Başbakan Erdoğan’a ilginç hediye

Haziran 30th, 2012

Partisinin il kongresinin ardından toplu açılış töreni için Havuzbaşı’na gelen Başbakan Erdoğan’a ulaşmaya çalışan vatandaşlar yoğun çaba sarf etti. Başbakan’a sevgi gösterisinde bulunan vatandaşlardan Gül Yaşar, kendisine Kur’an-i Kerim verdi. Yaşar, yaptıkları hizmetlerden dolayı Erdoğan’a minnettar olduklarını söyledi.

Hayati Aslan isimli bir kişi ise, evinde tek kaldığını söylediği civcivini Başbakan Erdoğan’a hediye etti.

Arınç’tan kapatılan adliyelerle ilgili son açıklama

Haziran 30th, 2012

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bazı adliyelerin kapatılmasına ilişkin, ”Herkes farklı şeyler söylüyor ama Türkiye’de bazı tasarrufları yapmamıza ihtiyaç var. Eğer bir aksaklık olursa bu şekilde adli hizmetlerin görülmesinde, tekrar bazı şeyleri dikkate almak durumunda kalabiliriz. Bu çok kötü bir şey değil. Bir ihtiyaçtan doğdu. Uygulamayı görmemiz lazım” dedi.

Arınç, AK Parti Elazığ İl binasında, kentte yerel yayın yapan Kanal E Televizyonu’nun canlı yayınına katıldı. Elazığ’ı ve Elazığlıları çok sevdiğini ifade eden Arınç, ”Gakkoşları seviyoruz. Elazığlılar dürüst, mert, kahraman, ahlaklı insanlar. Bunlara şahidim, küçüklüğümden bu yana. Böyle kişilikli insanları, kişilikli bir şehri sevmemek mümkün değil. Tabi tüm Elazığ’ı şu açıdan da tebrik ediyorum. Elazığspor bu yıl Süper Lig’e çıktı. İnşallah orada da başarılı olacaktır” diye konuştu.

”Çok çalıştılar, gayret ettiler, amatör bir heyecanla çok önemli maçları kazandılar” diyen Arınç, şöyle devam etti:

”Bu yıl benim bir memleketim de Manisa’da Akhisar Belediyespor… İnşallah Elazığ’a gelecek, Elazığımız oraya gidecek. Fenerbahçe, Beşiktaş derken… Ben inşallah Elazığspor’un Süper Lig’de başarılı olmasını, kalıcı olmasını diliyorum. Belediye başkanımız, siyasetçilerimiz ona sahip çıkıyorlar. Güzel bir stadyum yapılacak ve artık Elazığ’ı Süper Lig sebebiyle inşallah önce Türkiye’de sonra da belki Avrupa’da tanıma imkanı bulacağız.”

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Elazığ’a kamu yatırımlarının mümkün olan en güzel şekliyle geldiğini söyledi. Kent hakkında taleplerin kendisine iletildiğini ifade eden Arınç, ”Doğruluğuna inandığımız her şeyi mutlaka yapacağız. Biz güçlü bir iktidarız. Herkes bizden bunu bekliyor. Biz de kimsenin ümidini boşa çıkartmayacağız” ifadelerini kullandı.

-Bazı adliyelerin kapatılması-

Bülent Arınç, bazı ilçe adliyelerinin kapatılması hakkındaki görüşünün sorulması üzerine, şöyle dedi:

”Bildiğim kadarıyla 2005 veya 2006’da Cemil Çiçek beyin Adalet Bakanlığı döneminde 143 adliye kapatılmıştı. Bunlar, ilçelerde dosya sayısı az olan ve büyük il merkezilerine yakın olan ilçeler içindi. Bu kez de zannediyorum HSYK, Adalet Bakanlığımız değil, son kararnameyle birlikte 100’den fazla ilçe adliyesini başka merkeze taşıdı. Bunun amacı şudur. Eğer bir yerin Ağır Ceza merkezine uzaklığı 15 kilometrenin altındaysa, bu bağlanıyor. İkincisi, dosya sayısı azsa, nüfusu ne olursa olsun, o da bir tarafa bağlanıyor. Bununla biz hakim, savcı ihtiyacımızı bir şekilde kazanmış oluyoruz. Bir taraftan o adliyeler için sarf ettiğimiz kamu masraflarını bir başka şekle dönüştürmüş oluyoruz. 

Mesela benim eski seçim bölgem Manisa’da 4 ilçe adliyesi bu şekilde kapandı. Bursa çok daha gelişmiştir. Bursa’da da Kestel ilçesinin adliyesi merkeze bağlandı. Elazığ’da da 3-4 ilçe zannediyorum bu şekilde bağlanmış oldular. Herkes farklı şeyler söylüyor ama Türkiye’de bazı tasarrufları yapmamıza ihtiyaç var. Eğer bir aksaklık olursa bu şekilde adli hizmetlerin görülmesinde tekrar bazı şeyleri dikkate almak durumunda kalabiliriz. Bu çok kötü bir şey değil. Bir ihtiyaçtan doğdu. Uygulamayı görmemiz lazım.”

-Yerel medya-

”Yerel medyanın güçlendirilmesi için bir düşünce veya projeniz var mı?” sorusu üzerine Arınç, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü aracılığıyla yerel medyayı çoğu zaman her açıdan güçlendirdiklerini, bölgesel eğitim seminerleri yaptıklarını, bazen teknik imkanlar hazırladıklarını kaydetti.

Bazı illerde çok az sayıda basılan, satılıp satılmadığı belli olmayan gazetelerin olduğunu, ayrıca çok sayıda gazetenin olmasının güçlü bir medya olduğu anlamına gelmediğini ifade eden Arınç, şunları söyledi:

”Aslında bunların sahipleri 3-4 kişidir. Bir patron bazen 3 veya 4 gazete çıkarabiliyor. Mesela Bursa’da bir patron 4, bir patron 3 gazetenin sahibi. Bunların hepsi aynı haberlerle çıkıyor. Gazeteci kimlikli olduğu sanılan bazı insanlar o patronların özel hizmetlerinde bile çalışabiliyor. Dolayısıyla bizim yerel medyaya destek dediğiniz zaman, resmi kanallardan yapacağımız ilan ve reklam aktarmasından başka bir şeklimiz yok. Ama basın kartında, o medyanın güçlü bir teknikle basılmasında, orada çalışan gerçek gazetecilerin haklarının verilmesinde de biz büyük bir gayret içerisindeyiz.”

Bülent Arınç, ”Elazığlılar yerel televizyonlarını uyduda görmek istiyor. Bu hususta da bir çalışma yapabilir misiniz?’ sorusuna ise, şöyle cevap verdi:

”Patronlarımıza buradan sesleniyorum. Ey bu televizyonların sahibi olan patronlar. Size kolaylık sağlıyoruz. Uydu lisansı almak üzere RTÜK’e müracaat edin. Size 6 taksit imkanı vereceğim. Hadi bakalım. Biraz ceplerinize elinizi sokun. Ayda 30 bin lira. Baba evladına vermez. Gelin hepinizi uyduya çıkaralım. Haydi Elazığ’lı patronlar. Hadi bakalım. Kanal E mi? Uyduya çıkacak mısınız? Gel 6 taksit. Başka var mı? Herkes gelsin. Yapacağız inşallah, bizim görevimiz bu. Uyduda izleyelim sizleri. Uydudan bir bakacağız ki, Belediye Başkanımız Süleyman Selmanoğlu Elazığ’ı anlatıyor. Bakacağız (AK Parti Elazığ Milletvekili) Sermin hanım Elazığ ile ilgili projelerini anlatıyor. Almanya’daki, Irak’taki, Yunanistan’daki seyredecek inşallah. Gelin 6 taksit. Bugüne kadar kimse yapmadı, biz yapıyoruz.”

Türkiye İnsan Hakları Kurumu kuruluyor

Haziran 30th, 2012

 İşkence ve kötü muameleyle mücadele etmek, şikayetleri incelemek, insan haklarının korunmasına, ihlallerin önlenmesine yönelik çalışmalar yapmak amacıyla İnsan Hakları Kurumu kurulacak.

Kanuna göre Kurum, kamu tüzel kişiliğine, idari ve mali özerkliğe sahip, özel bütçeli olacak. Başbakanlıkla ilişkili olacak İnsan Hakları Kurumu’nun merkezi, Ankara’da bulunacak. Kurum, yurt içinde istenildiği kadar, yurt dışında ise sayısı 2’yi geçmemek üzere büro açabilecek.

Kurum, işkence ve kötü muameleyle mücadele etmek, şikayet ve başvuruları incelemek, araştırmak; insan haklarının korunmasına, geliştirilmesine, ihlallerin önlenmesine yönelik çalışmalar yapmakla görevli ve yetkili olacak.

Kurum, inceleme, araştırma, ziyaret ve başvuruları değerlendirme sırasında bir suçun işlendiğini öğrenirse, işlem yapılabilmesi için gerekli gördüğünde ihbar ve şikayette bulunabilecek.

-11 üyeden oluşacak-

Kurumun karar organını oluşturacak Türkiye İnsan Hakları Kurulu, biri başkan, biri ikinci başkan olmak üzere 11 üyeden oluşacak.

Kurula başkan ve üye olabilmek için herhangi bir siyasi partinin yönetim ve denetim organlarında görev almamış veya bu görevlerinden ayrılmış olmak gerekecek.

İnsan hakları alanında çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşları, sendikalar, sosyal ve mesleki kuruluşlar, akademisyenler, avukatlar, basın mensupları ve alan uzmanları da kurul üyesi olabilecek nitelikteki kişileri yazılı olarak teklif edebilecek.

Kurul üyelerinden ikisi insan hakları alanında uzmanlaşmış kişiler arasından Cumhurbaşkanınca, 7’si Bakanlar Kurulu’nca seçilecek. Bir üye, öğretim üyeleri arasından Yükseköğretim Kurulu, bir üye de 10 yıl avukatlık yapan avukatlar arasından baro başkanlarınca belirlenecek. 

Başkan ve ikinci başkan, kurul üyelerince seçilecek. Kurul üyesi seçimlerinde, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, sosyal ve mesleki kuruluşlar, akademisyenler, avukatlar ile basın mensuplarının çoğulcu temsiline özen gösterilecek. Kurul başkanı, ikinci başkan ve üyelerin süreleri dolmadan herhangi bir nedenle görevlerine son verilemeyecek. Ancak seçilmeleri için gerekli şartları taşımadıkları ya da kaybettikleri Kurulca tespit edilen başkan ve üyelerin görevlerine Bakanlar Kurulu’nca son verilecek. 

Kurul, kararlarını süresi içinde imzalamayan veya karşı oy gerekçesini süresi içinde yazılı olarak bildirmeyen başkan ve üyelerin üyeliklerine de aynı usul çerçevesinde son verilecek.

-Yakalanamayacak, üstleri ve konutları aranamayacak-

Görevleriyle ilgili suç işlediği ileri sürülen başkan, ikinci başkan ve üyeler yakalanamayacak, üstleri ve konutları aranamayacak, sorguya çekilemeyecek. 

Kurumun teşkilatı, kurul ve başkanlıktan oluşacak. Kurumun hizmet birimleri, İhlal İddialarını İnceleme, İşkence ve Kötü Muameleyle Mücadele, Hukuk, Eğitim, Dış İlişkiler ve Proje, Medya ve Halkla İlişkiler, Bilgi ve Dokümantasyon, Strateji Geliştirme ile İnsan Kaynakları ve Destek birimlerinden oluşacak. 

Kurum, görev alanına giren konularla ilgili olarak çalışmalarda bulunmak üzere kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve konuyla ilgili uzmanların katılımıyla geçici ve sürekli kurullar oluşturabilecek. 

İnsan hakları ihlaline maruz kaldığını iddia eden gerçek kişiler ile tüzel kişiler kuruma başvurabilecek.

-İnsan Hakları Komisyonu’nu bilgilendirecek- 

Kurum, İnsan Hakları Komisyonu’nu yılda en az bir defa bilgilendirecek. Başkan ve üyeler, kamu görevlileri gibi yargılanacak. 

İnsan Hakları Başkanlığı ile İnsan Hakları Üst Kurulu, İnsan Hakları Danışma Kurulu ve İnsan Hakları İhlali İddialarını İnceleme Heyetleri lağvedilecek.

Kurum Başkanlığı ve ikinci başkanlığına ilk defa seçilenlerin, ilk görev süresi 6 yıl olacak. Ad çekme yoluyla yapılacak kura sonuçlarına göre, Kurumun ilk üyelerinden dördünün ilk görev süresi 6 yıl, üçünün ilk görev süresi 4 yıl, ikisinin ilk görev süresi de 2 yıl olacak.

Kurul üyeliklerine ilk seçimler, en geç 23 Eylül’e kadar yapılacak. Kurum büroları kuruluncaya kadar, il ve ilçe İnsan Hakları Kurulları, Kurum bürosu olarak görev yapacak. Kurumun 2012 mali yılı harcamaları, yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar, Başbakanlığın 2012 yılı bütçesinde yer alan İnsan Hakları Başkanlığı’na ait ödeneklerden karşılanacak.

Zana’dan tarihi görüşme öncesi yeni mesajlar

Haziran 30th, 2012

Başbakan Erdoğan bugün saat 11’de yapılacak güvenlik zirvesinin ardından, Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana’yı kabul edecek.

Erdoğan ile saat 15.00’da Başbakanlık Resmi Konutu’nda görüşecek olan Zana’dan yeni mesajlar geldi.

Zana, 5 yıl önce kalp krizinden ölen eski DEP Milletvekili Orhan Doğan’ın mezarı başındaki anma töreninde “Bu topraklara mutlaka barış gelecek. Barışa olan inancımızı korumalıyız” dedi.

“Bir halka saygılı olmak iki tarafın da kazancı olacaktır” diyen Zana şunları söyledi:

“Her zaman barışa olan inancımız olmalı ve bu konuda da bilgili olmamız gerekiyor. Hiç bir savaş sonuna kadar devam etmez. Bu topraklara barış mutlaka gelecek. Bir halka saygılı olmak her iki tarafında kazancı olacaktır.

Ne derlerse desinler, ne olursa olsun, bizim ruhumuz birlik ve beraberlikten yanadır. Bütün hizmetlerimiz halkımız içindir. Dost ve düşman herkes bilsin ki, bu birliktelik bu topraklara mutlaka barışı getirecektir, barış bu topraklarda mutlaka yeşerecektir. Belki bizim ömrümüz yetmez. Ne krallık tahtı, ne iktidarlar devamlı değillerdir…”

PKK, Öcalan’ı İmralı’ya gömdü

Haziran 30th, 2012

Melik Duvaklı / Salih Bilici haberi

Akdoğan, “Öcalan ve Karayılan hiçbir zaman terörün bitmesini istemedi ve terörü koz olarak devrede tuttu. Fehman Hüseyin ve Cemil Bayık gibiler ise silahı başlı başına kutsuyorlar. Nitekim, bu yöntemin devreye girmesiyle Öcalan’ı İmralı’ya gömmüş oldular. Nasıl Silvan saldırısı Öcalan’ı gömdüyse son Dağlıca da Karayılan’ı anlamsızlaştırdı” dedi. AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu ise, “Örgütün niyeti süreci sabote etmektir” değerlendirmesini yaptı.

Kürt meselesine dair siyasi çözüm arayışlarının “resmi” olarak başlatıldığı Demokratik Açılım süreci üçüncü yılını geride bırakmak üzere. Bir dönem “Kürt yoktur/vardır”  tartışmalarının yaşandığı Türkiye, bugün Kürt meselesinde anayasal çözüm önerilerini tartışacak noktaya geldi. Ancak, sorunun şiddet ve terör boyutu da hâla sıcak gündemi işgal etmeye devam ediyor. Siyasi çözüme dair tartışmaların yeniden alevlendiği son bir ayda verilen şehit sayısı otuzu geçti. Peki, tam olarak ne oluyor?

“DELİ BİR NEHİR GİBİ AKIYOR BU ÜLKE”

Bu sorunun cevabını bulmak için gazeteci Ahmet Altan’ın “Deli bir nehir gibi akıyor bu ülke.” sözleri ile yorumladığı son gelişmelerin peşine düşüp yola koyulduk. İstanbul, Ankara, Diyarbakır üçgeninde neler olup bittiğini anlamaya çalışırken daha ikinci durağımızda umuda akan süreci kesmeye çalışan, nehrin yönünü yine kaosa, belirsizliğe ve kana çevirmeyi amaçlayan Dağlıca saldırısı ile sarsıldı ülke. Üçüncü durağımız olan Diyarbakır’a vardıktan birkaç saat sonra ise iki polis ve bir sivilin yaralandığı terör saldırısının silah sesleri ile kulaklarımız tırmalandı. Süreci anlamaya çalışırken yaşadıklarımız aslında üç yıllık açılım döneminin de özeti gibiydi. Son üç yılda da çözüme dair umutların kabardığı her zaman dilimi ya Habur olayı gibi medyanın da katkıda bulunduğu psikolojik manevralar veya Silvan saldırısı gibi kanlı eylemlerle kesintiye uğradı. Bu tespit aslında Türkiye’nin PKK ile mücadele ettiği 30 yıllık süreç için de geçerli. Buna rağmen son üç yıldaki açılım sürecini ayrı olarak ele aldığımızda üç kez kesintiye uğrayan süreç dördüncü yılın başlangıcında bir kez daha perdesini araladı.  Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Kürtlerin bütün haklarını vereceğiz” sözleri ile başlayan, CHP Genel Başkanının çözüm önerileri, seçmeli Kürtçe derse izin verilmesi, Leyla Zana’nın “Başbakan’ın Kürt meselesini çözeceğine inanıyorum” çıkışı ile yeniden başlayan süreci yine PKK’nın kanlı eylemleri takip etti. Aslında bu gelişme şaşırtıcı da olmadı. Zira, PKK barış terminolojisini bile terör üzerinden kuran bir örgüt profili çizdi şimdiye kadar. Açılım sürecinde hükümetin büyük siyasi risk alarak başlattığı görüşmelerin tıkanma nedeni de buydu.

DOÇ. DR. VAHAP COŞKUN: HAMASET FAYDA VERMİYOR

Ancak bu sefer çok da öngörülmeyen bir şey oldu. Bundan önceki her çözüm iradesini kanlı eylemlerle akamete uğratmayı başaran PKK bu sefer amacına ulaşamadı ve arzuladığı sertlik iklimini oluşturamadı. ‘Kan sendromu’ olarak adlandırabileceğimiz sosyopolitik reaksiyon oluşmadı.  Siyaset, medya ve toplumsal refleks daha dingin, soğukkanlı ve kararlı bir noktada konumlandı. Çözüme dair beklenti ve umut kesilmedi. Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Çoskun da bu noktaya dikkat çekerek şu tespitte bulunuyor: “Son Dağlıca olayında eskisi kadar siyaseti hamaset üzerinden yürüten bir dil oluşmadı. Daha önce böyle bir olay olduğunda çok sert mesajlar verilirdi. Ama bu olaydan sonra Başbakan ‘elbette ki güvenlik tedbirlerini alacağız ama bu sorunu mecliste çözeceğiz’ dedi. Kılıçdaroğlu, ‘bu kadar genç ölüyorsa siyasetin sorumluluğu var’ dedi. Dolayısıyla siyasetin dili de değişiyor.”

ENSARİOĞLU: ÖRGÜTÜN NİYETİ SÜRECİ SABOTE ETMEK

AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun son Dağlıca olayına ilişkin değerlendirmeleri de örgütün kanlı eylemlerinin amacına ulaşamadığını gösteriyor: “Örgütün niyeti süreci sabote etmektir. Hükümete çözümden koparıp güvenlikçi politikalara yönelmesini sağlamaktır. Burada bunların niyetini boşa çıkarmak lazım. Hükümet bir yandan terörle mücadelesini sürdürürken diğer taraftan da demokratik çözümleri kararlılıkla yürütüyor.”

BAŞBAKAN’IN SİYASİ BAŞDANIŞMANI YALÇIN AKDOĞAN: TERÖRÜ DAYATTILAR

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan,  İmralı ve örgütle görüşmelerin neden tıkandığının perde arkasını Türkiye’ye açıkladı.

Kürt meselesi ile ilgili yeni çözüm arayışlarının dillendirildiği bir süreçte Dağlıca saldırısıyla sarsıldık. Bu eylemin zamanlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de Kürt meselesinin çözümüne yönelik umutlar ne zaman yeşerse terör örgütü devreye giriyor ve süreci sabote edecek provokatif eylemler yapıyor. Adeta sorununun çözümsüz kalması, ümitlerin kırılması isteniyor. Oslo sürecini devre dışı bırakan Silvan saldırısını Murat Karayılan, ‘yerel unsurların kendi inisiyatifiyle gerçekleştirdiği bir olay’ olarak yorumladı. Oysa böyle önemli bir süreci havaya uçuran bu olay, kendi kendine gelişmiş münferit ve kontrol dışı bir hadise olarak değerlendirilemez. PKK içinde iki anlayışın zaman zaman öne çıktığını görüyoruz. Birincisi Karayılan ve Öcalan’ın terörü görüşme sürecinde gerekli bir dayatma aracı olarak görmesi ve hem terör-hem müzakere demesi… İkincisi her türlü çözüm girişimini devre dışı bırakarak kendi örgütsel ütopyası için tek yolu silahlı mücadele olarak gören anlayış. PKK içindeki bu kanat Devrimci Halk Savaşı adı verdikleri büyük bir başkaldırıyla amaçlarına ulaşabileceklerini düşündü, ama planları tutmadı.

Yani terörü asıl amaç için ana yöntem olarak görenler mi var?
Gelişmeler onu gösteriyor. Öcalan ve Karayılan hiçbir zaman terörün son bulmasını istemedi ve her aşamada terörü daha fazla koz için devrede tuttu. Yani kimi zaman devleti masaya çekebilmek için, kimi zaman daha maksimalist talepleri kabul ettirebilmek için. Fehman Hüseyin, Cemil Bayık ve Duran Kalkan gibiler ise terörü ve silahı başlı başına kutsuyorlar ve diğer seçenekleri kandırmaca olarak görüyorlar. Nitekim, bu yöntemin devreye girmesiyle Öcalan’ı İmralı’ya gömmüş oldular. Aynı anlayış demokratik siyaseti ve BDP’yi de kendi yöntemleri açısından bir tehdit olarak görür. Çünkü sorunun siyasi zeminde çözülebilmesi demek, silahın devre dışı kalması demektir.

Öcalan’a rağmen örgüt içinde kimse farklı tutumlar takınabilir mi?
Normalde takınamaz. Ama Öcalan cezaevinde olduğu ve kendilerine alan açtığı için farklı inisiyatifler ortaya çıkabiliyor. Geçmişte kimi karanlık ilişkilerin tezahürü olarak farklı eylemlerin de yapılabildiğini gördük. Öcalan da durumunu bildiğinden refüze olmamak için genel hatlar çizmeye çalışıyordu. Ama Silvan saldırısı Öcalan’ı da anlamsızlaştırdı. Öcalan’ın da bugün nasıl bir tutum takınacağını bildiğini sanmıyorum. Bugün örgüt ve iç içe geçmiş ilişkili yapılar tam anlamıyla bir şaşkınlık içinde görünüyor. Nasıl Silvan saldırısı Öcalan’ı gömdüyse bence son Dağlıca saldırısı da Karayılan’ı anlamsızlaştırdı.  

Terörle netice alınamayacağını görmüyorlar mı?
Bütün senaryo silahlı mücadele konseptine dayandığı için farklı yöntemleri örgütün tasfiyesi olarak algılıyorlar ve terörü netice almak için kaçınılmaz görüyorlar. Örgüt, toplumda bir kopuş, bir bölünme meydana getirmeyi, etnik ayrışma yaşanmasını sağlamaya çalışıyor. Ama 30 yıldır bunu başaramadı. Hala toplumsal doku kardeşlik temelinde ayakta duruyor.

Başbakan Erdoğan, ‘silah bırakmayı’ bir önşart olarak zikretti. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Silahlı mücadelenin artık miadını dolduran bir yöntem olduğu, netice almayı bir yana bırakın çözümün önünü tıkadığı daha iyi görülüyor. Demokrasimizin imkan ve kabiliyetleri bugün her türlü sorunu konuşacak, tartışacak, çözecek seviyeye ulaşmıştır. Sorun, PKK’nın böyle bir demokratik çözüme inanmaması, kendi ütopyasını silah zoruyla dayatmasıdır. PKK nasıl bağımsız devlet projesinin başarısız olduğunu gördüyse, bu tür anlayışlardan da vazgeçmelidir. Bugün için PKK’nın her eylemi Kürt sorununu derinleştirir, Kürtlerin kazanımlarına zarar verir. PKK, Kürtlere zulüm etmeye başlayan bir örgüt görümündedir.

KCK operasyonları olduğu sürece dağa çıkışın süreceği yönünde yorumlar var.
Hangi iktidar, paralel bir devlet yapılanmasına izin verebilir? Siz silah zoruyla halkı haraca bağlayacaksınız, yargılama yapacak, yol kesecek, dağa adam kaldıracaksınız, seçilmiş belediye başkanlarını kuklaya çevirmek isteyeceksiniz, devlet de buna müsamaha mı gösterecek? Bu tür yorumlarda bulunanlar PKK’nın eylemlerini mazur göstermeye çalışmış olurlar ve vebale ortak olurlar. Bu yüzden olması gereken öncelikle PKK’nın eylemlerini durdurması, sınır dışına çekilmesi ve silah bırakmasıdır.

Türkiye Gazetesi

3 hilalle karşılanan Bahçeli’ye cemaatten alkış

Haziran 30th, 2012

Volkan Yanardağ’ın haberi

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Makedonya’nın Gostivar kentinde, Makedonya’nın MHP’si olarak bilinen Türk Milli Birlik Hareketi Partisi’ni ziyaret etti.

Türk bayrağı içinde 3 hilali barındıran parti flamasıyla dikkat çeken TMBH’nin Genel Başkanı Erdoğan Saraç, ‘Makedonya’nın MHP’si olarak biliniyoruz. Bundan rahatsızlık duyanlar var’ dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise Türk bayrağının içinde bulunan 3 hilalin aynı zamanda Osmanlı’nın bayrağı olduğunu söyledi.

MHP lideri Bahçeli, Balkan turunun 3. gününde Makedonya’da temaslarda bulundu. Ohri kentinde Halveti Dergahı ve Türbesi’ni ziyaret etti. Yetkililerden bilgi alan Bahçeli, dergah içinde bulunan Zeynel Abidin Paşa Camii’ni de gezdi. Bahçeli, burada Türkiye’den gelen turistlerle hatıra fotoğrafı çektirdi.
Bahçeli daha sonra Ohri’den Gostivar’a hareket etti. Burada Saat Camii’nde cuma namazı kıldı. Caminin imamı Makedonca, Arnavutça ve Türkçe olarak Bahçeli’yi cemaate tanıttı. Namaz çıkışı, cemaat Bahçeli’yi alkışlarla uğurladı.

Bahçeli, Gostivar’dan sonra Kalkandelen’de Boyalı Camii’ni gezdi ve Harabati Baba Tekkesi’ni ziyaret etti.  MHP liderinin daha sonraki durağı Başkent Üsküp oldu. Bahçeli burada da Mustafa Paşa Camii, Eski Çarşı ve Taşköprü’ye uğradı. Türk Demokratik Partisi Genel Merkezi’ni ziyaret etti.

Anaokulunda karne dağıttı

MHP lideri Devlet Bahçeli, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın kurduğu anaokulunu ziyaret etti. Minik öğrencilerden Büşra Katip, Bahçeli’nin huzurunda İstiklal Marşı’nı ezbere okudu. Ardından çocukların şiirlerini dinleyen Bahçeli, hepsini ayrı ayrı kutladı ve öğrencilere yılsonu karnelerini verdi.

Akşam

Kılıçdaroğlu: Suriye ile savaş istemiyoruz

Haziran 30th, 2012

Kılıçdaroğlu, DSİ Konferans Salonu’nda yapılan Türk Tabipleri Birliği (TTB) 62. Büyük Kongresi’nden ayrılırken gazetecilerin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılacak Güvenlik Zirvesi’ne ilişkin sorularını yanıtladı.

Suriye konusundaki görüşlerini daha önce ifade ettiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, ”Hükümetin tutarsızlığına dikkati çektik. Suriye ile hiçbir şekilde savaş istemiyoruz. biz bölgemizde barış içinde yaşamak istiyoruz” diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan ile Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana görüşmesine ilişkin soruya, ”Sayın Zana ile neyi görüşeceklerini bilmiyorum. Herhalde görüşmeden sonra kamuoyuna bir açıklama yapılır” yanıtını verdi.

Gül de Özel Mahkemeleri eleştirdi

Haziran 30th, 2012

Nuray Babacan’ın haberi

Bu davalarla ilgili ek iddianame hazırlayıp, soruşturma da yapmayacaklar. Eğer gerekirse bunu HSYK’nın belirleyeceği 29 ilden birindeki ağır ceza mahkemesi yapacak. Bu mahkemeler yetkilendirilecek ve ihtisas mahkemesine dönüştürülecek.

HÜKÜMETİN çalışmaları son aşamaya getirdiği Özel Yetkili Mahkeme (ÖYM) düzenlemesinin ayrıntıları ortaya çıkıyor. Yapılan düzenlemeye göre, halen faaliyette bulunan ÖYM ellerindeki davaları bitirecek. Ancak bu mahkemeler, gördükleri davalarla ilişkilendirmek için ek iddianame, soruşturma ve kovuşturma yapamayacaklar.

5 bin dosya terör dışı

Şu anda ÖYM’lerde 22 bin dosya bulunuyor. Bunlardan 5 bininin terör ve darbeyle ilgisi olmayan uyuşturucu ve kaçakçılık dosyaları olduğu belirtiliyor. Yapılan düzenlemeye göre ÖYM’ler şu anda süren davalar dışında hiçbir işe bakamayacak. Davalar kesinleşinceye kadar bu mahkemeler varlıklarını koruyacaklar. ÖYM’ler mevcut davalarla ilgili ek iddianame hazırlayamayacak. Soruşturma ve kovuşturma başlatamayacak.
Eğer mevcut davalarla ilgili yeni bir delil ortaya çıkar ve yeni bir iddianame sözkonusu olursa, bu HSYK tarafından belirlenecek ağır ceza mahkemelerince yapılacak. Gerekli görülen yeni çalışmalar, 29 büyük ilde halen mevcut olan ağır ceza mahkemelerine yönlendirilecek. Bu mahkemeler yetkilendirilecek ve ihtisas mahkemesine dönüştürülecek. Bu mahkemeler terör, darbe ve örgütlü suçlar gibi başlıklar altında ihtisaslaşacak.

Komutanlara koruma

Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarıyla ilgili izin mekanizmasının ayrıntıları da oluşturuluyor. Kuvvet komutanları, Terörle Mücadele Yasası kapsamındaki suçlardan “terörist” gibi yargılanamayacak. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, “Bu ülkenin Genelkurmay Başkanı silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlanıyor” demişti. Başbakanın izninin gerekli olacağı suçlar ayrıca belirtilecek. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının, Başbakanın iznine tabi olmadan doğrudan yargılanacakları suçlar ayrıca sayılacak.

Ak Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş da, dün basın mensuplarının soruları üzerine ÖYM’lerin kaldırılması konusunda muhalefet partilerinin iktidarla aynı görüşte olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Devam eden darbe teşebbüsleriyle ilgili davaların sonuçlandırılmasına kadar mevcut mahkemeler görevlerine devam edecekler. ÖYM normal ülkelerde olmaması gereken mahkemelerdir. ”       

Yargıda uygulamalar büyük sorun

HÜKÜMETİN Özel Yetkili Mahkemeleri (ÖYM) kaldırmaya yönelik hazırlığına Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den de destek geldi. “Yargıda uygulamalar büyük sorun” diyen Gül, buna örnek olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik operasyonu gösterdi. Gül, “Daha suçun var olup olmadığı belli olmadan her şeyi buraya sokuyorlar. Halbuki cebir, şiddet yok” dedi.

Gül, dün Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Başkanlık Divanı üyelerini Çankaya Köşkü’nde kabul etti. 1 saat süren görüşmede, CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, “Nereye gitsek karşımıza yargıdaki uygulamalar çıkıyor. 8 tutuklu milletvekili sorunu çözülmedi. En çok eleştiri aldığımız konuların başında ÖYM’ler geliyor” diyerek konuyu gündeme getirdi.

Uygulamalar büyük sorun

 Milletvekillerinin verdiği bilgiye göre Gül de ÖYM’lere ilişkin görüşlerini konuklarıyla şöyle paylaştı: “Çok doğru, yargıda uygulamalar büyük sorun. Bakın İzmir Belediyesine. Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu ticareti, ekonomik çıkar amaçlı suç örgütü, bir de terör suçu deyip ÖYM’ye sokuyorlar. Daha suçun var olup olmadığı belli olmadan her şeyi buraya sokuyorlar. Sonuç olarak bir belediye başkanını incelemeden, suçun vasfını belirlemeden buraya sokuyorlar. Esasında bundan da bir şey çıkmayacaktır. Bu üç şeyi sokup büyük bir operasyona dönüştürüyorlar. Halbuki burada cebir yok, şiddet yok. Van ÖYM’de 100’ün üzerinde dosyayı inceledim, sadece bunların 2’si bu kapsama girmiş. Baktığınız zaman 98’i görevi kötüye kullanma.”

Başka yolları da var

Umut Oran’ın, “CHP adına izlediğim şike davasında Aziz Yıldırım’da da böyle. ÖYM kapsamında yargılanıyor. Halbuki spor ihtisas mahkemeleri kurulmalı. Asliye mahkemesinin görevli olması lazım ama ÖYM, ‘Hayır ben göreceğim’ diyor” sözleriyle ilgili de Gül, “İşte uygulama. Bu 3’üncü pakette nasıl değişecek bilmiyorum ama her şey yasayla da değişmez, o genel çizgileri koyar. Bu zihniyet meselesi. Bu hâkimin tahakkümüne dönüşmüş. Yapılmak istense başka yolları da var” diye konuştu. Gül, “Meclis yasa fabrikasına döndü” yakınması üzerine de, “haklısınız” dedi.

Usul düzenlemesi

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’la birlikte yapımı tamamlanan askerlik şubesinin açılış törenine katılmak üzere Yozgat’a geldi. Bozdağ, bir gazetecinin “Özel Yetkili Mahkemeler kalkarsa darbecilerin, çetecilerin serbest kalacağı yönünde endişeler var” sorusu üzerine şunları söyledi: “Özel Yetkili Mahkemeler’in düzenlendiği kanun, usul kanunudur. Düzenlemeler usul düzenlemeleridir. Suçlara, cezalara ilişkin bir düzenleme yapmıyoruz. Yani şu anda suça ve cezaya bir müdahale yapılmıyor. Usule ilişkin düzenlemeler yapılıyor ve usule ilişkin düzenlemelerin hiçbirisi de esasa müessir düzenlemeler.

Bu haliyle ÖYM devam edemez

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Özel Yetkili Mahkemeleri kaldırma çalışmasıyla olarak, “Bu saatten sonra artık bu halin devam etme imkânı gözükmüyor” dedi. Çiçek, Kanal A televizyonunda katıldığı programda şunları söyledi: “Kuralları da, kurumları da ihtiyaçlar belirler. Hukuk da kendi içinde ihtisaslaşıyor. Bu ihtisas dikkate alınacak gibi görünüyor. Mevcut uygulamadan bir kısım rahatsızlıklar var. En basitinden, birilerini ‘Yasaya uymadı’ diye yargılarken, yargılamayı yapanların da kendisinin de yasalara uymak mecburiyeti var. Hâkim, savcı olmak yasalar üstü değildir. Soruşturma gizli, ifademi alıyorsunuz, yarım saat sonra ifade gazetelerde ise bir yerden kaçak var. Bununla ilgili ne yapıyorsunuz, sorar kamuoyu. Artık bu halin devam etme imkânı gözükmüyor. Kimse devam etsin demiyor. Artık bu mahkemelerin uygulamalarıyla ilgili toplumda bir rahatsızlık meydana geldi. Yüzde yüz mutabakat yok ama genel rahatsızlığın olduğu ortada. Bu rahatsızlığı giderecek, yargıya güveni sağlayacak endişeleri bertaraf edecek düzenleme yapılıyor.”

Hürriyet

‘Öcalan nerede?’ ile gündem mi değiştiriliyor?

Haziran 30th, 2012

Meclisi karıştıran ve soru önergesine konu olan “Öcalan nerede?” sorusunu önce MHP Lideri Bahçeli grup toplantısında sormuştu… Erdoğan’da cevap olarak “gel gemiyle götüreyim kendi gözlerinle gör” diye cevap vermişti… Şimdi aynı sorunun peşine CHP’li vekiller düştü. Aydınlık Gazetesi ve Öcalan’ın yakınlarının açıklamaları da aynı değirmene su taşıyor… Oysa Adalet Bakanlığı yetkililerinden elde edilen gayrıresmi beyanatlar Öcalan’ın İmralı’da olduğunu teyit ediyor…

“Avukatları ve yakınları 11 aydır Öcalan’ı görmüyor” denilerek bulandırılmaya çalışılan su ile ilgili geçmiş bilgileri hatırlamakta fayda var… Öcalan’la avukatların görüşmemesinin ardındaki iki neden var…

Birincisi Abdullah Öcalan’ın kendi avukatları ile görüşmeyi reddetmesi… İkincisi kış mevsiminin ağır geçmesi nedeniyle yaşanan hava muhalefetinin deniz ulaşımını engellemesi! Avukatlarla yapılan görüşmeler sonrası terör olaylarında artış olduğu ya da hemen akabinde terör eylem yapıldığını da hatırlatmakta fayda var…

Nihai olarak amaç ise gündem değiştirmek..

İŞTE TARTIŞMALARA NEDEN OLAN HABER

11 ayı aşkın bir süredir kimseyle görüştürülmeyen Abdullah Öcalan’la ilgili tartışma sonunda Meclis’e de taşındı. CHP’liler hükümetten açıklama istedi.

27 Temmuz 2011’den bu yana avukatlarıyla görüştürülmeyen, iddialara göre de ailesiyle kendisi görüşmek istemeyen Abdullah Öcalan’la ilgili tartışmalar, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ortaya attığı soru ile başladı.

Bahçeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a şöyle seslendi: “Abdullah Öcalan İmralı’da mı, yoksa değil mi? Bu kadar sessizlikten bu soru aklıma geliyor. Onu da Recep Tayyip Erdoğan’a soruyorum. Orada mı?”

Bu sorunun hemen ardından Öcalan’ın ev hapsine alınıp alınamayacağına yönelik hükümet içinden farklı açıklamalar gelmesi soru işaretlerine yol açtı. Tartışmalar sürerken, Aydınlık gazetesi, hafta ortasından itibaren, “Öcalan nerede, cumartesini bekleyin” şeklinde haber anonsları yapmaya başladı. Aydınlık bugünkü sayısında ise Öcalan’ın MİT’in Bursa’daki Bölge Başkanlığı Misafirhanesi’nde tutulduğunu öne sürdü.

Tartışmalar çok geçmeden Meclis’e de taşındı. CHP Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz da verdiği önergede Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e şu soruları yöneltti:

“Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan halen İmralı’da cezaevinde midir? 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana Abdullah Öcalan, hangi tarihlerde, hangi Türk devlet ve hükümet yetkilileriyle doğrudan ya da dolaylı görüşmeler gerçekleştirmiştir? Kardeşi Mehmet Öcalan’ın, 2012 Ocak ayında kendisini İmralı’da ziyarete gitmesine rağmen Abdullah Öcalan’ın ‘Burası çok hassas, görüşe çıkmamız uygun değil’ mesajı gönderdiği ve kardeşi ile görüşmediği basına yansımıştır. Kardeşiyle görüşmemesinin nedeni, söz konusu tarihte Abdullah Öcalan’ın, İmralı’da bulunmaması mıdır? 2009 Aralık ayında, Abdullah Öcalan’ın, İmralı’da kaldığı odanın küçültülmesinden şikayet etmesi üzerine Türkiye’nin pek çok yerinde terör örgütü PKK yandaşları tarafından çıkarılan olaylar göz önünde bulundurulduğunda; Abdullah Öcalan’ın yaklaşık bir yıldır görüşe çıkarılmamasına rağmen PKK terör örgütü yandaşlarının sessiz kalmaları, Abdullah Öcalan’ın, terör örgütünün bilgisi daâhilinde cezaevi dışında tutulmakta olduğu yönündeki şüpheleri güçlendirmektedir. Kamuoyuna bu konudaki gerçekleri açıklar mısınız? Bu konudaki şüpheleri gidermek için ne yapmayı düşünüyorsunuz?”

Milliyet Gazetesi’nin ulaştığı Adalet Bakanlığı bürokratları ise, “Öcalan hala İmralı’da. Farklı bir karar alınmadığı sürece de burada kalacak. Avukatlarıyla görüştürülmemesi uygulamasına da devam ediliyor. İddiaların kaynağı nedir, bilmiyoruz” yorumunu yaptı. Kulislerde, Öcalan’ın ev hapsine alınmak istendiği, bu konuda yasal düzenleme yapılana kadar İmralı’dan daha iyi koşullarda farklı bir yerde tutulduğu, rahatsızlıklarından dolayı askeri bir hastanede tedavi edildiği gibi iddialar konuşuluyor.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN

Adalet Bakanı Sadullah Ergin “Öcalan nerede” sorusuna 30 Haziran tarihinde cevap verdi. Ergin açıklamasında “İnanmayan gitsin baksın” dedi..

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın  İmralı dışında bir yerde olduğu iddialarının tamamının gerçek dışı olduğunu belirterek, ”Şu anda kendisi 10 yılı aşkın bir sürede olduğu gibi, İmralı cezaevinde cezasını infaz etmekte olduğunu, bu kürsüden Türkiye’ye ilan ediyorum” dedi.

HÜKÜMETE YAKIN KAYNAKLAR

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, İmralı ve örgütle görüşmelerin neden tıkandığının perde arkasını anlattı.

Akdoğan, “Öcalan ve Karayılan hiçbir zaman terörün bitmesini istemedi ve terörü koz olarak devrede tuttu. Fehman Hüseyin ve Cemil Bayık gibiler ise silahı başlı başına kutsuyorlar. Nitekim, bu yöntemin devreye girmesiyle Öcalan’ı İmralı’ya gömmüş oldular. Nasıl Silvan saldırısı Öcalan’ı gömdüyse son Dağlıca da Karayılan’ı anlamsızlaştırdı” dedi. AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu ise, “Örgütün niyeti süreci sabote etmektir” değerlendirmesini yaptı.

İktidar ve muhalefetin ‘Özel’ görüşmesi

Haziran 30th, 2012

Ayrıntılar gelecek

Aliyev: İkinci bir Ermeni devletine izin yok

Haziran 30th, 2012

Azertac Ajansının yayınladığı habere göre, Bakü’de düzenlenen 23. Crans Montana Forumunun açılış törenine Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile eşi Mehriban Aliyeva da katıldı.

Forumda konuşma yapan Cumhurbaşkanı Aliyev, farklı kültürlere sahip insanların uzun yıllardır Azerbaycan’da birlikte ve barış içerisinde yaşamasını, son dönemlerde ülkesinde düzenlenen önemli uluslararası etkinlikleri tarihi başarı olarak nitelendirdi.

Azerbaycan’ın 20 yılda ekonomik ve siyasi açıdan geliştiğini ve bölgesinin en güçlü ülkesi olduğunu vurgulayan Aliyev, kendileri için bağımsızlığın en büyük servet olduğunu belirtti.

Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Yukarı Karabağ sorununa da değinen İlham Aliyev, ülke topraklarının yüzde 20’sinin işgal altında olduğunu, uluslararası kuruluşların, özellikle de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin işgal olunmuş Azerbaycan topraklarıyla ilgili 4 kararına rağmen Ermenistan’ın bu kararlara uymadığını kaydetti.

Cumhurbaşkanı Aliyev Yukarı Karabağ sorununun çözümüne ilişkin Azerbaycan tarafının tutumunun net olduğunu, toprak bütünlüğü ilkesine dayandığını belirterek, Azerbaycan’ın kendi topraklarında ikinci bir Ermeni devletinin kurulmasına hiçbir zaman izin vermeyeceğini ifade etti.

23’üncüsü Bakü’de düzenlenen ve Türkiye’den Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in de katıldığı Crans Montana Forumunun bu yılki iştirakçıları arasında Gürcistan, Makedonya, Karadağ Cumhurbaşkanları, Estonya Parlamento Başkanı, Birleşik Arap Emirliği ile Lüksemburg veliaht prenslerinin yanı sıra tanınmış birçok politikacı ve çeşitli ülkelerin eski cumhurbaşkanları da bulunuyor.

1 Temmuz’a kadar devam edecek forumda enerji üretiminden gıdaya, güvenlikten küreselleşmeye çeşitli konular görüşülecek.

Mısırlı uzmanlar Mursi’nin konuşması değerlendirdi

Haziran 30th, 2012

Mursi’nin, devrimin sembol mekanı Tahrir Meydanı’ndaki konuşmasını AA’ya değerlendiren uzmanlar, yeni cumhurbaşkanının, yönetimi elinde bulunduran Yüksek Askeri Konsey ile iktidar mücadelesinde halktan ve devrimden kuvvet aldığı görüşünde birleşti.

“İlk konuşmasındaki üslubunu terk etti”

Amerikan Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü öğretim görevlisi Mustafa Kamil, Mursi’nin meydandaki konuşmasının, cumhurbaşkanlığının resmen açıklanması akabinde yaptığı konuşmadan farklı olduğuna işaret etti. Mursi’nin ilk konuşmasının teşekkür mahiyetinde olduğuna dikkati çeken Kamil, ikinci konuşmada ise belirli bir siyasi duruşun ortaya konulduğunu ifade etti.

Mursi’nin, Yüksek Askeri Konsey’in cumhurbaşkanlığı makamının yetkilerini kısıtlayan tasarruflarına kesin bir dille karşı çıktığını belirten Kamil, “Yetkilerini geri alacağı, meclise itibarını iade edeceği ve meşruiyetini halktan aldığı mesajlarıyla, askerle görüş ayrılığını ortaya koydu” dedi.

Mursi’nin ilk konuşmasında halka “bir baba gibi” hitap ettiğini belirten Kamil, Tahrir’deki konuşmasında ise bu üslubu terk ettiğini, ayrıca daha önce değinmediği “gazeteciler, sanatçılar ve edebiyatçılara da” atıfta bulunduğunu kaydetti.

Askeri Konsey ile mücadelede kararlılık mesajı

El-Ehram Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi uzmanlarından Amr Haşim de, Mursi’nin irticalen yaptığı ve basit bir dili tercih ettiği konuşmasıyla toplumun bütün kesimlerine ulaşmak istediğini belirtti.

Mursi’nin resmiyetten uzak bir üslup benimsediğini, korumalarının önüne geçmesini engelleyerek Mısır halkının kendisini koruyacağı mesajı verdiğini, bu beklentisini çelik yelek giymediğini göstererek ortaya koyduğunu belirten Haşim, şöyle devam etti:

“Halkın güvenini kazandığı ve sokaktaki insanların Yüksek Askeri Konsey ile mücadelesinde Mursi’nin arkasında olduğu mesajını vererek, bütün yetkilerini elde edinceye kadar devrim cephesinde kalmaya kararlı olduğunu ortaya koydu.”

Mısır’da siyaset sahnesini hareketlendiren “Üçüncü Yol” koalisyonunun etkili isimlerinden Amr Hamzavi de, Mursi’nin konuşmasını olumlu bulduğunu belirterek, cumhurbaşkanının halkın desteğine ihtiyacını ve askeri yönetimle mücadele kararlılığını ortaya koyduğunu belirtti.

Mısır’ın yeni cumhurbaşkanı Mursi, devrimci grupların talebi doğrultusunda, Tahrir Meydanı’ndaki konuşmasında, yasalarla belirlenen ifadeleri kullanarak başkanlık yemini etmişti.

Davutoğlu, Cenevre’deki zirve için İsviçre’de

Haziran 30th, 2012

Toplantıda BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi (ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere), Türkiye, Arap Birliği Devletleri Zirvesi’nin Başkanı olarak Irak, Arap Birliği Devletleri Dışişleri Bakanları Konseyi Başkanı unvanıyla Kuveyt, Arap Birliği Devletleri’nin Suriye Takip Komitesi Başkanı olarak Katar’ın dışişleri bakanlarıyla, BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun ve AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton katılacak. 

Kofi Annan’ın sözcüsü toplantının gündemini 6 maddelik Annan Planı’nın uygulanması için atılacak adımların belirlenmesi olarak açıklamıştı.

Mursi’den Tahrir’de yemin

Haziran 30th, 2012

Mısır’ın yeni cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, devrimin sembol mekanı Tahrir Meydanı’nı dolduran yüzbinlerce kişinin önünde, resmi tören öncesi sembolik olarak başkanlık yemini etti.

Mursi, Hüsnü Mübarek’in devrilmesinin ardından ülke yönetimini elinde bulunduran Yüksek Askeri Konsey’in bu yetkisini devretmesi talebiyle Tahrir Meydanı’nı dolduran kalabalık karşısında, Anayasa Mahkemesi’ndeki yemin töreninde okuyacağı metni takiben, ”Cumhuriyet düzenini koruyacağıma ve anayasa ile kanuna saygılı olacağıma yemin ediyorum” ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanlığı sırasında sivil ve anayasal bir devletin inşası için çalışacağını vurgulayan Mursi, otoritenin tek kaynağının Mısır halkının iradesi olduğunu ve bu iradenin üzerinde hiçbir gücün bulunmadığını belirtti.

Yönetimi elinde bulunduran Yüksek Askeri Konsey’in, cumhurbaşkanlığı makamının yetkilerini daraltmasıyla ilgili tartışmalara da değinen Mursi, halk tarafından görevlendirildiği için yetkilerinden kesinlikle taviz vermeyeceği uyarısında bulundu. ”Allah’tan başka kimseden korkmuyorum” diyen Mursi, devrimin bütün amaçlarına ulaşıncaya kadar mücadeleye devam edeceklerini bildirdi.

Mısırlılar Mursi’nin konuşmasından memnun

Haziran 30th, 2012

Mısır’ın yeni cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin Tahrir Meydanı’nda yaptığı konuşma, Mısır halkı tarafından coşkuyla karşılandı.

Başta Kahire ve İskenderiye olmak üzere, Mısır’ın birçok kentinde sokaklara dökülen kalabalıklar, Yüksek Askeri Konsey’in cumhurbaşkanlığı makamının yetkilerini kısıtlayan tasarruflarına karşı mücadele sözü veren, bu çerçevede halktan yardım isteyen Mursi’ye destek mesajı verdi.

Başkent Kahire’de Tahrir Meydanı’nı dolduran kalabalıkların, Mursi’nin konuşmasının ardından devrim şarkıları söyledikleri dikkati çekerken, devrim sürecine etkisi olan 6 Nisan Hareketi de, askeri yönetimle mücadelesinde Mursi’ye destek olacağını duyurdu.

Mısır’ın 2. büyük kenti İskenderiye’de dev ekranlardan Mursi’nin konuşmasını izleyen Mısırlılar da, Tahrir Meydanı’nda verilen mesajlardan duydukları memnuniyeti dile getirerek, siyasi mücadelesinde Muhammed Mursi’ye arka çıkacakları sözünü verdi.

ABD Savunma Bakanı: Türklerle temasımız sürüyor

Haziran 30th, 2012

ABD Savunma Bakanı Leon Panetta, Suriye sınırına askeri sevkiyatla ilgili olarak, ”basında bahsedilen (askeri) hareketliliklere aşırı anlam yüklemediğini” belirtti.

Panetta, ABD Savunma Bakanlığı’nda (Pentagon) düzenlediği basın toplantısında bir gazetecinin, ”Türk ordusunun, askeri uçağın düşürülmesine yanıt olarak Suriye sınırına askeri birlik sevkiyatı yaptığını anlıyoruz. Türkiye’ye mesajınız nedir? Gerilimin tırmanacağına dair bir kaygınız var mı?” şeklindeki sorusunu yanıtladı.

Suriye’deki gelişmeler hakkında kaygılarının sürdüğünü ifade eden Panetta, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın, bir sonraki atılacak adımları belirlemek üzere müttefiklerle temas halinde olduğuna dikkati çekti.

Panetta, Türkiye’nin ABD’nin bölgedeki müttefiklerinden biri olduğuna işaret ederek, ”Suriye’deki durumu en iyi ne şekilde ele alacağımız hususunda Türklerle yakın temasımızı sürdürüyoruz” diye konuştu. 

”Bildiğim kadarıyla, sınır boyunca asker bulunduruyorlar” ifadesini kullanan Panetta, ”Ben, basında bahsedilen (askeri) hareketliliklere aşırı anlam yüklemezdim” dedi.

ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Martin Dempsey de, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ile bir görüşme yaptığını, Orgeneral Özel’in olaya çok ölçülü yaklaşım gösterdiğini, iki genelkurmay başkanı olarak temasta kalmayı sürdürdüklerini kaydetti.

”Eğer herhangi bir ülke, kendisine yönelik düşmanca bir eylem sonucunda iki pilotunu kaybederse, bu tabi ki gerilimin tırmanması riskini artırır” diyen Orgeneral Dempsey, ”Ancak Bakan Panetta’nın dediği gibi, Türk kara birliklerinin iç hareketliliğini herhangi bir şekilde provokatif olarak değerlendirmezdim. Ancak bunu Türklere sormanız lazım. Ben sordum, provokatif olma çabası içerisinde değiller” diye konuştu.

ABD ve Rusya, Suriye için anlaştı

Haziran 30th, 2012

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, St. Petersburg’da bir araya gelerek, Suriye konusunu ele aldı. Lavrov, Clinton ile yaklaşık 1 saat süren görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada, birçok konuda ABD’li mevkidaşıyla anlaştıklarını söyledi.

Uluslararası topluluğun Cenevre’deki Suriye Konferansı sırasında BM ve Arap Birliği Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın planının hayata geçirilmesini teşvik etmek için iyi bir fırsata sahip olacağını belirten Lavrov, ”Yarın Cenevre’de Annan Planı’nın, tüm taraflarca uygulanmasını teşvik etmek için iyi bir şansımız olacak” dedi.

Lavrov, Clinton ile görüşmesinde, ABD’nin Suriye konusundaki pozisyonunun değişmesi için bir şans olduğu izlenimini edindiğini dile getirerek, ”Pozisyonumuzu anladığını söyleyen son derece deneyimli bir diplomat ve politikacıyı dinledim” diye konuştu.

Görüşmeden çıkan sonuçtan memnun olduğunu ifade eden Lavrov, ”Ülkelerimiz arasında çok önemli ortak noktalar tespit ettik” dedi.

Rusya ve ABD arasında askeri-teknik işbirliği konusunu ele alacak bir çalışma grubunun oluşturulması konusunda anlaştıklarına değinen Lavrov, ”Bu, son derece ileri bir adım” ifadesini kullandı.

Lavrov, görüşmede ayrıca iki ülke arasında hala yeterli olduğuna inanmadıkları ekonomik işbirliğinin artırılmasının yolları konusunda da görüş alışverişinde bulunduklarını belirterek, iki ülkede yatırım ortamının artırılması için ortak bir değerlendirme mekanizmasının oluşturulması konusunda anlaştıklarını kaydetti.

-Clinton, sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle görüştü-

Bu arada, Clinton, Lavrov ile görüşmesinden önce bazı Rus sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle bir araya geldi.

Hillary Clinton, Rusya ve ABD’deki sivil toplum örgütleri arasındaki işbirliğinin önemine dikkati çekti.

ABD rekor kırdı

Haziran 30th, 2012

Sıcaklıkların artmasıyla, Oğlu Oscar’la serinlemek için Georgetown Waterfront’a gelen başkentli Laura, “Oğlum burayı seviyor. Evde bunaldığımız için serinlemek maksadıyla buraya geldik” dedi.

ABD Ulusal Meteroloji Departmanı sıcaklıkların 40 derecenin üzerine çıktığını belirterek, halkı gündüz saatlerinde güneş altında uzun süre kalmamaları yönünde uyarıyor.

Kızı Amanda ile birlikte Georgetown Waterfront’a gelen MichaeL Coughlin ise, bisikletle 13 kilometre pedal çevirdikten sonra buraya geldiklerini söyleyerek, “Yılın en sıcak gününü seçtik. Buraya gelinceye kadar epey su kaybettik, burada fıskiyelerin altında serinlemek keyif verici. Etrafça epeyce çocuk var, hatta köpekler bile buraya geliyor” diye konuştu.

Kaliforniya’dan Washington’a gelen Johanna Moran ise, “Burası gerçekten çok iyi düşünülmüş. Özellikle çocukların hem eğlenmesi, hem de serinlemesi için harika bir yer” diye konuştu.

Fisk: Esad 2 yıl daha görevde

Haziran 30th, 2012

Robert Fisk’in köşe yazısı

Beşar Esad, rakiplerinin beklediğinden çok daha uzun süre dayanabilir. Hem de rejimin devrilmesinden önce, yeni Avrupa petrol rotalarını Suriye kanalıyla güvence altına almak için telaşlanan Batılı liderlerin üstü kapalı kabullenişleri sayesinde. Baas iktidarının muhtemel değişimi ile yakından ilgili bir kaynağa göre Amerikalılar, Ruslar ve Avrupalılar da, Esad’ın en az iki yıl daha Suriye’nin lideri olarak kalmasına imkan verecek bir anlaşma hazırlığında. Bu İran ve Suudi Arabistan’a, hem Lübnan hem de Irak’ta siyasi tavizler vermesi karşılığında gerçekleşecek.

Rusya’ya ise Tartus’taki askeri üssünün kalacağı ve Şam’da İran ile Suudi Arabistan’ın desteğiyle kurulacak herhangi bir yeni hükümet ile ilişkisinin güvende olacağı teminatı verilecek. Rusya’nın verdiği son taviz, Esad’ın Suriye’nin gelecekteki güç yapısı için vazgeçilmez olmadığını ifade etti. Bu da Batı’daki anlayışın bir parçası: iç savaşa daha da sürüklenmeyi önleyecek bir anlaşma karşılığında Esad’ın başkanlığı kabul edilebilir.

Clinton ve Lavrov’un karşılıklı suçlamalarının ardına gizlenmiş, inkar edilmesi kolay ABD- Rusya müzakereleri şu anlama geliyor: Süper güçler İran’ın Irak üzerindeki etkisini ve Lübnan’daki Hizbullah müttefikleriyle ilişkilerini tanıyacak. Bu esnada Suudi Arabistan ve Katar ise Lübnan ve Irak’taki Sünni Müslümanlar’ın haklarını güvence altına almaya teşvik edilecek. Çünkü Bağdat’ın bir Şii güç odağı olarak belirmesi; Irak’taki Sünni azınlığa desteği şu ana dek yalnız siyasi bölünmeye sebep olmuş Suudi Arabistan’da büyük mutsuzluk yarattı.

Fakat dünya güçleri arasındaki müzakerelerde asıl mevzu, Batı’nın Moskova’nın tedariğine bel bağlamadan, Körfez’den gelen petrol ve gazı güvence altına alma konusundaki kararlılığı etrafında dönüyor. Kaynak, “Rusya istediği zaman Avrupa’nın vanasını kapatabilir ve bu çok büyük bir siyasi güç kaynağı” diyor. “Batı’ya doğru iki temel petrol rotasından bahsediyoruz: biri Katar ve Suudi Arabistan’dan, Ürdün, Suriye ve Akdeniz yoluyla Avrupa’ya, diğeri İran’dan Şii güney Irak, Suriye ve Akdeniz yoluyla Avrupa’ya. Önemli olan bu. Batı bu yüzden gerekirse Esad’ı iki yıl daha iktidarda bırakmaya hazır olacak. Bu onları gayet memnun edecek. Üstelik yeni Suriye’de Rusya’nın da bir yeri olacak.”

Hala bu planları tartışmakta olan diplomatlara, elbette biraz şüpheyle yaklaşmalı. Siyasi liderlerin, insan hakları ihlalleri ve katliamlar sebebiyle Suriye’yi suçlaması bir şey, Batılı diplomatların ise Ortadoğu’da her zaman petrol ve gaz anlamına gelen “büyük resim” için bunları bir kenara koyabileceklerinin farkına varmak başka bir şey.

Başkan’a yakın bir yetkili, geçen seneki savaşın zirvesinde onu arayıp “Humus yanıyor” dedi. Esad’ın tepkisi, yetkiliyle gelecekteki tüm bire bir konuşmaları reddetmek ve sadece SMS ile iletişim kurmakta ısrar etmek oldu. Köstebek, “Esad’ın Suriye’de olanlar üzerinde artık kişisel gücü yok. Bunu istemediğinden değil ancak ülkenin her yerinde, bir insanın takip edebileceğinden çok daha fazla şey oluyor” diyor.

Kıdemli Arap askerlerine göre, Esad hala Cezayir tarzı bir çözüm ümit ediyor. Cezayir’de demokratik seçimin iptalinden sonra ordu ve generaller ülkede isyancılara ve İslami gerillaya karşı acımasız bir savaş sürdürdü. 1990’lar boyunca, iktidarı ellerinde tutmak için işkence ve katliamlar yaptılar ve yaklaşık 200 bin kişinin ölümüne sebep oldular.

Bu krizin ortasında Cezayir ordusu, Şam’a bir heyet gönderdi. Hafız el Esad’ın Suriye ordusundan 1982’de Hama’daki isyanı 20 bin kişinin ölümü pahasına nasıl bastırdıklarını öğrenmek istiyorlardı. Şu anda Esad rejiminin başındaki iç savaşa dikkat çekici derecede benzeyen Cezayir iç savaşı, günümüzde Suriye’de yaşanan trajedinin çoğu özelliğini gösteriyordu: boğazları kesilmiş bebekler, gizemli yarı-askeri “silahlı gruplar” tarafından katledilen aileler, hükümet güçleri tarafından bombalanan kasabalar.

Ve Esad’ın adamlarının dikkatini en çok Batı’nın 90’larda bir yandan insan hakları konusunda şikayet ederken bir yandan da Cezayir rejimini silahla ve siyasi olarak cesaretlendirmesi çekti. Cezayir’in petrol ve gaz rezervleri sivil ölümlerinden daha önemliydi. Tıpkı o zaman olduğu gibi şimdi de Şam, Batı’nın ölümlere göz yumması için Suriye üzerinden geçen petrol ve gaza duyduğu arzuya güveniyor.

Soru bir şekilde hala, Esad’ın askeri olayları kontrol etmeyi başaramasa da, ülkesinde olan bitenin emsalsiz siyasi önemini anlayıp anlayamayacağı. İsyandan önce Avrupalı ve Türk liderler ondan, Lübnan’ın kuzeyindeki Trablus şehrindeki Sünni güçlerin Suriye’yi tehdit edecek “bir Selefi devleti” kurmaya çalıştıklarını duyunca hayrete düşmüşlerdi. Tahminen bir istihbarat ajanının gevezeliğine dayanan bu olağanüstü iddianın, Esad’ın zihninde kendine nasıl yer edindiği ise hala bir muamma.

Star

Çin’de toprak kayması: 50 ölü

Haziran 30th, 2012

Yetkililer, genellikle ülkenin güneyinde olmak üzere 20 Haziran’dan bu yana 11 eyalet ve bölgede etkili olan yağışlar ve yağışların neden olduğu toprak kaymalarında 42 kişinin de kayıp olduğunu ifade etti.

Yetkililer, yağışlar nedeniyle yaklaşık 440 bin kişinin başka yerlere yerleştirildiğini, onbinlerce evin de ciddi biçimde hasar gördüğünü söyledi.

Resmi haber ajansları ölü sayısının artmasının muhtemel olduğunu bildirirken, Çin Haber Servisi bugün verdiği haberde, ülkenin güneybatısındaki Siçuan eyaletinde toprak kayması yüzünden 4 kişinin öldüğünü, 37 kişinin de kayıp olduğunu duyurdu.