Cuma namazının farz olabilmesi için iki şart vardır:
1- Vücub şartları,
2- Eda şartları.
Eda şartlarından biri yoksa, namaz sahih olmaz. Vücub şartları yoksa, sahih olur.
Eda şartları yedidir:
1- Namazı şehirde kılmak.
2- Hükümetin izni ile kılmak. Hükümetin tayin ettiği imam, bir başkasını vekil edebilir. Cumanın kabul olması şüpheli olan yerlerde, Cuma namazının son sünneti ile vaktin sünneti arasında dört rekat Âhir zuhur [Son öğle] namazı kılmalıdır.
3- Öğle namazının vaktinde kılmak.
4- Vakit içinde hutbe okumak.
5- Hutbeyi namazdan önce okumak.
6- Cuma namazını cemaat ile kılmaktır. İmamdan başka, Hanefi’de 3, Maliki’de 12, Şafii ve Hanbeli’de 40 erkek gerekir.
7- Cami herkese açık olmak. Kapıyı kilitleyip içerde kılmak caiz olmaz.
İnsanın Değeri İle İlgili Kompozisyon İnsanın Değeri ile ilgili makale
Her şeyden önce değer nedir. Ne değildir? Önce onu tanımlamaya çalışalım. Bir şeyi tanımlamak için önce onu anlamlandırıp manalandırmamız gerekir ki, o şeye bir değer kazandırıp, kıymet biçebilelim. Yoksa ne varlığımızın ne de yaşadığımız hayatın hiçbir kadri, kıymeti, değeri olmaz.
Bu gün içinde yaşadığımız toplumda bir değersizlik, bir kadir kıymet bilmezlik varsa hepsi bundandır. Yoksa yeryüzünde Allah’ın yaratıp var ettiği her varlığın bir değeri, bir kadri kıymeti vardır. Çünkü evrende hiçbir varlık ne boşuna yaratılmıştır. Ne de başıboş bırakılmıştır. O nedenle Allah değersiz hiçbir varlığı boşu boşuna yaratıp var etmez. Çünkü evren külli akıl, ilim, idrak, irade ve kuvvet üzerine yaratılıp / oluşturup var edilmiştir.
Peki, o zaman insanoğlu ne yapıp edecek. Nasıl bir hayat yaşayıp sürdürecekte hem kendine hem de yaşayıp var olduğu hayata değer katıp onunla yaşayıp onunla var olacak. Var olduğu süreçte de onu ve kendini daha çok değerlendirecek. Değerlendirdiği oranda da varlığının bir değeri, bir kadri kıymeti olacaktır.
Yoksa dünyada başıboş yaşayacağından insanın da diğer şuursal / ortak akılla yaşayan varlıklardan hiçbir farkı olmaz. Hatta onlardan bile daha değersiz olabilir. Çünkü doğadaki her varlığın sorumluluk dışı şuursal aklıyla yapabileceği gayri ihtiyari bir görevi vardır. O görevi yapmak bile ona çok büyük değerler kazandırır. Örneğin güneş, ay, yıldızlar, hava, su, ateş, dağ, deniz, kır, bayır, ağaç, çiçek, böcek ve diğer tüm canlı cansız varlıklar.
Doğada hepsinin bir işi, bir görevi yok mu? Hepsi hayatın akışını ve sürekliğini sağlarken biz insanlığa hizmet etmiyorlar mı? Değer ve kıymetleri bizlere hizmet etmekten gelmiyor mu?
Hepsinin bizim yanımızda ve varlığımızın devamının sürdürülebilirliğinde bir değerleri yok mu?
Onların doğadaki varlıklarının denkliğinde hayatımızın akışı normalken eksikliklerinde ya da fazlalıklarında yaşadığımız hayat çok zorlaşıp daha çok kolaylaşmaz mı?
Demek ki, hayat ve yaşamı kolaylaştırıp zorlaştıran bütün varlıkların yaşadığımız hayata kattıkları değerler vardır.
Demek ki, şuursal varlıklar bile bizim yaşadığımız hayatı kolaylaştırmak için var güçleriyle çalışıp çabalamaktadırlar. Çalışıp çabalayarak sürekli kendi çaplarında üretim yapıp hayata değer katmaktadırlar.
Kattıkları değer ile de yaşadığımız hayatı anlamlandırıp manalandırmak. Ona değer kazandırıp güzelleştirmek içinde yaşayıp var olduğumuz doğal hayatın sürekli akışını sağlayıp yaşamı kolaylaştırmaktadırlar.
Kolaylığın arkasından da insanın hayata olan ilgisini çekip, meraklandırıp ve cazibesini artırarak onu hayata bağlamaktır. Oluşan bağlılığın arkasından da onu peşi sıra koşturmaktır. Her peşinden koştuğu şeyle de onu tekâmüle erdirip olgunlaştırıp güzelleştirmek için deneyip sınayıp test etmektir.
Hayattaki her deneme, her test, her imtihan insan için sonunda bir kazanım, bir değerdir.
Demek ki, değer, insanı olgunlaştırıp kemale erdiren her şey. O halde insanın olgunlaşıp kemale ermesi için sürekli koşup, çalışıp çabalayacak. Değer üretip değerli olacak. Yoksa insanın da diğer varlıklardan hiçbir farkı, hiçbir değeri olmaz.
Onun için insan kendine verilen her şeyin farkında olacak. Kadrini kıymetini bilecek. İnsan olup değer verecek. Yoksa tüm hayat manasını kaybedip anlamını yitirir. İnsanı yılgınlaştırır. Başıboşluğa çeker. Yaşamı içi boş koca bir hiç eder.
Demek ki, hayat sürekli mücadele ister. Boşluktan, hiçlikten, yılgınlıktan hiç hoşlanıp haz etmez.
O halde insanın yaşadığı hayattan haz alıp huzur bulup mutlu yaşayabilmesi için içinde yaşadığı dünyanın nasıl bir yer olduğunu, burada daha güzel nasıl yaşanılacağını akıl edip düşünmesi gerekir. Bir insanın düşünmesi için bilgi, bilmesi içinde okuması gerekir. Çünkü bir insan için en büyük kazanım, en büyük değer düşünmektir.
Düşünen insan okur. Okuyan insan bilir. Bilen insanda düşünür. Çünkü düşünmek bilgeliktir. Bir insan içinde bilgi en büyük hazinedir. Bu hazineye sahip olan herkes dünyada kolay yaşar. Çünkü bu dünya akıl ve bilgi dünyasıdır. Onun için bu dünyada bilgisi çok olanın her iki dünyada hem değeri hem de itibarı çok olur. Bilgisi olmayanın da her iki dünyada da değer ve itibarı olmaz. Çünkü insanın değer ve itibarı, değer ve itibar verdiği şeyler kadardır.
Onun için insan okuyup aklını büyütmeli. Düşünüp yüreğini genişletmeli. / Onun için insan okuyup aklını büyütmeli ki, (bilgi sahibi olup) düşünüp yüreğini büyütebilsin. Çünkü bilgi aklın meyvesi, yüreğin tohumudur. Bilgisiz akıl ne düşünür. Ne de düşünüp düşünce üreterek (sağduyulu düşünceyle) meyve verir. Yani insana artı bir değer kazandırır.
Akla değer kazandıran sağduyuyla elde edilmiş bilgi de kalbe ekilen tohum gibidir. Bu tohumda kalpte yerini bulup yeşerirse insanı eğitip edep ve güzel ahlak sahibi yapar. Vicdanını olgunlaştırıp insanı, insan yapar. İnsanı, insan yapmayan bilgi, ne akılda, ne düşünce de ne de kalpte bir işe yarar. Hiç bir işe yaramayan bilgi, başı mezar taşına çevirir. Kalbide vücutta hiçbir işe yaramaz et parçası haline getirir. Öyle bir kalpte sadece vücuda kan pompalayan bir makine olur. Hiçbir işe yaramaz. Hiçbir değer üretmez. İşe yarayıp değer üretmeyen her şey gibi o değersiz ve kıymetsiz bir şey olur.
Onun için değer akıl ve yürekle üretilir. Akılsız ve yüreksiz olmakla hiçbir kazanım elde edilip değer üretilmez.
Ancak okuyup bilip düşünerek yüreğini değerli kılan her (sağ duyulu) akıl sahibi (değer üretip) dünyayı satın alır.
Bu facebooktaki bir sürü uygulamadan sadece bir tanesidir. Bu bir oyundur ve diğer facebook oyunları gibi, amacı sizi facebook’a bağlamaktır. Yani düzenli olarak facebook girmenize yol açar. Bu oyundaki amaç tarlanızı ekip biçerek para kazanmak ve bu paraları harcamaktır.
Para kazanmak ve oyun içindeki araçlar:
Para kazanmaya başlamak için en başta tarlanızı oluşturmanız lazım. Bunun için en başta Plow Tool seçin ve alanlar oluşturmaya başlayın. Oluşturduğunuz tarlalar kahverengi olacaktır. Bu durumdayken ekmeye başlayabilirsiniz. Plow tool tarla oluşturmaya yarar. Hemen sağındaki Delete Tool ise varolan eşyaları ya da tarlaları silmeye yarar. Plant/harvest tool ise ekip biçmek içindir. Plant tohum ekmek ve de harvest toplamak anlamına gelir. Ekime hazır tarlanız yoksa bu araç ile tarlanızı yenilersiniz. Sonra hazır olan tarlayı bu araçla tıklarsanız, tohum satın alma ekranı yani market çıkacaktır. Buradan en uygun tohumu alıp ekeceksiniz. Tohum çeşitine göre 4 saat, 12 saat 1 gün bekleyecek ve o süre sonunda olgunlaşan meyve ve sebzeleri toplayacaksınız. Bu sayede para kazanacaksınız.
Tarla bahçe işleri derken çok yorulan facebook kullanıcıları için yeni bir oyun hazırlanıyor. Özellikle beylerin ilgisini çekecek gibi görünen oyun FİFA Superstars.
Electronic Arts, Facebook kullanıcıları için bir Fifa oyunu hazırladığını açıkladı. Oyun Playfish tarafından geliştirilecek ve facebook üzerinden çoklu oyuncu seçeneği sunacakmış.
EA Sports başkanı Peter Moore haberi doğrularken blog yazısında, milyonlarca hayranın Facebook üzerinden birbirleriyle FIFA Dünya Kupası’nı kazanmak için yarışacağını söylüyor. FIFA Superstars’ın menajerlik sistemine mi yoksa oynanışa mı ağırlık vereceği henüz bilinmiyor.
Oyun Playfish tarafından geliştirilecek ve Facebook üzerinden çoklu oyuncu seçeneği sunacak.
EA Sports başkanı Peter Moore haberi doğrularken blog yazısında, milyonlarca hayranın Facebook üzerinden birbirleriyle FIFA Dünya Kupası’nı kazanmak için yarışacağını söylüyor.
Zynga gibi bir firmanın Facebook üzerindeki büyük başarısından sonra EA, Facebook kullanıcılarının seveceği bir FIFA yaparsa, çok büyük bir kitleye ulaşmaması için bir sebep yok. FIFA Superstars’ın menajerlik sistemine mi yoksa oynanışa mı ağırlık vereceği henüz bilinmeyen detaylar arasında.
Ali Güngör O gün, bugündür! Peki ama Facebook’tan kaç kişi çıkacak? İşte cevabı olan şaşırtıcı sayı…
Bugün Facebook’tan çıkma günü
Facebook’un gizlilik ayarlarının değişip durması, yapılan büyük hatalar ve dahası duyarsız açıklamalar kullanıcıları çıldırttı.
500 milyon kullanıcıya sahip Facebook’ta bir dalgalanma oldu ve siteyi terketmeyi düşündüğünü söyleyen insanların sayısı arttı. Daha önce memnuniyetsizlik site tasarımındaki değişikliklerdi ama Facebook geri adım atmamıştı.
Bu defa işler farklı yürüdü ve Facebook yöneticileri “Biz değiştik” diyerek basit, kullanışlı ve işe yarar gizlilik ayarları için söz verdi. Facebook hesabını açanlar şu an yeni ayarları görebiliyorlar.
Kalabalık değiller…
Sophos araştırması, kullanıcıların yüzde 60’ının çıkmayı düşündüğünü gösteriyordu. Ancak bu değişiklikten midir, yoksa kullanıcıların “düşünmekle” kalmasından mıdır bilinmez, Quit Facebook Day isimli etkinliğe katılacağını belirten kişi sayısı oldukça az.
31 Mayıs tarihli etkinlikte Facebook’u terkedeceğini söyleyen kişi sayısı şu an sadece 24.000 civarında. Bu da Facebook kullanıcı sayısının yüzde değil, binde biri bile değil. Elbette kaç kişini çıkacağını etkinlik tamamlandığında ve 31 Mayıs geride kaldığında göreceğiz. chip
Flickr Üyelik, Flickr Üye Olmak için, Flickr nasıl Üye Olunur
Flickr’a üye olmak için yapmanız gereken bir Yahoo e-mail hesabı sahibi olmak. Yahoo hesabınız varsa, kayıt olmanıza gerek yoktur. Şayet Yahoo mail hesabınız varsa, Flickr’a Yahoo kullanıcı adı ve şifrenizle doğrudan doğruya giriş yapabilirsiniz.. Yahoo hesabınız yoksa, bir Yahoo e-mail hesabı almalısınız. Daha sonra, Flickr ana sayfasından “Sign in” linkine tıklayarak, giriş yapabilirsiniz.
Değmeyin feryadıma figanıma değmeyin eğer sevda bu demekse… Ben vazgeçtim
SEVMEYİN BENİ…
Sevgi oyuncak oldu herkesin elinde.! Kalpler hep yaralıgözler yaşlı.! Seven bırakıyorsevilen hergün kırılıyor parçalanıyor… Neden bütün bunlar? Cesaret istemez mi aşk? Biraz tutkuşevkatsadakat istemez mi aşk? Sahip değilseniz bu özelliklerekorkuyorsanız sevmeye sakın sevmeyin beni. Seni seviyorum diyip kaçacaksanız hiçbir şey olmamış gibi birde dostum olmaya çalışacaksınız
SEVMEYİN BENİ
Ben herşeyi göze alabilecek mutluluğun cisimde değil ruhta bulunduğuna inanan insanları kabul ederim gönlüme. Biraz cesur her daim dürüst olamıyorsanız gelmeyin bana.
Aşk kolay mı? Aşk doğruluk isteraşk emek isterbiraz çılgınlık ister. Yaşama sevinciniz yoksa sevmiyorsanız hayatı beni de sevmeyin. Yalan sevgilere ihtiyacım yok benim. Yalan bir sevgidense ömür boyu yalnız kalmayı tercih ederim ben. Aldatmamaldanmamyıkılırım ama çabuk toparlanırım. Paylaşmayısevgi dolu olmayı severim.
KALDIRAMAYACAKSANIZ BENİM SEVGİMİ
SEVMEYİN BENİ…
Hani kardelen güneşe aşık olur da karlar altından kafasını çıkarır ya bir kardelen kadar cesaretiniz yoksa aşık olmayın.
“Seninle yaşamak için geldim bu yalnız dünyaya. Senin kollarında yaşlanmak, ruhunda kaybolmak yıllarca” Böyle başladı ruhumun öyküsü… Ne zaman gördüm seni? Ne zaman baktın bana? işte o gün bu gündür anladım. Nasıl da gülümsermiş. Nasıl da “sen de bizdensin…” dermiş. Nasıl da dertleri unuttururmuş meğer hayat. Bir gün bana sevgiyi anlatsalar anlamazdım. Hatta inanmazdım. Olmayacak kadar uzaktı bana çünkü. Tutunamayacağım kadar uzak. Büyüyemeyen bir gönül ve onun ardına saklanan aşk. İçim öylesine kapalıydı, bilmeceydi. Birbirlerine bu kadar yakın ama bir o kadar kopuk olabilir mi? Gönülle aşk… Kopuktu benim işte. Düğüm kaldırmaz bir kopukluk. Yama yapılmaz bir açıklık. Sevdasızlık her yanımdaydı. Kaçışlar esas oğlandı. Umut uvertür olarak bile sahne almıyordu. Hayat ise derin bir uykuda, gözlerini kaybetmiş gibiydi, beni mi görecekti? Ancak ne olduysa oldu, sen çıkageldin. Poyrazı mı yoksa lodosu mu aldın ardına? Olsa olsa ada poyrazıdır ardındaki Zira bu kadar şiddetli bir giriş yapamazdın hayatıma. Acımasız pike. İlk önceleri umursamadım. Geldiği gibi gider melankolime sığındım hemen. Bir korku, anlaşılmaz bir kaçış, beni böyle düşünmeye sürüklüyordu. Yoksa, sevip, doyasıya sevilmeyi hangi insan istemez. Ben bu korkularla haşır neşir olurken sen boş durmuyor adeta ruhumun temellerini atıyormuşsun. Anlayamadım. Çıkagelmenin ardında, nereden geldiği belli olmayan, o derin fakat ruhumu ehlileştiren bakışlarını kilitledin gözlerimin umursamaz köşelerine. Hatta inanmaz kuytularına. Ya kalbime verdiğin geçici olmayan hasar? Tabela bile asmadın “Verdiğim geçici olmayan hasar için affet” diye. Her gece kalp sızlamalarıyla koyuyorum başımı yastığa. Sonra da göz kapaklarımla amansız bir mücadeleye tutuşuyorum. Onlar diyor ki; “kapanmayacağım”, Bense; “kapanın artık” demekten helak oluyorum. Nefesim beni terk etmiş, seni solur olmuş zaten. Nefessizim. Bedenim hareketsiz. Dokunmalarını beklercesine mahzun. Dilim susmuş, adından başka bir kelime yokmuşçasına. O çok şikayetçi olduğum hayat ise bıyık altından gülümsüyor, sevimli olma çabaları içinde. Şimdilerde bana “ben sana söylemiştim” demelerde. “Bendensin” derken ciddiymiş hani. Gerçekten de ondan oldum artık. Böyle şeylerden sürekli şikayet eden ben artık edemez durumlardayım. Elim ayağım kesilmiş, beni terk etmişler sanki. Beynim kalbimin oyununa gelmiş ve uzun süreli beraberlik yaşamaya başlamışlar adeta. Sen böyle süzüldün ruhuma işte. Ne bir haber ne de bir uyarı. Fütursuzca geldin, sana has tavrınla. Korkak hatta kaçışlara kapılmış ruhumu alt üst ettin. Olsun. Olsun ki seni yaşıyor, Olsun ki bedenime söz geçiremiyor ruhum. Geldin ve dedin ki; “Seninle yaşamak için geldim bu yalnız dünyaya. Senin kollarında yaşlanmak, ruhunda kaybolmak yıllarca” Tüm korkaklığıma ve kaçmalarıma karşın; Nasıl yaşamam seninle? Nasıl yaşlanmam? Nasıl kaybolmam ruhunda? Söyle nasıl..
Yanı başlı bir sevda Kuşkulu bir bekleyişle hükümlü Gel desen bütün korkunç yargılar susacak Katmerli günahlarda ezilecek zaman Gel desen Aşk anımsanmaz oysa Yaşanır tıpkı şiirler gibi Hep sen yüklü bir şarkı çalar kapımı ıslak akşamlarda Kıskaç kıskaç daralır boğazımda gir diyemem Yatılı bir yokluğun kalır içimde Buruk ve sancılı Sabah sabah sana bir şey söyleyeyimmi Ben,ben oldum olası bir seni sevdim Karaçam gözlerinin iz düşümü tam ortasında yüreğimin Sevgilerim büyük olurdu Evreni sığmazdı hasretliğim Gel dinle beni Ayrılığa yumukla yakınlaş biraz Bir ilkindi sofrası dudaklarım sana kurudu Tüm yargıları unut Gel vede parçala yalnızlığı
Yoksa yoksa gelme dicem Hep aynalarda kal dicem gülümser Tutki usuma perçinlemişim seni En ağır sevgilerle Bakışların gözlerime günışığı neylersin Bir şiirsin dilimde söküp atamadığım En unuttuğum anda bile alıp başıma kaçışım sana Kınadılar beni,kınadılar beni Küfr etti anam doğurduğuna küfr etti
Yoksa yoksa gelme dicem Hep böyle aynalarda kal dicem gülümser Tutki otuz tonluk kantarlar tartmıyorlar yalnızlığımı En sevdiğim antalyaya tokatlıyor ağıtları poyratça Piri reis vapuruna yüklendi bu akşam liman dolusu umutlarım Mersin açıklarında olacak sabaha Seni arıyacak ve ben otel bonjurda gözlerini desenliycem duvarlara Bakışlarında bir ikinci baharı yazacak takvimler Yüreğimde, yüreğimde öyle büyüdükü hasretin ağrı dağı kadar
Öyle deme yar unutmak ne mümkün Gözleri bağlı dolap atları gibi döndü durdu yokluğun Dur diyen yok bilen yok gitti gelmez trenlerindeydi yetişini Ogün bugündür küstümdü sokaklara kala kaldım kan bulanmış kuytularda Yalnızlıklar bana ben sana aşina Bir türlü alışamadım yok oluşuna
Haberin ola haberin ola Beklentiler bulvarında sana deyin ne varsa silip süpürdü zaman Bir bostan korkuluğu bedenim kaldı yitiversen devrilir Bu yirminci şiir serkin tahta tabaklara işlemişim Süzme balı dudaklarından taşan tüm anaçutkuları Konya kaşıklarında asılı adı konmamaış sevdaların yaşmağa Tüm güneyim tanığımdır On şiir yazsam dokuzu seni anlatır
Kim ne derse desin Adresimdir yüreğin Herkes bilsin istiyorum Sevmenin böylesini Yoksa yoksa gelme dicem Hep böyle kal dicem aynalarda gülümser Tutki yüreğimi zor zapediyorum yokluğunda Ellerine kavuşmasam bir bıçak kesimi kalıyorum zamanla Bazen gelirsin düşlerime Aynalara düşerdi güzelliğin safinaz Bütün günahlarını kabulleniyorum Uzaktanda olsa Gül biraz, gül biraz
Çanakkale Zaferi şiirleri,Çanakkale savaşı ile ilgili şiir,Çanakkale şehitleri ile ilgili şiirler Çanakkale savaşı şiirleri,Çanakkale şiiri kısa
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
Gazi şehirlerimden , geçilmez Çanakkale , Nice şehitler verdik , fakat düşmedik dile , Bizi vuramazlardı , yaptılar birçok hile , Ne mutlu Türkiye’me yıkmadı onlar bile.
Ulaşamaz hiçbir güç , onun şeref şanına , Güçlü askerlerini topladı hep yanına , Çanakkale’yi seçti , kıydı soylu kanına , Ne mutlu Türkiye’me , sahipti vatanına.
Kana kan , dişe diş , savaşa koşuyorduk , Atlıyorduk ileri , tesadüf yaşıyorduk… Sanki savaş değil , cennete koşuyorduk, Ne mutlu Türkiye’me , sığmıyor taşıyorduk…
Bir bitiş miydi bu ? Yoksa diriliş mi ? Yoksa bir hasat mıydı , ya da biçiş mi ? Canlardan bir can alış , yoksa veriş mi ? Ne mutlu Türkiye’me , ona verilen iş mi ?
Yaşanan bu depremin ölçülmedi şiddeti , Kimindi belli değil , kemiği ve de eti, Yine de hep direndi , yıkmadı büyük seti , Ne mutlu Türkiye’me , solmadı benzi beti …
Milletim inanmıştı , yarış büyük olsa da , Biliyordu sonucu , onlar güçlü olsa da , Önüne düşman değil , yanan korlar dolsa da , Ne mutlu Türkiye’me “ dirilecek” solsa da …
( Hatice ÖLKE )
İSTİKLÂL ORDUSU ŞEHİTLERİNE
Düne kadar en vakur ölümlere güldünüz, Bugün bütün milletin gönlüne gömüldünüz, Rahat uyuyun son aşiyanınızda…
Artık ne gözünüzde köye dönmek emeli, Ne yaranızı saran ince bir kadın eli, Belki arkanızda yok bir ağlayanınız da…
Varsın dolu bulunsun bin elemle göğsünüz; Siz Tanrı’nın övdüğü kullardan büyüksünüz; Zemzem kutsiyeti var her damla kanınızda…
( Kemaleddin KAMU )
ZAFER TÜRKÜSÜ
Yaşamaz ölümü göze almayan, Zafer, göz yummadan koşana gider. Bayrağa kanının alı çalmayan, Gözyaşı boşana boşana gider!
Kazanmak istersen sen de zaferi, Gürleyen sesinle doldur gökleri, Zafer dedikleri kahraman peri, Susandan kaçar da coşana gider.
Bu yolda herkes bir, ey delikanlı, Diriler şerefli, ölüler şanlı! Yurt için dövüşen başı dumanlı, Her zaman bu şandan, o şana gider.
Beni, öpebildiğin kadar öp, ey özgürlük Yerden yere sürükle, duvarlara çivile Mavi ufuklarını yitirmede, bu körlük Bilinçsizce bir yaşam, dünyamız oldu çöplük.
Özgürlük savaşlarda, parmaklıklar ardında Bir annenin karnında, nefes alır özgürlük Çaresiz zamanlarda, denizler ortasında Uçuşan bulutlarda, şarkılarda özgürlük.
Beni, sevebildiğin kadar sev, ey özgürlük Okşa ak saçlarımı, bir anne şefkatiyle Parsellenmiş ormanlar, cahiliyet kötülük Delinmiş bir gökyüzü, dünyamız oldu küllük.
Özgürlük ateşleri, yakılıyor dağlarda Bir kuşun pençesinde, kıvranıyor özgürlük Kurumuş yapraklarda, savrulan rüzgarlarda Politik baskılarda, can çekişir özgürlük.
Ey Özgürlük Su gibi, Kana kana içmekmidir, Hasretle kucaklamak özümsemek, Midir özgürlük
Bir kuş gibi maviliklerde, Kanat çırpmak, Süzülmek özgürce, Sonra bir atmacanın pençesinde, Son bulmakmıdır özgürlük, Başıboş sessiz ve derinden, Bazende deli dolu akan bir, Irmak gibimidir özgürlük, Sonra bu ırmağın önüne, Biryerlerde gem vurmakmıdır özgürlük,
Uysal koyun olmakmıdır, Kan uykularda uyumakmıdır? özgürlük, Efendiler için yaşamakmıdır? Yoksa, Kendimiz için ölmekmidir özgürlük,
Köroğlunun narasından, Yankılanan dağlarmıdır özgürlük, Kış gecelerinin kurt ulumaları karışmış, Tipinin sesinde midir özgürlük, Yoksa, Yavrusunu doyurmak için, İmkansızlıklarla boğuşan ananın, Kurumuş göz yaşlarındamıdır özgürlük,
Eyy… Özgürlük, Nerdeysen çık ortaya, Yaşam özgürmüdür, Namlular arasında, İnsanlık özgürmüdür,insanlar arasında, Ben mehmet,sen Hasan,O Ali, Neye eşdeğerdir özgürlüğün bedeli, Olma namert safında ağırdır vebali,
Eyy… Özgürlük, Nerdeysen çık ortaya, En ağır bedeller senin için ödenir, Adına ne türküler söylenir, Taçlar düşer,Tahtlar gider uğruna, Kınalı gelinler bile kurban eylenir,
Mehmet Akif Ersoy şiirleri Mehmet Akif Ersoy güzel şiirleri en güzel Mehmet Akif Ersoy şiirleri
Atiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle İmânı olan kimse gebermez bu ölümle: Ey dipdiri meyyit, ‘İki el bir baş içindir’ Davransana Eller de senin, baş da senindir! His yok, hareket yok, acı yok Leş mi kesildin? Hayret veriyorsun bana Sen böyle değildin Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz? Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz? Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın? Esbâbı elinden atarak ye’se yapıştın! Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan Tek bir ışık olsun buluver Kalma yolundan Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk! Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk! Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın? Ye’s öyle bataktır ki; düşersen boğulursun Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun! Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar; Me’yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar Lânetleme bir ukde-i hâtır ki: çözülmez En korkulu câni gibi ye’sin yüzü gülmez! Mâdâm ki alçaklığı bir, ye’s ile sirkin; Mâdâm ki ondan daha mel’un daha çirkin Bir seyyie yoktur sana; ey unsur- îman, Nevmid olarak rahmet-i mev’ûd-u Hudâ’dan, Hüsrâna rıza verme Çalış Azmi bırakma; Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!
Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş Sesler de: ‘Vatan tehlikedeymiş Batıyormuş! ‘ Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından, Tek kol da yapışsam demiyor bir taraftan! Sâhipsiz olan memleketin batması haktır; Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var Feryâd ile kurtulması me’mûl ise haykır! Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır! ‘İş bitti Sebâtın sonu yoktur! ‘ deme, yılma Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma