Rukiye Erkin

Haziran 30th, 2012

Atatürk Rukiye’yi bir Konya gezisinde tanımıştı. O vakitlerde Rukiye hayatının en zor yıllarını yaşıyordu. Kimsesizdi. Atatürk, Rukiye’yi Ankara’ya getirerek bakımını ve okutulmasını sağlamış ve bir Jandarma Yüzbaşısı ile evlendirmiştir.

Nikahları Ankara Belediyesi’nde kıyılmış, zamanın İç İşleri ve Dış İşleri Bakanları da şahitlik etmişlerdir. Düğünleri İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda yapılmış, düğünde Atatürk ilk dansı Rukiye ile yapmıştır.

Anzavur Ahmet

Haziran 30th, 2012

Milli Mücadele’ye karşı ayaklananlardandır. Balıkesir’e yerleşmiş bir çerkez ailesindendir. II. Abdülhamid zamanında Jandarma subaylığı yapmış, Bakırköy karakol kumandanlığında bulunmuş, sonra Kütahya ve Konya’da görevlendirilmişti.

Anzavur, II. Meşrutiyet’te Çakırcalı’nın tenkilinde büyük yararlılıklar gösterdi. Bu nedenle Sultan Reşad ona bir kılıç armağan etmişti. Daha sonra, emekli binbaşı olarak memleketine çekilmiş ve yarış atı yetiştirmeye başlamıştı. Son derece dindar, kendini beğenmiş ve ittihatçı düşmanıydı.

Mütarekede bir ara İzmit mutasarrıflığı yaptığı anlaşılıyor. Anadolu’daki ulusal kurtuluş hareketini, İttihatçılığın Bolşevikliğe varan bir uzantısı sayarak, din adına buna karşı çıkmak için kurulan, Cemiyeti Ahmediye’nin üyesi oldu. Kuvayı Milliye’yi bastırmak için gösterdiği çabalardan ötürü, Sultan Vahidettin kendisine “mirmiran”lık (bir çeşit mülki paşalık) unvanı vermişti.

Silahlı girişimlerinde başarısızlığa uğradıktan sonra, Yunanlı işgalcilerle işbirliği yapmış ve Yeniçiftlik köylü Mehmet Efe tarafından (Kara Hasan çetesinin eski üyelerinden) 1921 yılı Nisan ortalarında bir çarpışmada vurularak öldürülmüştür. Çeteci Pomak Kara Hasan’a yazdığı 30 Ekim 1919 tarihli mektupta, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını, I. Dünya Savaşı’na girerek Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasına yol açan farmason-İttihatçılar’la bir tutar.

Şemsi Denizer

Haziran 30th, 2012

Şemsi Denizer, 1951 yılında Zonguldak’ta doğdu.

Şemsi Denizer, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Karadon Müessese Müdürlüğü`nde iş yaşamına atılan Denizer, 1983`te aktif sendikacılığa başlamadan önce Gelik Kömür İşletmesi’nde puantör olarak çalıştı.

Denizer, 1986 yılında Genel Maden İş Sendikası Genel Başkan Yardımcılığı görevine seçildi, 1989`da da Genel Başkan oldu. 1992 yılında da Türk-İş Genel Sekreterliği’ne seçilen Denizer, halen Genel Maden İş Sendikası Genel Başkanlığı`nı da yürütüyordu.

Evli, 1 çocuk babası ve 1 torun sahibi olan Denizer, 1990 yılında yaşanan büyük işçi yürüyüşü sırasında kamuoyunca tanınmıştı.

TTK işçilerinin greve başlaması ve ardından onbinlerce maden işçisinin aileleriyle birlikte Ankara`ya doğru yola çıkması büyük yankı yaratmıştı. Bolu yakınlarına kadar gelen işçiler, dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut ile yapılan görüşmeler sonunda sağlanan anlaşma ile yürüyüşe son vermişlerdi.

Şemsi Denizer uğradığı silahlı bir saldırı sonucu 6 Ağustos 1999’da öldü.

Abaza Paşa

Haziran 30th, 2012

Abaza Paşa, asi Halep Valisi Canbolatoğlu’nun hazinedarı iken onun yenilgiye uğraması sırasında yakalanmış, ancak Yeniçeri Ağası Halil Ağa’nın aracılığı ile bağışlanmıştı. 1621 yılında Erzurum Beylerbeyi olan Abaza Paşa, Sultan İkinci Osman’ın öldürülmesi üzerine yeniçerileri padişah katili ilan etti. Etrafına topladığı sekbanlarla Erzurum’da yeniçerileri ortadan kaldırmaya çalıştı.

Yeniçeri Ocağı aleyhine İstanbul ve Anadolu’da ortaya çıkan hareket dolayısıyla askerler arasında büyük bir huzursuzluk başlamıştı. Abaza Paşa bir yandan sancaklara kendi adamlarını tayin ederken, diğer yandan da halktan vergi toplamaya başladı. Kısa zamanda çevresine 30.000 kişi toplamayı başaran Abaza Paşa, ele geçirdiği yeniçeri, topçu, cebeci ve acemi oğlanı gibi ocak mensuplarını öldürttü.

Şebinkarahisar ve Sivas’ı ele geçirdi. Daha sonra da Ankara üzerine yürüdü ve şehri kuşattı. Osmanlı kuvvetleri, Sultan Dördüncü Murad’ın tahta çıkmasından sonra Abaza Paşa’yı Kayseri yakınlarındaki Karasu mevkiinde mağlup etti. Abaza Paşa, bu yenilgiden sonra Erzurum’a dönerek kalesine sığındı.

Abaza Paşa yeniçeri düşmanlığından vazgeçmiyordu. Sadrazam Hüsrev Paşa, 1628 yılında düzenlediği sefer sonunda Abaza Paşa’yı teslim aldı. Sultan Dördüncü Murad tarafından affedilen Abaza Paşa, Bosna valiliğine tayin edildi. Ancak tekrar isyan etmek gibi bir niyeti olduğu söylentileri padişah tarafından duyulunca 1634 yılının Ağustos ayında idam edildi.

Zübeyde Hanım

Haziran 30th, 2012

Zübeyde Hanım 1857 yılında Selanik’te doğdu. Orta Anadolu’dan göç ederek, Selanik’in batısında Arnavutluk sınırına yerleştirilen yörüklerden, Hacı Sofi ailesinden Feyzullah Ağanın kızıdır. Selanik’te Gümrük Muhafaza Teşkilatında memur olan Ali Rıza Efendi ile evliliğinden beş çocuk sahibi oldu. Fatma ve Ömer’i daha küçükken kaybetti.

1888 yılında Mustafa ilkokuldayken kocasını da kaybeden Zübeyde Hanım, zaman zaman çocukları ile birlikte kardeşi Hüseyin Ağa’nın çiftliğine giderdi. Bu sırada, Atatürk‘ün ifadesiyle; iyi kalpli bir insan olan Ragıp Bey’le evlendi. Kızlarından Naciye de çok yaşamadı.

Balkan harbinden sonra, birçok Türk ailesi gibi, kızı Makbule ile birlikte Selanik’ten göç etti ve İstanbul’a gelerek Beşiktaş-Akaretler’de bir eve yerleşti. Milli Mücadele yıllarında Ankara’ya gelen Zübeyde Hanım, 1919’da ayrılmak zorunda kaldığı oğlunu, yıllar sonra Ankara’da Devlet Başkanı olarak gördü.

14 Ocak 1923’te tedavi amacıyla gittiği İzmir’de 66 yaşında vefat etti.

Reşide Eynegöllüzade Hanım

Haziran 30th, 2012

Reşide Eynegöllüzade Hanım 1884 tarihinde doğdu. Babası 1929 yılında vefat eden Refet Eynegöllüzade’dir. Babası 3 kez evlendi (Emine, Zehra, Hatice). Annesi Emine hanımdır. Öz kardeşleri (Reşide, Zafire, Cemile) hanımlardır. babasının ikinci eşi Zehra hanımdan olan (Zekai Eriş, Hasnüne Hanım) iki üvey kardeşi vardı.

3. Cumhurbaşkanı Mahmut Celâl Bayar ile evlendi.

1964 yılında 80 yaşında vefat etti.

Çocukları Dr. Nilüfer Bayar (Milletvekili), Refii Bayar, Turgut Bayar.

İlbilge Hatun

Haziran 30th, 2012

Göktürk Devleti’nin Türk Kağanı Bilge Kağan‘ın annesidir.

Eşi Göktürk Devleti’ni yeniden kuran İlteriş Kutlug Kağan‘dır. Diğer oğlu Kül Tegin‘dir.

Tılı Murat

Haziran 30th, 2012

Yaşamı hakkında bilgi sahibi değiliz. Osman Atilla Afyonkarahisar Türküleri kitabında kendisi hakkında şu bilgileri veriyor: “Ona niçin Tılı Murat” dendiğini bilmiyorum. Bilinen birşey varsa, bir dikili taşı, bir büyük eseri, dillerde dolaşan tek bir mısrası olmadığı halde, onun halk arasında hâlâ yaşamakta olduğudur. Belediye parkının karşısındaki sıra dükkanlardan birinde çarşıya kahve pişirir, satardı. Müşterileri, yani oturmak için yanına gelenler belli insanlardı; çalan, çağıran ve kendinden geçen esrikler…

Tılı Murat da hem çalan hem çağıran hem de büyük bir ustalıkla saz çala çala oynayan, bir yayla çocuğu, bir halk artisti bir esrikti. Tılı Murat; kısa boylu, büyük kafalı, zayıf, fakat çok hareketli, fevkalade çevik, hem canı hem de kanı gür bir adamdı.

 

İsmet Kabaağaçlı Noonan

Haziran 30th, 2012

Halikarnas Balıkçısı adıyla tanınan ünlü yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı‘nın kızıdır.

İzmir’de doğdu. İzmir Amerikan Kız Koleji‘nde okudu. Amerikalı John Noonan ile evlendi.

Babasıyla ilgili özel arşivi müzeye bağışladı
Halikarnas Balıkçısı adıyla tanınan ünlü yazar ve doğa tutkunu Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın kızı İsmet Noonan, babasından kalan özel eşya ve gazete kupürü arşivini, 2005 yılında İzmir’deki Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi’ne (APİKAM) bağışladı.

Noonan’ın, bağışları arasında en dikkati çekenler, Kabaağaçlı’nın ölümünden bir yıl önce çekilen elektrosu, özel mektup ve yazışmalar oldu. Naci Sadullah, Azra Erhat, Sabahattin Ali, kızları ve annesiyle yazışmaları ile Cevat Paşa’ya Beyrut’tan gönderdiği mektuplar da bağışlar arasında yer aldı.

Başkan’dan teşekkür
APİKAM’da, Balıkçı’nın ‘Resimli Ay’ dergisine çizdiği karikatürlerinin bulunduğu sayılar ile karakalem ve minyatür tarzında çizim çalışmaları da incelenebilecek.
Mustafa Kapkın’ın çektiği Bodrum görüntüleri, Ara Güler’in çektiği Balıkçı’nın fotoğraflarının da yer aldığı arşivde, Balıkçı’nın tüm kitaplarının orijinalleri de bulunuyor. Noonan, çizim koleksiyonunu da bağışlayacağını açıkladı.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, İsmet Nooan’a, bağışı için tüm İzmirliler adına teşekkür etti.

Ogün Samast

Haziran 30th, 2012

28 Haziran 1990 tarihinde İstanbul/Üsküdar’da doğdu. Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ermeni asıllı Türk vatandaşı gazeteci Hrant Dink’in katil zanlısı Ogün Samast, Samsun Emniyet Müdürlüğü’nde yapılan ilk sorgusunda suçunu itiraf etti.

Hrant Dink’i milliyetçi duygularla öldürdüğü iddia edilmektedir. Hrant Dink’i öldürme sebebinin Ermeni kimliği üzerine yazdığı deneme serisinde “Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermenilerin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur” cümlesi olduğunu söylemiştir”.

Lise mezunu ve işsiz olan Ogün Samast, 20 Ocak 2007 tarihinde, olaydan 36 saat sonra Samsun Otogarı’nda Trabzon’a gitmek üzereyken, jandarmalar tarafından yakalanarak gözaltına alındı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yaptığı açıklamada katil zanlısının olayda kullanılan silahla birlikte ele geçirildiğini söyledi.

Dava devam etmektedir.

Badısabah Bozoğlu

Haziran 30th, 2012

AK Parti Çankaya Belediye Başkan Adayı Mesut Çağlar Bozoğlu‘nun kardeşidir. Doğru Yol Partisi (DYP) Genel Başkanı Mehmet Ağar‘ın oğlu Tolga Ağar ile evlidir. 2007 yılının şubat ayında Hilton otelinde yapılan nikahı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş kıyarken nikah şahitliklerini ise dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç ve Hüsamettin Cindoruk yaptı.

Çiftlere evlilik cüzdanlarını eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar‘ın kızı Nilüfer Gürsoy takdim etti.

Yaklaşık 2 bin kişinin katıldığı nikah törenine, İstanbul Valisi Muammer Güler, Fenerbahçe eski başkanı Ali Şen, Galatasaray Kulübü Başkanı Özhan Canaydın, Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen, Hikmet Çetin, Cavit Çağlar, Fatih Terim, Harun Tokak, Melih Gökçek, Mesut Yılmaz’ın eşi Berna Yılmaz, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Celal Doğan, Diyanet İşleri Eski Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, Ertuğrul Özkök, Nazlı Ilıcak, Mit Esli Müşteşarı Sönmez Köksal katıldı. Törende davetlilere meyve suyu ve limonata ikram edilirken içki servisi yapılmadı.

Gül Esin

Haziran 30th, 2012

1933 yılında Türkiye’nin ilk kadın muhtarı seçilen Gül Esin, Aydın‘ın Çine İlçesi, Karpuzlu Bucağı‘nın muhtarlığını yaptığı dönemde Atatürk tarafından ödüllendirilmiştir.

Muhtar olmasının ardından kahvehanelerde kumar oynamayı yasaklayan Gül Esin, kız kaçırma olaylarını önlemiş ve nikah işlerini düzene sokarak da büyük başarı elde etmişti.


Araştırmacı yazar Ercüment Köybaşı, 1930 yılında, 1580 sayılı yasa ile Türk kadınına ilk kez belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındığını, 26 Ekim 1933’te 2349 sayılı kanunla kadınların köy ihtiyar heyetlerine ve muhtarlığa seçme ve seçilme hakkını kazandığını belirtti.

Yaptığı araştırmada, 1935 yılında yapılan ilk genel seçimde 18 kadın milletvekilinin TBMM’ye girdiğini belirten Köybaşı, bugünkü Meclis’te bile ulaşılamayan bu rakamı, 70 yıl öncesinin tablosunda görmenin Türk kadınının gücünden korkuyu hissetmek mi; yoksa haksızlığın bir ürünü mü olduğunu, tam kestiremediğini ifade etti.

Köybaşı, şöyle konuştu: “1935 yılında TBMM’ye Aydın’dan kadın milletvekili gönderememişiz. Aynı dönemde Karpuzlu köyünden Cumhuriyet’in ilk kadın muhtarını çıkarmışız. Kadınımıza gurur veren o günlerde, 11 Aralık 1933’te Halkevi Gazetesi’nde çıkan haber ‘Büyük inkılabın il kadın muhtarı, vazifen kutlu ve mutlu olsun’ manşetiyle verilmiş. 32 yaşında muhtar seçilen Gül Esin, yaklaşık 500 oy alarak bu görevi üstlenmiş.

Abdürrahim Tuncak

Haziran 30th, 2012

1908 yılında doğdu. Atatürk’ün evlatlıklarından olan Abdürrahim Tuncak, Atatürk’ün o zamanlar Van’dan aldığı kimsesiz bir çocuktur. İstanbul’a getirdiği sekiz yaşındaki Abdürrahim’i Beşiktaş Akaretler’de 78 numaralı evlerinde annesi Zübeyde Hanım’ın yanına bıraktı.

Zaferden sonra da Ankara’ya getirerek, Celal Bayar’ın oğlu Turgut Bayar ve başyaver Salih Bozok’un oğlu Cemil Bozok ile beraber Çankaya Köşkü’ne yakın bir ilkokula yazdırdı. Daha sonra Sanayi Mektebi’ne gönderildi.

Liseyi bitirdikten sonra Atatürk: “artık askere değil teknik adama ihtiyacımız var” diyerek istanbul’a gönderdiği Abdürrahim’e İstanbul Valiliği ve Belediyesi yardımıyla fransızca ve matematik öğretilmesini sağlamıştır.

Mustafa Kemal, öğrenimine yurtdışında devam etmesini uygun gördüğü Abdürrahim’i 1929 yılında Berlin Teknik Üniversitesi’ne göndermiş ve tüm giderlerini karşılamıştır.

1934 yılından sonra Tuncak soyadını alan Abdürrahim Bey Savarona Yat’ının satın alınması görüşmelerinde tercümanlık yapmıştır. Zübeyde Hanım, ölümünden yıllar sonra 1971’de açılan vasiyetnamesinde Abdürrahim Tuncak’a 20 lira verilmesini istemiştir.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’da çalışmış ve oradan emekli olmuştur.

Başkent Üniversitesi bünyesinde Abdürrahim Tuncak Atatürk Müzesi bulunmaktadır.

Hayrünnisa Gül

Haziran 30th, 2012

Hayrünnisa Gül 1965 yılında İstanbul Beşiktaş’ta doğdu. İstanbul Beyazıt Koca Ragıp Paşa İlkokulu ve Çemberlitaş Kız Lisesi’nde okudu. 1980 yılında Abdullah Gül’le evlendi.

İngilizce bilen Hayrünnisa Gül, Ahmet Münir (1983), Kübra (1985) ve Mehmet Emre (1991) olmak üzere üç çocuk annesidir.

Kösem Sultan

Haziran 30th, 2012

Osmanlı tarihinin ünlü ve nüfuzlu kadınlarından olan Kösem Sultan, 1590 yılında doğdu. Sultan Birinci Ahmed’in eşi, Sultan Dödüncü Murad’ın annesidir. Bosna beylerbeyi tarafından İstanbul’a kızlarağası olarak gönderilmiş, on beş yaşındayken Sultan Birinci Ahmed’e haseki olmuş, keskin zekasıyla padişahı etkisi altına almış ve bütün saraya nüfuzunu kabul ettirmiştir. Genç yaşında dul kalınca, tahta geçen kaynı Sultan Birinci Mustafa ve daha sonra da Sultan İkinci Osman zamanında devlet işlerine çok fazla karıştığı için eski saraya gönderilmiş, ancak oğullarından Sultan Dördüncü Murad’ın ilk saltanat yıllarında yeniden devlet yönetimini etkilemeye başlamıştır.

Sultan Murad büyüyüp yetiştikten sonra annesinin faaliyetlerini engellemişse de, genç yaşta ölümü üzerine Kösem sultan yeniden etkin hale gelmiştir. Torunu Sultan Dördüncü Mehmed zamanında Kösem Sultan, nüfuzu korumakla birlikte, gelini, padişahın annesi Turhan Sultan, Kösem Sultana karşı çıkmış ve bir gece dairesi basılarak boğdurulmuştur (1651).

Levent İlhan

Haziran 30th, 2012

“Hadi bu akşam yemeği dışarıda yiyelim!… Hadi bu öğlen dışarı kaçalım!”

“İyi ama nereye gidelim, ne yiyelim?…”

Efendim, bu sorular hayatımızın en kritik ve de en dramatik sorularından değil, biliyorum.

Ama hepimizin günün bir saatinde karşı karşıya kaldığı ve cevap bulurken de hayli zorlandığı sorular…

Gerçekten bazen insanın içine fenalıklar getirecek kadar kazık bir soruya dönüştüğüne de çok kez şahit oldum.

Karı kocanın birbirine girdiğini, iki genç sevgilinin romantik anlar hevesiyle planladığı gecenin kabusa dönüştüğünü gördüm.

Kocasının başından aşağı bir tencere dolmayı döken kadının öfkesini de yaşadım (öyküsünü bir gün anlatırım), yediği yemeğin verdiği hazla sevgilisinin evlenme teklifini kabul edeni de, gördüm.

Pek çok büyük anlaşmanın, zor görünen önemli satışın, hoş bir mekanda, güzel yemeklerle yaratılan nezih bir atmosferde nasıl kolaylaştığını ve gerçekleştiğini de bilirim.

Yani?…

Yanisi şu; “nerede yiyelim, ne yiyelim?” sorusuna vereceğiniz cevap önemli.

Pek çok şeyin başlangıcı veya sonu olabilir…

İşte bendeniz Levent İlhan, bu önemli sorulara cevap bulmanız konusunda sizlere yardım etmeye çalışacağım, kendi cevaplarımı sizlerle paylaşacağım.

“Ey Levent İlhan, senin cevaplarının doğru olduğunu nereden bileceğiz?” sorularını duyar gibiyim… (Bugün de sorulardan gidiyoruz. Oysa işimiz sorular değil, cevaplar olacaktı.)

Aslında bu işi yıllardır farklı yöntemlerle yaptığımı pek çok Ankara’lı biliyor.

Hani şu elden ele dolaşan “Best of Ankara – Ankara’nın En İyileri” listelerinden söz ediyorum.

İşte o listelerin müellifi bendenizim. Bizzat yıllardır, yiyorum, içiyorum, geziyorum ve listeliyorum.

Listeleme merakı nereden çıktı derseniz, biraz mesleki hizmet aşkı diyebilirim. Kısaca anlatayım.

Yaklaşık 15 yıldır TURYAP emlak müşaviri olarak Ankara’nın her bölgesini sürekli geziyor, bu arada da lezzet duraklarını keşfediyorum. Herkes gezerken farklı şeylere dikkat eder, benimse beş duyu organım lezzete odaklanmış durumda.

Ne kadar kuytuya kaçarsa kaçsın, hangi ara sokağa saklanırsa saklansın lezzetli bir yemeği, hiç kaçırmam bulurum.

Allah Vergisi bir yetenek!

Tabii bu yeteneğimin gelişmesinde canım annem Gülsel İlhan’ın Malatya mutfağına ait yemeklerinin, rahmetli babam gazeteci Naci İlhan’ın Siirt mutfağıyla başlayıp bütün Güneydoğu’yu kapsayan yemek zevkini bize aşılamasının payı büyük. Güzel karım İlkay’ın Karadeniz mutfağından getirdiği yemekler de masama eklenince lezzet yelpazemin son derece genişlediğini söyleyebilirim.

Gençlik yıllarımda İstanbul Kilyos Turban Tatilköyü’nde başlayan, daha sonra Ankara Marmara Oteli’ne uzanan, şehrimizin bir dönem efsane müzikholü F-34’le devam eden meslek hayatımın ilk dönemlerinde “lezzet ve nefaset” hep yanıbaşımdaydı. Antalya’da kurduğum yemek fabrikası ve Kemer’de açtığım restoranda dünya mutfaklarıyla da haşır neşir olurken “lezzet” bizatihi “işim” olmuştu.

Ankara’ya dönüp TURYAP Yıldız temsilciliğinde emlak müşavirliğine başladığımda doğal olarak bu lezzetleri Başkent’te her yerde aramaya ve bulmaya başladım.

Galiba bu merakım ve iştahım ilerleyen yıllarda “ondabir ton + KDV”ye ulaşan kilolarımla kendimi belli edince, pek çok kişi bana nerede, ne yeneceğini sormaya başladı. İşyerim Çankaya Yıldız’da milletvekili lojmanları yolu üzerinde olduğu için her seçim sonrasında yeni milletvekillerinin pek çoğunun Ankara’daki emlak müşavirliğini de, üstlendim. Çoğu Ankara’nın yabancısı olan bu milletvekillerinin “nereye gidilir, ne yenilir” sorularıyla karşılaşınca “Best Of Ankara – Ankara’nın En İyileri” listesi doğdu.

Bizzat gittiğim, gördüğüm, yemek yediğim yerleri listelemeye, not vermeye başladım. Her yıl yenilediğim bu listeler zamanla genişleyerek, barları, pastaneleri hatta gezilip görülecek yerleri de kapsadı. İnternet kullanımının yaygınlaşmasıyla bizim listeler hem sanal dünyaya taşındı hem de büyük tirajlara ulaştı.

Listemiz bir dönem Sabah Ankara gazetesinde tüm Ankara’lılarla buluşarak, büyük rağbet gördü. Yazdığımız her yer izdiham yaşadı.

Sizlerle en yeni ve en doğru bilgileri paylaşmak korkarım kilolarıma kilolar ekleyecek ama ne yapalım olsun, “Ankaralılar sağolsun…”

Sizlerden de gezip gördüğünüz, beğendiğiniz, ilginç bulduğunuz Ankara’nın En İyileri’ni bana, mail adresim olan leventilhan@hotmail.com adresine göndermenizi bekliyorum.

Lezzetle kalın!

LEVENT İLHAN
Lezzet Müfettişi

Çerkez Ethem

Haziran 30th, 2012

Kurtuluş Savaşı’nda Kuvayı Milliye döneminin çetecilerinden.1885 yılında Bandırma’da doğdu. Bandırma’nın Emre köyüne yerleşmiş Sapşığ Çerkez oymağından, Ali Bey’in beş oğlunun en küçüğüydü. Ağabeyleri, İlyas ve Nuri beyler, Rum eşkiyalarıyla çarpışırken ölmüşler, Reşet ve Tevfik beyler de 1901 ve 1902 yıllarında Harbiye’yi bitirerek subay çıkmışlardı. Reşit Bey çeşitli cephelerde çarpıştı. 1919’da Meclisi Mebusan’a Saruhan Milletvekili olarak katıldı. Oradan Birinci TBMM’ye geçti.

Çerkez Ethem, evinden kaçarak Bakırköy Süvari Küçük Zabit Mektebi’ne girdi. Balkan Savaşı’nda Bulgar cephesinde yaralandı. Kıdem zammı ve madalya aldı. I. Dünya Savaşı’nda Eşref Kuşçubaşı’nın yönettiği Pan Turanist Teşkilatı Mahsusa ile birlikte İran, Afganistan ve Irak’a yapılan akınlara katıldı. Yaralanarak savaş sonunda köyüne çekildi. 1919-1920 tarihleri arasında bir yıldan uzun bir süre Anadolu’da tek önemli vurucu güç olan Kuvayı Seyyare’yi kurdu ve yönetti.

Düzenli ordunun kuruluşu döneminde, kayıt altına girmek istemeyerek hükümete başkaldırdıktan sonra, 1921 Ocak ayı ortalarında Yunanlılara sığındı. İzmir’e, oradan da Atina’ya gönderildi. Ankara İstiklâl Mahkemesi’nin, ağabeyleri ve yakın adamlarıyla birlikte, Ethem Bey’in de gıyabında verdiği 9 Mayıs 1921 tarihli ve 573 sayılı karar ile “Müsellahan takibi hükümet cürmünü irtikap ederek”, düşman tarafına firarından dolayı idama mahkum oldu. Türkiye’den ayrıldıktan sonra, önce Berlin’e gitti. Daha sonra, bir süre Kahire’de yaşadı ve son yıllarını Ürdün ve Lübnan’da geçirdi. 1948 yılında öldü.

Eyyub el Ensari

Haziran 30th, 2012

Eyyub el Ensari Medine’nin Hazrec boyundandı. Hz. Muhammed’e (s.a.v) ilk inananlardan ve Akabe’de yapılan ant içmeye katılanlar arasındaydı. Hz. Muhammed (s.a.v), Medine’ye göç ettikten sonra, mescit ve yanındaki odalar yapılıncaya kadar Eyyub el Ensari’nin evinde kaldı.

Hz. Muhammed’in (s.a.v) kumandası altında yapılan tüm savaşlara katıldı ve büyük yararlılıklar gösterdi. Hz. Muhammed (s.a.v) vefat edince halife Ali’nin yanına gitti. Cemel, Sıffın ve Nerivan savaşlarına katılan Eyyub el Ensari, Bizans’a karşı savaştı. Yezid kumandasında İstanbul üzerine yürüyen orduda yer aldı (671). İstanbul kuşatmasında şehit oldu. Sonradan İstanbul’da türbesinin yapıldığı semte adı verildi.

Ertuğrul Gazi

Haziran 30th, 2012

Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu Osman Beyin babası Ertuğrul Gazi hakkında bilinenler, kesin olmamakla birlikte, Oğuzların Kayı boyuna mensup olduğu bilinmektedir. Oğuz boyundan biri olan Kayılar’a mensup Ertuğrul Gazi’nin ataları, Anadolu’nun ilk fethi sırasında Sultan Tuğrul Bey ve Alparslan’ın emirlerinin maiyetinde, önce Ahlat bölgesine gelmişler, Anadolu’ya yapılan seferlere katılmışlardı. Ahlat’ın Eyyubiler’in eline geçmesinden sonra, Mardin yöresine yerleşen Ertuğrul Gazi’nin babası Gündüz Alp’in içlerinde yer aldığı Türkmenler, Moğolların Mardin ve çevresini yağmalamasından sonra, bu bölgeden ayrılarak Anadolu içlerine doğru ilerlediler. Gündüz Alp idaresindeki Kayılar da batıya göç ederek önce Erzurum yakınlarındaki Pasinler ovasına, Sürmeliçukur’a yerleştiler. Kayılar’ın Pasinler’e gelmesinden kısa bir süre sonra Gündüz Alp hastalanarak vefat etti ve yerine oğlu Ertuğrul Gazi aşiretin başına geçti. Moğol saldırılarının bu bölgede de hissedilmesinden sonra Ertuğrul Gazi kardeşi Dündar Bey ile birlikte batıya hareket etti. Sivas yakınlarına gelip konakladığında burada Selçuklu ordusu ile Moğolların savaştığını ve Selçuklu ordusunun bozulmak üzere olduğunu gördü. Ertuğrul Gazi Selçuklu ordusuna yardım edince savaşın seyri değişti ve savaşı Selçuklar kazandı. Alaaddin Keykubad, Ertuğrul Gazi’ye yardımlarından dolayı iltifatlarda bulunarak hi’lat giydirdi. Selçuklu ülkesinde yaşamak için göç ettiklerini öğrenince, Ankara yakınlarındaki Karacadağ ve çevresini ona verdi. Ertuğrul Gazi bir süre Karacadağ’da kaldıktan sonra, Bizans sınırlarına kadar gelerek Söğüt dolaylarına, Aşağı Sakarya havzasına yerleşti. Burada Bizans sınırlarındaki kasaba ve köylere akınlar düzenlemeye başladı. Selçuklu ordusuyla İznik Rum İmparatoruna bağlı birlikler arasında bugünkü Pazaryeri ile Bozüyük arasındaki Ermeniderbendi denilen yerde yapılan savaşı, Selçuklular Ertuğrul Gazi’nin yardımlarıyla kazanınca, Alaaddin Keykubad ödül olarak Eskişehir ve çevresini Ertuğrul Gaziye verdi. Bu başarıdan sonra Karacahisar’ı da ele geçiren Ertuğrul Gazi, Söğüt üzerine yürüdü ve burayı fethetti. Söğüt’ü yurt olarak tutan Ertuğrul Gazi, Bizans sınırlarına saldırılar düzenlediği gibi dostluk ilişkileri de geliştirdi. Söğüt’e yerleşmiş Kayı aşireti her geçen gün biraz daha kuvvetlenerek büyüdü. Oldukça yaşlanan Ertuğrul Gazi yerine oğlu Osman Beyi bıraktı ve Doksan yaşında vefat etti. Türbesi Bilecik ili Söğüt ilçesinin 1 km. doğusunda bulunmaktadır.

Movsar Barayev

Haziran 30th, 2012

Movsar Barayev 1979 yılında Argun’da doğdu. Komşuları içine kapanık nazik bir çocuk, öğretmenleri başarılı bir öğrenci olarak anımsıyor Movsar’ı. 1994’te Ruslar Çeçenistan’a girdiklerinde Movsar 15 yaşındaydı ve bu gelişme hayatını değiştirdi.

Movsar Barayev, Çeçen geleneklerine göre amcası, Çeçen komutan Arbi Barayev tarafından yetiştirildi. Barayev, 18 yaşına geldiğinde amcasının silah arkadaşı, 19 yaşına geldiğinde yakın koruma birliğinin lideriydi. Arbi Barayev, onlarca adam kaçırma ve rehine eylemine imza attı. Batılı işadamlarını ve yardım görevlilerini kaçıran Barayev, aldığı fidyeyi silah ve cephane almak için kullandı.

2001 yılında Alkankale’de pusuya düşürüldü. 8 gün süren çatışma sonunda Arbi Barayev öldürüldü, yeğeni Movsar kaçmayı başardı ve amcasının birliğinin başına geçti.

Defalarca pusuya düşürülen Movsar Barayev, her defasında kurtuldu. Son olarak geçen yıl Haziran ayında, amcasının öldürüldüğü Alkankale’de, 13 Rus askerini öldürerek çemberi yardı ve kayıplara karıştı.

1 yıl ortalarda görünmedi. 24 Ekim 2002 Perşembe gecesi Moskova’da yeniden ortaya çıktı ve kameralara şöyle seslendi:

“Grubumuzun adı, Müslüman İntihar Komandoları Tugayı. Amacımız Çeçenistan’daki savaşı durdurmak ve Rusya’nın geri çekilmesini sağlamak. Emirleri başkomutan Şamil Basayev’den alıyoruz. Allah’ın izni ile, amaçlarımıza yavaş yavaş ulaşıyoruz”

Barayev Moskova’daki tiyatro baskınından önce çekmişti bu görüntüleri. Yüzlerce kişiyi rehin alan Barayev, Rus güvenlik kuvvetleri tarafından bir gün süren kuşatmadan sonra Cuma gecesinde yapılan ani baskınla ölü olarak ele geçirildi. Baskında ayrıcı siviller de dahil yüz’ü aşkın kişi öldü.