Küçük mutluluklar için yaşadığın büyük acılar kaldı şimdi elinde taşıdığın büyük sevgiler kaldı küçük yüreğinde..
Bir kez daha tokatladı o acı gerçek yüzünü ‘boyundan büyük sevdin hep küçük kız..’ o kadar yandı ki için biten sevdalar ardından korkar oldun aşktancesaret edemedin artık sevmeye . .
Çünkü;
büyüktü işte sevmelerin herkesin sevgisi gibi basit değildi.. Her yüreğin kaldıracağı türden de değildi.. Bu aşk da.. Ayrılığın acısı da.. Ama sen güçlüydün işte zoru seviyordun ya; bu zor aşkıda en güzel şekilde yaşadı yüreğin ve ayrılığın acısına da katlanıyor şimdi..
Aah deli kız.. Hep deliydin sen.. Hep çocuktun işte.. Sevmelerinde bir deliden beklenecek gibi deliceydi.. Bakmadın görmedin ondan başkasını o vardı senin dünyanda.. Hatta dünyan oydu senin.. O dönüyordu etrafında ya da sen onun etrafında..
Delilikti bu yaptığın ama farkında değildin! Alışmıştın zaten sana ‘deli kız’ denmesine.. O yüzdende umrunda değildi onun için yaptığın delilikler.. Seviyordun çünkü.. Seviyordun deliler gibi..
Ve biliyorum hala seviyorsun deli kız.. Ama şimdi sus ! Çekil kabuğuna bitti de ! Ağla hıçkıra hıçkıra ağla deli gibi deliler gibi !
Ya da yok hayır !
Dur!
Sakın bir damla daha gözyaşı dökme! Unutmasen güçlüsün deli kız.. Çok güçlüsün.. Buda geçecek bu acılarda bitecek birgün. . Sen asla yenilme.. Asla kaybettiğini düşünme..
Hadi kaldır şimdi başını sil gözyaşını.. Gülümse.. Ve dayan deli kız.. Dayan..
Tam göğsünün ortasında bir yerin acıyacak… Evinin, seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksin… Sokağa fırlayacaksın… Sokaklar da dar gelecek… Tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi… Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü… Kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin… Birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan… “Önemli olan sağlık.” “Yaşamak güzel.” “Boş ver, her şey unutulur.” Sen hiçbirini duymayacaksın…
Gözyaşlarından etrafı göremez hale geleceksin… Ondan, ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksin… Hep ondan bahsetmek isteyeceksin… “ölüme çare bulundu” ya da “yarın kıyamet kopacakmış” deseler başını kaldırıp “ne dedin?” diye sormayacaksın…
Yalnız kalmak isteyeceksin… Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak… İkisi de yetmeyecek… Geçmişi düşüneceksin… Neredeyse dakika dakika… Ama kötüleri atlayarak… Onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin… Gittiğin yerlere gitmek… Bu sana hiç iyi gelmeyecek… Ama bile bile yapacaksın… Biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksın… Aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yaşamak için direneceksin… Hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin… Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin… Herkesi ona benzetip… Kimseyi onun yerine koyamayacaksın… Hiç bir şey oyalamayacak seni… İlaçlara sığınacaksın… Birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan…
Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren… Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek… Boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin… Uyumak zor, uyanmak kolay olacak… Sabahı iple çekeceksin… Bazen de “hiç güneş doğmasa” diyeceksin… Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler… Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin… Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak isteyeceksin… nafile…
Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek… Rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin… Her sıçrayarak uyandığında onun adını söylediğini fark edeceksin… Telefonun çalmasını bekleyeceksin… Aramayacağını bile bile… Her çaldığında yüreğin ağzına gelecek… Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla… Yüreğin burkulacak… Canın yanacak… Bir daha sevmemeye yemin edeceksin… Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden… Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın… Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için kendinden nefretedeceksin… Yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin… Onunla hiçbir anının olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek… Ama bir umut… Onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu… Bu umut seni gitmekten alıkoyacak… Gel gitler içinde yaşayacaksın… Buna yaşamak denirse… Razı mısın bütün bunlara…? Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye…? O halde aşık olabilirsin
Evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksin… Sokağa fırlayacaksın… Sokaklar da dar gelecek… Tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi… Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü… Kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin… Birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan… “Yasamak güzel.” “Bos ver, her şey unutulur.” Sen hiçbirini duymayacaksın… Gözyaşlarından etrafı göremez hale geleceksin… Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksin… Hep ondan bahsetmek isteyeceksin… “Ölüme çare bulundu” ya da “Yarın kıyamet kopacakmış” deseler başını kaldırıp Ne dedin?” diye sormayacaksın… Yalnız kalmak isteyeceksin… Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak… İkisi de yetmeyecek… Geçmişi düşüneceksin… Neredeyse dakika dakika… Ama kötüleri atlayarak… Onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin… Gittiğin yerlere gitmek… Bu sana hiç iyi gelmeyecek… Ama bile bile yapacaksın… Biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksın… Aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yasamak için direneceksin… Hayatinin geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin. Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin… Herkesi ona benzetip… Kimseyi onun yerine koyamayacaksın… Hiçbir şey oyalamayacak seni… İlaçlara sığınacaksın… Birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan. Sadece bir müddet buzlu camin arkasından seyrettiren… Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek… Boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin… Uyumak zor, uyanmak kolay olacak… Sabahı iple çekeceksin… Bazen de “Hiç güneş doğmasa” diyeceksin… Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler… Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak isteyeceksin Nafile… Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek… Rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin… Her sıçrayarak uyandığında onun adini söylediğini fark edeceksin… Telefonun çalmasını bekleyeceksin… Aramayacağını bile bile… Her çaldığında yüreğin ağzına gelecek… Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla… Yüreğin burkulacak… Canin yanacak… Bir daha sevmemeye yemin edeceksin… Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden… Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın… Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için nefret edeceksin… Yasadığın şehri terk etmek isteyeceksin… Onunla hiçbir aninin olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek…
Ama bir umut… Onunla bir gün bir yerde karsılaşmak umudu… Bu umut seni gitmekten alıkoyacak…
Gel gitler içinde yasayacaksın… Buna yasamak denirse… Razı mısın bütün bunlara… Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye…
Dur Yolcu Mehmet Akif Ersoy Mehmet Akif Ersoy Ey Yolcu!… Mehmet Akif Ersoy Ey Yolcu Şiiri
Ey Yolcu
Gitme, ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım: Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım: Ne yapıp ye’simi kahreyleyeyim, bilmem ki? Öyle dehşetli muhitimde dönen matem ki!.. Ah! Karşımda vatan namına bir kabristan, Yatıyor şimdi… Nasıl yerlere geçmez insan? Şu mezarlar ki uzanmış gidiyor, ey yolcu, Nereden başladı yükselmeye, bak, nerde ucu!
Gözlerimden kaçırdığın bakışları Eline vereceğim bugün Yağmurlarınla ıslattığın ruhumla Gidip gelen düşlerimi Kalbime gömüp, Dualar okuyacağım ölen huzuruma…
Gönlüm geçip giden baharın arkasından Yolların gizemli yanlarına bakarken Elimde titrettiğim ‘sen dokunuşlarına Bir nefeslik soluk aldırıp, Şiirime yerleştireceğim…
Yüzüme çarpan ayın gölgesinde Paramparça olan umutlarımı Terk ediliş namına edilen Feryat figan nidaları (vedaları) Toplayıp, Gece rüzgârına çalacağım…
/Son trenin son yolcusu gibi Bineceğim bu geceki rüyalarına Göreceksin aşkın tesirini Ve sen! Hissedeceksin bendeki aşkın nasıl nefretleştiğini/
Teninde ayrılığın soğuk dokunuşları varken (dururken) Bendeki senin götürdüklerini Eline alıp, Bin parçaya böleceksin ettiğin yeminleri…
Çıkarken kırık, dökük ‘sen köprülerinden Dokunduğun her yer, Yanık aşk kokusu olacak, Kapkaranlık hayallerimin gizinin Anlaşılmaz görünüşünden Ölü kalbimi görüp, Toprak alacaksın üstünden…
Usulca yalvarırken Tanrıya, Güneş kokulu aşkları dileyip, Meleklerden aldığım hazla, Seni isteyeceğim yaratandan Kabul olur musun?
Tugbam sitesinde en güzel Ömer Hayyamdan sizler için hazırlandı . Buyurun Ömer Hayyamdan
Dünyada akla değer veren yok madam, Aklı az olanın parası çok madem, Getir şu şarabı, alsın aklımızı: Belki böyle beğenir bizi el alem!
Ezeli sırları ne sen bilirsin ne de ben Bu muammayı ne sen okuyabilirsin ne de ben Perde ardında sen ben dedikodusu var amma… Perde kalktı mı ne sen kalırsın ne de ben
Sevgiyle yoğurulmamışsa yüreğin, Tekkede manastırda eremezsin. Bir kez gerçekten sevdinmi bu dünyada, Cennetin, Cehennemin üstündesin.
Bir kalb ki onun sevmesi aldanması yok Tutkunluğu yok , bir güzele yanması yok Bin kez yazık olsun sevisiz yüreğe Aşksız geçecek günlerin faydası yok