hareketine katılmak üzere ilk kez Paris’e gitti. Bu harekette faal olarak yer aldı. Fransız toplumu ve orada bulunduğu çevreye ilişkin gözlemleri daha sonraki eserlerinde yer alan birçok karakter ve olaya temel oluşturmuştur. Türkiye’ye geri dönüşünde başı sık sık polisle derde girdi. Sansaryan Han’daki sorgulamalar ölüm, tehlike, gerilim temalarının işlendiği eserlerinde önemli rol oynamıştır. Şair bu gerilim havasını ilk şiirlerinde olmasa da özellikle Bela Çiçeği gibi kitaplarında eski günlerini yad ettiği ya da eleştirdiği şiirlerini yayımladı. Birkaç kez gözaltına alındı.
1951 yılında Gerçek gazetesinde bir yazısından dolayı soruşturmaya uğrayınca Paris’e tekrar gitti. Fransa’daki bu dönem, Attilâ İlhan’ın Fransızcayı ve Marksizmi öğrendiği yıllardır. 1950’li yılları İstanbul – İzmir – Paris üçgeni içerisinde geçiren Attilâ İlhan, bu dönemde ismini yavaş yavaş Türkiye çapında duyurmaya başladı. Yurda döndükten sonra, Hukuk Fakültesi’ne devam etti. Ancak son sınıfta gazeteciliğe başlamasıyla beraber öğrenimini yarıda bıraktı. Sinemayla olan ilişkisi, yine bu dönemde, 1953’te Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazmasıyla başlamıştır.
1957’de gittiği Erzincan’da askerliğini yaptıktan sonra, tekrar İstanbul’a dönüş yapan Attilâ İlhan sinema çalışmalarına ağırlık verdi. Onbeşe yakın senaryoya Ali Kaptanoğlu adıyla imza attı. Sinemada aradığını bulamayınca, 1960’ta Paris’e geri döndü. Sosyalizmin geldiği aşamaları ve televizyonculuğu incelediği bu dönem, babasının ölmesiyle birlikte yazarın İzmir dönemini başlattı. Sekiz yıl İzmir’de kaldığı dönemde, Demokrat İzmir gazetesinin başyazarlığını ve genel yayın yönetmenliğini yürüttü. Aynı yıllarda, şiir kitabı olarak Yasak Sevişmek ve Aynanın İçindekiler dizisinden Bıçağın Ucu yayımlandı. 1968’de evlendi, 15 yıl evli kaldı.
Attilâ İlhan ilk kalp krizini 1985 yılında geçirdi. Bu tarihten sonra kardiyolojik sorunları devam eden İlhan’ın 2004’ten itibaren sağlık durumu daha da bozuldu. 11 Ekim 2005’te İstanbul’daki evinde geçirdiği ikinci kalp krizi sonucu hayata veda ettiğinde 80 yaşındaydı.
2003 Sertel Demokrasi Ödülü’ne layık görülmüştür. 1946 CHP Şiir Yarışması İkinciliği 1974 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü tutuklunun Günlüğü ile 1975 Yunus Nadi Roman Armağanı Sırtlan Payı ile vefatından sonra 2007 yılında kurulan Attilâ İlhan Bilim Sanat Kültür Vakfı çalışmalarına devam etmektedir.
Attilâ İlhan Tüm Şiirleri
34 FN 346 Adım Sonbahar Adımla Nasıl Berabersem Ağır Kan Kaybı Ağustos Çıkmazı Ah An Gelir Arabesk Artı Sonsuz Aydınlık Neyin Oluyor Senin? Ayrılık Sevdaya Dahil -1 Ayrılık Sevdaya Dahil -2 Ayrılık Sevdaya Dahil -3 Ayrılık Sevdaya Dahil -4 Ayrılık Sevdaya Dahil -5 Aysel Git Başımdan Bakarsak Bana Bir Şimşek Çak Batan Bu Köhne Şileb… Bekle Bela Çiçeği Belki Gelmem Gelemem Belma Sebil Ben Artık Küsüm Ben Sana Mecburum Bence Malumdur Bir Üç Beş Biraz Paris’ ‘ Böyle Bir Sevmek Büyük Yolların Haydudu Carıcın De Geçen Kış Cebber Oğlu Memmed Cinayet Saati Cinnet Çarşısı Claude Diye Bir Ülke Delik Deşik Diyalektik Gazel Duvar Elde Var Hüzün Elimden Gelen Bu Emirganda Çay Saati Emperyal Oteli Gece Buluşması Gecenin Kapıları Geç Kalmış Ölü Geçerdi Hep Gibi Redifli Gazel Hacı Murad In Ölümü Hannelise Harp Kaldırımda Aşk Hayır… Her Sabah, Yanılmak!.. Herşeyi Birden İstemek Issızlığın Çığlığı Işık Mezarlığı İhtiyar Balladı İki Yüzlü Melekler İkinizden Hanginiz İstanbul Ağrısı Jilet Yiyen Kız Kadınlar Sonbahar Kalk Gidelim Kadınlar Balladı Kaptan -1 Karantinalı Despina Kırmızı Pazar Kim Kaldı Kim O? Kimi Kimi Sevsem Sensin Korkarım Korkunun İsi Korkunun Krallığı Mahur Beste Maria Missakian Memleket Havası Mevsimdir Mihaka Muhalif Rüzgar Muhayyer Mustafa Kemal… Müjgan’a Aşk Şarkıları Nasıl Bir Sevdaysa Nasıl Olduysa Nefesler -4 Neydi O Bir Zamanlar Nöbet Değişimi O Sözler Ki Onsekiz Ölmek Yasak Ömer Haybonun Son Günleri Pia Pusudaki Rast “Zenci” Peşrevi Rinna-Rinnan-Nay Rüzgar Gülü… Saçların Örülmüş Olmalı Sakın Ha Saklı Sevda Salı Sabaha Karşı Sana Ne Yaptılar Sen Benim Hiçbir Şeyimsin Sen Beyaz Bir Kadınsın Sen Burda Bir Yabancısın Sen Yoksun Serüvenin Sonu Sevmek İçin Geç Ölmek İçin Erken Silahlı Dört Besmele Sisler Bulvarı Sokağa Çıkma Yasağı Sokaklarda Mızıka Çalma Çocuk Söyler Sultan-ı Yegah Süheyla Değildi Adın Süleyman Şahane Serseri Şeyh Bedrettin-i Simaviye Gazel Şubat Yolcusu Tarz-ı Kadim Tatyosun Kahrı Tut Ki Gecedir Tutuklunun Günlüğü Usturanın Ağzında Üçüncü Şahsın Şiiri Varsağı -1 Varsağı -2 Varsağı -3 Waldorf Astoria Yağmur Gemileri Yağmur Kaçağı Yağmurda Sis Düdükleri Yalnızlığı Denemek Yalnızlık Şiiri… Yanılsama Yasak Sevişmek Yazın Son Günleri Yirmibeşinci Kısım Zeynep Beni Bekle
Romanları
Sokaktaki Adam (1953) Zenciler Birbirine Benzemez (1957) Kurtlar Sofrası (1963) Aynanın İçindekiler serisi Bıçağın Ucu (1973) Sırtlan Payı (1974) Yunus Nadi Roman Armağanı Yaraya Tuz Basmak (1978) Dersaadet’te Sabah Ezanları (1981) O Karanlıkta Biz (1988) Allah’ın Süngüleri: Reis Paşa (2002) Gazi Paşa (2006) Fena Halde Leman (1980) Haco Hanım Vay (1984) O Sarışın Kurt (2007)
Doğum Tarihi :23 Nisan 1928, İstanbul – Vefat Tarihi : 14 Haziran 2008 İzmir
Avni Anıl ; Türk sanat müziği bestecisidir. Selimiye’deki Ondokuzuncu İlkokulu bitirdi, Paşakapısı Ortaokulu ve Haydarpaşa Lisesi’nde okudu. Askerlik sonrası Polis Enstitüsü’ne girdi. 1955 yılında polislikten ayrıldı ve gazeteciliğe başladı. Üç yıl Akşam gazetesinin sanat sayfasını yönetti. 1955-1967 yılları arsında İstanbul Radyosu’nun haber servisinde çalıştı.
1967 yılında “Anıl Yayın Ajansı”nı kurdu, Dünya gazetesinin sanat sayfasını yönetti. “Musıkî ve Nota” dergisini çıkardı. “Musıkî Sözlüğü” adı altında dört ciltlik eserinde müzik tarihi için önemli hatıralar yayımladı.1998 yılında Kültür Bakanlığınca verilen Devlet Sanatçısı unvanını aldı. 14 Haziran 2008 günü İzmir’deki evinde, seksen yaşında vefat etti.
Besteleri
Rüya gibi uçan yıllar, az biraz durun durun biraz Dilşâd olacak diye kaç yıl avuttu felek Sevmiyorum seni artık gözlerimi geri ver Biraz kül biraz duman, o benim işte Kader kime şikâyet edeyim seni bilemem Unutamıyorum, unutamıyorum gecem yok artık gündüzüm yok Gözlerin bir aşk bilmecesi sorar gibi Unutulmuş ne varsa sevgiden geri kalan Aşk bu değil yapma güzel Ne yeşili ne siyahı gözümde hep gözleri var Mihrâbım diyerek sana yüz vurdum İçimde nice uzun yılların özlemi var (Ağla Gitar) Kaderimde hep güzeli aradım Öyle dudak büküp hor gözle bakma Bir peri masalı kulaklarına Bir göz aşinâlığı var aramızda, sanki seninle kırk yıllık dost gibiyiz ikimiz Gün be gün yaşanan o hatırayı unutup bir yana atmak olmaz ki Şarkılar söyle o sahillerde Ayrılık ümitlerin ötesinde bir şehir Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul’un Akşamın olduğu yerde bekle diyorsun gelmiyorsun Şu yalan dünyayı aşksız geçirme Sen ne kadar saklasan gönlündekini Ben yağmur, ben güneş, ben sevgi seliyim Aşk nedir nasıldır, bilen var mı? Firâkınla yansa ten yine vuslat dilemem Ağlaya ağlaya giderim diyor(Gelin alayı) Safalar getirdiniz safa geldiniz dostlar Sen körfeze geldiğin zaman yıldızlar güler Bir geceye bir ömür verilir Kanlıca’da Gözlerin kömür senin, bakışın ömür senin Bir kerre bakanlar unutur derdi günahı Aman Adanalı Canım Adanalı
Cihan Ünal İlkokulu Tosya ve Kırıkkale’de okudu. Ortaokulu Ankara Cebeci Ortaokulu ve Liseyi Kurtuluş Lisesinde bitirdikten sonra 1960-1964 Ortaokul ve Lise Döneminde, Ankara Radyosu Çocuk Kulübünde, Ankara Radyosu Eğitim Programlarında, Ankara Radyosu Radyo Tiyatrosu programlarında ve Ankara Radyosu Arkası Yarın programlarında çalıştı.
Yine aynı yıllarda çocuk tiyatrosu ve özel tiyatrolarda amatör olarak oyunculuk yaptı. 1962 yılında Ankara Halkevi’nde tiyatro kurslarına katıldı. Ardından aynı kurumda oyunculuk yaptı. Nüzhet Şenbay, Nurettin Sevin, Suat Taşer, Haldun Marlalı ve Mahir Canova’dan eğitim aldı. Ayrıca Suat Taşer’in yönettiği Öteye Doğru adlı oyunda başrolde oynadı. 1963-1964 yılları arasında Ankara Devlet Tiyatrosu oyunlarında küçük rollerde görev aldı. 1964 yılında Ankara Devlet Konservatuvarına girdi.
1969’da Konsevatuvarın Tiyatro Bölümü yüksek kısmından mezun oldu ve aynı yıl Ankara Devlet Tiyatrosu’nda oyuncu olarak göreve başladı. İlk defa 1971 yılında “Damdaki Kemancı” filminde oynadı. İkinci defa oynadığı sinema filmi ilk Türk korku klasiklerinden olan “Şeytan” oldu. 1971-1973 yılları arasında Ankara Devlet Konservatuarı oyunculuk bölümünde Cüneyt Gökçer’in asistanlığını yaptı. 1973 – 1982 yıllarında yine aynı okulda öğretim görevlisi olarak diksiyon, mimik, rol ve sahne derslerine girdi.
1982 yılında British Council bursu ve Ankara Devlet Tiyatroları bilgi- görgü hakkı ile Londra’ya gitti. Burada * Dil Eğitimi yanında Royal National Theatre ve Royal Shakespeare Company’de çeşitli provalara katılarak eğitimini devam ettirdi. Yine Londra’da iki ay RADA (Royal Academy of Dramatic Art) da eğitmenlerle birlikte çalışarak misafir hocalık yaptı. 1983 yılına kadar Ankara Devlet Tiyatrosu’nda çalıştı. 1987 – 2000 yılları arasında Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümünde rol, diksiyon, mimik ve sahne derslerine girerek, öğretim görevliliği hizmetine devam etti.
Cihan Ünal Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçısı Hepşen Akar’ın kardeşi olan Cihan Ünal, ilk evliliğini manken Sabiha Tarhan ile yaptı. Bu evlilikten Irmak adında bir kızı oldu. İkinci evliliğini ise Mine filminin setinde tanışıp aşık olduğu Türkan Şoray ile yaptı. Bu evlilikten Yağmur adında bir kızı daha oldu. Halen Tiyatro İstanbul bünyesinde oyunculuk çalışmaları ve Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Anasanat Dalı Başkanlığı ile Öğretim Görevliliğini devam ettirmektedir. Sanatçı, İngiltere’deki Centre for Performance Research (Giving Voice) ve TODER (Tiyatro Oyuncuları Derneği) üyesidir. Ayrıca, Başkent İletişim Bilimleri Akademisi’nde, Diksiyon, Spikerlik ve Sunuculuk, Seslendirme ve Oyunculuk eğitimleri vermektedir.
Gerçek adı Fahrettin Cüreklibatır olan Türk Sineması’nın ünlü jönü, 1937 yılında Eskişehir’de doğdu. Çocukluğu çiftlikte geçti. Daha sonra Eskişehir Necatibey İlkokulu’na gitti. Çocukluğunda en sevdiği hikayeler menkıbelerdi. Battal Gazi, Köroğlu hikayeleri ile büyüdü. Eskişehir Lisesi’ne devam ettiği dönemde hikayeler yazıyor ve bunları dergilere gönderiyordu. İstanbul’a giderek tıp fakültesi sınavlarına girdi ve kazandı. Tıp eğitimine devam ederken İstanbul’daki arkadaşlarıyla “Erek” adlı bir dergi çıkarttı. Dergide şiirleri ve hikayeleri yer alıyordu. 1957 yılında Cemal Süreyya ile tanıştı ve öykülerini değerlendirerek onu “Pazar Postası”na gönderdi. 1963 yılında “Artist” dergisinin düzenlediği sinema artisti yarışmasına girdi ve birinci oldu. Ertesi yıl filmlerde küçük roller almaya başlamıştı. Tıp fakültesini bitirmesinin ardından Eskişehir’e döndü.
1963 yazında Halit Refiğ ile “Şafak Bekçileri” adlı filmin çekimleri sırasında tanıştı. 1. Hava Üssü’nde jet savaş pilotlarının yaşamı ile ilgili bir film çeken Halit Refiğ, o sırada Hava Kuvvetleri’nde doktor olarak yedek subaylığını yapan Cüneyt Arkın’a filmdeki rollerden birini teklif etti. Ancak yönetmelikler yüzünden bu filmde rol alamadı. Aynı yılın sonbaharında Halit Refiğ “Gurbet Kuşları” adlı filmin çekimlerine hazırlanırken askerliğini bitiren Cünety Arkın filmde rol aldı. Gazeteci Vecdi Benderli, Cüneyt Gökçer’den Cüneyt; Ramazan Arkın’dan Arkın isimlerini alıp birleştirerek “Cüneyt Arkın” ismini yarattı.
Başta romantik roller oynayan genç oyuncunun daha sonra hareketli sahnelere yatkınlığı dikkat çekti. İstanbul’a gelen sirklerde çalışanlardan akrobatik hareketler öğrendi. Burada kazandığı becerilerini Malkoçoğlu tarzı, kılıçlı ve atlı sahnelerde kullandı.
70li yıllara gelindiğinde Türkiye’nin en tanınan oyuncularından biri olmuştu. İtalya’da da ilgi gördü. “John Arkin” adıyla tanındı. Ancak dil sorunu yüzünden fazla tanınamadı. Ünlü yönetmen Halit Refiğ’e göre John Wayne, Burt LanCaster seviyesinde bir oyuncuydu. Yurtdışına açılabilseydi dünyaca tanınacak bir oyuncu olabilirdi.
Sosyal içerikli filmlerde de rol aldı ancak en çok tanınması Malkoçoğlu serisiyle oldu. 1982 yılında çektiği “Dünyayı Kurtaran Adam” adlı filmiyle dünya sinema tarihindeki en kötü 100 film arasına girmeyi başardı. 1992 yılında televizyonun yükselişiyle dizi oyunculuğu yapmaya başladı.
“Polis”(1992), “Zirvedekiler”(1993), “Merhamet”(1993), “Bizim Ev”(1995) gibi dizilerin ardından 1998 yılında “Gülün Bittiği Yer” adlı filmde oynadı. Ardından 2000 yılında yönetmenliğini yaptığı “Oğulcan”ı çekti. “Köpek”(2005) ve “Serseri”(2003) adlı dizilerde çalıştıktan sonra 2006 yılında “Dünyayı Kurtaran Adam”ın devamı olan “Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu” adlı filmde rol aldı.
Carlos Fuentes Macías,Meksika’nın önde gelen yazarlarındandır.
Carlos Fuentes Amerika Birleşik Devletleri’nde Columbia, Harvard, Princeton ve başka üniversitelerde dersler verdi. Çok sayıda deneme ve senaryo yazdı. Carlos Fuentes Bir süre Meksika’nın Fransa büyükelçiliğini yaptı.
Carlos Fuentes Romanları arasında en önemlilerinden olan Terra Nostra Venezuela’da Romulo Gallegos Ödülü’nü kazandı. 1987 yılında, İspanyolca yazan yazarlara verilen en büyük ödül olan Cervantes Ödülü’ne değer bulundu. Octavio Paz ile birlikte Obregon Literature Collection’u yönetti.
Ceyda Düvenci 16 Nisan 1977, Bursa doğumludur.İsmail ve Zümrüt Düvenci’nin tek çocuğu. Ceyda’nın baba tarafı Selanikli, anne tarafı Kırklarelilıdır. Kadıköy Anadolu Lisesi ve Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunudur.995 yılında Kandemir Konduk’un Palavra Aşklar adlı TV dizisiyle oyunculuğa başladı. 1997 yılında Star TV’nin düzenlediği güzellik yarışmasında Türkiye 3. güzeli seçildi.
Ceyda Düvenci, 17 Ağustos 2008 yılında iş adamı Engin Akgün ile dünya evine girdi.
Ceyda Düvenci Filmleri Ejder Kapanı, 2010 Bir Varmış, Bir Yokmuş , 2005 Hoşgeldin Hayat, 2004 Abdülhamit Düşerken, 2003 Her şey Çok Güzel Olacak, 1998
Ceyda Düvenci Dizileri 2011 Umutsuz Ev Kadınları / Kanal D 2010 Şen Yuva 2007-2008-2009 Binbir Gece 2006 Hasret 2005 Maki 2004 Kasırga İnsanları 2004 Sil Baştan 2003 Zalim 2002 Hastayım Doktor 2002 Öyle Bir Sevda ki 2000 Dikkat Bebek Var 1998 Böyle mi Olacaktı 1998 Baba 1998 Babam Olur musun 1998 Canlı Hayat 1998 Çiçek Taksi 1998 Affet Bizi Hocam 1997 Son Kumpanya 1997 Tatlı Kaçıklar 1997 Deli Divane 1997 Köstebek 1996 Palavra Aşklar
Çetin Tekindor, Türk tiyatro, sinema, dizi oyuncusu ve seslendirme sanatçısı.
1970 yılında Ankara Devlet Konservatuarı’ndan mezun oldu. Tiyatro sahnelerine IV. Murat oyunu ile giriş yaptı. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda “Sahne ve Diksiyon” dersleri veren Tekindor, daha sonra aynı görevini 1998 yılına dek Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nde sürdürdü. Onun daha büyük kitlelerce tanınması, TRT televizyonunda 1976-1977 yıllarında yayınlanan ‘Mc Millan ve Karısı’ dizisindeki, Rock Hudson’ın oynadığı Emniyet Müdürü Stewart McMillan karakterini seslendirmesiyle oldu. Daha sonra Yücel Çakmaklı`nın yönettiği 1983 yapımı Küçük Ağa dizisiyle çok tanınan bir sima oldu.
Beyazperde ile ilk tanışması ise Başar Sabuncu’nun yönettiği ve Müjde Ar ile başrollerini paylaştığı Kaçamak (1987) filmi ile oldu. Bir taraftan tiyatro oyunlarında rol alıp, TRT’de yayınlanan yabancı film ve dizi filmleri için seslendirme yaparken, diğer taraftan Dönemeç (1988), Önce Canan (1988) gibi dizilerde ve Son Türbedar (1996), Kerem (1999) gibi TV filmlerinde rol aldı. Ardından oldukça büyük izlenme oranlarına ulaşma başarısı yakalayan Yılan Hikayesi (1999) dizisinde Sinan adında Kral lakaplı önemli bir rol üstlendi.
Bunu Tutku Çemberi (2000), Üzgünüm Leyla (2002) ve Çaylak (2003) dizileri takip etti. Aynı yıl, kariyerinin ikinci sinema filmi Karşılaşma ‘da oynadığı rol ile 2003 Ankara Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldı. Yine 2003 yılında rol aldığı Bir İstanbul Masalı dizisi, televizyon ekranlarında oldukça önemli başarılar elde etti. 2004 yılında, Ahmet Ümit’in aynı adlı polisiye romanından uyarlanan Şeytan Ayrıntıda Gizlidir adlı dizide rol aldı. Aynı yıl iki sinema filminde birden rol aldı.
Bunlardan ilki 5 farklı Türk yönetmeninin 5 farklı öyküye imza attığı Anlat İstanbul, diğeri ise Türkiye’de çok büyük bir gişe başarısı elde eden, Çağan Irmak’ın yönettiği Babam ve Oğlum ‘du. İzmirli köy ağası Hüseyin Efendi’yi canlandırdığı bu film, Tekindor’a 27. SİYAD Türk Sineması Ödülleri’nde ve 13. ÇASOD Ödülleri’nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülleri kazandırdı. Çetin Tekindor, sinema ve dizi oyunculuğuna halen devam etmektedir.
Charles Darwin 12 Şubat 1809 tarihinde Shrewsbury’de, Robert Darwin ve Susannah Darwin’in altı çocuğundan beşincisi olarak doğdu. Baba tarafından Erasmus Darwin’in , anne tarafından da Josiah Wedgwoods’un torunuydu. Her iki aile de üniteryan inanışı tercih etmişlerdi ancak Darwin agnostik denilen bilinmezci bir düşünce yapısına sahipti.
15 Haziran 1817 annesini kaybetti. Bir sene sonra Shrewsbury okulunda eğitim görmeye başladı.
Darwin 1825 yılının yazını, Shropshire’ın fakir insanlarını tedavi etmeye çalışan babasına asistanlık yaparak geçirdi. Sonbaharda İskoçya’daki Edinburg Üniversitesi’nde eğitim görmeye başladı. Amelyatları acımasız bulmasından dolayı tıp okuluna bir türlü ısınamadı. Okulda çalışan ve azledilmiş bir köle olan John Edmonstone’ dan hayvan doldurma sanatını öğrendi. Edmonstone Darwin’e, Güney Amerika Yağmur Ormanları ile ilgili ilgi çekici hikayeler anlattı. Daha sonra bu süreçteki deneyimlerinden, “İnsan Türeyişi ve Cinsiyete Mahsus Seçme” kitabında, siyahların ve Avrupa’lıların farklı dış görünüşlere sahip olmalarına rağmen, yakın ilişkili olduklarını söyleyerek yararlandı.
1822 yılında kardeşiyle birlikte bir kimya laboratuarı kurdu. Bu laboratuar sayesinde Darwin, bilimsel deneylerin prensiplerini öğrendi.
Okuldaki ikinci senesinde doğa tarihiyle ilgilenen bir topluluğa katıldı. Burada Jean-Babtiste Larnarck’ın evrim teorisini öğrendi ve öğretmeni Robert Edmund Grant’le beraber deniz canlılarını inceledi. Bu araştırmalar sırasında Darwin, “homoloji” yi, yani birbirnden tamamen farklı türlerin aynı temel yapıya sahip organlarının bulunduğunu keşfetti. Darwin ayrıca Robert Jameson’dan bitkilerin sınıflandırılmasıyla ilgili dersler aldı ve Avrupa’nın en büyük müzelerinden biri olan Edinburgh Kraliyet Müzesi’nin bitki koleksiyonunun düzenlenmesinde öğretmenine yardımcı oldu.
1827 yılında babası Darwin’i tıp okulundan alarak, teoloji eğitimi alması için Cambridge Üniversitesi’ne bağlı Christ’s College’a kaydettirdi. Darwin burada tıp okulundan daha başarılı olsa da, biniciliği ve atıcılığı derslerine tercih etti. Bu dönemde kuzeni William Darwin Fox ile beraber böcek toplamaya başladı.
1828 yılında botanik profesörü John Stevens Henslow ile tanıştı ve yakın arakadaş oldu. 1831 yılında Henslow’dan aldığı dersler sayesinde okulundan başarıyla mezun oldu. 21 Şubat 1829 tarihinde ünlü böcekbilimci Frederick Hope ile tanıştı. Böcekler hakkında konuştukları uzun günler geçirdiler. Hope, Darwin’e koleksiyonu için yüzden fazla tür verdi.
İkametle ilgili mecburiyetlerden dolayı Darwin Haziran ayına kadar Cambridge’de kaldı. Öğretmeni Henslow’un tavsiye ve örneklerini takibeden Darwin, din eğitimi konusunda aceleci davranmamaya karar verdi.
1831 yılında Henslow, Darwin’i İngiliz Kraliyet Deniz Kuvvetleri Gemisi olan HMS Beagle’ın kaptanı Robert FitzRoy ile tanıştırdı. Gemi, Aralık 1831’de iki senelik bir Güney Amerika yolculuğuna çıkacaktı ve kaptan FitzRoy, kendisiyle birlikte gelecek iyi bir doğabilimci istiyordu. Henslow’un tavsiyesiyle Darwin gemiye kabul edildi.
6 Ocak 1832 tarihinde gemi, Tenerife Adası’ndaki Santa Cruz limanına ulaştı. Ancak İngiltere’deki kolera salgını yüzünden gemi mürettebatının karaya ayak basmasına izin verilmedi. 12 gün boyunca gemide, karantina altında tutuldular.
Darwin’in iki yıl sürmesi planlanan yolculuğu beş yıl sürdü. Bu yolculuk sırasında birçok canlı türü, jeolojik oluşum ve fosil keşfetti, bunlardan örnekler topladı. Bu bilgileri ve örnekleri zaman zaman Cambridge’e yolladı ve bu sayede kendisi orada olmamasına rağmen ünü doğabilimciler arasında yayıldı. Seyahatiyle ilgili ailesine yazdığı yazılar daha sonra “The Voyage of The Beagle” adıyla yayınlandı.
Darwin’in bu yolculuğu onu epey zorladı. Yolculuk boyunca deniz tutması ve ateşli hastalıklarla mücadele etti. 1834 Temmuz aynında, And Dağları’ndan Valparaiso’ya dönerken yakalandığı hastalık yüzünden, bir aya yakın zaman yataktan çıkamadı.
Kaptan FitzRoy’un Darwin’e yolculuğun başında verdiği, Charles Lylell’ın “Principles of Geology” (Jeolojinin Prensipleri ) kitabında, jeolojik oluşumların bugünkü hallerine çok uzun ve yavaş bir süreçten sonra geldiği yazmaktaydı. Darwin, yolculuğu boyunca yaptığı keşiflerde, bu bilgilerin doğruluğunu anladı. Şili’de yaptığı gözlemler sonucu, depremler ve volkanik faliyetlerle, birzamanlar deniz olan kıyının yükseldiğini fark etti. Darwin, And Dağları’nın yamaçlarında da, kumlu sahillerde yetişen ağaçların ve bitkilerin fosillerini buldu.
2 Ekim 1836’ da HMS Beagle dört yıl, dokuz ay ve beş günlük yolculuğun ardından İngiltere’ye ulaştı. 4 Ekim 1836’da Darwin yeniden evindeydi. 1836 kışını türlerle ilgili topladığı büyük koleksiyonunu düzenleyerek geçirdi.
4 Ocak 1837 Darwin için çok önemli bir gündü. Bu tarihte Darwin, Londra’daki “Royal Geological Society” önündeki ilk konuşmasını yaptı. Bütün önemli jeoloji uzmanlarının yer aldığı bu toplantı, Darwin’in kendini kanıtlaması için çok büyük bir fırsat oldu. Konuşmasının konusu, Güney Amerika’nın tarihsel jeolojik oluşumuydu. Gemiyle yaptığı seyahat sırasında elde ettiği bilgileri bu toplantıda katılımcılarla paylaştı. Bu konuşma toplantıya katılan bütün bilim adamlarından büyük ilgi gördü.
6 Mart 1837’de Darwin, kardeşiyle beraber Londra’ya taşındı. Birkaç hafta boyunca kardeşi Darwin’i Londra’daki önemli bilim adamlarıyla tanıştırdı. Bunlardan biri de ilk hesap makinesinin mucidi olan Charles Babbage’dı. Babbage Darwin’ i doğadaki her olayın belli kurallara dayandığı fikriyle tanıştırdı. Bu fikir Darwin’i türlerin geçirdikleri değişimlerle ilgili doğa kanunlarını öğrenmeye yöneltti. Bu sırada, Darwin’in Galapagos Adaları’ndan getirdiği kuşları inceleyen ornitolog John Gould, bu kuşların, Darwin’in düşündüğü gibi ispinoz ya da çalıkuşu olmadığını, hepsinin ispinozun farklı türleri olduğunu anladı. Darwin’in Beagle yolculuğu sayesinde keşfettiği hayvan fosilleri arasında, tembel hayvan benzeri memeliler, hipopotam benzeri otobur bir memeli ve armadillo benzeri zırhlı bir memeli de vardı. Darwin bu hayvanların düşündüğü gib anatomik olarak Afrika hayvanlarına değil, Güney Amerika hayvanlarına benzediğini anladı. Darwin’in bu çalışmaları sırasında Edinburgh Üniversitesi’nden hocası olan Robert Edmund ve Dr. James Gully gibi bir grup bilim adamı, toplum tarafından sapkınlık ve dinsizlikle suçlanmalarına rağmen, türlerin birbirine dönüşebileceği fikri üzerinde çalışmaya başladılar.
Darwin 1837 yılının yaz aylarını türlerin değişim geçirmeleri üzerinde düşünerek geçirdi. Anakıtalarda bulunan bazı bitki ve hayvan türlerine, okyanusun uzak yerlerinde nasıl rastladığını anlamay çalıştı. Bu sürecin tamamını kardeşiyle türlerin dönüşümü üzerine yeni fikirler üreterek geçirdi.
1837 Eylül ayında, stres ve aşırı çalışma temposu yüzünden kalbiyle ilgili sorunlar yaşamaya başladı. Kısa bir süre için çalışmalarına ara verdi ve Shrewsbury’e gitti. Burada geçirdiği zamanının çoğunu kuzeni Emma Wedgewood’a ayırdı.
Şubat 1838’ de, H.M.S Beagle gemisinde yazmaya başladığı günlüklerinin ilk cildini yayınladı. Aynı ay içinde Entomoloji Topluluğu’nun başkan yardımcısı oldu. 28 Mart 1838’de Londra Hayvanat Bahçesi’ne getirilen yeni bir canlı çok ilgisini çekti. Bu, Jenny adı verilen bir orangutandı, saatlerini Janny’i izleyerek ve küçük bir çocukla olan duygusal davranış benzerliklerini inceleyerek geçirdi.
1838’in yaz aylarında, Darwin evliliği düşünmeye başladı, ama onun için evlilik yapacağı çalışmalar için büyük bir zaman kaybı olacaktı, diğer taraftan ona bakacak ve sohbet edebileceği biri fikri cazip geliyordu. Kuzeni Emma’ya olan ilgisinden babasına bahsetti, babasından onay aldı. 29 Ocak 1839’da evlendi.
1838 Haziran’ında Darwin’in sağlık problemleri arttı. Kalbi ve midesi daha sık ve ağır rahatsızlıklar geçiriyordu. Bunun üzerine İskoçya’ya tatile gitmeye karar verdi. Burada ünlü “Paralel Yollar” üzerinde çalıştı.
27 Aralık 1839 tarihinde ilk çocukları olan William Erasmus Darwin dünyaya geldi.2 Mart 1841 tarihinde ikinci çocukları Anne Elizabeth Darwin dünyaya geldi.
1940 yılının büyük bir kısmını hastalıkları yüzünden yatakta geçirdi. Bu süreç içinde çok az çalışabildi.
Mayıs 1842’de, araştırma serilerinden “The Structure and Distribution of Coral Reefs” yayınlandı. Aynı yıl darwin türlerin değişimi ve doğal seleksiyon ile ilgili yazılar yazdı. Bu yazılarında Darwin, doğa kanunlarının oluşumunu dinle temellendirdi.
23 Eylül 1842 tarihinde, Mary Eleanor Darwin doğdu ancak 18 Ekim’de öldü. 25 Eylül 1843 tarihinde Henrietta Darwin dünyaya geldi. Aynı yıl Beagle yolculuğunu anlatan serisini tamamladı. Bu seri; “Fosiller”, “Memeliler”, “Kuşlar”, “Balıklar” ve “Sürüngenler” olarak beş bölüme ayrılıyordu.
1844 sonbaharında, “Geological Observations on South America” yı yazmaya başladı. Bu kitap And Dağları’nın oluşumuyla ilgili incelemelerini anlatıyordu. Eylül 1846’da kitabı tamamladı.
9 Temmuz 1845 tarihinde diğer oğlu George Darwin, 8 Temmuz 1847’de Elizabeth Darwin, 16 Ağustos 1848’de Francis Darwin dünyaya geldi.
13 Kasım 1848’de, babası Dr. Robert Darwin öldü. Darwin bu sırada geçirdiği ağır hastalık yüzünden babasının cenazesine katılamadı. Gördüğü tedavilerden sonra toparlandı ve araştırmalarına geri döndü. Ocak 1850’de sekizinci çocukları olan Leonard Darwin doğdu.
Darwin türlerin bukadar geniş bir coğrafyaya nasıl yayıldığını merakediyordu. Bu konuyla ilgili yaptığı deneylerde, bir bitki tohumunu bir aya yakın bir süre suda bırakıp, daha sonra toprağa diktiğinde filizlendiği sonucuyla karşılaştı. Bu sonuca göre türler buşekilde çok uzak bölgelere gidebilirdi.
13 Mayıs 1851’de Horace Darwin ve 6 Aralık 1856’da son olarak Charles Waring Darwin doğdu. Charles Waring 1858’de öldü.
1853’te deniz kabukluluarıyla ilgili yaptığı araştırmalarıyla, İngiliz “Royal Society” tarafından madalya ile onurlandırıldı. Bu tarihe kadar jeolog olarak bilinen Darwin, bundan sonra biyolog olarak anılmaya başlandı. Bu çalışmalarında Darwin, deniz kabuklularının değişen şartlara göre küçük değişimler geçirebileceğini gözlemledi.
22 Kasım 1859 tarihinde “Origin of Species” (Türlerin Kökenleri) yayınlandı. Büyük bölümü piyasaya çıktığı ilk gün satıldı. Bu büyük başarısının ardından Darwin, ikinci baskının hazırlıklarını yapmaya başladı. 1860 yılında Thomas Huxley isimli bir gazeteci, “Darwinizm” kelimesini ilk defa kullandığı bir yazı yazdı. 1867 yılında Darwin’in evrim teorisi Avrupa’da yayılmaya başladı.
Mart 1871’de “Descent of Man” yayınlandı. Bu kitabı da “Origin of Species” gibi büyük ilgi gördü. 1875 Temmuzunda da “Insectivorous Plants” yayınlandı.
1880 yılının başından itibaren rahatsızlıkları giderek artan Darwin, geçirdiği kalp krizi sonucu, 19 Nisan 1882’ de Londra’da hayatını kaybetti.
Charles Robert Darwin yaşamı boyunca bilime büyük katkılarda bulunmuştur. Evrim teorisiyle özdeşleştirilmesine rağmen, birbiriyle ilişkili birçok farklı bilim dalının gelişmesine ve temellerinin atılmasına önayak olmuştur. Oluşturduğu evrim teorisi bugün, paleontoloji, genetik ve embriyoloji gibi bilimler tarafından geliştirilmektedir.
Aykut Çınaroğlu ; 11 Kasım 1941 tarihinde doğdu. 1964 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı’ndan mezun oldu.Üniversite ikinci yılında o zamanki adı Ankara Arkeoloji Müzesi olan bugünkü Anadolu Medeniyetleri Müzesinde açılan memuriyet sınavına kazanarak, çalışma ortamına girdi. 1964 yılında üniversite diplomasını aldıktan kısa bir süre sonra çalışmakta olduğu müzeden ayrılarak asistan ünvanıyla üniversitede göreve başladı.
Üniversite öğrenciliği ve müzedeki çalışma süreci içerisinde Anadolu’da yürütülen çok sayıda arkeolojik kazılara katılma fırsatını buldu. Bunlardan bazıları; Kültepe (Kayseri) ; Acem Höyük (Niğde) ; Patnos (Ağrı) ; Gordion ; Yalıncak (Ankara) ve Altıntepe (Erzincan ) gibi belli başlı araştırma merkezleridir.
Hazırladığı, ” Orta Anadolu’da M.Ö.III.Binin İkinci Yarısına Ait Madeni Eserler” konulu tez ile doktor, “Gri ve Siyah Frig Seramiği” içerikli doçentlik tezi ile doçent ve 1989 yılında da sırasıyla “Profesör” ünvanını aldı.
Üniversitedeki görevi süresince Kültepe (Kayseri) , Kululu (Kayseri) , Acem Höyük (Niğde), Tepebağları (Niğde), Gordion (Ankara) , Samsat (Adıyaman) kazılarında heyet üyesi olarak görev aldı.
1980-1984 yılları arasında Niğde’nin Bor ilçesi Kemerhisar Nahiyesi’ne bağlı Keşlik Yaylası’nda ( Melendiz Dağları üzeri ), M.Ö.I.Bine ait, açık araziye yapılı, heykeltraşlık türünde cok sayıda eser bularak arkeoloji alemine kazandırdı ve buluntuları yayınladı.
1986-1988 yılları arasında Niğde’nin Bor İlçesi Kemerhisar Nahiyesi’nin altında yatan antik Tyana ya da Hitit Çağlarının Tuvanuva adlı şehrinin arkeolojik kazısının başkanlığını yürüttü.
1983-1984 öğretim yılında iki yarı yıl süre ile Konya Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümünde ders verdi.
Niğde, Bor-Altınhisar Keşlik Yaylası’nda yaptığı keşifler ve ortaya çıkarttığı eserler dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri’ndeki The Metropolitan Museum of Art (New York) tarafından burs verilerek davet edildiği bu ülkede bir yıl kaldı. Bu süre içerisinde hem keşiflerini yayına hazırladı, hem de New York, New Jarsey, Bryn Newr ve Philadelphia’da Anadolu Arkeolojisi ile ilgili çeşitli konferanslar verdi. Bu arada Metropolitan Museum of Art Müzesinde muhafaza edilmekte olan Anadolu kökenli bazı eserler üzerinde de ( Karum Hazinesi v.b.) çalışmaları oldu.
Aykut Çınaroğlu, 1994 senesinde başlayan Kastamonu İli, Devrekani İlçesi Kınık Köyündeki arkeolojik kazının bilimsel başkanlığını yürütmektedir. Bu kazıda, çok sayıda, Hitit Çağına ait çeşitli türde madeni eserler ve maden atölyesi açığa çıkartılmıştır. Kazı, önümüzdeki yıllarda da devam edecek olup eserler yayına kazırlanmaktadır.
08.04.1993-10.021995 tarihleri arasında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yönetim Kurulu üyeliği görevini yürüttü.
Halen Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü, Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalında Profesör olarak yürüttüğü akademik faaliyetin yanında, Fakültenin Dekan Yardımcılığı görevini sürdürmektedir.
Cahit Sıtkı Tarancı 2 Ekim 1910 tarihinde Diyarbakır’da dünyaya geldi. Tarancı’nın babası Bekir Sıtkı, annesi Arife Hanım’dır. İlk öğrenimini Diyarbakır’da tamamlayan cahit Sıtkı Tarancı, orta öğrenimi için İstanbul Kadıköy Fransız Saint Joseph Lisesi’ne gönderildi ve burada dört yıl eğitim aldıktan sonra 1931 yılında Galatasaray Lisesi’ne gitti.
Fransızcayı çok iyi öğrendi ve Baudelaire, Rimbaud, Mallarme’yi özümsedi. 1931-1935 yılları arasında Mülkiye Mektebi’nde ve Yüksek Ticaret Okulu’nda okudu. 1938-1940 yılları arasında Paris’te Sciences Politiques’te yüksek öğrenimini tamamladı. 1946′da CHP Şiir Ödülü’nde birincilik aldı. Anadolu Ajansı ve Çevirme Bakanlığı’nda tercüman olarak çalıştı. 1953 yılında, genç yaşta ağır bir hastalığa yakalandı. 1956 yılında tedavi için Avrupa’ya götürüldü. Ama iyileşemeyen Cahit Sıtkı Tarancı 13 Ekim 1956 tarihinde hayatını kaybetti.
Aşkın Nur Yengi 1971 yılında İstanbul’da doğdu. İlkokulu Erenköy İlkokulu’nda bitirdikten sonra Konservatuar eğitimi için İstanbul Teknik Üniversitesi Konservatuar bölümüne kaydını yaptırdı.
Aşkın Nur Yengi Halen son sınıf öğrencisi olan Yengi, 12 yaşında Sezen Aksu Onno Tunç orkestrasında hafif müzikle sanat hayatına başladı. Aşkın Nur Yengi 1986 yılında Harun Kolçak’la seslendirdiği Haydi Söyle isimli şarkı ile Eurovision Türkiye Elemelerinde profesyonelliğe adım attı. Aşkın Nur Yengi Bunu 1987 yılında Kuşadası Altın Güvercin Yarışmasında Yeniden isimli parçayla aldığı birincilikle sürdürdü.
Aşkın Nur Yengi Bu başarılarını 1988’da Anltalya Altın Portakal Müzik Yarışması’nda Portakal Çiçeği, 1989’da Uluslararası Çeşme Festivalinde Artık Hiç Ağlama isimli şarkıları ile birincilik kazanarak devam ettirdi.
Aşkın Nur Yengi halen çıkardığı albümlerle sanat hayatını devam ettirmektedir.
Kürt kökenli olan Ayşe Şasa, 1941 yılında İstanbul’da doğdu. Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde okudu, 1960 yılında mezun oldu. Robert Kolej’in İdari Bilimleri Bölümü’ne devam etti(1963-1965). 1963 yılından itibaren senaristlik yaptı. Bu yıllarda kendisini Marksist olarak tanımlıyordu. Kemal Tahir ile güçlü bir dostluk kurdu ve bu dostluğun onun üzerinden derin etkileri oldu. Son Kuşlar, Ah Güzel İstanbul, Utanç ve Gramofon Avrat gibi filmlere imza attı. 1993 yılında sinemayla ilgili Yeşilçam Günlüğü adlı denemeleri yayınlandı. Bu ana kadar başından 2 evlilik geçti. İkinci evliliğini Ünlü Yönetmen Atıf Yılmaz ile yaptı.
Alexander Graham Bell hayatı Alexander Graham Bell biyografi
3 Mart 1847 yılında İskoçya’da Edinburgh’da doğdu. Edinburgh’daki McLauren’s Akademisinde öğrenim gördü. 1860 yılında Kraliyet Lisesi’nden mezun oldu. Graham Bell’in iki erkek kardeşi veremden öldü. Bu ölümler nedeni ile doktorlarının tavsiyesine uydular ve Kanada’ya göç ettiler. 2 sene gibi kısa bir süre burada yaşadıktan sonra Amerika’ya yerleştiler.1873 yılında Boston Üniversite’sinde ses fizyolojisi profesörü oldu.
Kullanılabilir ilk telefonun icadını 1875 yılında yaptı ve patentini 1 yıl sonra aldı.1877 yılında Bell Telephone Company adlı şirketi kurdu. 1880 yılında şirketten ayrıldı ve işitme engelliler üzerinde çalışmak için Volta Laboratuvarı’nı kurdu. İşitm engelliler için konuşmaların ışınlar aracılığı ile iletilebilmesini sağlayan Photophone isimli icadını gerçekleştirdi.
1880 ve 81 yılları arasında Edison’un Fonograf’ını geliştirmeye çalıştı. Bu araştırma geliştirme sonucunda kayıt tutabilen Graphopone ortaya çıktı. Bu prototip ile yaptığı kayıtlar halen Amerika’daki Smithsonian Enstitüsü’nde saklanmaktadır.
Aynı yılın sonlarına doğru ilkel bir metal dedektör icat etti. Bunu geliştirmek için herhangi bir çaba göstermedi ancak 1925 yılında aynı temellere dayanan daha gelişmiş bir modeli Gerhard Fisher icat edecekti.Yeni doğan bir bebeği solunum rahatsızlığı nedeniyle ölünce bunun üzerinde çalıştı. Yapay bir akciğer üretmeyi başardı ve adını Vacuum Jacket koydu.
10 Kasım 1882 yılında Amerikan vatandaşlığına geçti. Bir yıl sonra Dünyaca ünlü bilim dergisi Science’ın kurulmasında birçok katkısı oldu.1888 yılında ise National Geographic Society’nin kurulmasına yardımcı oldu. Sağır vatandaşlara konuşma öğretmek için bir dernek kurdu.
1904 yılında Bileşik Hücresel Hava Aracı isimli bir icat için patent aldı. 1907 yılında havacılık deneyleri birliğinin kurulmasına yardımcı oldu.
Hayatı boyunca 30 patent aldı ve75 yaşına geldiğinde 1922 yılında hayata
Aytunç Altındal 1945 yılında İstanbul’da doğdu. Bugüne kadar 16’i telif 11’içeviri 27 kitabı, 400’den fazla da makalesi yurtiçi ve yurtdışında yayınlandı.Aytunç Altındal 1969-71 seneleri arası Gurnsey Writer’s School’da, 1977 senesinden itibaren ise Fransa Sorbon Üniversitesi Fransızca Eğitim bölümünde tahsil gördü.Aytunç Altındal 1977’de Havass Yayınlarını, 1980 yılında ise Süreç Yayınlarını kurdu ve Süreç dergisini çıkardı.1983’de İsviçre’de MODUS VİVENDİ Kültür Merkezi’ni kurarak 10 yıl yönetti.Aytunç Altındal 1989 yılında Rusya’da Kültür Danışmanlığı görevini yaptı.
Aytunç Altındal Ünlü Fizikçi Isaac NEWTON’un bugüne kadar hiç bilinmeyen bir kitabını da yayınlayan Altındal, Uğur Mumcu’nun Sakıncasız adlı eserinin de yapımcılığını üstlendi.
Prof.Aytek Namitok 1892 yılında Kafkasya’da doğdu.1916 yılında Petersburg Üniversitesi Hukuk Fakültesinden, 1921’de de Sorbonne(Fransa) Üniversitesinden mezun oldu.1917 İhtilalinden sonra da Petrograd’da kalarak “Birleşmiş Kafkasya Dağlıları Birliği”nin temsilcisi oldu. Bu görevin ardından Rusya Kurucu Meclisi’nde görüşmelere katılarak meclis üyeliğine seçildi.Rusya’da Bolşevik anarşisinin başlaması üzerine Kafkasya’ya döndü.Kafkasya Bolşevikler tarafından işgal edildikten sonra Paris’e dönmek zorunda kaldı.1921-1922 yıllarında Prag’da, Mayıs 1924’e kadar da Türkiye’de yaşadıktan sonra tekrar Paris’e döndü ve 1942 yılına kadar Paris’te yaşadı.
bu yıllar içerisinde Kafkasya halklarının tarihi, Adige dili ve folkloru konularında önemli araştırmalar yaptı.A.Namitok, “Sovyetler Birliğini Öğrenme Enstitüsü” tarafından Münih’de İngilizce olarak yayınlanan “Caucasian Review” (Kafkasya Dergisi) başta olmak üzere Batı’da İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça vs. dillerde çıkan bilimsel dergilerde yayımlanan ve Kafkasya halklarının dil, edebiyat ve tarihini inceleyen birçok makalenin de yazarıdır.
Aristoteles, Ege Denizi’nin kuzeyinde bulunan Stageria’da doğmuştur (M.Ö. 384-322). O dönemde, Stageria’da İyon kültürü egemendir ve Makedonyalıların buraları istila etmeleri bile bu durumu değiştirmemiştir. Bu nedenle Aristoteles’e bir İyonya filozofu denilebilir.
Annesi hakkında adından başka hiçbir şey bilinmemektedir; babası Nicomaihos, hekimdir ve Makedonya Krallarından Amyntus’un (M.Ö.393-370) hekimliğine getirildiğinde, ailesi ile birlikte Stageria’dan Makedonya’nın başkentine taşınmıştır. Aristoteles burada öğrenim görmüş ve savaş yaşamına ilişkin ayrıntılı bilgiler ve deneyimler edinmiştir; bir taraftan İyon ve diğer taraftan Makedonya etkileriyle biçimlenmiş ve gençliğinde, ilgisini daha çok tıp üzerinde yoğunlaştırmıştır.
Bir sarraf olarak iş hayatına atılmış ve daha sonra çok varlıklı olmuş Hermenias, kısa bir süre içinde çok geniş toprakları mülk edinmiş ve Aterneus’un yöneticiliğine gelmişti. Akademi’nin öğrencisi ve hocası Platon’un hayranıydı. Onun devlet yönetimine ilişkin önerilerini çok olumlu karşılıyor ve Platon’un önderliğinde daha iyi bir yönetim oluşturmak istiyordu.
Aristoteles, Assos’ta kaldığı süre içerisinde, zaman zaman dostu Teofrastos’un memleketi olan Mytilen’e gitmiştir. Bu seyahatlar, Aristoteles’in gözlemler yapması ve kendisini yetiştirmesi açısından çok yararlı olmuştur.
İskender’in M.Ö. 323 yılında ölmesi, Aristoteles’i çok güç bir durumda bırakmıştı; çünkü Lise’nin kurulması sırasında İskender’in yapmış olduğu yardımlar ve Hermenias için yazmış olduğu zafer türküsü, Atina’daki düşmanları tarafından hatırlanmıştı. Aristoteles, dinsizlikle suçlandı ve Atinalıların, Sokrates’i ölüme mahkum etmekle işlemiş oldukları suçu yinelememeleri için Chalcis’e kaçtı ve orada yakalanmış olduğu bir hastalık sonucunda M.Ö. 322 yılında öldü.
Demba Ba 25 Mayıs 1985 tarihinde Sevr, Fransa’da dünyaya geldi. Demba Ba futbol hayatına SM Montrouge takımının altyapısında 2001 yılında başladı. 2005-2006 sezonunda FC Rouen takımıyla anlaşıp profesyonel oldu. 2006-2007 sezonunda Excelsior Mouscron takımında forma giyen Demba Ba 3 yıllık sözleşmesi olmasına rağmen sakatlıklarında dolayı 29 Ağustos 2007’de TSG 1899 Hoffenheim’a transfer oldu. 2011 yılında West Ham United’a transfer olan Demba Ba’yı 2011-2012 ana transfer sezonunda Newcastle United, serbest kaldığı için para vermeden aldı. Fransız vatandaşı da olan Demba Ba 2007 yılından beri Senegal Millî Takımı’nda da forma giyiyor. 1.90 boyundaki Demba Ba’nın mevkisi forvettir.
Son devir tarihçilerinden. 1924’te Elazığ’da doğdu. Türklerin Müslüman olmadan önceki dönemlerdeki tarih ve kültürleri üzerine yaptığı araştırmaları ile tanındı. 1945’te Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesini bitirdi. Erzurum Lisesinde ve Hasanoğlan Köy Enstitüsünde tarih öğretmenliği yaptı.
Şemseddin Günaltay ve Afet İnan’ın okuttukları Orta Asya Türk Tarihini esas alarak bölümüne devam etmiş; Arkeoloji, Sinoloji ve Rusça derslerini de yardımcı branş alarak, 1944-45 yılında fakülteden mezun olmuştur. Mezuniyetinden sonra MEB’e başvurmuş, 30.06.1945’te Erzurum Lisesi Tarih-Coğrafya öğretmenliğine tayin edilmiş ve 31.10.1947 yılına kadar bu görevi sürdürmüştür. 1947 yılında çıkan bir kanundan faydalanarak Prof.Dr. Wolfram Eberhard’ın yanında doktora çalışmasına başlamış; “Uygur Devletinin Kuruluşu” isimli tezini hazırlayarak 1948 yılında doktor ünvanı almış, 1949 yılında G.T.T. kürsüsüne asistan olarak atanmıştır. Bahaeddin Ögel, çıkan bir yasa sonucu bilgi ve görgüsünü arttırmak üzere dört aylığına İran’a gönderilmiş, aynı yıl Alman Hükümeti’nin bursundan faydalanarak Almanya’ya gönderilmiştir.Almanya ve Türkiye’deki çalışmaları sonucu “Liao Devrinden Önceki Kitanlar” isimli doçentlik tezini hazırlamış ve 1957 yılında Eylemli Doçentliğe atanmıştır. “Alexandre Von Humbold Vakfı” bursundan faydalanarak 1959 yılında tekrar Almanya’ya gitmiştir. 1961 yılında Taiwan Hükümeti’nden Tai-pei’de ki “National Cheng-chi Üniversitesi”nde misafir öğretim üyeliği daveti almış, 1962-64 yılları arasında Taiwan’da görev yapmıştır. Sino-Turcica adlı eserini tez olarak sunmuş ve 1964 yılında Profesör ünvanı almıştır.
42 yıllık akademik hayatını Ankara Üniversitesi’nde geçirmiş, bölüm başkanlığı yapmış; MEB, MGK, TRT, DPT, TİB, TTK gibi pekçok kuruluşta danışman, raportör, üye veya idareci olarak görev almış; pekçok araştırma enstitüsünde çeşitli ünvanlarla faaliyet göstermiştir. Bahaeddin Ögel, Orta Asya Türk Tarihi ile ilgili Çin arşivlerine inerek araştırmalar yapan sayılı tarihçilerdendir. Özellikle Türk Kültür Tarihi alanında önemli çalışmalar hazırlamıştır. Alman ekol ve metotlarını Türk araştırmacılara tanıtmış ve Türk metotları ile kaynaştırarak özgün bir metot geliştirmiştir. Türk tarihinin bütünlüğü, Türklerin göçebeliği, Türk-Moğol meselesi gibi pekçok tarihsel mesele hakkında tezler ortaya atmıştır. Alanıyla ilgili 20 cilt kitap ve 120’den fazla makale yazmıştır. Almanya, İngiltere, İtalya, Danimarka, Macaristan, Avusturya, İran, Milliyetçi Çin(Taiwan), Moğolistan, SSCB(Türkmenistan,Tacikistan ve Azerbaycan) gibi ülkelerde ilmi çalışmalar yürütmüştür.
Almanca, İngilizce, Çince, Farsça, Rusça, Moğolca bilmektedir ve Çağdaş Türk Lehçeleri’ne vâkıftır. 7 mart 1989 günü akciğer kanseri sebebiyle hayatını kaybetmiştir.