sevdiğin kişiyi rüyanda görmek rüyada sevdiğinizi görmek rüyanda sevdiğin kişiyi görmek
Rüyada görülen sevgili, gerek kız gerek erkek olsun, bekarlar için mutlu bir karşılaşma demektir, güzel bir evliliğe yorumlanır.
Rüyada eski sevgili’yi görmek ise uzun zamandır ödeyemediği bir borçtan dolayı üzüleceğine; evliler için eski sevgiliyi rüyada görmek, aile içerisine olacak hoşnutsuzluğa işarettir.
Rüyada sevgiliyi görmek; güler yüzlü ise ondan güzel bir haber alacağınıza, sinirli ise bir dedikodu yüzünden ufak bir tartışma yaşayacağınıza yorumlanır.
Sevgili ile gezmek; muradınıza ereceğinize, kavga etmek; evleneceğinize işarettir.
Bazen de, rüyada sevgilinizi görmek, sevgilisi olanlar için ayriliga, olmayanlar için yeni bir sevgili edinecegine isarettir.
Gerçek adı Fahrettin Cüreklibatır olan Türk Sineması’nın ünlü jönü, 1937 yılında Eskişehir’de doğdu. Çocukluğu çiftlikte geçti. Daha sonra Eskişehir Necatibey İlkokulu’na gitti. Çocukluğunda en sevdiği hikayeler menkıbelerdi. Battal Gazi, Köroğlu hikayeleri ile büyüdü. Eskişehir Lisesi’ne devam ettiği dönemde hikayeler yazıyor ve bunları dergilere gönderiyordu. İstanbul’a giderek tıp fakültesi sınavlarına girdi ve kazandı. Tıp eğitimine devam ederken İstanbul’daki arkadaşlarıyla “Erek” adlı bir dergi çıkarttı. Dergide şiirleri ve hikayeleri yer alıyordu. 1957 yılında Cemal Süreyya ile tanıştı ve öykülerini değerlendirerek onu “Pazar Postası”na gönderdi. 1963 yılında “Artist” dergisinin düzenlediği sinema artisti yarışmasına girdi ve birinci oldu. Ertesi yıl filmlerde küçük roller almaya başlamıştı. Tıp fakültesini bitirmesinin ardından Eskişehir’e döndü.
1963 yazında Halit Refiğ ile “Şafak Bekçileri” adlı filmin çekimleri sırasında tanıştı. 1. Hava Üssü’nde jet savaş pilotlarının yaşamı ile ilgili bir film çeken Halit Refiğ, o sırada Hava Kuvvetleri’nde doktor olarak yedek subaylığını yapan Cüneyt Arkın’a filmdeki rollerden birini teklif etti. Ancak yönetmelikler yüzünden bu filmde rol alamadı. Aynı yılın sonbaharında Halit Refiğ “Gurbet Kuşları” adlı filmin çekimlerine hazırlanırken askerliğini bitiren Cünety Arkın filmde rol aldı. Gazeteci Vecdi Benderli, Cüneyt Gökçer’den Cüneyt; Ramazan Arkın’dan Arkın isimlerini alıp birleştirerek “Cüneyt Arkın” ismini yarattı.
Başta romantik roller oynayan genç oyuncunun daha sonra hareketli sahnelere yatkınlığı dikkat çekti. İstanbul’a gelen sirklerde çalışanlardan akrobatik hareketler öğrendi. Burada kazandığı becerilerini Malkoçoğlu tarzı, kılıçlı ve atlı sahnelerde kullandı.
70li yıllara gelindiğinde Türkiye’nin en tanınan oyuncularından biri olmuştu. İtalya’da da ilgi gördü. “John Arkin” adıyla tanındı. Ancak dil sorunu yüzünden fazla tanınamadı. Ünlü yönetmen Halit Refiğ’e göre John Wayne, Burt LanCaster seviyesinde bir oyuncuydu. Yurtdışına açılabilseydi dünyaca tanınacak bir oyuncu olabilirdi.
Sosyal içerikli filmlerde de rol aldı ancak en çok tanınması Malkoçoğlu serisiyle oldu. 1982 yılında çektiği “Dünyayı Kurtaran Adam” adlı filmiyle dünya sinema tarihindeki en kötü 100 film arasına girmeyi başardı. 1992 yılında televizyonun yükselişiyle dizi oyunculuğu yapmaya başladı.
“Polis”(1992), “Zirvedekiler”(1993), “Merhamet”(1993), “Bizim Ev”(1995) gibi dizilerin ardından 1998 yılında “Gülün Bittiği Yer” adlı filmde oynadı. Ardından 2000 yılında yönetmenliğini yaptığı “Oğulcan”ı çekti. “Köpek”(2005) ve “Serseri”(2003) adlı dizilerde çalıştıktan sonra 2006 yılında “Dünyayı Kurtaran Adam”ın devamı olan “Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu” adlı filmde rol aldı.
Charles Darwin 12 Şubat 1809 tarihinde Shrewsbury’de, Robert Darwin ve Susannah Darwin’in altı çocuğundan beşincisi olarak doğdu. Baba tarafından Erasmus Darwin’in , anne tarafından da Josiah Wedgwoods’un torunuydu. Her iki aile de üniteryan inanışı tercih etmişlerdi ancak Darwin agnostik denilen bilinmezci bir düşünce yapısına sahipti.
15 Haziran 1817 annesini kaybetti. Bir sene sonra Shrewsbury okulunda eğitim görmeye başladı.
Darwin 1825 yılının yazını, Shropshire’ın fakir insanlarını tedavi etmeye çalışan babasına asistanlık yaparak geçirdi. Sonbaharda İskoçya’daki Edinburg Üniversitesi’nde eğitim görmeye başladı. Amelyatları acımasız bulmasından dolayı tıp okuluna bir türlü ısınamadı. Okulda çalışan ve azledilmiş bir köle olan John Edmonstone’ dan hayvan doldurma sanatını öğrendi. Edmonstone Darwin’e, Güney Amerika Yağmur Ormanları ile ilgili ilgi çekici hikayeler anlattı. Daha sonra bu süreçteki deneyimlerinden, “İnsan Türeyişi ve Cinsiyete Mahsus Seçme” kitabında, siyahların ve Avrupa’lıların farklı dış görünüşlere sahip olmalarına rağmen, yakın ilişkili olduklarını söyleyerek yararlandı.
1822 yılında kardeşiyle birlikte bir kimya laboratuarı kurdu. Bu laboratuar sayesinde Darwin, bilimsel deneylerin prensiplerini öğrendi.
Okuldaki ikinci senesinde doğa tarihiyle ilgilenen bir topluluğa katıldı. Burada Jean-Babtiste Larnarck’ın evrim teorisini öğrendi ve öğretmeni Robert Edmund Grant’le beraber deniz canlılarını inceledi. Bu araştırmalar sırasında Darwin, “homoloji” yi, yani birbirnden tamamen farklı türlerin aynı temel yapıya sahip organlarının bulunduğunu keşfetti. Darwin ayrıca Robert Jameson’dan bitkilerin sınıflandırılmasıyla ilgili dersler aldı ve Avrupa’nın en büyük müzelerinden biri olan Edinburgh Kraliyet Müzesi’nin bitki koleksiyonunun düzenlenmesinde öğretmenine yardımcı oldu.
1827 yılında babası Darwin’i tıp okulundan alarak, teoloji eğitimi alması için Cambridge Üniversitesi’ne bağlı Christ’s College’a kaydettirdi. Darwin burada tıp okulundan daha başarılı olsa da, biniciliği ve atıcılığı derslerine tercih etti. Bu dönemde kuzeni William Darwin Fox ile beraber böcek toplamaya başladı.
1828 yılında botanik profesörü John Stevens Henslow ile tanıştı ve yakın arakadaş oldu. 1831 yılında Henslow’dan aldığı dersler sayesinde okulundan başarıyla mezun oldu. 21 Şubat 1829 tarihinde ünlü böcekbilimci Frederick Hope ile tanıştı. Böcekler hakkında konuştukları uzun günler geçirdiler. Hope, Darwin’e koleksiyonu için yüzden fazla tür verdi.
İkametle ilgili mecburiyetlerden dolayı Darwin Haziran ayına kadar Cambridge’de kaldı. Öğretmeni Henslow’un tavsiye ve örneklerini takibeden Darwin, din eğitimi konusunda aceleci davranmamaya karar verdi.
1831 yılında Henslow, Darwin’i İngiliz Kraliyet Deniz Kuvvetleri Gemisi olan HMS Beagle’ın kaptanı Robert FitzRoy ile tanıştırdı. Gemi, Aralık 1831’de iki senelik bir Güney Amerika yolculuğuna çıkacaktı ve kaptan FitzRoy, kendisiyle birlikte gelecek iyi bir doğabilimci istiyordu. Henslow’un tavsiyesiyle Darwin gemiye kabul edildi.
6 Ocak 1832 tarihinde gemi, Tenerife Adası’ndaki Santa Cruz limanına ulaştı. Ancak İngiltere’deki kolera salgını yüzünden gemi mürettebatının karaya ayak basmasına izin verilmedi. 12 gün boyunca gemide, karantina altında tutuldular.
Darwin’in iki yıl sürmesi planlanan yolculuğu beş yıl sürdü. Bu yolculuk sırasında birçok canlı türü, jeolojik oluşum ve fosil keşfetti, bunlardan örnekler topladı. Bu bilgileri ve örnekleri zaman zaman Cambridge’e yolladı ve bu sayede kendisi orada olmamasına rağmen ünü doğabilimciler arasında yayıldı. Seyahatiyle ilgili ailesine yazdığı yazılar daha sonra “The Voyage of The Beagle” adıyla yayınlandı.
Darwin’in bu yolculuğu onu epey zorladı. Yolculuk boyunca deniz tutması ve ateşli hastalıklarla mücadele etti. 1834 Temmuz aynında, And Dağları’ndan Valparaiso’ya dönerken yakalandığı hastalık yüzünden, bir aya yakın zaman yataktan çıkamadı.
Kaptan FitzRoy’un Darwin’e yolculuğun başında verdiği, Charles Lylell’ın “Principles of Geology” (Jeolojinin Prensipleri ) kitabında, jeolojik oluşumların bugünkü hallerine çok uzun ve yavaş bir süreçten sonra geldiği yazmaktaydı. Darwin, yolculuğu boyunca yaptığı keşiflerde, bu bilgilerin doğruluğunu anladı. Şili’de yaptığı gözlemler sonucu, depremler ve volkanik faliyetlerle, birzamanlar deniz olan kıyının yükseldiğini fark etti. Darwin, And Dağları’nın yamaçlarında da, kumlu sahillerde yetişen ağaçların ve bitkilerin fosillerini buldu.
2 Ekim 1836’ da HMS Beagle dört yıl, dokuz ay ve beş günlük yolculuğun ardından İngiltere’ye ulaştı. 4 Ekim 1836’da Darwin yeniden evindeydi. 1836 kışını türlerle ilgili topladığı büyük koleksiyonunu düzenleyerek geçirdi.
4 Ocak 1837 Darwin için çok önemli bir gündü. Bu tarihte Darwin, Londra’daki “Royal Geological Society” önündeki ilk konuşmasını yaptı. Bütün önemli jeoloji uzmanlarının yer aldığı bu toplantı, Darwin’in kendini kanıtlaması için çok büyük bir fırsat oldu. Konuşmasının konusu, Güney Amerika’nın tarihsel jeolojik oluşumuydu. Gemiyle yaptığı seyahat sırasında elde ettiği bilgileri bu toplantıda katılımcılarla paylaştı. Bu konuşma toplantıya katılan bütün bilim adamlarından büyük ilgi gördü.
6 Mart 1837’de Darwin, kardeşiyle beraber Londra’ya taşındı. Birkaç hafta boyunca kardeşi Darwin’i Londra’daki önemli bilim adamlarıyla tanıştırdı. Bunlardan biri de ilk hesap makinesinin mucidi olan Charles Babbage’dı. Babbage Darwin’ i doğadaki her olayın belli kurallara dayandığı fikriyle tanıştırdı. Bu fikir Darwin’i türlerin geçirdikleri değişimlerle ilgili doğa kanunlarını öğrenmeye yöneltti. Bu sırada, Darwin’in Galapagos Adaları’ndan getirdiği kuşları inceleyen ornitolog John Gould, bu kuşların, Darwin’in düşündüğü gibi ispinoz ya da çalıkuşu olmadığını, hepsinin ispinozun farklı türleri olduğunu anladı. Darwin’in Beagle yolculuğu sayesinde keşfettiği hayvan fosilleri arasında, tembel hayvan benzeri memeliler, hipopotam benzeri otobur bir memeli ve armadillo benzeri zırhlı bir memeli de vardı. Darwin bu hayvanların düşündüğü gib anatomik olarak Afrika hayvanlarına değil, Güney Amerika hayvanlarına benzediğini anladı. Darwin’in bu çalışmaları sırasında Edinburgh Üniversitesi’nden hocası olan Robert Edmund ve Dr. James Gully gibi bir grup bilim adamı, toplum tarafından sapkınlık ve dinsizlikle suçlanmalarına rağmen, türlerin birbirine dönüşebileceği fikri üzerinde çalışmaya başladılar.
Darwin 1837 yılının yaz aylarını türlerin değişim geçirmeleri üzerinde düşünerek geçirdi. Anakıtalarda bulunan bazı bitki ve hayvan türlerine, okyanusun uzak yerlerinde nasıl rastladığını anlamay çalıştı. Bu sürecin tamamını kardeşiyle türlerin dönüşümü üzerine yeni fikirler üreterek geçirdi.
1837 Eylül ayında, stres ve aşırı çalışma temposu yüzünden kalbiyle ilgili sorunlar yaşamaya başladı. Kısa bir süre için çalışmalarına ara verdi ve Shrewsbury’e gitti. Burada geçirdiği zamanının çoğunu kuzeni Emma Wedgewood’a ayırdı.
Şubat 1838’ de, H.M.S Beagle gemisinde yazmaya başladığı günlüklerinin ilk cildini yayınladı. Aynı ay içinde Entomoloji Topluluğu’nun başkan yardımcısı oldu. 28 Mart 1838’de Londra Hayvanat Bahçesi’ne getirilen yeni bir canlı çok ilgisini çekti. Bu, Jenny adı verilen bir orangutandı, saatlerini Janny’i izleyerek ve küçük bir çocukla olan duygusal davranış benzerliklerini inceleyerek geçirdi.
1838’in yaz aylarında, Darwin evliliği düşünmeye başladı, ama onun için evlilik yapacağı çalışmalar için büyük bir zaman kaybı olacaktı, diğer taraftan ona bakacak ve sohbet edebileceği biri fikri cazip geliyordu. Kuzeni Emma’ya olan ilgisinden babasına bahsetti, babasından onay aldı. 29 Ocak 1839’da evlendi.
1838 Haziran’ında Darwin’in sağlık problemleri arttı. Kalbi ve midesi daha sık ve ağır rahatsızlıklar geçiriyordu. Bunun üzerine İskoçya’ya tatile gitmeye karar verdi. Burada ünlü “Paralel Yollar” üzerinde çalıştı.
27 Aralık 1839 tarihinde ilk çocukları olan William Erasmus Darwin dünyaya geldi.2 Mart 1841 tarihinde ikinci çocukları Anne Elizabeth Darwin dünyaya geldi.
1940 yılının büyük bir kısmını hastalıkları yüzünden yatakta geçirdi. Bu süreç içinde çok az çalışabildi.
Mayıs 1842’de, araştırma serilerinden “The Structure and Distribution of Coral Reefs” yayınlandı. Aynı yıl darwin türlerin değişimi ve doğal seleksiyon ile ilgili yazılar yazdı. Bu yazılarında Darwin, doğa kanunlarının oluşumunu dinle temellendirdi.
23 Eylül 1842 tarihinde, Mary Eleanor Darwin doğdu ancak 18 Ekim’de öldü. 25 Eylül 1843 tarihinde Henrietta Darwin dünyaya geldi. Aynı yıl Beagle yolculuğunu anlatan serisini tamamladı. Bu seri; “Fosiller”, “Memeliler”, “Kuşlar”, “Balıklar” ve “Sürüngenler” olarak beş bölüme ayrılıyordu.
1844 sonbaharında, “Geological Observations on South America” yı yazmaya başladı. Bu kitap And Dağları’nın oluşumuyla ilgili incelemelerini anlatıyordu. Eylül 1846’da kitabı tamamladı.
9 Temmuz 1845 tarihinde diğer oğlu George Darwin, 8 Temmuz 1847’de Elizabeth Darwin, 16 Ağustos 1848’de Francis Darwin dünyaya geldi.
13 Kasım 1848’de, babası Dr. Robert Darwin öldü. Darwin bu sırada geçirdiği ağır hastalık yüzünden babasının cenazesine katılamadı. Gördüğü tedavilerden sonra toparlandı ve araştırmalarına geri döndü. Ocak 1850’de sekizinci çocukları olan Leonard Darwin doğdu.
Darwin türlerin bukadar geniş bir coğrafyaya nasıl yayıldığını merakediyordu. Bu konuyla ilgili yaptığı deneylerde, bir bitki tohumunu bir aya yakın bir süre suda bırakıp, daha sonra toprağa diktiğinde filizlendiği sonucuyla karşılaştı. Bu sonuca göre türler buşekilde çok uzak bölgelere gidebilirdi.
13 Mayıs 1851’de Horace Darwin ve 6 Aralık 1856’da son olarak Charles Waring Darwin doğdu. Charles Waring 1858’de öldü.
1853’te deniz kabukluluarıyla ilgili yaptığı araştırmalarıyla, İngiliz “Royal Society” tarafından madalya ile onurlandırıldı. Bu tarihe kadar jeolog olarak bilinen Darwin, bundan sonra biyolog olarak anılmaya başlandı. Bu çalışmalarında Darwin, deniz kabuklularının değişen şartlara göre küçük değişimler geçirebileceğini gözlemledi.
22 Kasım 1859 tarihinde “Origin of Species” (Türlerin Kökenleri) yayınlandı. Büyük bölümü piyasaya çıktığı ilk gün satıldı. Bu büyük başarısının ardından Darwin, ikinci baskının hazırlıklarını yapmaya başladı. 1860 yılında Thomas Huxley isimli bir gazeteci, “Darwinizm” kelimesini ilk defa kullandığı bir yazı yazdı. 1867 yılında Darwin’in evrim teorisi Avrupa’da yayılmaya başladı.
Mart 1871’de “Descent of Man” yayınlandı. Bu kitabı da “Origin of Species” gibi büyük ilgi gördü. 1875 Temmuzunda da “Insectivorous Plants” yayınlandı.
1880 yılının başından itibaren rahatsızlıkları giderek artan Darwin, geçirdiği kalp krizi sonucu, 19 Nisan 1882’ de Londra’da hayatını kaybetti.
Charles Robert Darwin yaşamı boyunca bilime büyük katkılarda bulunmuştur. Evrim teorisiyle özdeşleştirilmesine rağmen, birbiriyle ilişkili birçok farklı bilim dalının gelişmesine ve temellerinin atılmasına önayak olmuştur. Oluşturduğu evrim teorisi bugün, paleontoloji, genetik ve embriyoloji gibi bilimler tarafından geliştirilmektedir.
Newton 4 ocak 1643’te İngiltere’nin Lincolnshire kentinde doğdu. Çiftçi olan babasını doğumundan üç ay önce kaybetmişti. Annesi ikinci kere evlendi. İkinci evlilikten üç üvey kardeşi olan Isaac anneannesinde kalıyordu. On iki yaşında Grantham’da King’s School’a yazılan Newton, bu okulu 1661’de bitirdi. Aynı yıl Cambridge Üniversitesi’ndeki Trinity Kolej’e girdi. Nisan 1665’te bu okuldan lisans derecesini aldı. Lisansüstü çalışmalarına başlayacağı sırada ortalığı saran veba salgını yüzünden üniversite kapatıldı.
Salgından korunma amacıyla annesinin çiftliğine sığınan Newton, burada geçirdiği iki yıl boyunca en önemli buluşlarını gerçekleştirdi. 1667’de Trinity Kollej’e öğretim üyesi olarak döndüğünde diferansiyel ve integral hesabın temellerini atmış, beyaz ışığın renkli bileşenlerine ayrıştırılabileceğini saptamış ve cisimlerin birbirlerini, uzaklıklarının karesi ile ters orantılı olarak çektikleri sonucuna ulaşmıştı. Çekingenliği yüzünden Newton her biri bilimde devrim yaratacak nitelikteki bu buluşların çoğunu uzun yıllar sonra (örneğin türev ve integral hesabı 38 yıl sonra) yayınlamıştır.
Lisansüstü çalışmasını ertesi yıl tamamlayan Newton 1669’da henüz 27 yaşındayken Cambridge Üniversitesi’nde matematik profesörlüğüne getirildi. 1671’de ilk aynalı teleskopu gerçekleştirdi, ve ertesi yıl Royal Society üyeliğine seçildi. Royal Society’e sunduğu renk olgusuna ilişkin bildirisinin eleştirilere hedef olması, özellikle Robert Hooke tarafından şiddetle eleştirilmesi üzerine Newton tümüyle içine kapanarak, bilim dünyasıyla ilişkisini kesti.
1675’de optik konusundaki iki bildirisi yeni tartışmalara yol açtı. Hooke makalelerdeki bazı sonuçların kendi buluşu olduğunu, Newton’un bunlara sahip çıktığını öne sürdü. Bütün bu tartışma ve eleştiriler sonucunda 1678’de ruhsal bunalıma giren Newton ancak yakın dostu ünlü astronom ve matematikçi Edmond Halley’in çabalarıyla altı yıl sonra bilimsel çalışmalarına geri döndü. Newton’un Başarıları
Gelmiş geçmiş bilim adamlarının en büyüklerinden biri olarak kabul edilen Isaac Newton, matematik ve fizikte çok önemli buluşlar gerçekleştirdi. Matematikte (a+b)ª ifadesinin üstel seriye açınımını veren genel iki terimli teoremini buldu. Newton’un bilime en büyük katkısı mekanik alanındadır. Merkezi Kuvvet yasası ile Kepler yasalarını birlikte ele alarak kütleçekim yasasını ortaya koydu. Newton hareket yasaları olarak bilinen eylemsizlik ilkesi, kuvvetin kütle ile ivmenin çarpımına eşit olduğunu ifade eden yasa ve etki ile tepkinin eşitliği fiziğin en önemli yasalarındandır.
Newton yaptığı çalışmalarda bazı hesaplamaların içinden çıkamayınca kendi bulduğu formüllere uyması için bazı varsayımlar ortaya atmak zorunda kalmıştır. Kendisi de bu varsayımların hatalı olduğunu bilmesine rağmen bunları kullanmak zorunda kalmış. İlerleyen yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarla Newton’un bu hataları tespit edilmiştir. Ama yine de yaptığı çalışmalara kıyasla bunlar göz ardı edilmiştir.Isaac Newton bu çalışmaları ile ün kazanmıştır.
Newton Başlıca eserleri
-Method of Fluxions -De Motu Corporum in Gyrum (1684) -Philosophiae Naturalis Principia Mathematica (1687) -Opticks (1704) -Arithmetica Universalis (1707) -An Historical Account of Two Notable Corruptions of Scripture(1754)
3 Yaşında Erkek Olduğunu Reddetti 3 Yaşında Erkek Olduğunu Reddeden Çocuk
İngiltere’nin Essex kentinde yaşayan 4 yaşındaki Zach Avery 1 sene öncesine kadar erkek çizgi film kahramanlarına özeniyor ve tipik erkek çocuk davranışları sergiliyordu. 3 yaşına bastığında erkek çocuk gibi yaşamayı reddeden Zach saçlarını uzattı ve annesinden saçlarına kurdele takmasını istedi.
Zach’in anne-babası Theresa ile Darren Avery oğullarını doktora götürdüklerinde gerçeği öğrendi. Zach İngiltere’nin “Cinsiyet Kimlik Bozukluğu” hastalığına yakalanan en küçük hastalarından biriydi.
Zach’in dışında 3 çocuğu daha olan Theresa oğlunun bir gün gelip kendisine “Ben kızım” dediğini söyledi. Theresa sözlerine şöyle devam etti: “Erkek kimliğini reddettiğini ilk duyduğum zaman şaka yaptığını sandım. Neticede sadece 3 yaşında bir çocuktu. Fakat daha sonra cinsel organından rahatsız olduğunu onu kesmek istediğini söylediğini duyunca işin ciddiyetinin farkına vardım.”
Zach’in özel durumu yüzünden okulda zorluk çekmediğini, arkadaşlarının Zach’i Zach olduğu için sevdiklerini belirten Theresa şöyle konuştu: “Zach’in okulu bize çok destek oldu. Kızların da tercih edebildiği pantolonlu bir üniforma var. Şimdi onunla okula gidiyor. Ayrıca okul hem kızların hem de erkeklerin kullanabileceği bir tuvalet yaptırdı. Dolayısıyla şu an okul açısından Zach‘i rahatsız edebilecek bir konu gündemimizde yok.”
Hazineyi eritir, Cebinde kalmaz para. Kumar kötü bir illet, Alışan düşer dara,
Sağlık düşmanlarından Korun, her an uzak ol. Yaşamak istiyorsan, Kendine bul başka yol
İbrahim GÜNGÖR
Sigara (A. Necmettin ÇANGA) Boyun parmak kadar, Şöhretin dünyalar tutar, İçsem kötü, İçmesem kötü, Sigara sende ne var? Senin yüzünden, Anam kızar, babam kızar.
Gün olur, Paket paket içerim. Dumanlarının karasında, Rakseder düşüncelerim. O dumanlar ki, Bilirler de söylemezler, Delik deşik ciğerimi Bir sen varsın, Dudaklarımda, Bir de yar. Senin ne günahın var, Seni de yakarlar!
A. Necmettin ÇANGA
Sarhoş Baba Baba deyince güven duymalı, Baba deyince huzur bulmalı, Baba olunca sevgi vermeli, Bizi korkuyla besledin baba!
Akşam olunca isteriz biz de, Arkadaşımın babası gibi,eli paketle, Bir gün de saat altı yedi deyince, Yanıııp da eve gelsen olmaz mı baba?
Gece duyunca o sarhoş sesini, Zavallı annemin çektiklerini, Büyümekten, anne olmaktan çok korkarım, Sanki bütün babalar, kocalar senin gibi!
Hava kararmasın istiyorum, Akşam olmasın diliyorum, Çünkü o zaman çok mahsunum, Yaşamıma hiç anlam veremiyorum.
Ben 11 yaşında bir kızım, Bütün babalar size yalvarıyorum: Biz de isteriz mutlu bir yuva, Yok etmeyin bizi, alkol uğruna!
Ayşe Kılıç
Sigara (Nihayet AĞÇAY) Sigaranın zararı; cüzdanına, canına… İz bırakır, sinsice yayılırken kanına! Genizde paslı zehir, ciğerler zift kuyusu Aklını kullananlar asla içmez doğrusu. Rahat nefes alamaz, hırıltılı öksürük! Akciğer, gırtlak, kanser, genç yaşta hayat sönük!
[I]Nihayet AĞÇAY[/I
Sigara Seni Bıraktım Olduğun yer, zehir hem de duman Zararın insanlara çok-çok yaman Cebime zararın oluşmuştur her zaman Onun için artık sigara seni bıraktım Seni bir daha hiç içmemektir benim ahtım
Rahatsız ettin hem beni, hem de eşimi Bıraktım seni senden bıraksana peşimi Genç yaşımdayken çürütünce dişimi Onun için artık sigara seni bıraktım Seni bir daha hiç içmemektir ahtım…
Benzimde ki rengi benden almışsın İçimde hain düşman gibi kalmışsın Ömrümden çok çok seneler çalmışsın Onun için artık sigara seni bıraktım Seni bir daha hiç içmemektir benim ahtım…
Senin yüzünden ciğerler almaz oldu hava Ciğerler kararmışta olmuşlar sanki tava Sen varsın ya hiç ama hiç gerek var lava Onun için artık sigara seni çoktan bıraktım Seni bir daha hiç içmemektir benim ahtım…
Sigara senin bilmem ki neyine kanmışım Sen değil, meğer yıllarca ben yanmışım Özdilek Kırbaş’ım senden dertler almışım Onun için artık sigara seni bıraktım Seni bir daha hiç içmemektir benim ahtım…
Tugbam sitesinde en güzel Tatlı Dil İle İlgili Atasözleri sizler için hazırlandı . Buyurun Kısa Tatlı Dil İle İlgili Atasözleri Tatlı Dil İle İlgili Güzel Sözler Tatlı Dil İle İlgili Atasözleri ve Anlamları Dil İle İlgili Atasözleri
Baş dille tartılır.
Kişilerin ne kadar akıllı, ne kadar düşünceli oldukları söyledikleri sözlerle ölçülür. Çünkü konuşmaların tutarlı ve yerinde olup olmaması böyle bir ölçüm için en elverişli yolların başında gelir.
Bana benden her ne olursa, başım rahat bulur dilim susarsa
1. Hemen her kişi kendi geleceğini kendisi hazırlar. Kendisine gelecek zararların ya da faydaların tümü onun tutumuna bağlıdır, her şeyin sorumlusu o olur.
2. Ne söylediğini bilmeyen, sözlerinin onu nereye ulaştıracağını hesap etmeyen, lüzumsuz ve çok konuşan kimse, dili yüzünden çeşitli zararlara uğrar. Aksine diline bir çeki düzen veren, susmasını bilen ve ancak gerektiği yerde konuşan kimseler bu belâlardan uzak olur.
Bıçak yarası geçer (onulur), dil yarası geçmez (onulmaz).
Bıçak ya da herhangi bir silâhın açtığı yara bir süre sonra iyileşir, vücutça onulur. Ama dilden çıkan kötü ve acı sözlerin gönülde açtığı yara, bıraktığı izi kolay kolay kapanmaz; her hatırlamada yeniden açılır, insana üzüntü verir.
Bülbülün çektiği dil (i) belâsıdır.
Bir karganın kafese konup beslendiği pek görülmemiştir. Ama bülbül için kafesler sürekli yapılır durur. Bunun tek sebebi, sesinin güzelliğidir. O oldukça güzel öter ve bunun için yakalanıp kafese konur. İnsanlar bundan ders almalıdır. Çünkü düşünüp taşınmadan, sonunun nereye varacağını hesaplamadan sarf edilen sözler, insanın başına dert açabilir. Dili yüzünden belâya saplanıp zarar görebilir.
Dilin kemiği yok
Dil kolayca her yana dönebilir. Bu özelliğe sahip olan dilde, her türlü kelimeler de kolayca çıkar; insan doğru olmayan, birbiriyle çelişkili sözleri söyleyebilir; önce söylediğini sonra inkâr edip başka şekle çevirebilir.
Dilin cismi küçük, cürmü büyük
Konuşma organımız olan dil, küçük hacimli bir nesnedir. Küçük olmasına küçüktür ama büyük suçlar onunla işlenir. Kimi zaman sarf ettiği kötü sözler insanın başını belâya sokup felâketini hazırlayabilir.
Tatlı ye, tatlı söyle (konuş)
Kırıcı, üzücü, incitici konuşmalardan sakın; güzel, hoşa giden bir dil kullan; yerinde ve inandırıcı konuş ki karşındaki memnun olsun; sen de sevil ve sayıl.
Dilim seni dilim dilim dileyim, başıma geleni senden bileyim
İnsanların başına kimi felâketler, sıkıntılar da çok kez dilleri yüzünden gelir. dilini tutmayan, ne zaman ve nasıl konuşacağını bilmeyen insanların başlarına belâ geldiği ve bu yüzden pişmanlık duydukları çok görülmüştür.
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır
Sert ve kırıcı olmayan, yumuşak, hoşa giden, gönül alıcı, okşayıcı, etkileyici, inandırıcı ve yerinde söylenmiş söz insanın hoşuna gider; bu söz en azgın kişinin bile inadını kırar, onu yumuşatır ve yola getirir.
İyi ve etkili konuşmanın, en inatçı kişileri bile yumuşattığı anlamında kullanılır.
İnsan ilişkilerinde, iyi ve güzel konuşmanın büyük yeri ve önemi vardır. Kimi kişiler, inandıkları bir düşünceye inatla sarılırlar. Temelde yanlış ve sakıncalı olduklarını bildikleri halde bunda direnirler. Böyle kişileri düşüncelerinden caydırmak için sert sözler, buyruklar ve yasal yaptırımlar da yararlı olmayabilir. Onları ancak tatlı dille, inandırıcı sözlerle yavaş yavaş yumuşatma olanağı vardır. ” Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” sözünde, en kötü kişilerin bile inandırıcı, okşayıcı sözlerle yıla getirilebileceği düşüncesi anlatılmak istenmiştir. Yılan, bilindiği gibi hayvanlar arasında en soğuk, en sevimsiz bir yaratıktır. Yılan huylu kişiler, sertlikle değil; tatlı dille yumuşatılabilir.
Olumsuz düşünce ve davranışlarında anlamsız biçimde inatla direnenleri, öfke ile sertlikle değil; gönül okşayıcı tatlı sözlerle yola getirmeye çalışmak, yumuşatmak en doğru yoldur.
Acı (kötü) söz insanı (adamı) dininden (çıkarır), tatlı söz (dil) yılanı deliğinden (ininden) çıkarır
Onur kırıcı, sert, kötü sözler insanı öfkelendirir; sabrını taşırır, çileden çıkarır, hoş olmayan davranışlara sürükler. Bunun aksine yumuşak, tatlı, hoş sözler de öfkeli, geçimsiz, saldırgan insanları yatıştırabilir; zarar vermelerinin önüne geçip onları doğru yola sokabilir.
Tugbam sitesinde en güzel Msn Özlü Sözler sizler için hazırlandı . Buyurun Kısa Msn Özlü Sözler
Msn Özlü Sözler
Ask Cok Renkli Bir Cicektir Ama Yetistigi Yer Korkunc Ucurumlarin Kenaridir.(stendhal)
Sacma Bir Zamanin Kiyisinda Kurulmus Yasamdan Ne Fayda Beklenebilir Ki Gec Olmadan Gitmeli Siyrilmali Makamsiz Umutlarla Yanyana Guzel Bir Yasam Tasinmali Berrakliklara…
Tasi Delen Suyun Gucu Degil Damlalarin Surekliligidir.
Askverdiginize Pisman Olmadiginiz Sevginizdir..
Insanin Insana Verbilecegi En Olumsuz Hediyedir Sevgi.
Basim Diye Ogunmeyin Ne Gelirse Basa Gelir Diz Duserse Toprak Ustune Bas Duserse Tasa Gelir.
Denizler Yolculuga Cagirir Dururda Beni Gitmem, Dusunerek Geri Donecegim Gunu Ben Buyuk Ruzgarlari Severim Buyuk Olsun Askim Da, Ozlemim De Hepsi, Her Sey Ve Mahzun.
Gul Ki Ne Dusundugunu Bilmesinler…
Dusuncelerine Dikkat Et Eyleme Donusur! Eylemlerine Dikkat Et Aliskanliklara Donusur! Aliskanliklarina Dikkat Et Kisiligine Donusur! Kisiligine Dikkat Et Kisiligin Kaderindir!!
Siz Izin Vermedikce, Hic Kimse, Kendinizi Degersiz Hissettiremez!
Bilgisizler Icinde Bir Bilgin Oluler Icinde Diri Demektir…
Insanlarin Size Karsi Olmalari Diye Birsey Yoktur.onlar Kendi Menfaatlarinin Yanindadir.
Beklenen Gun Gelecekse Cekilen Cile Kutsaldir…
Karamsar Olmak Zor Degil, Zor Olan Cilgin Bir Firtinadan Sonra Gokkusagi Gibi Gulumseyebilmektir.
Kim Demis Alkol Kotu Diye,ben Herseyimi Ayikken Kaybettim!!
Insanlar Ruzgarla Haraket Edebilen Bir Gul Gibi Olmali Ki Etrafina Guzel Kokular Sacabilsin…
Ayakkabimin Alti Delikti Ama Ustu Her Zaman Boyaliydi…
Batan Gunes Umudumuz Dogan Gunes Tesellimiz Olsun.
Biz Isyankar Sokaklarda Buyuduk Gulum.anlamayiz Senin Gibi Balli Ekmek Yemeyi.biz 10 Yasinda Dunyaya,15 Yasinda Kasip Kavuran Asklara Isyan Etmisiz.bilmeyiz Kaygan Pistte Dansetmeyi.satmayiz On Kurus Icinbize Hakki Olan Sevenleri…
Sevipte Aglamayanlar Ben Sevdim Demesin.!!
Hayat Bir Film Gibi.cileli Yada Zevk Verici.gulup Aglayanida Var.aglayani Gulenide Var.gulenler Cok Aglar.aglayan Yurekleri Tas Baglar.her Bir Damlacikda Anilar.
Seni Digerlerinden Farksiz Yapmaya Tum Gucuyle Gece Gunduz Calisan Bir Dunyada, Kendin Olarak Kalabilmek, Dunyanin En Zor Savasini Vermek Demektir. Bu Savas Basladiginda Asla Bitmez…
Tenini Besleyip Gelistirmeye Bakma, Cunku O Sonunda Topraga Verilecek Bir Kurbandir.sen Gonlunu Beslemeye Bak.! Yucelere Gidecek, Sereflenecek Odur.
Hayat Ve Yasadiklarini Bir Okyanus Gibi Dusun…. Cilgin Ve Deli Dalgalara Isteyerek Girmezsin… Durgun Sular Kendini Belli Etmez Ve Ne Zaman Cosacagini Sen Bilemezsin.”
Kiz Dedigin Naz Etmez.erkek Dedigin Hic Urkmez.dostdan Dusman Olmaz, Gavurda Namus Olmaz, Guzelde Kusur Olmaz, Gercek Asktada Gurur Olmaz.
Kisa Bir Oykudur Hayat,ugruna Upuzun Acilar Cektigimiz,kisa Bir Turkudur Hayat,bir Daha Soylemek Icin Delirdigimiz…
Ben Hayatima Daha Fazla Gun Katamam, Ama Gunume Daha Fazla Hayat Katabilirim!
Insan Kalbindeki Gercek Ask,dortnala Giden Bir Attir,ne Dizginden Anlar,ne Laf Dinler…(confucius)
Insanlarin En Buyuk Mutlulugu Akillarini Dogru Kullanmayi Ogrenmeleridir. (r.descerlas)
Her Sedefte Inci Bulunmaz.(mevlana)
Ruzgara Hakim Olamiyorsan Yelkenlerini Ona Gore Ayarla Ve Unutma Ki Hayat Karsilastigin Gucluklerle Degil Gemiyi Limana Getirip Getiremediginle Ilgilenir…
Kimseyi Kirmamak Ve Uzmemek Sartiyla Diledigin Herseyi Yasa Birgun Cekip Giderken Geride Ne Aklin Kalsin , Nede Senin Yuzunden Kirilmis Bir Yurek!
Bes Sey Geri Gelmez Soylenen Soz Kacirdiginiz Firsat Atilan Ok Gecen Zaman Giden Genclik…
Allah Gucu Erkege, Guzelligi Kadina Vermis. Ne Varki Herseyi Yenen Guc Guzellige Yenilmis.
Aldigimi Verdigimi Degil Bende Kalani Aramak Ve Bulmak Butun Mesele, Dunden Bugune Kalan, Bugun Yasamin Ta Kendisi, Yarin Herseyin Hepsi Yalan, Bi Sevgiden Otesi.
Insanlar Sevildiklerini Ogrenince, Sevdikleri Kisiye Eziyet Etmekden Buyuk Zevk Aliyorlar.
Insan Once Ozgur Olmali Ki Ozgurce Sevebilmeli Yada Sevmeyi Tam Manasiyla Ogrenmeliki Sevgisi Ugruna Ozgurluk Icin Savasabilmeli.
Ask Savasa Benzer, Kolay Baslar Zor Biter…
Tarihin Bilinci Olsa Gecmis Kalmazdi. Zaman Sifirlanip Gelecek Olmazdi.
Hayatta Birtek Mutluluk Vardir, Insanin Sevmesi Ve Sevilmesi.