Archive for the ‘Genel’ Category

BDP’li vekilden AK Parti’ye övgüler!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Ömer Süt’ün röportajı

Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit ve Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti’nin Süryanilere bakışından memnuniyetini bildiren BDP’li Süryani milletvekili Dora, AK Parti’nin sağlık alanındaki icraatlarını takdirle karşılıyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) giren ilk Süryani milletvekili olan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Mardin Milletveklili Erol Dora, Haber7.com’a samimi açıklamalarda bulundu.

Yüzyıllardır bu topraklarda birlikte yaşadığımız bu halkın sorunlarını dile getirmeye çalışan Dora, Süryaniliğin ne olduğunu, Süryanilerin Türkiye’ye nasıl baktıklarını, Avrupa’ya neden göç ettiklerini, Avrupa’ya giden Süryanilerin anavatanı olan Türkiye’ye ne zaman döneceklerini, AK Parti Hükümeti’nin bunlar üzerindeki politikaları ve Güneydoğu’ya yaptığı yatırımları anlattı.

İşte Erol Dora ile yaptığımız röportaj… 

Süryanilik nedir? Süryani kime denir?

Ataları Asur ve Babillere dayanan yaklaşık 6500 yıllık bir geçmişi olan Mezopotamya ve Ortadoğu’nun en eski halklarından biridir. Süyanilik bir inanç biçimi değildir, bir halkın ismidir. Hala atalarımızın dilini konuşuyoruz, kendimize has alfabemiz var. Müslümanlık kabul edildikten sonra Abbasi ve Emeviler zamanında çok etkin olan Süryaniler, tıp, bilim ve tercümanlık alanlarında aktif rol almışlardır. Süryaniler genel olarak Irak, Suriye,Türkiye, İran ve Lübnan’da var. Süryanilerin Hristiyanlığı kabul etmesinden sonra Avrupa Hristiyanlıkla tanışmıştır. Dolayısıyla Hristiyanlık denilince Avrupa akla gelir ama bu dinin çıkış noktası Ortadoğu ve Mezopotamya’dır. Hz.İsa’nın kullandığı dil Aremice yani Süryanice’dir.

Türkiye’de Süryaniler daha çok nerelerde yaşıyor?

Yoğun olarak Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Süryani halkı Mardin, Van, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya’da hayatlarını sürdürüyor. Türkiye ve dünyada yaşanan bazı olaylardan sonra Süryaniler, büyükşehirlere ve Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmışlar.

Süryaniceyi günlük hayatınızda ne kadar kullanabiliyorsunuz?

Daha çok kırsal kesimde konuşulur. Midyat, Cizre, Silopi, İdil, Dargeçit, Mardin, Hakkari merkezinde ve köylerinde yaşayan Süryanilerin anadili Süryanicedir. İlkokula başladıktan sonra Türkçe, Kürtçe ve Arapça’yı öğreniyorduk. Böylece yetişkin bir Süryani aynı zamanda birden fazla dili rahat bir şekilde konuşabiliyordu.

Süryanilerin göç etmelerinin sebepleri neler?

Gerek komşularıyla yaşadıkları sıkıntılar, gerek geçim derdi yaşamaları, gerekse dini vecibelerini rahatça yapamamalarından göç olayı başlamıştır. Türkiye’de şu anda 15 bin civarında Süryani yaşıyor ancak bu rakam Osmanlı döneminde ya da öncesinde çok daha fazlaydı. Avrupa’ya gidenler ekonomik alanda rahat kavuşarak tahsil de yaparak önemli mevkilere geldi. Mesela İsveç Parlamentosu’nda 6 Süryani milletvekili var.

Avrupa’ya göç eden Süryaniler Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor mu?

Güneydoğu’da yaşayan Süryani halkı, ileride Türkiye’ye geri dönmek adına Avrupa’ya gitmişti, ama gidenler geri dönmedi. Her giden yanına birkaç akrabasını aldı. 1980 darbesi gerçekleşince de Türkiye’de şartlar iyice zorlaştı. 1980’den sonra bölgede Süryanilere yönelik 60’a yakın faili meçhul cinayet oldu. Bu faili meçhullerin de faili bulunamayınca Süryanilerin Avrupa’ya göçü daha hızlı oldu. Ayrıca güvenlik nedeniyle Hakkari, Şırnak, Adıyaman, Mardin ve Urfa gibi yerlerde köyler boşaltılınca Süryaniler, kendilerine farklı yaşam alanları bulma arayışına girdi. Ama günümüzde bu göç olayı durmuş vaziyettedir.

ECEVİT VE AK PARTİ GAYRİMÜSLİMLERE ÖNEM VERDİ

2001 yılında önce Almanya’ya giden bir Süryani, Alman yasalarına göre, iki vatandaşlık taşıyamıyordu. Buraya gidenler Türk vatandaşlığından çıkmak zorunda kalıyordu çünkü Almanya çifte vatandaşlığı kabul etmiyordu. Almanya’ya giden bir Süryani Türkiye’ye döndüğünde sorunlar yaşıyordu. DSP lideri merhum Bülent Ecevit, o zaman bir genelge yayınlatarak Süryanilerin Türkiye’de haklarını güvence altına aldı. Bu Süryaniler arasında olumlu karşılandı. Daha sonra AK Parti Hükümeti zamanında Türkiye, Avrupa Birliği sürecine girince ülkemizde olumlu gelişmeler yaşandı. 2004 ve 2008 yıllarında çıkartılan Vakıflar Kanunu ile sorunların bir kısmı halloldu. Hal böyle olunca Türkiye’de yaşayan gayrimüslimler rahatladı ve ülkesine bağlılığını güçlendirdi. Ama yine de eksiklikler vardır. Mesela bazı vakıflar yönetimlerini oluşturamadıklarından Vakıflar Genel Müdürlüğü o vakıflara el koydu. Bunların geri iadesi hala gerçekleşmedi ancak genel anlamda düşündüğümüzde müspet gelişmeler yaşanıyor. Bunun neticesinde Süryaniler, 2002 yılından sonra Türkiye’ye dönmeye başladı ve bu çok önemsenecek bir durumdur. Bölgede güven ve istikrar oluşursa, insanlar yatırım imkanı bulacak ve bu da göçü hızlandıracak önemli bir olgu olacak.

Mor Gabriel Kilisesi arazisi üzerinde bir sorun yaşanıyor ve olay mahkemelerde uzun yıllar çözüm bekledi. Bununla ilgili son durum nedir?

M.S 397 tarihinde kurulan Mor Gabriel Kilisesi yaklaşık olarak 1600 yıllık bir geçmişe sahiptir. Süryaniler için kutsal olan -Turabdin- bölgesi içerisindedir bu kilise… Kilisenin arazisi üzerinde birçok yerin tapusu olmamasına rağmen, insanlar buranın vergisini vermeye devam ediyordu. 2008’den sonra bölgede tapulandırma işlemleri başladıktan sonra burada arazi sorunu çıkmaya başladı. Çevre köylülerin şikayet etmesiyle hem orman idaresi hem de hazineyle Mor Gabriel Kilisesi arasında anlaşmazlık ortaya çıktı. Köylüler ve orman idaresinin iddiasına göre, Mor Gabriel’e kayıtlı olan araziler aslında ona ait değildi. Bununla ilgili olarak davalar açıldı. 1936’da kilise bütün bu arazilerin kendisine ait olduğuna dair bir mal beyanında bulundu ve 1937’den günümüze kadar olam zaman diliminde de kendisine ait olduğunu iddia ettiği malların vergisini devlete ödemektedir. Hazine ile ilgili davada mahkeme, Mor Gabriel’in haklı olduğuna dair karar verdi. Ormanla ilgili olan dava Mor Gabriel’in aleyhine karar verildi. Bu konuda Türkiye’de bütün hukuki yollar denendi ve dava AİHM’dedir. Hazine ilgili karar Yargıtay tarafından bozuldu, dava tekrar yerel mahkemeye gönderdi ancak yerel mahkeme kararında direnince dava ile ilgili kararı Hukuk Genel Kurulu’nda görüşüldü. Hukuk Genel Kurulu da Yargıtay’ın kararına uydu. Kararlar neticesinde yüzyıllardır bu topraklarda kardeşçe yaşayan Süryani halkının morali bozulmuş ve ülkelerine olan güvende sarsılmıştır. Türkiye’de davalar bitmiş olabilir ancak Süryanilerin haklarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde arayacağını buradan aktarmak istiyorum.

Süryanilerin devletten eğitim konusunda istedikleri ne?

Ermeni ve Rumların ilkokuldan liseye kadar okulları var ki, bunla Lozan Antlaşması’yla güvence altına alınmıştır. Hukuken Süryaniler de bu haklara sahiptir anca pratiğe baktığınızda Süryaniler bunlardan mahrum bırakılmıştır. Süryanilerin 1928 yılına kadar bir okulu vardı, sonra bu okul kapatılmış.

Peki, bu okul neden kapatılmış?

Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, iddiaya göre Süryaniler, devlete başvurup kendileri bu okulu kapattırmış.

Süryanilerin eğitim konusunda ne gibi talepleri var?

Lozan’da bütün haklarımız açık bir şekilde ifade edilmektedir. Diğer azınlıklara verilen haklar neyse Süryanilere de aynı hakların pratikte uygulanmasını istiyoruz. Dil konusundaki ihtiyaçlarımızı gidermek için fazla bir şansımız yok sadece manastırlarda bu ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyoruz.Lozan’ın ortaya çıkardığı var olan haklarımızı kullanamadığımızdan bizde derin yaralar bırakmıştır. Bu süreçte Süryanilerden kaynaklanan sorunlar da varolmuştur. Çünkü bunlar uzun yıllar ne istediklerini tam olarak belirtmemişler, haklarını aramamışlar.

Süryaniler 1928’den sonra bir okul açmayı düşündü mü? Veya Düşündünüz de bir engelle mi karşılaştınız?

Yok, şu ana kadar öyle bir denememiz olmadı.

Avrupa’daki Süryanilerin Türkiye’den toprak satın alarak ‘Büyük Asurlu Devleti’ kurmak istediği iddiası var. Bu iddia ile ilgili olarak ne diyeceksiniz?

Türkiye’de yaşayan halklar içerisinde bu topraklarda ilk yaşamaya başlayan Süryanilerdi. Yakın bir tarihte Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mardin’de yaptığı açıklamada ‘Biz Süryanileri küstürdük, ne edip bu insanları Türkiye’ye döndürmeliyiz, dedi. Devlet de yaptığı hataların bilincindedir. Anavatanları olan Türkiye’de pozitif yönde düzelmeler olunca Süryaniler ülkelerine dönmeye başladı. İnsanların doğup büyüdüğü topraklarda yeniden yaşamak istemesi bizi mutlu ediyor. Kimsenin böyle iddiaları ortaya atmasının hakkı yoktur. Kimse kimsenin anavatanına olan sevgisini engelleme çabası içerisinde olması kabul edilemez bir durumdur. Süryaniler buralardan göç etmiş ancak gönül bağlarını Türkiye’den koparmamışlardır. Bu insanlara saygı göstermek lazım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak demokratik bir ortamda Kürdü, Türkü, Süryanisi, Ermenisi, Lazı, Çerkezi ve Yezidisiyle birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Hepimiz Türkiyeliyiz. Keşke Avrupa’ya göç eden Süryaniler, Kürtler, Lazlar Türkiye’ye dönebilse…

Bahçeli’nin sözlerine yorum: 5 bin kişi öldürseniz sorun bitecek mi? / Sayfa 2’deSayfa: 1 2

BDP’li vekilden AK Parti’ye övgüler!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Ömer Süt’ün röportajı

Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit ve Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti’nin Süryanilere bakışından memnuniyetini bildiren BDP’li Süryani milletvekili Dora, AK Parti’nin sağlık alanındaki icraatlarını takdirle karşılıyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) giren ilk Süryani milletvekili olan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Mardin Milletveklili Erol Dora, Haber7.com’a samimi açıklamalarda bulundu.

Yüzyıllardır bu topraklarda birlikte yaşadığımız bu halkın sorunlarını dile getirmeye çalışan Dora, Süryaniliğin ne olduğunu, Süryanilerin Türkiye’ye nasıl baktıklarını, Avrupa’ya neden göç ettiklerini, Avrupa’ya giden Süryanilerin anavatanı olan Türkiye’ye ne zaman döneceklerini, AK Parti Hükümeti’nin bunlar üzerindeki politikaları ve Güneydoğu’ya yaptığı yatırımları anlattı.

İşte Erol Dora ile yaptığımız röportaj… 

Süryanilik nedir? Süryani kime denir?

Ataları Asur ve Babillere dayanan yaklaşık 6500 yıllık bir geçmişi olan Mezopotamya ve Ortadoğu’nun en eski halklarından biridir. Süyanilik bir inanç biçimi değildir, bir halkın ismidir. Hala atalarımızın dilini konuşuyoruz, kendimize has alfabemiz var. Müslümanlık kabul edildikten sonra Abbasi ve Emeviler zamanında çok etkin olan Süryaniler, tıp, bilim ve tercümanlık alanlarında aktif rol almışlardır. Süryaniler genel olarak Irak, Suriye,Türkiye, İran ve Lübnan’da var. Süryanilerin Hristiyanlığı kabul etmesinden sonra Avrupa Hristiyanlıkla tanışmıştır. Dolayısıyla Hristiyanlık denilince Avrupa akla gelir ama bu dinin çıkış noktası Ortadoğu ve Mezopotamya’dır. Hz.İsa’nın kullandığı dil Aremice yani Süryanice’dir.

Türkiye’de Süryaniler daha çok nerelerde yaşıyor?

Yoğun olarak Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Süryani halkı Mardin, Van, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya’da hayatlarını sürdürüyor. Türkiye ve dünyada yaşanan bazı olaylardan sonra Süryaniler, büyükşehirlere ve Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmışlar.

Süryaniceyi günlük hayatınızda ne kadar kullanabiliyorsunuz?

Daha çok kırsal kesimde konuşulur. Midyat, Cizre, Silopi, İdil, Dargeçit, Mardin, Hakkari merkezinde ve köylerinde yaşayan Süryanilerin anadili Süryanicedir. İlkokula başladıktan sonra Türkçe, Kürtçe ve Arapça’yı öğreniyorduk. Böylece yetişkin bir Süryani aynı zamanda birden fazla dili rahat bir şekilde konuşabiliyordu.

Süryanilerin göç etmelerinin sebepleri neler?

Gerek komşularıyla yaşadıkları sıkıntılar, gerek geçim derdi yaşamaları, gerekse dini vecibelerini rahatça yapamamalarından göç olayı başlamıştır. Türkiye’de şu anda 15 bin civarında Süryani yaşıyor ancak bu rakam Osmanlı döneminde ya da öncesinde çok daha fazlaydı. Avrupa’ya gidenler ekonomik alanda rahat kavuşarak tahsil de yaparak önemli mevkilere geldi. Mesela İsveç Parlamentosu’nda 6 Süryani milletvekili var.

Avrupa’ya göç eden Süryaniler Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor mu?

Güneydoğu’da yaşayan Süryani halkı, ileride Türkiye’ye geri dönmek adına Avrupa’ya gitmişti, ama gidenler geri dönmedi. Her giden yanına birkaç akrabasını aldı. 1980 darbesi gerçekleşince de Türkiye’de şartlar iyice zorlaştı. 1980’den sonra bölgede Süryanilere yönelik 60’a yakın faili meçhul cinayet oldu. Bu faili meçhullerin de faili bulunamayınca Süryanilerin Avrupa’ya göçü daha hızlı oldu. Ayrıca güvenlik nedeniyle Hakkari, Şırnak, Adıyaman, Mardin ve Urfa gibi yerlerde köyler boşaltılınca Süryaniler, kendilerine farklı yaşam alanları bulma arayışına girdi. Ama günümüzde bu göç olayı durmuş vaziyettedir.

ECEVİT VE AK PARTİ GAYRİMÜSLİMLERE ÖNEM VERDİ

2001 yılında önce Almanya’ya giden bir Süryani, Alman yasalarına göre, iki vatandaşlık taşıyamıyordu. Buraya gidenler Türk vatandaşlığından çıkmak zorunda kalıyordu çünkü Almanya çifte vatandaşlığı kabul etmiyordu. Almanya’ya giden bir Süryani Türkiye’ye döndüğünde sorunlar yaşıyordu. DSP lideri merhum Bülent Ecevit, o zaman bir genelge yayınlatarak Süryanilerin Türkiye’de haklarını güvence altına aldı. Bu Süryaniler arasında olumlu karşılandı. Daha sonra AK Parti Hükümeti zamanında Türkiye, Avrupa Birliği sürecine girince ülkemizde olumlu gelişmeler yaşandı. 2004 ve 2008 yıllarında çıkartılan Vakıflar Kanunu ile sorunların bir kısmı halloldu. Hal böyle olunca Türkiye’de yaşayan gayrimüslimler rahatladı ve ülkesine bağlılığını güçlendirdi. Ama yine de eksiklikler vardır. Mesela bazı vakıflar yönetimlerini oluşturamadıklarından Vakıflar Genel Müdürlüğü o vakıflara el koydu. Bunların geri iadesi hala gerçekleşmedi ancak genel anlamda düşündüğümüzde müspet gelişmeler yaşanıyor. Bunun neticesinde Süryaniler, 2002 yılından sonra Türkiye’ye dönmeye başladı ve bu çok önemsenecek bir durumdur. Bölgede güven ve istikrar oluşursa, insanlar yatırım imkanı bulacak ve bu da göçü hızlandıracak önemli bir olgu olacak.

Mor Gabriel Kilisesi arazisi üzerinde bir sorun yaşanıyor ve olay mahkemelerde uzun yıllar çözüm bekledi. Bununla ilgili son durum nedir?

M.S 397 tarihinde kurulan Mor Gabriel Kilisesi yaklaşık olarak 1600 yıllık bir geçmişe sahiptir. Süryaniler için kutsal olan -Turabdin- bölgesi içerisindedir bu kilise… Kilisenin arazisi üzerinde birçok yerin tapusu olmamasına rağmen, insanlar buranın vergisini vermeye devam ediyordu. 2008’den sonra bölgede tapulandırma işlemleri başladıktan sonra burada arazi sorunu çıkmaya başladı. Çevre köylülerin şikayet etmesiyle hem orman idaresi hem de hazineyle Mor Gabriel Kilisesi arasında anlaşmazlık ortaya çıktı. Köylüler ve orman idaresinin iddiasına göre, Mor Gabriel’e kayıtlı olan araziler aslında ona ait değildi. Bununla ilgili olarak davalar açıldı. 1936’da kilise bütün bu arazilerin kendisine ait olduğuna dair bir mal beyanında bulundu ve 1937’den günümüze kadar olam zaman diliminde de kendisine ait olduğunu iddia ettiği malların vergisini devlete ödemektedir. Hazine ile ilgili davada mahkeme, Mor Gabriel’in haklı olduğuna dair karar verdi. Ormanla ilgili olan dava Mor Gabriel’in aleyhine karar verildi. Bu konuda Türkiye’de bütün hukuki yollar denendi ve dava AİHM’dedir. Hazine ilgili karar Yargıtay tarafından bozuldu, dava tekrar yerel mahkemeye gönderdi ancak yerel mahkeme kararında direnince dava ile ilgili kararı Hukuk Genel Kurulu’nda görüşüldü. Hukuk Genel Kurulu da Yargıtay’ın kararına uydu. Kararlar neticesinde yüzyıllardır bu topraklarda kardeşçe yaşayan Süryani halkının morali bozulmuş ve ülkelerine olan güvende sarsılmıştır. Türkiye’de davalar bitmiş olabilir ancak Süryanilerin haklarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde arayacağını buradan aktarmak istiyorum.

Süryanilerin devletten eğitim konusunda istedikleri ne?

Ermeni ve Rumların ilkokuldan liseye kadar okulları var ki, bunla Lozan Antlaşması’yla güvence altına alınmıştır. Hukuken Süryaniler de bu haklara sahiptir anca pratiğe baktığınızda Süryaniler bunlardan mahrum bırakılmıştır. Süryanilerin 1928 yılına kadar bir okulu vardı, sonra bu okul kapatılmış.

Peki, bu okul neden kapatılmış?

Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, iddiaya göre Süryaniler, devlete başvurup kendileri bu okulu kapattırmış.

Süryanilerin eğitim konusunda ne gibi talepleri var?

Lozan’da bütün haklarımız açık bir şekilde ifade edilmektedir. Diğer azınlıklara verilen haklar neyse Süryanilere de aynı hakların pratikte uygulanmasını istiyoruz. Dil konusundaki ihtiyaçlarımızı gidermek için fazla bir şansımız yok sadece manastırlarda bu ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyoruz.Lozan’ın ortaya çıkardığı var olan haklarımızı kullanamadığımızdan bizde derin yaralar bırakmıştır. Bu süreçte Süryanilerden kaynaklanan sorunlar da varolmuştur. Çünkü bunlar uzun yıllar ne istediklerini tam olarak belirtmemişler, haklarını aramamışlar.

Süryaniler 1928’den sonra bir okul açmayı düşündü mü? Veya Düşündünüz de bir engelle mi karşılaştınız?

Yok, şu ana kadar öyle bir denememiz olmadı.

Avrupa’daki Süryanilerin Türkiye’den toprak satın alarak ‘Büyük Asurlu Devleti’ kurmak istediği iddiası var. Bu iddia ile ilgili olarak ne diyeceksiniz?

Türkiye’de yaşayan halklar içerisinde bu topraklarda ilk yaşamaya başlayan Süryanilerdi. Yakın bir tarihte Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mardin’de yaptığı açıklamada ‘Biz Süryanileri küstürdük, ne edip bu insanları Türkiye’ye döndürmeliyiz, dedi. Devlet de yaptığı hataların bilincindedir. Anavatanları olan Türkiye’de pozitif yönde düzelmeler olunca Süryaniler ülkelerine dönmeye başladı. İnsanların doğup büyüdüğü topraklarda yeniden yaşamak istemesi bizi mutlu ediyor. Kimsenin böyle iddiaları ortaya atmasının hakkı yoktur. Kimse kimsenin anavatanına olan sevgisini engelleme çabası içerisinde olması kabul edilemez bir durumdur. Süryaniler buralardan göç etmiş ancak gönül bağlarını Türkiye’den koparmamışlardır. Bu insanlara saygı göstermek lazım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak demokratik bir ortamda Kürdü, Türkü, Süryanisi, Ermenisi, Lazı, Çerkezi ve Yezidisiyle birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Hepimiz Türkiyeliyiz. Keşke Avrupa’ya göç eden Süryaniler, Kürtler, Lazlar Türkiye’ye dönebilse…

Bahçeli’nin sözlerine yorum: 5 bin kişi öldürseniz sorun bitecek mi? / Sayfa 2’deSayfa: 1 2

BDP’li vekilden AK Parti’ye övgüler!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Ömer Süt’ün röportajı

Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit ve Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti’nin Süryanilere bakışından memnuniyetini bildiren BDP’li Süryani milletvekili Dora, AK Parti’nin sağlık alanındaki icraatlarını takdirle karşılıyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) giren ilk Süryani milletvekili olan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Mardin Milletveklili Erol Dora, Haber7.com’a samimi açıklamalarda bulundu.

Yüzyıllardır bu topraklarda birlikte yaşadığımız bu halkın sorunlarını dile getirmeye çalışan Dora, Süryaniliğin ne olduğunu, Süryanilerin Türkiye’ye nasıl baktıklarını, Avrupa’ya neden göç ettiklerini, Avrupa’ya giden Süryanilerin anavatanı olan Türkiye’ye ne zaman döneceklerini, AK Parti Hükümeti’nin bunlar üzerindeki politikaları ve Güneydoğu’ya yaptığı yatırımları anlattı.

İşte Erol Dora ile yaptığımız röportaj… 

Süryanilik nedir? Süryani kime denir?

Ataları Asur ve Babillere dayanan yaklaşık 6500 yıllık bir geçmişi olan Mezopotamya ve Ortadoğu’nun en eski halklarından biridir. Süyanilik bir inanç biçimi değildir, bir halkın ismidir. Hala atalarımızın dilini konuşuyoruz, kendimize has alfabemiz var. Müslümanlık kabul edildikten sonra Abbasi ve Emeviler zamanında çok etkin olan Süryaniler, tıp, bilim ve tercümanlık alanlarında aktif rol almışlardır. Süryaniler genel olarak Irak, Suriye,Türkiye, İran ve Lübnan’da var. Süryanilerin Hristiyanlığı kabul etmesinden sonra Avrupa Hristiyanlıkla tanışmıştır. Dolayısıyla Hristiyanlık denilince Avrupa akla gelir ama bu dinin çıkış noktası Ortadoğu ve Mezopotamya’dır. Hz.İsa’nın kullandığı dil Aremice yani Süryanice’dir.

Türkiye’de Süryaniler daha çok nerelerde yaşıyor?

Yoğun olarak Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Süryani halkı Mardin, Van, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya’da hayatlarını sürdürüyor. Türkiye ve dünyada yaşanan bazı olaylardan sonra Süryaniler, büyükşehirlere ve Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmışlar.

Süryaniceyi günlük hayatınızda ne kadar kullanabiliyorsunuz?

Daha çok kırsal kesimde konuşulur. Midyat, Cizre, Silopi, İdil, Dargeçit, Mardin, Hakkari merkezinde ve köylerinde yaşayan Süryanilerin anadili Süryanicedir. İlkokula başladıktan sonra Türkçe, Kürtçe ve Arapça’yı öğreniyorduk. Böylece yetişkin bir Süryani aynı zamanda birden fazla dili rahat bir şekilde konuşabiliyordu.

Süryanilerin göç etmelerinin sebepleri neler?

Gerek komşularıyla yaşadıkları sıkıntılar, gerek geçim derdi yaşamaları, gerekse dini vecibelerini rahatça yapamamalarından göç olayı başlamıştır. Türkiye’de şu anda 15 bin civarında Süryani yaşıyor ancak bu rakam Osmanlı döneminde ya da öncesinde çok daha fazlaydı. Avrupa’ya gidenler ekonomik alanda rahat kavuşarak tahsil de yaparak önemli mevkilere geldi. Mesela İsveç Parlamentosu’nda 6 Süryani milletvekili var.

Avrupa’ya göç eden Süryaniler Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor mu?

Güneydoğu’da yaşayan Süryani halkı, ileride Türkiye’ye geri dönmek adına Avrupa’ya gitmişti, ama gidenler geri dönmedi. Her giden yanına birkaç akrabasını aldı. 1980 darbesi gerçekleşince de Türkiye’de şartlar iyice zorlaştı. 1980’den sonra bölgede Süryanilere yönelik 60’a yakın faili meçhul cinayet oldu. Bu faili meçhullerin de faili bulunamayınca Süryanilerin Avrupa’ya göçü daha hızlı oldu. Ayrıca güvenlik nedeniyle Hakkari, Şırnak, Adıyaman, Mardin ve Urfa gibi yerlerde köyler boşaltılınca Süryaniler, kendilerine farklı yaşam alanları bulma arayışına girdi. Ama günümüzde bu göç olayı durmuş vaziyettedir.

ECEVİT VE AK PARTİ GAYRİMÜSLİMLERE ÖNEM VERDİ

2001 yılında önce Almanya’ya giden bir Süryani, Alman yasalarına göre, iki vatandaşlık taşıyamıyordu. Buraya gidenler Türk vatandaşlığından çıkmak zorunda kalıyordu çünkü Almanya çifte vatandaşlığı kabul etmiyordu. Almanya’ya giden bir Süryani Türkiye’ye döndüğünde sorunlar yaşıyordu. DSP lideri merhum Bülent Ecevit, o zaman bir genelge yayınlatarak Süryanilerin Türkiye’de haklarını güvence altına aldı. Bu Süryaniler arasında olumlu karşılandı. Daha sonra AK Parti Hükümeti zamanında Türkiye, Avrupa Birliği sürecine girince ülkemizde olumlu gelişmeler yaşandı. 2004 ve 2008 yıllarında çıkartılan Vakıflar Kanunu ile sorunların bir kısmı halloldu. Hal böyle olunca Türkiye’de yaşayan gayrimüslimler rahatladı ve ülkesine bağlılığını güçlendirdi. Ama yine de eksiklikler vardır. Mesela bazı vakıflar yönetimlerini oluşturamadıklarından Vakıflar Genel Müdürlüğü o vakıflara el koydu. Bunların geri iadesi hala gerçekleşmedi ancak genel anlamda düşündüğümüzde müspet gelişmeler yaşanıyor. Bunun neticesinde Süryaniler, 2002 yılından sonra Türkiye’ye dönmeye başladı ve bu çok önemsenecek bir durumdur. Bölgede güven ve istikrar oluşursa, insanlar yatırım imkanı bulacak ve bu da göçü hızlandıracak önemli bir olgu olacak.

Mor Gabriel Kilisesi arazisi üzerinde bir sorun yaşanıyor ve olay mahkemelerde uzun yıllar çözüm bekledi. Bununla ilgili son durum nedir?

M.S 397 tarihinde kurulan Mor Gabriel Kilisesi yaklaşık olarak 1600 yıllık bir geçmişe sahiptir. Süryaniler için kutsal olan -Turabdin- bölgesi içerisindedir bu kilise… Kilisenin arazisi üzerinde birçok yerin tapusu olmamasına rağmen, insanlar buranın vergisini vermeye devam ediyordu. 2008’den sonra bölgede tapulandırma işlemleri başladıktan sonra burada arazi sorunu çıkmaya başladı. Çevre köylülerin şikayet etmesiyle hem orman idaresi hem de hazineyle Mor Gabriel Kilisesi arasında anlaşmazlık ortaya çıktı. Köylüler ve orman idaresinin iddiasına göre, Mor Gabriel’e kayıtlı olan araziler aslında ona ait değildi. Bununla ilgili olarak davalar açıldı. 1936’da kilise bütün bu arazilerin kendisine ait olduğuna dair bir mal beyanında bulundu ve 1937’den günümüze kadar olam zaman diliminde de kendisine ait olduğunu iddia ettiği malların vergisini devlete ödemektedir. Hazine ile ilgili davada mahkeme, Mor Gabriel’in haklı olduğuna dair karar verdi. Ormanla ilgili olan dava Mor Gabriel’in aleyhine karar verildi. Bu konuda Türkiye’de bütün hukuki yollar denendi ve dava AİHM’dedir. Hazine ilgili karar Yargıtay tarafından bozuldu, dava tekrar yerel mahkemeye gönderdi ancak yerel mahkeme kararında direnince dava ile ilgili kararı Hukuk Genel Kurulu’nda görüşüldü. Hukuk Genel Kurulu da Yargıtay’ın kararına uydu. Kararlar neticesinde yüzyıllardır bu topraklarda kardeşçe yaşayan Süryani halkının morali bozulmuş ve ülkelerine olan güvende sarsılmıştır. Türkiye’de davalar bitmiş olabilir ancak Süryanilerin haklarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde arayacağını buradan aktarmak istiyorum.

Süryanilerin devletten eğitim konusunda istedikleri ne?

Ermeni ve Rumların ilkokuldan liseye kadar okulları var ki, bunla Lozan Antlaşması’yla güvence altına alınmıştır. Hukuken Süryaniler de bu haklara sahiptir anca pratiğe baktığınızda Süryaniler bunlardan mahrum bırakılmıştır. Süryanilerin 1928 yılına kadar bir okulu vardı, sonra bu okul kapatılmış.

Peki, bu okul neden kapatılmış?

Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, iddiaya göre Süryaniler, devlete başvurup kendileri bu okulu kapattırmış.

Süryanilerin eğitim konusunda ne gibi talepleri var?

Lozan’da bütün haklarımız açık bir şekilde ifade edilmektedir. Diğer azınlıklara verilen haklar neyse Süryanilere de aynı hakların pratikte uygulanmasını istiyoruz. Dil konusundaki ihtiyaçlarımızı gidermek için fazla bir şansımız yok sadece manastırlarda bu ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyoruz.Lozan’ın ortaya çıkardığı var olan haklarımızı kullanamadığımızdan bizde derin yaralar bırakmıştır. Bu süreçte Süryanilerden kaynaklanan sorunlar da varolmuştur. Çünkü bunlar uzun yıllar ne istediklerini tam olarak belirtmemişler, haklarını aramamışlar.

Süryaniler 1928’den sonra bir okul açmayı düşündü mü? Veya Düşündünüz de bir engelle mi karşılaştınız?

Yok, şu ana kadar öyle bir denememiz olmadı.

Avrupa’daki Süryanilerin Türkiye’den toprak satın alarak ‘Büyük Asurlu Devleti’ kurmak istediği iddiası var. Bu iddia ile ilgili olarak ne diyeceksiniz?

Türkiye’de yaşayan halklar içerisinde bu topraklarda ilk yaşamaya başlayan Süryanilerdi. Yakın bir tarihte Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mardin’de yaptığı açıklamada ‘Biz Süryanileri küstürdük, ne edip bu insanları Türkiye’ye döndürmeliyiz, dedi. Devlet de yaptığı hataların bilincindedir. Anavatanları olan Türkiye’de pozitif yönde düzelmeler olunca Süryaniler ülkelerine dönmeye başladı. İnsanların doğup büyüdüğü topraklarda yeniden yaşamak istemesi bizi mutlu ediyor. Kimsenin böyle iddiaları ortaya atmasının hakkı yoktur. Kimse kimsenin anavatanına olan sevgisini engelleme çabası içerisinde olması kabul edilemez bir durumdur. Süryaniler buralardan göç etmiş ancak gönül bağlarını Türkiye’den koparmamışlardır. Bu insanlara saygı göstermek lazım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak demokratik bir ortamda Kürdü, Türkü, Süryanisi, Ermenisi, Lazı, Çerkezi ve Yezidisiyle birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Hepimiz Türkiyeliyiz. Keşke Avrupa’ya göç eden Süryaniler, Kürtler, Lazlar Türkiye’ye dönebilse…

Bahçeli’nin sözlerine yorum: 5 bin kişi öldürseniz sorun bitecek mi? / Sayfa 2’deSayfa: 1 2

3. yargı paketi Meclis’e geldi

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

TBMM Genel Kurulu’nda, ”3. Yargı Paketi” olarak adlandırılan tasarının 82. ve 106. maddelerini kapsayan 4. bölümün görüşmeleri devam ediyor.

AK Parti’nin 94. maddeye ilişkin verdiği önerge kabul edildi.

Buna göre, her türlü ceza muhakemesi işlemlerinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılacak.

Bu işlemlere ilişkin her türlü veri, bilgi, belge ve karar, UYAP vasıtasıyla işlenecek, kaydedilecek ve saklanacak.

Kanunlarda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, dosyalar güvenli elektronik imza kullanılarak UYAP’tan incelenebilecek ve her türlü ceza muhakemesi işlemi yapılabilecek.

Bu kanun kapsamında fiziki olarak hazırlanması öngörülen her türlü belge ve karar, elektronik ortamda düzenlenecek, işlenebilecek, saklanabilecek ve güvenli elektronik imza ile imzalanabilecek.

Güvenli elektronik imza ile imzalanan belge ve kararlar, diğer kişi veya kurumlara elektronik ortamda gönderilecek. Güvenli elektronik imza ile imzalanarak gönderilen belge veya kararlar, gerekmedikçe fiziki olarak ayrıca düzenlenmeyecek ve ilgili kurum ve kişilere gönderilmeyecek.

Elektronik imzalı belgenin elle atılan imzalı belgeyle çelişmesi halinde UYAP’ta kayıtlı olan güvenli elektronik imzalı belge geçerli kabul edilecek.

Zorunlu nedenlerle fiziki olarak düzenlenmiş belge veya kararlar, yetkili kişilerce taranarak UYAP’a aktarılacak ve gerektiğinde ilgili birimlere elektronik ortamda gönderilecek.

Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda bitecek.

Yargı birimlerinin ihtiyaç duyduğu nüfus, tapu, adli sicil kaydı gibi dış bilişim sistemlerinden UYAP vasıtasıyla temin edilen bilgi, belge ve kayıtlar, zorunlu olmadıkça ayrıca fiziki olarak istenilmeyecek. UYAP’tan dış bilişim sistemlerine gönderilen bilgi ve belgeler aynca zorunlu olmadıkça fiziki ortamda gönderilmeyecek.

AA

3. yargı paketi Meclis’e geldi

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

TBMM Genel Kurulu’nda, ”3. Yargı Paketi” olarak adlandırılan tasarının 82. ve 106. maddelerini kapsayan 4. bölümün görüşmeleri devam ediyor.

AK Parti’nin 94. maddeye ilişkin verdiği önerge kabul edildi.

Buna göre, her türlü ceza muhakemesi işlemlerinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılacak.

Bu işlemlere ilişkin her türlü veri, bilgi, belge ve karar, UYAP vasıtasıyla işlenecek, kaydedilecek ve saklanacak.

Kanunlarda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, dosyalar güvenli elektronik imza kullanılarak UYAP’tan incelenebilecek ve her türlü ceza muhakemesi işlemi yapılabilecek.

Bu kanun kapsamında fiziki olarak hazırlanması öngörülen her türlü belge ve karar, elektronik ortamda düzenlenecek, işlenebilecek, saklanabilecek ve güvenli elektronik imza ile imzalanabilecek.

Güvenli elektronik imza ile imzalanan belge ve kararlar, diğer kişi veya kurumlara elektronik ortamda gönderilecek. Güvenli elektronik imza ile imzalanarak gönderilen belge veya kararlar, gerekmedikçe fiziki olarak ayrıca düzenlenmeyecek ve ilgili kurum ve kişilere gönderilmeyecek.

Elektronik imzalı belgenin elle atılan imzalı belgeyle çelişmesi halinde UYAP’ta kayıtlı olan güvenli elektronik imzalı belge geçerli kabul edilecek.

Zorunlu nedenlerle fiziki olarak düzenlenmiş belge veya kararlar, yetkili kişilerce taranarak UYAP’a aktarılacak ve gerektiğinde ilgili birimlere elektronik ortamda gönderilecek.

Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda bitecek.

Yargı birimlerinin ihtiyaç duyduğu nüfus, tapu, adli sicil kaydı gibi dış bilişim sistemlerinden UYAP vasıtasıyla temin edilen bilgi, belge ve kayıtlar, zorunlu olmadıkça ayrıca fiziki olarak istenilmeyecek. UYAP’tan dış bilişim sistemlerine gönderilen bilgi ve belgeler aynca zorunlu olmadıkça fiziki ortamda gönderilmeyecek.

AA

3. yargı paketi Meclis’e geldi

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

TBMM Genel Kurulu’nda, ”3. Yargı Paketi” olarak adlandırılan tasarının 82. ve 106. maddelerini kapsayan 4. bölümün görüşmeleri devam ediyor.

AK Parti’nin 94. maddeye ilişkin verdiği önerge kabul edildi.

Buna göre, her türlü ceza muhakemesi işlemlerinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılacak.

Bu işlemlere ilişkin her türlü veri, bilgi, belge ve karar, UYAP vasıtasıyla işlenecek, kaydedilecek ve saklanacak.

Kanunlarda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, dosyalar güvenli elektronik imza kullanılarak UYAP’tan incelenebilecek ve her türlü ceza muhakemesi işlemi yapılabilecek.

Bu kanun kapsamında fiziki olarak hazırlanması öngörülen her türlü belge ve karar, elektronik ortamda düzenlenecek, işlenebilecek, saklanabilecek ve güvenli elektronik imza ile imzalanabilecek.

Güvenli elektronik imza ile imzalanan belge ve kararlar, diğer kişi veya kurumlara elektronik ortamda gönderilecek. Güvenli elektronik imza ile imzalanarak gönderilen belge veya kararlar, gerekmedikçe fiziki olarak ayrıca düzenlenmeyecek ve ilgili kurum ve kişilere gönderilmeyecek.

Elektronik imzalı belgenin elle atılan imzalı belgeyle çelişmesi halinde UYAP’ta kayıtlı olan güvenli elektronik imzalı belge geçerli kabul edilecek.

Zorunlu nedenlerle fiziki olarak düzenlenmiş belge veya kararlar, yetkili kişilerce taranarak UYAP’a aktarılacak ve gerektiğinde ilgili birimlere elektronik ortamda gönderilecek.

Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda bitecek.

Yargı birimlerinin ihtiyaç duyduğu nüfus, tapu, adli sicil kaydı gibi dış bilişim sistemlerinden UYAP vasıtasıyla temin edilen bilgi, belge ve kayıtlar, zorunlu olmadıkça ayrıca fiziki olarak istenilmeyecek. UYAP’tan dış bilişim sistemlerine gönderilen bilgi ve belgeler aynca zorunlu olmadıkça fiziki ortamda gönderilmeyecek.

AA

CHP, MHP ve BDP’nin önergesine red!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Genel Kurul’da ”3. Yargı Paketi” olarak adlandırılan tasarının 97. maddesi üzerinde CHP, MHP ve BDP ayrı ayrı, ”12 Haziran 2011 tarihinde yapılan Milletvekili Genel Seçimlerinde milletvekili seçilen ve halen TBMM üyesi olan tutuklu milletvekilleri, tutuksuz yargılanmak üzere salıverilir” ibaresini içeren önerge verdi.

Önergenin oylamaya sunulmasından önce yerinden söz alan MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, ”Bir takım bürokratlar için kalkan eller, milletvekilleri için de kalkmalı. Önergeler bu milletvekillerinin tutuksuz yargılanmalarına olanak sağlıyor” dedi.

Genel Kurul’da yapılan oylamada, önergeler kabul edilmedi.

Tasarı üzerindeki görüşmeler, 4. bölümdeki 99. madde üzerinde sürüyor.

AA

CHP, MHP ve BDP’nin önergesine red!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Genel Kurul’da ”3. Yargı Paketi” olarak adlandırılan tasarının 97. maddesi üzerinde CHP, MHP ve BDP ayrı ayrı, ”12 Haziran 2011 tarihinde yapılan Milletvekili Genel Seçimlerinde milletvekili seçilen ve halen TBMM üyesi olan tutuklu milletvekilleri, tutuksuz yargılanmak üzere salıverilir” ibaresini içeren önerge verdi.

Önergenin oylamaya sunulmasından önce yerinden söz alan MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, ”Bir takım bürokratlar için kalkan eller, milletvekilleri için de kalkmalı. Önergeler bu milletvekillerinin tutuksuz yargılanmalarına olanak sağlıyor” dedi.

Genel Kurul’da yapılan oylamada, önergeler kabul edilmedi.

Tasarı üzerindeki görüşmeler, 4. bölümdeki 99. madde üzerinde sürüyor.

AA

CHP, MHP ve BDP’nin önergesine red!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Genel Kurul’da ”3. Yargı Paketi” olarak adlandırılan tasarının 97. maddesi üzerinde CHP, MHP ve BDP ayrı ayrı, ”12 Haziran 2011 tarihinde yapılan Milletvekili Genel Seçimlerinde milletvekili seçilen ve halen TBMM üyesi olan tutuklu milletvekilleri, tutuksuz yargılanmak üzere salıverilir” ibaresini içeren önerge verdi.

Önergenin oylamaya sunulmasından önce yerinden söz alan MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, ”Bir takım bürokratlar için kalkan eller, milletvekilleri için de kalkmalı. Önergeler bu milletvekillerinin tutuksuz yargılanmalarına olanak sağlıyor” dedi.

Genel Kurul’da yapılan oylamada, önergeler kabul edilmedi.

Tasarı üzerindeki görüşmeler, 4. bölümdeki 99. madde üzerinde sürüyor.

AA

PKK’nın kaçırdığı şoför serbest bırakıldı

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Ar
Tunceli’nin Ovacık ilçesinde askeri karakola ekmek taşıyan araç, dün akşam saatlerinde Kuşluca köyü yolunda, yasa dışı bir sol örgütün militanları tarafından durdurulmuş, sürücü M.V. kaçırılmıştı. Kaçırılan M.V., yaklaşık bir saat önce serbest bırakıldı. Şahıs, Ovacık İlçe Jandarma Komutanlığı’nda ifade verdi.
Öte yandan, yakıldığı iddia edilen ekmek aracı, Büyükköy yakınlarında sağlam bir şekilde bulundu.

PKK’nın kaçırdığı şoför serbest bırakıldı

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Ar
Tunceli’nin Ovacık ilçesinde askeri karakola ekmek taşıyan araç, dün akşam saatlerinde Kuşluca köyü yolunda, yasa dışı bir sol örgütün militanları tarafından durdurulmuş, sürücü M.V. kaçırılmıştı. Kaçırılan M.V., yaklaşık bir saat önce serbest bırakıldı. Şahıs, Ovacık İlçe Jandarma Komutanlığı’nda ifade verdi.
Öte yandan, yakıldığı iddia edilen ekmek aracı, Büyükköy yakınlarında sağlam bir şekilde bulundu.

Prof. Dr. İlber Ortaylı veda etti

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Prof. Dr. İlber Ortaylı, Topkapı Sarayı Müzesi Başkanlığı’ndan emekli oldu.

Topkapı Sarayı Müzesi Başkanlığı’nı 2005’ten bu yana yürüten İlber Ortaylı, yaş haddinden emekliye ayrıldı. İlber Ortaylı, akşam 19.00’da Topkapı Sarayı Mecidiye Köşkü’nde verilen kokteyle saraya veda etti. Kokteyle Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Türkiye Büyük Millet Meclisi TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik katıldı. İlber Ortaylı Galatasaray Üniversite’si Hukuk Fakültesi’nde bilimsel çalışmalarına devam edeceğini söyledi.

Veda gecesinde bir konuşma yapan Ortaylı, Türk bürokrasisinin sandığından daha müspet olduğunu söyledi. Ortaylı, “Şunu belirtmek isterim ki Türk bürokrasisinin sandığımdan daha müspet ve göz yaşartıcı, gurur verici yönlerini de bu görev sırasında tanıdım. Onun için yaptığım işe beni buraya tayin edenlere, bazı istisnai görünen tavırlarıma tahammül eden başta sayın Bakanımız olmak üzere bakanlık mensuplarına ve arkadaşlarıma teşekkürü bir borç biliyorum.” dedi.

Ortaylı, Topkapı Sarayı’na olan hizmetlerin asla bitmeyeceğini sonsuza kadar devam edeceğini söyledi. Ortaylı, “Buraya gelenlerin burayı sevmesi ve basit bir hizmetkar olması gerekir. Tarihte de böyle olmuştur. Biz buranın efendisi değiliz. Efendisi olan sadece zamanın padişahlarıydı. 1952’de çocuk olarak ilk adımımı attığımdan itibaren burada sürprizler ile karşılaştım. Dışarıda görmediğim kadar kibar, dışarıda duymadığım kadar zarif Türkçe konuşan memurlar vardı. Fakir Türkiye’ye rağmen insanlar bu saray için gayret ediyorlardı. Aynı şeyin devam etmesini ümit ediyorum.” şeklinde konuştu.

Veda gecesinde konuşan Bakan Günay, Topkapı Sarayı’nın kendisinin Kültür Bakanlığına geldiği dönemde, birçok kamu kurumunun işgali altında olduğunu belirtti. Günay, “Sağlık Bakanlığının, Milli Savunma Bakanlığının, Milli Eğitim Bakanlığının, aklınıza gelen birçok kurumun işgali vardı. Zaman içinde bu kurumların hepsinin işgalini ortadan kaldırdık. İlber hoca değindi. Sürü sultanın içinde gecekondu işgali vardı. İnanılmaz kötü kullanımlar vardı. Bir tarihi mekana bir İmparatorluk merkezine yakışmayacak işgaller vardı.Daha önce sürü sultanın içine otobüsler giriyordu. Arkadaşlarımız onu ortada kaldırdı. Bizde gecekonduları çıkarmaktan başladık. Bu mekana kadar adım adım geldik.” dedi.

Bakan Günay, İlber Ortaylı’nın kendisine söz verdiğini ve kendisine Türkiye’yi temsil etme görevi vereceklerini söyledi. Günay, ”Sayın İlber Ortaylı eğer benim kendisine verdiğim ricadan sonra verdiği sözü bir süre sonra yorulup vazgeçmezse kendisine Türkiye içinde ve dışında ülkemizi temsil etme görevi vereceğiz.” şeklinde konuştu.

Kokteylin sonunda İlber Ortaylı’ya Bakan Günay, çini işlemeli bir seramik hediye etti.

Prof. Dr. İlber Ortaylı veda etti

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Prof. Dr. İlber Ortaylı, Topkapı Sarayı Müzesi Başkanlığı’ndan emekli oldu.

Topkapı Sarayı Müzesi Başkanlığı’nı 2005’ten bu yana yürüten İlber Ortaylı, yaş haddinden emekliye ayrıldı. İlber Ortaylı, akşam 19.00’da Topkapı Sarayı Mecidiye Köşkü’nde verilen kokteyle saraya veda etti. Kokteyle Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Türkiye Büyük Millet Meclisi TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik katıldı. İlber Ortaylı Galatasaray Üniversite’si Hukuk Fakültesi’nde bilimsel çalışmalarına devam edeceğini söyledi.

Veda gecesinde bir konuşma yapan Ortaylı, Türk bürokrasisinin sandığından daha müspet olduğunu söyledi. Ortaylı, “Şunu belirtmek isterim ki Türk bürokrasisinin sandığımdan daha müspet ve göz yaşartıcı, gurur verici yönlerini de bu görev sırasında tanıdım. Onun için yaptığım işe beni buraya tayin edenlere, bazı istisnai görünen tavırlarıma tahammül eden başta sayın Bakanımız olmak üzere bakanlık mensuplarına ve arkadaşlarıma teşekkürü bir borç biliyorum.” dedi.

Ortaylı, Topkapı Sarayı’na olan hizmetlerin asla bitmeyeceğini sonsuza kadar devam edeceğini söyledi. Ortaylı, “Buraya gelenlerin burayı sevmesi ve basit bir hizmetkar olması gerekir. Tarihte de böyle olmuştur. Biz buranın efendisi değiliz. Efendisi olan sadece zamanın padişahlarıydı. 1952’de çocuk olarak ilk adımımı attığımdan itibaren burada sürprizler ile karşılaştım. Dışarıda görmediğim kadar kibar, dışarıda duymadığım kadar zarif Türkçe konuşan memurlar vardı. Fakir Türkiye’ye rağmen insanlar bu saray için gayret ediyorlardı. Aynı şeyin devam etmesini ümit ediyorum.” şeklinde konuştu.

Veda gecesinde konuşan Bakan Günay, Topkapı Sarayı’nın kendisinin Kültür Bakanlığına geldiği dönemde, birçok kamu kurumunun işgali altında olduğunu belirtti. Günay, “Sağlık Bakanlığının, Milli Savunma Bakanlığının, Milli Eğitim Bakanlığının, aklınıza gelen birçok kurumun işgali vardı. Zaman içinde bu kurumların hepsinin işgalini ortadan kaldırdık. İlber hoca değindi. Sürü sultanın içinde gecekondu işgali vardı. İnanılmaz kötü kullanımlar vardı. Bir tarihi mekana bir İmparatorluk merkezine yakışmayacak işgaller vardı.Daha önce sürü sultanın içine otobüsler giriyordu. Arkadaşlarımız onu ortada kaldırdı. Bizde gecekonduları çıkarmaktan başladık. Bu mekana kadar adım adım geldik.” dedi.

Bakan Günay, İlber Ortaylı’nın kendisine söz verdiğini ve kendisine Türkiye’yi temsil etme görevi vereceklerini söyledi. Günay, ”Sayın İlber Ortaylı eğer benim kendisine verdiğim ricadan sonra verdiği sözü bir süre sonra yorulup vazgeçmezse kendisine Türkiye içinde ve dışında ülkemizi temsil etme görevi vereceğiz.” şeklinde konuştu.

Kokteylin sonunda İlber Ortaylı’ya Bakan Günay, çini işlemeli bir seramik hediye etti.

3 ilçeyi bekleyen büyük deprem tehlikesi

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

17 Ağustos Depremi’nin vurduğu illerden biri de Yalova’ydı. Yaklaşık 2 bin 500 kişi yaşamını yitirdi. Deprem sonrası pek çok hasarlı bina yıkıldı. Ancak Yalova’da halen çürük binalar var. 2003’ten bu yana kentteki yapıların beton ve demir testlerini yapan laboratuvarın müdürü, İnşaat Mühendisi İkram Yaralı’nın sözleri düşündürücü. Yeni binalarda sıkıntı yaşanmadığını belirten Yaralı, ’30-35 yıllık binalarda büyük sorun var. Deniz kumu kullanılan binalarda demirin, özelliğini tamamen yitirdiğini gördük. Bırakın test yapmayı, demir parçalarının elimize ufalandığı oldu. Özellikle Çınarcık, Esenköy ve Armutlu tarafında ciddi derecede sıkıntıda olan binalar var. Birçok bina boyanıp makyaj yapılıp insanlara kiralanıp satıldı’ diyor.

Akşam Gazetesi’ne konuşan Yaralı şunları söyledi: ”Van’da beton kalitesi düşük olabilir ama en azından dere kumu kullanmışlar. Burada durum Van’dakinden daha iç karartıcı. Demiri zamanla sıfıra indiren deniz kumu kullanılmış. Betonların içi boş. 2003’te test yaptığımız 200’den fazla 30 yaş üstün binanın yüzde 98’i çürük. 2008’den beri raporları yasal olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na iletiyoruz. Yaklaşık 16 bin kişi çürük binalarda yaşıyor. Test için girdiğimiz bazı binalar o kadar kötüydü ki yıkılmasa bari diye dua ettiğimiz anlar oldu.

7 BİN BİNAYA İNCELEME YOLDA

Deprem sonrası yapılan karot testinin yetersizliğine dikkat çeken Yaralı, ‘Kentsel dönüşüm kapsamında Bakanlığın 14 bin konuttan 7 binini mercek altına almaya hazırlandığını öğrendim. Bu sevindirici. Yalova, depremi yaşayan bir kent” dedi.

‘BİZİM BİNADA ÇÜRÜK YER BAKIYORUZ’

Mimarlar Odası Yalova Şubesi Başkanı İsmail Hakkı Gületekin: Son 10 yılda yapılan binalarda sorun yok. Ancak 25-30 yıllık binaların birçoğu hasarlı. Bina sahipleri bunları boya ve mantolama ile süsleyip göz boyuyorlar. Buna Yalova Ticaret ve Sanayi Odası’nın binası dahil. Hatta Mimarlar Odası’nın bulunduğu bina bile aynı durumda. Biz de kendimize yer arıyoruz.

‘O ZAMANKİ ŞARTLARA GÖRE NORMALDİ’

Yalova Belediye Başkanı Yakup Bilgin Koçal: Deprem sonrası yaptığımız çalışmalarda Yalova’nın genel olarak ‘karot’ testlerini yaptırdık. Beton değerleri 10-12 aralığında çıktı. O zamanın şartlarına göre bu normaldi. Şu anda bu değerler düşük sayılıyor. Biz çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bağlarbaşı Mahallesi’ne 385 konutluk ve belediyenin 5.5 milyon desteğiyle TOKİ’ye ev yaptıracağız.

Gıdada mide bulandıran bir hile daha!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Son olarak da tavuktan yapıldığını sandığımız nugget, köfte, dürüm, sosis ve salam gibi işlenmiş ürünlere kemik, kemik zarı, kan ve sakatat karıştı.

Türkiye Yemek Sanayicileri Dernekleri Federasyonu (YESİDEF) Trakya Sorumlusu, Gıda Mühendisi Selim Sücüllü, çarpıcı açıklamalarda bulundu: “Bazı firmalar, tavuğun piyasa değeri olan ürünleri alındıktan sonra kalan, kemik, kemik zarı gibi kısımları öğütüyor. Kemikleri unlaştırıyor. Kemikle birlikte tavuğun kanı da ürüne karışıyor. Bunlardan mekanik kıyma elde ediyorlar. Rengi de tavuk etine benzesin diye pembemsi gıda boyası ile boyanıp, piyasaya sürülüyor.”

BAKTERİ YUVASI

Atık parçalarda aşırı bakteri olduğunu, bunun için de ürünlerin işlenmeden önce amonyak ve türevleri ile yıkandığını söyleyen Sücüllü, “Bu şekilde sağlığımızla oynanıyor” dedi.

KARACİĞER İFLAS EDİYOR

Üzeri bakteri toplayan ürünler amonyakla yıkanıyor. Bu da karaciğerde birikme yapıp, zamanla işlevini yitirmesine yol açıyor.

Bakan Ergün’ün hayalindeki sanayici tipi

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, gelişme ve kalkınma için insan potansiyelinin çok önemli olduğunu belirterek, ”Onun değerini bilmek, o girişimci ruhu canlı ve dinamik tutmak lazım” dedi.

Ergün, Denizli Valisi Abdülkadir Demir ve Belediye Başkanı Osman Zolan’ı makamlarında ayrı ayrı ziyaret etti.

Denizli Valiliği’ni ziyaretinde yaptığı konuşmada, Denizli’nin en büyük sermayesinin müteşebbis insan gücü olduğunu ifade eden Ergün, ”Bir ülkenin, şehrin kendi girişimcileri varsa o zaman bu güzellikler bir zenginliğe dönüşür” dedi.

Ergün, Türkiye’nin 81 ilinin hepsinin aynı girişimci ruha sahip olmadığını belirterek, şunları söyledi:

”Bazı vilayetler sadece mevcut coğrafyaların avantajından yararlanarak birtakım zenginlikler elde edebiliyorlar, yatırımlar çekebiliyorlar. Bazı vilayetlerimizin hem coğrafi dezavantajları var, üstüne bir de girişimcilik olmayınca çok sayıda göç vermekle karşı karşıya kalabiliyorlar. Orada ilerlemek mümkün olamayabiliyor. Hatta Türkiye’nin bütün teşviklerini, oraya verseniz yine de bir ilerleme kaydetmek mümkün olmayabiliyor. Onun için insan potansiyeli çok önemli, onun değerini bilmek, o girişimci ruhu canlı ve dinamik tutmak lazım.”

-Yeni sanayici profili-

Bakan Ergün, Denizli Belediye Başkanı Osman Zolan’ı ziyaretinde de belediye hizmetlerinin söylem bazında kalan bir iş olmadığını, bir şehrin fiziki yapısının değişmesinde ve ekonomik kalkınmada önemli role sahip olduklarını dile getirdi.

Ülke kalkınmasında en önemli görevi yerine getiren sanayicilerin, yatırımcıların yerel yönetimlerce önünün açılması gerektiğini, bununla birlikte bakanlık olarak yeni sanayici profilini, teknolojiye, rekabete açık, çevreye duyarlı, sosyal sorumluluk sahibi kişiler olarak tarif ettiklerini ifade eden Ergün, şunları kaydetti:

”Sadece kazandığını cebine koyan, bankada istifleyen değil, kazandığını teknolojiyi geliştirmek, rekabet gücünü artırmak, daha çok istihdam, daha çok üretim, daha çok ihracat yapmak için kullanan, havayı, toprağı, suyu koruyan bir sanayici profili istiyoruz. Sosyal sorumluluk projelerine, okul yapımına katılan, özürlülere destek veren sanayici istiyoruz. Kazandığı paranın bir kısmının sosyal işlere gitmesinden insanın kendisi huzur bulur zaten.”

 

Arap sermayesi artık Türkiye’ye akacak

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Türk ve Arap ülkeleri arasındaki ekonomik işbirliğini artırmayı hedefleyen 7. Türk-Arap Ekonomi Zirvesi İstan-bul’da gerçekleştirildi. Zirve kapsamında Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile bir araya gelen Katar, Irak ve Tunus maliye bakanları, istikrar ve refah için birlikte hareket etmenin önemini vurguladı.

Zirvenin ikinci günü olan dün yapılan panelde konuşan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, yabancıların Türkiye’de mülk edinmesini kolaylaştıran yeni mütekabiliyet kanunu ile daha fazla yatırım çekmeyi amaçladıklarını vurguladı. Şimşek, “Önemli olan Türkiye’ye yatırımları çekmek. Çok uzun bir süre Ortadoğu’da yaratılan kaynak fazlası Batı’da değerlendirildi. Bugün Türkiye gibi çok önemli cazibe merkezleri var. Bu trendin değişeceğine inanıyorum.” açıklaması yaptı. Arap katılımcılara mütekabiliyet kanunu değişikliğini hatırlatan Şimşek, “Geçenlerde parlamentoda Türkiye’de bir kanun çıkardık. Arap dostlarımız, Türkiye’den arsa ve ev alacak.” dedi. Toplantı sonrası gazetecilerin sorularını da cevaplayan Şimşek, “Mütekabiliyet değişikliği Türkiye’nin menfaatine. Şu an dünyanın tüm zenginleri New York’tan, Londra’dan, Paris’ten yer alabiliyor.” dedi. “Bedelli askerlikten ne kadar gelir elde edilebilir?” sorusuna ise Şimşek, “Başvuru sayısı 69 bini aştı. Bedellide öngörülen gelir 2 milyar lirayı aşıyor. 480 bin bireyden 69-70 bini yararlanıyor.” cevabını verdi. Forumda Iraklı bakan tarafından açıklanan yatırım ayrıcalıklarıyla ilgili soruya karşılık ise Şimşek şunları kaydetti: “Irak, bizim için Almanya’dan sonra en büyük market. Yatırımlar adına büyük artılar sunuyor. Irak Maliye Bakanı Rafe Al-Essawi, bu sene 100 milyar dolar bütçeleri olduğunu bildirdi. Bunların 35 milyar doları yatırım projeleri. Gelecek sene bu rakam 120 milyar dolara çıkacak. Yine bunun da yüzde 35’i yatırımlara dönük olacak. Irak ile bağlarımız şu an güçlü, dolayısı ile burası ülkemize önemli fırsatlar vaat ediyor.” Türk-Arap Ekonomi Forumu için ise Bakan Şimşek şu değerlendirmeyi yaptı: “Forum çok önemli. Çünkü Türkiye’ye daha çok yatırım getirecek. Arap ülkeleri ile ekonomi alanında daha iyi bir diyaloğa imkân tanıyacak. Gelecek senelerde yatırımlar artacak. Şu an petrol fiyatları arttı. Bundan dolayı bölgede bir fon fazlası var. Bu fazla bundan böyle gelişmiş ülkelere değil Türkiye’ye akmalı. Kanaatimce ilerleyen dilimde öyle de olacak.”

Özelleştirme İdaresi Başkanı Ahmet Aksu ise, 6 otoyol ve 2 köprünün özelleştirmesine komşu ülkelerden de ilgi olduğunu söyledi. Aksu, “Bu ihalenin açılışı ekim sonuna kadar halledilecek.” dedi. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Başkanı İbrahim Turhan da, “Yakın bir gelecekte dikey ve yatay entegrasyonumuzu güçlendireceğiz. Dikey dediğim kardeş borsalarla entegrasyonumuzu güçlendireceğiz.” diye konuştu.

Katar Maliye Bakanı Yusuf Hüseyin Kamal ise “Bana refakaten gelen arkadaşlarımız, bazı projeleri inceliyorlar. Bugünlerde yaklaşık 3 milyar dolarlık bir yatırımla ilgili paket üzerinde çalışmalarını sürdürüyorlar. İstanbul’a ne kadar sık gelirsek o kadar yararlı olur.” açıklaması yaptı. Ülkesindeki vatandaşların Türkiye’den ev almaya başladığını da belirten Katarlı Bakan Kamal, “Katarlılar daha evvel gayrimenkul alamıyordu. Yakınlarda 16 Katarlı İstanbul ve etrafında gayrimenkul satın aldı. Kuşku yok bu önemli bir aşama. Gelecek 10 senede bağlarımız daha kuvvetli olacak.” dedi.

Irak Maliye Bakanı Rawwfe Al-Essawi ise konuşmasında, Irak’ın henüz Türkiye’ye yatırım yapmaya hazır hale gelmese de, bu süreç içinde Türkiye’den gelecek yatırımcılara her türlü kolaylığı sağlayacaklarını söyledi. Al-Essawi, yabancı yatırımcılara ücretsiz arazi tahsis edileceğini kaydetti. İnşaat sektöründe büyük açık olduğunu belirten Al-Essawi, ülkede 3-4 milyon konut ihtiyacı olduğunu ve bu rakamı ülke olarak tek başına karşılamalarının mümkün olmadığını ifade etti. Altyapı yatırımları ile birlikte toplam 500 milyar dolar değerinde yatırım planladıklarını açıklayan Al-Essawi, Türk işadamlarına bir an önce yatırıma gelmeleri yönünde çağrıda bulundu. Bank Audi CEO’su Samir Hanna ise Türkiye için şunları söyledi: “Türkiye en iyi modeldir. Türkiye’de halkın 60 milyon kişisel banka hesabı var. 2002 yılından 2012 yılına kadar Türkiye’nin büyüme hızı fenomendir.”

Türk Borç Kanunu’yla neler değişecek?

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Çoğu zaman aile facialarına yol açan kefalet konusunda aileyi korumaya yönelik getirilen hükümler bir yandan da özellikle aile şirketlerinin elini kolunu bağlayacak. Eşinden yazılı izin almayan kişi, kendi şirketi için bile artık şahsi kefalet veremeyecek. Bundan böyle eşlerden biri herhangi bir borca kefil olurken, eşinden yazılı izin almak zorunda kalacak. Bunun sadece iki istisnası bulunuyor. Mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı varsa veya yasal olarak eşlerin ayrı yaşama hakkı doğmuşsa izin alınması gerekmeyecek. Bir başka ifadeyle, eşi izin vermeyen bir işadamı veya işkadını boşanmadığı takdirde kendi şirketine şahsi kefalet veremeyecek. Sözleşmede, kefilin sorumluluğunu artıran her değişiklikte de yazılı izin aranacak. Diğer taraftan bu düzenleme sayesinde, kullanacağı kredi için kendisine kefil olmasını isteyen arkadaşlarını kırmak istemeyenler “Kusura bakma karım istemiyor” ya da “Kocam izin vermiyor” diyebilecek.

ÖMÜR BOYU KEFALET BİTTİ

Alacaklı, borçluya başvurmadıkça kefil hakkında icra takibi başlatamayacak. Borçlunun mali durumu kefalet sözleşmesinin yapılmasından sonra önemli ölçüde bozulmuşsa veya mali durumunun, kefilin iyi niyetle varsaydığından çok daha kötü olduğu sonradan ortaya çıkmışsa kefil alacaklıya yazılı bildirimde bulunarak borç doğmadığı sürece her zaman kefillikten vazgeçebilecek. Ömür boyu kefalet dönemi de sona erecek. Kredi kartı alırken arkadaşına kefil olanlar artık yıllarca “Acaba işi bozulursa, işsiz kalırsa” korkusu yaşamaktan kurtulacak. Birisinin borcu için kefil olan şahısların sorumluluğu 10 yılla sınırlı olacak. Kefalet 10 yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, yeni bir kefalet verilmedikçe kefil hakkında ancak 10 yıllık süre doluncaya kadar icra takibi yapılabilecek.

BORÇLUYA CAN SİMİDİ

Yeni yasayla mevzuata, borçlular için bir can simidi girdi. Uzun vadeli krediyle bir ev ya da otomobil aldınız. Gelir durumunuz da iyi. Ancak iki yıl sonra büyük bir ekonomik kriz çıktı. İşinizi kaybettiniz ve daha düşük gelirli bir işte çalışmak zorunda kaldınız. Ya da yüksek oranlı bir devalüasyon yaşandı ve normalde 1.85 TL’den ödediğiniz dolar borcu taksitinizi 2.85 TL’lik kur üzerinden ödeme yükümlülüğüyle karşılaştınız. İşte bu tür durumlarda borçlular mahkemeye başvurarak borcun “aşırı ödeme güçlüğü” ortaya çıktığı gerekçesiyle, borç ödemeleri için daha uygun faiz ve vade koşulları belirlenmesini isteyebilecek.

TAPU VERİLİNCEYE KADAR MÜTEAHHİT SORUMLU MEVCUT

Borçlar Kanunu’nda satılan bir malda doğabilecek hasar, sözleşmenin imzalandığı andan itibaren alıcıya geçerken yeni kanun bu konuda alıcıyı koruma altına alıyordu. Yeni yasayla, satın alınan bir dairenin tapusu alıcıya geçinceye kadar dairede meydana gelecek hasardan müteahhit sorumlu tutulacak. Satın alınan dairenin tapu devri önceden gerçekleştirilmekle birlikte teslimi daha sonra yapılacaksa, müteahhidin sorumluluğu yine teslim anına kadar sürecek. Televizyon, buzdolabı gibi evde teslimi gereken mallarda da satıcının sorumluluğu, eve kadar devam edecek.

İŞÇİYE MOBBİNG TAZMİNATI

Artık işverenler işçilerine yönelik psikolojik taciz (mobbing) iddialarına karşı daha dikkatli olmak zorunda olacak. Yasaya göre, işveren, işçilerin psikolojik tacize (mobbing) ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlü olacak. Aksi takdirde, mobbing gören işçi işverenden tazminat alabilecek.

FAHİŞ FAİZE SINIR

Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa o tarihte yürürlükte olan yasal faiz oranını aşamayacak. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı ise yasal faizin yüzde 50 fazlasını aşamayacak. Halen yasal faiz yüzde 9 olduğu için sözleşmeyle belirlenen yıllık faiz bugün için yüzde 13.5’i geçemeyecek. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faiz oranı da yüzde 18 ile sınırlı olacak.

SEVGİLİ DE TAZMİNAT ALABİLECEK

Yeni yasa tazminat konusunda da önemli yenilikler getiriyor. Bunlardan en dikkat çekici olanı ise sevgili ve nikâhsız eşlere getirilen tazminat hakkı. Bu yeniliğin özellikle sanat dünyasında uzun zamandır birlikte yaşayan çiftlere tazminat hakkı getirmesi, bu kişilerce müjdeli haber olarak benimsendi. Başta Kadir İnanır-Jülide Kural, Ferhat GöçerÖmür Gedik, Orhan Gencebay-Sevim Emre ve Necati Şaşmaz-Nur Fettahoğlu yeni yasadan yararlanacak çiftler olarak gösterildi. Örneğin bir kişi işverenin yeterli tedbiri almaması nedeniyle ölürse, ölüme sebebiyet vermekten dolayı tazminat ödenmesinin söz konusu olduğu durumlarda önceden sadece aile fertleri tazminat alabiliyordu. Yeni yasada ‘aile’ ifadesi yerine ‘yakınları’ ifadesi konuldu. Böylece, ölen kişinin ailesinin yanı sıra uzun yıllar birlikte yaşadığı sevgilisi, nişanlısı veya nikâhsız eşi de tazminat talebinde bulunabilecek.

Habertürk

Emeklilerin yüzünü güldürecek haber!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

SGK başkanlığı, ilgili birimlere yazılı talimat verdi. Yılın ikinci yarısı için belirlenen yüzde 4 zam ve farklar bu hafta ödeniyor. SGK Başkanlığı, 1 milyon 910 bin 602 emekli, dul ve yetim aylığı alanların yılın ikinci 6 aylık dönemine ilişkin zamlı maaşlarının 1-5 Temmuz arasında ödeneceğini bildirerek, birimlerin tüm hazırlığını tamamlamasını istedi. Yazılı talimata göre aylıklarını 3 aylıklar halinde alan emekliler arasında, Mayıs 2012 tarihinde aylık almış olanlara Temmuz 2012 için 1 aylık tutarında, Haziran 2012 tarihinde aylık almış olanlara ise Temmuz-Ağustos 2012 ayları için 2 aylık tutarında fark ödenecek.

Yenigün: Şartlar oluşursa otomobil de üretiriz

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Ford Otosan Genel Müdürü Haydar Yenigün, Ford Otosan olarak mühendislik hizmeti ihraç etmeye başladıklarını belirterek, ”Geçtiğimiz yıl itibariyle mühendislik hizmetlerinden 50 milyon dolar civarında ihracat geliri elde ettik. Mühendislik merkezimizi 6 bin 200 metrekareye çıkardık. Şu an itibariyle 1.200 tane Ar-Ge mühendisi orada çalışıyor. 2013 yılı başına kadar da 1.300 kişi olacağız. Mühendislerimiz global Ford’un ürün projelerini motor geliştirmesi, şanzıman tasarımları, kalibrasyon sistemleri üzerinde çalışıyor” dedi.

Yenigün, düzenlenen basın sohbet toplantısında, geçen yılın otomotiv sektörü açısından çok kuvvetli geçtiğini, ancak yılın ikinci yarısından itibaren alınan önlemlerin etkisi ile otomotiv satışlarının yavaşlama trendine girdiğini anımsattı.

2011 yılında otomotiv pazarının toplam satışlarının 907 bin adetle kapandığını hatırlatan Yenigün, bu yıl için toplam pazarın 800-850 bin adetler civarında olacağını öngördüklerini, pazarın şu anda öngörülerine uygun bir şekilde gittiğini, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik şartlar ve gidişatında beklenmedik sıkıntı olmazsa, bu rakamlarda pazarın kapanacağını kaydetti.

Yenigün, geçen yılın son çeyreğinde yapılan ÖTV artışının firmalar tarafından karşılandığını, müşterilere yansıtılmadığını ancak 2012 yılında fiyatlara bu farkın yansıtılmaya başlandığını ifade ederek, ”Bir segment kayması oldu. Hafif ticari araçtaki müşteriler otomobile kaymaya başladılar. Bunun yüzde 20-23 civarında olduğu ay var. Bunun neticesinde bizim esas ana konumuz hafif ticari olduğu için bir miktar pazar payımız etkilendi. Ancak yeni strateji saptadık ve 2012’nin nisan  ortasından başlayan yeni bir strateji geliştirdik ve bu strateji ile de mayıs ayı sonuçları itibariyle yüzde 16’lık piyasa payına ulaştık. Genel strateji olarak da 11. yıl piyasa liderliği söylemimizi devam ettiriyoruz” diye konuştu.

Gelecek aydan itibaren Fort Focus’un 1.0 litre Ecoboost motorunu piyasaya sunacaklarını ifade eden Yenigün, bu motorun 100 ve 125 beygir olmak üzere iki versiyonunun bulunduğunu, 100 kilomtrede 5 litre yakıt tükettiğini ve 125 kilogram karbondioksit salınımı yaptığını anlattı.

Yenigün, Fort Focus’un 1.0 litre Ecoboost motorunun , Ford’un ürün teknolojilerine ne kadar önem verdiğinin göstergesi olduğuna işaret ederek, bu motorlarla dizel benzinli farkının ortadan kalkacağını öngördüklerini, piyasada bu ürüne benzer başka bir ürün olmadığını, rakiplerinin en erken bu tip motoru 1,5 yıl içinde çıkartacağını anlattı.

Önümüzdeki dönemde yeni ürünlerinin Türk otomotiv pazarında satışa çıkacağını belirten Yenigün, bu yeni modellerin Yeni Ford Ranger, Ford B Max ile Ford Tourneo Custom olduğunu söyledi.

Yenigün, piyasa şartları ve ürün aksiyonlarıyla 2012 yılını da geçen 10 yılda olduğu gibi pazarı lider olarak bitirmek istediklerini belirterek, ”Her piyasa şartında liderliği hedefliyoruz. Yıl bize göre 135 binlik bir satış adedi ile açılmıştı ama bu rakam nereye gider, 5-10 azalır, artar. O tamamen yılın özellikle eylül sonrası ne şekilde oluşacağına bağlı” dedi.

-”Türkiye’den mühendislik hizmeti ihracı…”-

Haydar Yenigün, Ford Otosan olarak 2007 yılında TÜBİTAK MAM merkezinde bir mühendislik merkezi açtıklarını dile getirerek, bu mühendislik merkezinde o günkü rakam itibariyle 600-650 kişilik bir mühendis sayısına çıkıp, hem Ford Otosan için, hem de Ford’un global projeleri için ürün geliştirme projeleri yapacaklarını paylaştıklarını hatırlattı.

Bu çerçevede 2007 yılında mühendislik merkezini bu 5 bin metrekarelik bir alanda kurduklarını ifade eden Yenigün, geçen aylarda bu merkezdeki mühendis sayısını artırdıklarını ve ikiye katladıklarını söyledi.

Yenigün, artık TÜBİTAK MAM merkezinde açtıkları mühendislik merkezinin yetmediğini ve 1.200 metrekare yeni bir ofis açtıklarını bildirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

”Mühendislik merkezimizi 6 bin 200 metrekareye çıkardık. Şu an itibariyle 1.200 tane Ar-Ge mühendisi orada çalışıyor. 2013 yılı başına kadar da 1.300 kişi olacağız. 1.300 tane mühendis global Ford’un ürün projelerini motor geliştirmesi, şanzıman tasarımları, kalibrasyon sistemleri üzerinde çalışıyor. Bu gerçekten Ford Otosan’ın ayağını yere sağlam basması ve yeni projeleri Türkiye’ye getirmesi açısından çok çok önemli. Biz mühendislik hizmeti ihraç etmeye başladık. Ford Otosan üretim tesislerinden araçlarını üretip, limanımızdan gemiye bindirip, dünyanın çeşitli ülkelerine gönderirken bir fatura kesiyor ve kasamıza avro geliyor.

Şimdi yeni açtığımız bu kapıdan da Ford’un mühendislik işlerini yapıp, mühendislik faturası kesmeye başlıyoruz. Bu çerçevede de Ford Otosan’a ve Türkiye’ye mühendislik himetlerinden export geliri elde ediyoruz. Geçtiğimiz yıl itibariyle mühendislik hizmetlerinden 50 milyon dolar civarında ihracat geliri elde ettik. Aynı zamanda bizim Ford Otosan’a da yapılan işlerimiz var. Onları dışında tutuyorum. Artık memlekete mühendislik hizmeti ihracat geliri sağlıyoruz. Bu hizmeti Ford’un dünyadaki bütün tesisleri ve mühendislik merkezleri alıyor. Biz onların mühendislik merkezlerine de iş yapıyoruz. Bu 50 milyon dolarlık rakam geçen yılki rakam bu yıl bu rakam 2 katına çıkacaktır.”

Ford’un mühendislik merkezleri ile Ford Otosan’ın Türkiye’de kurdukları yeni mühendislik merkezinin ortak olarak çalıştığına değinen Yenigün, Türkiye’deki mühendislik merkezinin Ford’un bir çok fabrikası için çalıştığını söyledi.

Yenigün, mühendislik merkezinde yoğunlukla motor ve aktarma organları üzerinde çalışıldığını ve araştırmaların yapıldığını ifade ederek, Türkiye’de mühendislik hizmetleri ihraç eden başka bir otomotiv firmasının olmadığını, Ford Otosan’ın mühendislik merkezinde çalışanların 4-5’inin dışındakilerin hepsinin Türk mühendislerinden oluştuğunu kaydetti.

-”Teşvikleri başta anlamadık, eleştirdim, bakan kızdı ‘sulandırmayın’ dedi”-

Hükümetin geçen hafta detaylarını açıkladığı teşvik paketinin açıklanan detayları ile birlikte çok güzel olduğuna işaret eden Yenigün, yeni teşvik sisteminde gerek motorda gerek araçta büyük ölçekli yatırımların ”stratejik öneme sahip yatırımlar” diye tarif edildiğini kaydetti.

Yeni teşvik sisteminin ilk açıklandığı zamanlarda açık olmayan tarafları bulunduğuna değinen Yenigün, ”Ben de onları sizlere söylüyordum. Sonra bakan bize kızdı, ‘sulandırmayın’ dedi. Örneğin, yüzde 40 diye bir tarif vardı açık değildi, anlayamıyorduk. bu son yapılan açıklamalarla onun da tarifi yapıldı. Stratejik ve büyük ölçekli yatırımların tarifi yapıldı, açıklığa kavuştu. Yatırımlar için teşvikte önemli şeyler var” dedi.

Yenigün, otomotiv şirketlerinin teşvik olsa da olmasa da belli bir noktaya kadar yatırımlarını yaptığını dile getirerek, kendilerinin de 19 Mart’ta yeni fabrikalarının temelini attıklarını, o fabrikada 110 bin tane araç üretileceğini, bunun için teşvik paketi çıksın diye beklemediklerini anlattı.

Bütün kapasite çalışmalarını, piyasanın gerektirdiğini şekilde yaptıklarını ifade eden Yenigün, şunları kaydetti:

”Teşvik bunun daha fazlasını yapmak için. Türkiye’nin 2023 vizyonunda 4 milyon tane araç üretilmesi var. Öbür taraftan da 1 milyon 200 bin adetlik üretim kapasitesi var, bunu da 4 milyona çıkartacak bir şey lazım. Teşvik bunun hepsini karşılamıyor. Zaten bunun bir kısmını biz daha önceki yatırımlarımızı açıklayarak yaptık. Teşvik bunu bir miktar daha cazip hale getirerek ilaveler yapması lazım. Bu çerçevede biz de motor projeleri, yeni araç projeleri biz bunları her daim çalışıyoruz. Bunların teşvike gireceğini düşünüyoruz.

4 milyonluk araç üretim hedefinin 2 milyonunu mevcut üretimleri olan otomotiv firmalarının kapasite artırımları ile yapacağız, geri kalan 2 milyonluk üretim içinse teşvikler devreye girecek, yeni oyuncular gelecek. Yatırımın Türkiye’ye gelmesi için Avrupa’daki krizin bitmesi gerektiğine inanmıyorum, ona katılmıyorum. Dünyada otomotivde stratejik öneme sahip ülkeler var, Türkiye bunlardan birisi. Türkiye’de otomotiv üretiminde 2 milyon rakamına zaten ulaşılır, ilave 2 milyona ulaşmak lazım. Bunun için bir şeyler yapmak lazım. 500 milyar dolarlık ihracata ulaşmak için sadece otomotiv değil, otomotiv hizmeti de ihraç etmemiz lazım. Dünyada üretilen bütün transitlerin mühendislik sorumluluğu bizde. Dünyanın her yerinde kullanılan Puma motorların mühendisliği Otosan mühendislik merkezi tarafından yapılıyor.”

-”Şartlar oluşursa, otomobil de üretiriz”-

Yenigün, Ford Otosan’da detayları da açıklanan yeni teşvik paketini hatmeden bir ekip olduğunu bildirerek, yanlış bir aplikasyonla teşvik almanın kendilerini çok sıkıntıya sokacağını, onun için tam olarak emin oldukları bir projeyi ortaya koyacaklarını söyledi.

Kendilerinin Ford’un ticari araç üretme merkezi olmak gibi bir hedefi olduğunu bildiren Yenigün, ”Bu hedefin peşinde koşuyoruz. Otomobil üretimi olur mu? Önümüzdeki dönemde şartlar ona getirirse onu da yaparız tabii ki de. Burada mühim olan o şartların oluşması ve hem Türkiye hem de bizim şirketimizi açısından bir anlam ifade etmesi. Şu andaki planlarımız tamamen ticari vasıta ve onun dünyaya sunumuyla alakalı” diye konuştu.

Yenigün, bir soru üzerine de Türkiye’nin Suriye ile yaşadığı gerilimin ekonomik yansımalarının bulunmadığına işaret ederek, hükümetin de Suriye konusundaki yaklaşımının büyük ülke politikasına yakışır şekilde yürütüldüğünü kaydetti.