Gürsel Uzunca

Haziran 30th, 2012

  Çorum doğumlu güreşcimiz Gazi üniversitesi B.E.S.Y.O.’da  öğretim üyeliği yaptı.Milli takımlarımızda güreşti.

   Erdemir spor gençlik ve spor kulübü güreş takımının teknik direktörlüğünü yapıyor.

    

Ertuğrul Sağlam

Haziran 30th, 2012

19 Kasım 1969’da Zonguldak/Ereğli’de doğdu. Futbola Fenerbahçe altyapısında başladı. Gaziantepspor’da profesyonel oldu. 2 sene Gaziantepspor’da oynadı. 1990 yılında Samsunspor’a transfer oldu. Spor Akademisi’ni bitirdi ve daha sonra aynı bölümde master yaptı.

Samsunspor’da gösterdiği başarılı performans sonucu 1994/1995 sezonunda Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş Ertuğrul’u transfer etmek için yarışa girdi. Ertuğrul Sağlam, bu transfer yarışının sonunda o döneme kadar transferde tutumlu davranan Beşiktaş’la anlaşarak kulübün en pahalı oyuncusu oldu. Beşiktaş’taki ilk sezonunda aşırı baskı yüzünden uzun süre bekleneni veremedi. Sezon sonuna doğru toparlanan Ertuğrul’un başarılı performansı ve 28 golü Beşiktaş’ı şampiyonluğa taşıdı. Beşiktaş formasıyla geçirdiği 6 sezonda toplam 167 Lig maçı oynadı ve 103 gol attı.

Forvet olarak oldukça başarılı olan ve pek çok önemli gole imza atan Ertuğrul Sağlam’a John Benjamin Toshack’ın takımın başına gelmesinden sonra defansta görev verilmeye başladı. Daha sonra tekrar forvete dönmesine rağmen ilk sezondaki performasnı yakalayamadı.

2000/2001 sezonunda Beşiktaş’ın yönetimine geçen Serdar Bilgili yönetiminin ilk transfer adımlarından biri olarak Samsunsporlu Erman Güraçar’la takas eldidi. 2003 yılı sonunda futbolu Samsunspor’da bıraktı. 250’in üzerinde maça çıktı ve 125 gol attı.

İlk defa 27 Ekim 1993’de Polonya’ya karşı A milli olan Ertuğrul Sağlam, 26 kez A Milli Takım forması giydi. Bu maçlarda toplam 11 gole de imzasını attı.

Aktif futbol hayatından sonra antrenör olarak görev yapmaya başladı. Gigi Multescu ve Erdoğan Arıca’nın yardımcılığını yaptı. 2004/2005 sezonunda Samsunspor’un başına geçti. Bir sene sonra Kayserispor teknik direktörlüğüne getirildi. Kayserispor ile oldukça başarılı bir dönem geçirerek Şampiyonlar Ligi’nin resmi dergisi olan Champions’un gelecek vaat eden 20 teknik direktörden biri olarak gösterildi.

Mayıs 2007 sonunda Beşiktaş ile anlaşarak 2007/2008 sezonu için bu takımın başına geçti. Beşiktaş’ın 07 Kasım 2007 tarihinde Liverpool ile yaptığı Şampiyonlar Ligi karşılaşmasında uğradığı 8-0’lık hezimet, Şampiyonlar Ligi’nin en farklı skoru olarak tarihe geçti. Aynı yıl Beşiktaş’tan istifa etti.

Daha sonra Bursaspor ile anlaşan Ertuğrul Sağlam Bursaspor’u Birinci Lig  şampiyonu yaptı. Bursaspor birinci ligde şampiyon olan 5. takım olarak tarihe geçti ve Şampiyonlar Ligine katılma hakkı elde etti.

Ertuğrul Sağlam liderliğinde Şampiyonlar Liginde mücadele eden Bursaspor ilk maçında Valencia’ya Bursa’da 4-0 mağlup oldu. 

Johann Cruyff

Haziran 30th, 2012

1947 yılında doğdu. “Sarı Fare” lakabıyla ün yapan Hollandalı sporcu futbola Ajax’ta başladı. Bu takımda 6 lig, 2 kupa ve 3 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası şampiyonluğu yaşadı. 1973’te Bercelona’ya, 1978’de Los Angeles Aztecs’e transfer olduktan sonra ülkesine döndü. 2 kez Avrupa’da “yılın futbolcusu” seçildi (1973-74). 1974 Dünya Kupası’nda takımının kaptanlığını yaptı. 51 kez milli olan Cruff, futbolu bıraktıktan sonra teknik adam olarak Barcelona’da görev aldı.

Bob Beamon

Haziran 30th, 2012

1946 yılında doğan Amerikalı uzun atlamacı Bob Beamon, 1968’de gerçekleştirilen Mexico Olimpiyatları’nda 8.90’lık derecesiyle dünya rekoru kırdı. Bu rekor ancak 23 yıl sonra geçilebildi. 1973’te profesyonel olan Amerikalı atletin bu rekoruna en çok yaklaşan atlet, vatandaşı Carl Lewis oldu.

1984’teki Los Angeles, 1988’deki Seul, 1992’deki Barcelona ve 1996’daki Atlanta olimpiyatlarında uzun atlamada üst üste dört kez altın madalya kazanan Lewis, Seul’de 8.72 atlayabilmişti. Böylesine uzun süre kırılamayan bir rekorun altına imza atan Bob Beamon, atletizm antrenörlüğü de yaptı.

Ahmet Cömert

Haziran 30th, 2012

1926 yılında Erzincan’ın Kemahiye ilçesinde dünyaya gelen Ahmet Cömert, boksa sporcu, antrenör ve hakem olmanın yanında, uzun yıllar yönetici olarak da hizmet verdi. Dünya boksunun en önemli organı olan AİBA’da, icra komisyonlarında ve değişik komisyonlarda görev yaptı.

1939-1944 yılları arasında faal sporculuk yapan Ahmet Cömert, sporu bıraktıktan sonra G. Saray Kulübü’nde antrenörlük görevlerini üstlendi. Burada yetiştirdiği genç takım üst üste dört defa şampiyonluk yaşadı. Daha sonra Kore Savaşı’na katılan Ahmet Cömert, 9 Avrupa, 4 dünya ve iki olimpiyat oyunlarında hakemlik yaparak büyük başarılar kazandı. Özellikle 1972 Münih Olimpiyatları’nda yönettiği 39 karşılaşmada ilk defa bir hakeme nasip olan yüzde 100’lük başarısıyla, AİBA tarafından altın rozetle ödüllendirildi.

1978 yılında, AİBA İcra Kurulu ve hakem kurulunda görev alan Cömert, 1979 yılında İslam Boks Birliği Asbaşkanlığına getirildi. Moskova, Los Angeles ve Seul Olimpiyatları’nda jüri üyelikleri de yapan Ahmet Cömert, 1990 yılında Çekoslavakya’da yapılan Avrupa Gençler Şampiyonası devam ederken, görevi esnasında kalp krizi geçirerek hayata gözlerini yumdu.

Cihat Arman

Haziran 30th, 2012

1919 yılında İstanbul’da doğdu. Futbola 15 yaşında başladı. Ankaragücü genç takımında başladı. Genc takımda iki maçtan sonra A takımına alındı. 18 yaşında Ankara Karmasına seçildi. Güneş (Istanbul) Kulübü’ne transfer oldu(1936). Kulübün kapanmasi üzerine Fenerbahce’ye geçti. Sari-Lacivertli forma altında 308 kez sahaya çıktı. Büyük ün yaparak “Uçan Kaleci” lakabını taşıdı. İkinci Dunya Savaşı döneminde milli maçların olmaması nedeniyle milli formayı 13 yılda ancak 13 kez giyebildi. 1949’da son milli maçlarında hem kaptanlik, hem çalıştırıcılık hemde kalecilik yaptı. Futbolu 1951’de bıraktı. Futbolu bıraktıktan sonra spor yazarlığı yapan Arman, Kasımpaşa, İstanbulspor, Yeşildik ve Beşiktaş takımlarını çalıştırdı. 1994 yılında öldü.

Valery Lobanovski

Haziran 30th, 2012

Futbola oyuncu olarak 1958 yılında Dinamo Kiev’de başlayan Lobanovski, eski SSCB Milli Takımı’nda da oynadı. 1969 yılında teknik direktörlüğe başlayan ve eski SSCB Milli Takımı’nın 1975-1990 yılları arasında çeşitli dönemlerde teknik direktörlüğünü de yapan Lobanovski,1975 yılında dünyanın en iyi teknik direktörü seçildi.

Lobanovski 7 Mayıs 2002 tarihinde bir maç sırasında geçirdiği beyin krizi sonucu hastahaneye kaldırıldı ve bundan tam bir hafta sonra 14 Mayıs’ta hayata gözlerini yumdu.

Kadri Aytaç

Haziran 30th, 2012

1931 yılında İstanbul’da doğdu. 1944’te futbola Beyoğluspor’da başladı.1951’de Galatasaray’a geçti.Karagümrük, Fenerbahçe ve Mersin’de futbol oynadı. 1970 yılında futbolu bıraktı ve antrenörlük yapmaya başladı. 33 kez milli oldu. Kadri Aytaç ikinci ligde en fazla şampiyonluk tadan antrenör olarak tarihe geçti. Kadri Aytaç’ın bir diğer özelliği de Türkiye Birinci Ligi tarihinde ilk penaltıyı kullanmasıydı. Aytaç o dönemde Karagümrükte oynuyordu ve penaltı’yı Vefa’ya karşı kullanmıştı. Vefa Kalecisi Baskın bu penaltıyı kurtararak, Aytaç’ı aynı zamanda ilk penaltı kaçıran ünvanı almasını sağlamıştı.

Naili Moran

Haziran 30th, 2012

1908 yılında doğan Naili Moran, yüzme ve atletizmle başladığı sportif faaliyetlerine basketbolla devam etti. İlk milli basketbol takımımızın kaptanı ve en iyi oyuncusu olma özelliğini de taşıyan Moran, Fransa’daki öğrencilik yıllarında çıktığı 22 boks maçının 20’sini kazanma başarısını gösterdi. Yüzme, atletizm, basketbol ve boks dallarında milli formayı giyme başarısı gösteren Moran, ayrıca Galatasaray (B) ve Fransa’nın Nice futbol takımlarında da oynadı. 1945-57 ve 1964-68 dönemlerinde Atletizm Federasyonu başkanlığı görevini de sürdüren Moran, 1968 yılında geçirdiği trafik kazasında öldü.

Rıdvan Dilmen

Haziran 30th, 2012

1962’da Aydın’ın Nazilli ilçesinden dünyaya geldi. Spora atletizm ile başladı. Futbola yöneldi ve Muğlaspor formasını giydi. Boluspor’a transfer olup golcü nitelikleri ile tanındı.

Daha sonra Sarıyer formasını giydi ve ardından Fenerbahçe’nin başarılarından en büyük payı aldı. Olağan üstü çabukluğu, golle buluşması ile son dönemde Fenerbahçe’nin ve futbolun sembol isimlerinden biri oldu. “Şeytan” lakabıyla tanındı.

1989-90 sezonunda Fenerbahce-Trabzonspor maçında Yesiç’in sakatlaması ile sakatlandı.

1994-1995 sezonunda futbolu bıraktı. Fanatik Gazetesinde spor yazarlığı yaptı. 1996-97 futbol sezonunda Ali Şen’in yetkisi ile Fenerbahçe’de tam yetkili menacerliğe geçti. Sezon sonunda görevine son verildi, daha sonra TV programlarına yorumcu olarak katılan Rıdvan Dilmen 1998-99 sezonunda 2. ligde 0 puanla son sırada bulunan Vanspor’un başına geçti, Vanspor’u şampiyon yaptı. Ve 1999-2000 sezonunda Fenerbahçe’nin Başına getirildi. Fakat ardarda alınan kötü sonuçlar ve Fenerbahçe’nin UEFA kupasından elenmesi sonucunda görevini bıraktı.

Daha sonra Altay ile anlaştı. Burada da Yükselme maçlarında Altay’ın başarılı olamaması sonucunda görevinden ayrıldı.

2001-2002 sezonunda anlaştığı Adanaspor’dan da kötü ayrılmak zorunda kalan Rıdvan Dilmen televizyon programlarında yorumculuk yapmaktadır.

Aydın Örs

Haziran 30th, 2012

1946 yılında Ankara’da dünyaya gelen Aydın Örs, basketbola 1963 yılında başladı. DSİ Spor, Şekerspor’da oynadı. 35 kere milli formayı giydi.

Onun kendini gösterdiği alan ise 1981’de başladığı antrenörlüktü. 1983’te Efes Pilsen Kulübünün sorumluluğuna getirildi. Başarılarıyla Türk basketbol tarihine geçen Örs, Genç Milli Takım ile Efes Pilsen altyapı ve (A) takımında 29 yıllık antrenörlük kariyerinde toplam 20 kupa kazandı. (A) Milli Takım ile 32. Avrupa Basketbol Şampiyonası’nda gümüş madalya kazanan Örs, Genç Milli Takım ile 2 Balkan Şampiyonluğu ve Efes Pilsen’de de 18 kupa sevinci yaşadı.

Genç ve Ümit Milli Takımlarını da çalıştıran Aydın Örs, bu takımlarda da başarılı oldu. Genç Milli Takım ile Balkan Genç Erkekler Şampiyonluğu’nu 1986 ve 1992’de 2 kez kazanan Örs, Ümit Milli Takımı da 1996’da Avrupa 4.sü yaptı.

Örs, Efes Pilsen ile Türkiye’de ve Avrupa’da toplam 18 kupa kazandı. Efes Pilsen altyapısında 8 yılda 4 Türkiye Gençler Şampiyonluğu yaşayan Örs, 1992’de (A) takım antrenörlüğüne getirildi.

Örs, Efes Pilsen ile 5 Türkiye Ligi Şampiyonluğu, 4’er Türkiye ve Cumhurbaşkanlığı Kupası kazandı. Efes Pilsen’i 1993’de bir Avrupa Kupası’nda final oynayan ilk Türk takımı (Avrupa Kulüpler Kupası) yapan Aydın Örs, takımına 1996 yılında da Avrupa Koraç Kupası’nı kazandırarak, basketbolda Avrupa Kupası kazanan ilk ve tek antrenör olarak tarihe geçti.

Örs ayrıca takımını 1995’te Avrupa Kulüpler Kupası yarı final turuna ve 1997, 98, 99’da da Avrupa Ligi çeyrek finaline taşıdı.

MİLLİ TAKIMI FİNALA ÇIKARDI

Aydın Örs, (A) Milli Basketbol Takımı ile 32. Avrupa Basketbol Şampiyonası’nda tarih yazdı. Şampiyonada Aydın Örs’ün yönetiminde grup maçlarını ilk sırada bitiren (A) Milli Basketbol Takımı, tarihinde en farklı skorlu yenilgisini aldığı Hırvatistan’ı çeyrek finalde yenerek, 52 yıl aradan sonra Avrupa Şampiyonası’nda yarı final sevinci yaşarken, tarihinde ilk kez Dünya Şampiyonası finallerine katılmaya hak kazandı.

Daha sonra yarı finalde Almanya’yı yine uzatma dakikalarında son saniyelerde yenerek tarihinde ilk kez finale adını yazdıran Türkiye, finalde de Yugoslavya’ya İspanyol hakemin de yanlı kararlarıyla yenilerek, tarihinde ilk kez Avrupa 2.si olurken, gümüş madalyayla yetinmek zorunda kaldı.

Türkiye, Aydın Örs yönetiminde 37 karşılaşma yaptı. (A) Milli Basketbol Takımı, Örs döneminde yaptığı 37 maçın 22’sini kazanırken, 15 karşılaşmada da salondan yenik ayrıldı. Milliler, 37 maçta 2 bin 723 sayı (maç başına 73.59) atarken, 2 bin 626 sayı (maç başına 70.97) yedi.

Franz Beckenbauer

Haziran 30th, 2012

Futbol’un “Kaiser”i Beckenbauer, 11 Eylül 1945 yılında Münih’de doğdu. Futbola dokuz yaşında başlayan Beckenbauer, 1958’de Bayern München’e geçti. Ortasaha ve libero mevkilerinde başarılı oldu. 1966 ve 1968’de Federal Almanya’da, 1976’da da Avrupa’da yılın futbolcusu seçildi. 103 kez Federal Almanya milli formasını giyerken 50 kez de takımın başında kaptan olarak sahaya çıktı.

Beckenbauer’un futbol hayatı başarılarla doludur. Bayern forması altında 4 lig, 4 kupa şampiyonluğu, 3 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası şampiyonluğu yaşarken, milli forma altında da 1 Avrupa (1972) ve 1 Dünya Kupası (1974) şampiyonluğu yaşadı.

1979’da Bayern’den ABD’nin Cosmos takımına gittiyse de bir yıl sonra tekrar eski takımına döndü. Futbolu bıraktıktan sonra teknik direktörlük yaptı ve 1990 yılı Dünya Şampiyonu Almanya’nın başında o vardı. Daha sonra da Bayern München başkanlığı yaptı. Bu görevde de başarılı olan Beckenbauer, halen 2006 Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacak olan Almanya’nın organizasyon başkanlığını yapmaktadır.

Mircea Lucescu

Haziran 30th, 2012

Mircea Lucescu, 1945 yılında Bükreş’te doğdu. Dinamo Bükreş ve Corvinul takımlarında forma giydikten sonra 1978 yılında Corvinul’da oyuncu antrenör olarak teknik direktörlüğe adım attı. 1981’de Romanya Milli Takımı’nın hocası oldu. Beş yıl süreyle çalıştığı milli takımda Hagi’ye ilk kez forma giydiren teknik direktör olarak tarihe geçti ve Romanya’yı 1984 Avrupa Şampiyonası finallerine taşıdı. 1986’dan itibaren dört yıl Dinamo Bükreş’te görev aldı ve takımı 1990’da Kupa Galipleri Kupası’nda yarı finalist yaptı. 1990 – 96 arasında İtalya’da Pizza, Brescia ve Regiana’yı çalıştırdı. 1998 sonunda altı ay süreyle Inter’i çalıştırdı ve daha sonra Dinamo Bükreş’e döndü.

200 yılının 26 Haziranı’nda Galatasaray ile sözleşme imzalayan Lucescu, geldiği dönemde Terim gibi bir teknikdrektörün ardından bir hayli sıkıntı yaşadı. Terim’in kadrosundan bir çok futbolcu Avrupa’da değişik kulüplerle anlaşırken, Lucescu yeni bir kadro oluşturmak zorundaydı. Özellikle Hakan’ın İnter’e gitmesinin ardından hücum gücün’de bir azalma olması bekleniyordu. Bunun ötesinde UEFA kupasını kazanmış bir takıma yeni bir güç ve vizyon vermek zorluğuyla karşı karşıya kalan Hoca, ilk başlarda bir çok basın mensubu tarafından da eleştirildi.

İlk sezon hep Fatih Terim ile kıyaslanan hoca, sakin duruşuyla dikkatleri üzerine çekiyordu. Ve Galatasaray bir çok eksikliklerine rağmen Şampiyonlar Ligi’nde ilk defa çeyrek finale çıkma başarısı gösteriyor, fakat çeyrek finalde de Real Madrid’e şanssız bir şekilde eleniyordu. Sezon sonunda ise Galatasaray amansız bir yarıştan sonra Fenerbahçe’nin arkasından ikinci oluyordu. Bu arada eleştiriler sürüyordu. Fakat Kurt hoca sezon sonunda şu cümleleri sarfediyordu. “Herkesle savaşmak zorunda kaldım ve bu yüzden yaralıyom. Geldiğim günden beri sürekli mücadele verdim. Basınla savaştım. Bana hep Terim’i örnek gösterdiler. Hep aleyhimde oldular, taraftarı kışkırtmaya çalıştılar. Beni göndermek istediler, ama yılmadım direndim. Hiç kimse Galatasaray’ı başarısız diyemez. Süper Kupa’yı aldık. Şampiyonlar ligi’nde çeyrek finale kalıp, bir ilk gerçekleştirdik. Ligde tüm zorluklara rağmen şampiyonluğu son ana kadar kovaladık. bunlar önemli işler.”

2001-2002 sezonunda daha büyük sorunlar bekliyordu Lucescu’yu. Karpatlar’ın maradonası olarak adlandıralan Hagi futbolu bırakmış, Okan ve Emre İnter’le anlaşırken, bir çok futbolcu Avrupa kulüpleri tarafından teklif alıyor ve bütün bunların yanında Kulüpteki mali problemler had safhaya ulaşmıştı. ve Galatasaray takım halinde hemen hemen baştan sona yenileniyordu. Bu şartlarda lige girildi. Ve Lucescu bu şartlara rağmen Galatasaray’ı 2001-2002 futbol sezonunda şampiyon yaptı.

Galatasaray’ın başına Fatih Terim’in geçmesi üzerine Lucescu, bu takımdan ayrıdı ve Beşiktaş’ın başına geçti.

Oğuz Çetin

Haziran 30th, 2012

1963’te Adapazarı, Sapanca’da doğdu. İTÜ Mühendislik Fakültesi’ni bitirdi. Futbol oynamaya Genç Takımı’nda başladığı Sakaryaspor’un 1981 yılında A Takımına kadar yükseldi. 1988-1989 sezonunda Fenerbahçe’ye transfer oldu. 1991-1992 sezonunda Sarı-Lacivertli takımın kaptanlığına getirildi. Takımının bir lig, bir Cumhurbaşkanlığı ve iki kez Başbakanlık kupası almasında önemli pay sahibi oldu.

70 kez milli olan Oğuz Çetin, 1996 yılında İstanbulspor’a transfer oldu. İki yıl burada oynadıktan sonra iki yıl da Adanaspor’da oynadı ve futbolu bıraktı. Daha sonra Mustafa Denizli’nin kadrosundan Fenerbahçeye yardımcı antrenör transfer oldu. Mustafa Denizli’nin Fenerbahçe’den ayrılmasından sonra Werner Lorant yönetiminde yardımcı antrenörlüğe getirildi şuanda Werner Lorant’ın gitmesiyle Fenerbahçe’de teknik direktörlüğe getirildi.

Yaşar Doğu

Haziran 30th, 2012

Ünlü Türk güreşçisi Yaşar Doğu, 1915 yılında Samsun’un Kavak ilçesine bağlı Karlı köyünde doğdu. Dedesinin köyü olan Emirli’de büyüdü. Güreşe orada başladı. 1938 yılında Ankara’da askerliğini yaparken minder güreşine çıktı. Bir yıl içinde millî takıma yükseldi. Oniki yıl süreyle (1939-1951) Ay-Yıldızlı mayo altındaki yerini muhafaza etti. Bu süre içinde katıldığı 7 şampiyonanın 6’sında şampiyonluğu kazandı. 1961’de Ankara’da vefat etti. Kabri oradadır.

Aslen Kafkas Türklerindendir. Ecdadı Samsun’a muhacir gelmişti. Daha önce bebek sayılabilecek çağda iken cepheye giden babasının şehit düştüğü haberi gelmiş, bu yüzden annesiyle birlikte dedesinin köyü olan Emirli’ye göç etmek zorunda kalmıştı. Çocukluğunun geçtiği bu köyde güreşe başladı ve daha delikanlılığın eşiğinde iken yaman bir karakucak güreşçisi olarak adını bütün çevreye duyurdu.

Ankara’da askerliğini yaparken bir arkadaşının ısrarı ile Ankara Güreş Kulübü’ne girdi ve orada minder güreşine başladı. Zehir gibi acı kuvveti ve büyük güreş kabiliyeti ile bu güreşte de kendisini derhal gösterdi. Ancak kendisini pek. tecrübesiz buIan yöneticiler onun Avrupa Şampiyonası’nda ezileceğini düşünerek kadroya almak istemediler.

Millî Takımın Finlandiyalı antrenörü Onni Pellinen ağırlığını koyarak direnince kendisine millî takımda yer verildi. Böylelikle başarı dolu güreş hayatının ilk millî temasını 1939 Avrupa Şampiyonası sırasında Oslo’da yaptı. Minder güreşindeki olanca acemilik ve millî maç tecrübesizliğine rağmen büyük bir varlık göstererek üç rakibini yendi, bir maçında sayıyla yenik sayılarak Avrupa Şampiyonluğunu kaybetti, ikinci oldu. O zaman, bu bile büyük başarıydı.

1940 yılında İstanbu1’da yapılan Balkan Oyunları’nda güreş yaşantısının ilk şampiyonluğunu kazandıktan sonra, İkinci Dünya Savaşı’nın araya girmesiyle millî müsabakalardan uzak altı yıllık bir duraklama devresine girilmişti.

1946 yılında tekrar rakipsiz eleman olarak Millî Güreş Takımımıza girdi. Aynı yıl Stokholm’de yapılan Avrupa Şampiyonası’nda sıtmanın verdiği 40 derecelik hararetle mindere çıkmasına rağmen yaptığı altı güreşi de kazanarak 73 kilonun Avrupa Şampiyonu oldu. 1947 yılında Prag’da yapılan Avrupa Greko-Romen Şampiyonası’nda da Ay-Yıldızlı mayo altındaki yerini muhafaza etti.

İlk kez “Demirperde Bloku”nun katıldığı bu şampiyona enteresan bir mahiyet taşımaktaydı. Zira Sovyet Rusya ve peykleri bir demirperde ülkesinde yapılan bu şampiyonada tam bir ittifak içinde idiler. Yaşar, arkadaşlarına yapılan haksızlıkları gördüğü zaman, şampiyonluğu kazanmak için sadece Rus rakibini değil, demirperde hakem blokunu da yenmesi gerektiğini gayet iyi anlamıştı. Bu azimle girdi güreşlere ve rakiplerini çatır çarır yendikten sonra finalde Rus ile karşı karşıya kaldı. Güreşe fırtına gibi girdi. Rus’u tuttuğu gibi yere vurdu. Oyundan oyuna geçiyordu. Bir ara rakibinin sırtını yere yatırdı. Hakemler görmezlikten geldiler. Sonra bir tuş daha yaptı. O da aynı akıbete uğradı. Koca Yaşar kızmıştı. Olanca gazabı ile atıldı, çift sürer gibi sürdü Rus’u. Daha sonra hırsla rakibini çatır çatır çevirdi. Bir pestil gibi sırt üstü mindere serdi ve rakibinin göğsüne çıkıp oturdu. Teker teker bütün hakemlere baktı. Gözleri öfke ile doruydu. Hani “Bu da tuş değil mi be insafsızlar” der gibiydi. Hakemler istemeye istemeye “Evet” dediler. Tuşu da; şampiyonluğunu da bastıra bastıra kabul ettirmişti koca Yaşar…

Güreş Dünyasında İsveçlilerin deyimi ile bir “Kara saçlı kuvvet ilahı” olarak parlayan Yaşar Doğu, büyük namını 1948 Olimpiyatları, 1949 Avrupa Şampiyonluğu ile de perçinledi. 1950 yılında Irak ve Pakistan’a yaptığı büyük turnede büyük kuvvet ve güreş bilgisini doğu alemine tanıtmak imkân ve fırsatını da buldu.

1951 yılında Helsinki’de yapılan Dünya Şampiyonası’nda 87 kiloda Ayyıldızlı mayoyu giydi. Çok çabuk kilo alan, buna karşılık çok zor kilo veren bir bünyeye sahipti. Bu yüzden yıllar ilerledikçe sıkleti de yukseliyordu, Nitekim 67 kilo ile başladığı güreş hayatının son şampiyonluğunu Helsinki’de 87 kiloda kazandı. Böylelikle parlak güreş hayatına bir de dünya şampiyonluğu sıfatını eklemiş oldu.

Ayyıldızlı mayo altında yaptığı 47 maçın 46’sını kazanan Yaşar, bunların 33’ünde tuş yapmış, 11 maçını ittifakla, 1’ini abandone ile, birini de ekseriyetle kazanmıştır. Galibiyetle sonuçlanan 46 güreşi 690, dakika sürmesi gerekirken; yaptığı tuşlarla bu süreyi 372 dakika 26 saniyeye indirmişti.

Güreş hayatını kapattıktan sonra Millî Güreş Takımımıza antrenör oldu. 1955 yılında antrenör olarak Millî Takımımızla gittiği İsveç’te ciddi bir kalp krizi geçirdi. Uzun bir tedavi gördü. Doktorlar kendisine iyi bakmasını, yorulup heyecanlanmamasını söylemişlerdi. Fakat bunu yapamadı. İsveç’ten döner dönmez tekrar kendini güreşe verdi ve 8 Ocak 1961’de Ankara’da bir kalp krizi sonucu vefat etti.

Lefter Küçükandonyadis

Haziran 30th, 2012

Rum asıllı Lefter Küçükandonyadis, 22 Aralık 1925’te Büyükada’da dünyaya geldi… Futbola da 1941 yılında Taksim Spor Kulübü’nde başladı. Taksim Kulübü yöneticileri Lefter’e lisans çıkartabilmek için 1941’de mahkeme kararıyla yaşını büyüttü. 2 yıl Taksim Spor formasını terlettikten sonra 1943’te askere gitti. 4 yıl süren askerlikten sonra 1947’de İstanbul’a döndü. İşte bu yıl ‘birbirine en çok yakışan iki isim’ buluştu: Fenerbahçe ve Lefter Küçükandonyadis…

VER LEFTER’E YAZSIN DEFTERE…
1947 yılından 1964’e kadar Fenerbahçe forması giydi ve ‘sarı-lacivert çubuklunun’ en büyük efsanelerinden biri oldu. Belki de ‘Fenerbahçe’ denince akla gelen ilk isim oydu. İstanbul Ligi’nde 1953-54 sezonunda gol kralı oldu. 1951-1952’de İtalya’da Fiorentina, 1952-1953’te Fransa’da Nice’te oynadı. Yurt dışına çıkan ilk Türk futbolcu unvanını oldu… Golcülüğünden ötürü, uğruna, günümüze kadar gelen bir slogan üretildi: “Ver Lefter’e yazsın deftere…” Ayrıca zor saha şartlarında gösterdiği ustalıktan ötürü Ordinaryüs lakabını aldı. 1964’te Yunanistan’da, İstanbul’dan Atina’ya giden Rumların takımı olan AEK’e transfer oldu. Burada 5 maçta oynadı.

İstanbul Ligi’nde 2, Türkiye Ligi’nde ise 3 kez şampiyonluk yaşadı. Kariyerinde toplam 832 gol attı. 16 yıllık Fenerbahçe kariyerinde ise 615 maçta 423 gol kaydetti. Türkiye’de kulübü tarafından jübilesi yapılan ilk futbolcu oldu.

MADALYA ALAN İLK FUTBOLCU
Yunanistan’ın, milli takımlarında para karşılığında oynama teklifini geri çeviren Lefter, futbol yaşamında toplam 50 kez milli formayı giydi (46 kez A, 1 kez B, 3 kez 21 yaş altı). 1954 FIFA Dünya Kupası’nda forma giyen Lefter turnuvada 2 de gol attı. Türk futbolunda 50. milli maç altın madalyasını alan ilk futbolcu oldu. Milli takım formasıyla attığı 21 golle en çok gol atan milli oyuncu unvanını uzun yıllar elinde tuttu, 9 kez de milli takım kaptanı olarak sahaya çıktı. Fenerbahçe formasıyla 615 maç oynadı, 423 gol attı. Futbolu bıraktıktan sonra Egaleo, Samsunspor, Orduspor, Mersin İdman Yurdu ve Boluspor’u çalıştırdı.

BİR DEVİR KAPANDI…
Lefter Küçükandonyadis’i, onu izleyenlerin anlatımına göre bu kadar satıra sığdırmak yetersiz kalır… Ordinaryüs’ün vefatıyla Türk futbolunda bir devir kapandı.

2004 yılında Brezilya’dan Türkiye’ye gelen bir diğer Fenerbahçe efsanesi Alex ile FB TV için buluşmuştu. O buluşmada duygusal anlar yaşanmıştı… Ama bu akşam saatlerinde Amerikan Hastanesi’nden cennete uçtu… Umarız orada Eylül 1991’den beri onu bekleyen Galatasaraylı ‘can arkadaşı’ Metin Oktay ile buluşmuştur.

Türk futbolunun büyük kaybı…
Fenerbahçe ve Milli Takım’ın efsanevi futbolcusu Lefter Küçükandonyadis (87) zatürre nedeniyle tedavi gördüğü Amerikan Hastanesi’nde 13 Ocak 2012 günü yaşamını yitirdi. Ordinaryüs’ün ölümünün ardından Fenerbahçe’nin yanı sıra Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor da başsağlığı mesajı yayınladı.

KİM NE DEDİ?

ALİ ŞEN:
Lefter ve Fenerbahçe birbirine en yakın iki kelime… Büyük ve mütevazı bir insandı. Kendine has bir insandı. Her Fenerbahçeli’nin kalbinde büyük bir yere sahipti. Hazırlıklıydık ama çok üzüntülüyüz. Türk futbolunun başı sağolsun.

TURGAY ŞEREN
Futbol hayatımın 19 senesi birlikte geçti. Benim yanıma gelip ‘Çok iyi kaleci olacaksın’ demişti. Her derbide ‘Bugün size yeneceğiz’ deyip saçımı okşardı. Boğuluyor gibiyim; sesim de fazla çıkmıyor. Bugün ziyaretine gittim ama son bir kez olsun göremedim. Yaşadığım sürece benimle birlikte yaşayacak. Yardımseverdi, dosttu. Bu sıra herkese gelecek.

RIDVAN DİLMEN
Ne söyleyeceğimi biliyorum. Şu an hastanedeyim. Herkes çok üzgün. Türk futbolu, en büyük efsanesini kaybetti. Toprağı bol olsun. Futbolculuğuna yetişemedik ama insanlığını gördük. Daha fazla konuşamayacağım.

Ali Sami Yen

Haziran 30th, 2012

Sonradan Yen soyadını alan Ali Sami bey, 20 Mayıs 1886’da İstanbulun Kandilli semtinde doğdu. Babası, ünlü edebiyatçılarımızdan Şemsettin Sami’ydi. Galatasaray Lisesi’nde okudu ve futbol oynadı. Ali Sami Yen, sadece Galatasaray Kulübünün kurucusu olarak kalmadı aynı zamanda Türk futbolunun önde gelen örgütleyicilerinden biri oldu.

Yen, 1923 yılında kurulan Türkiye idman cemiyetleri İttifakı’nın kurucuları arasında yer aldı ve başkanlığını yaptı. 1924 Paris olimpiyatlarına katılan Türk kafilesinin başkanlığını yaptı.

1926-1931 yılları arasında Türkiye Milli Olimpiyat komitesinin başkanlığı görevini yürüttü. Galatasaray’da 1905-1918 arasında 13 yıl, 1925’te 1 yıl olmak üzere iki dönemde 14 yıl başkan olarak hizmet verdi.

Ali Sami Yen’in Sarı Kırmızılı kulübe önemli bir katkısıda Galatasaray Müzesinin kurulması oldu. 1905 yılında yönettiği Moda-Kadıköy karşılaşması nedeniyle, Ali Sami Yen’in ilk Türk hakem olabileceği de çeşitli kaynaklarda yazılıdır. Milli Takımın Romanya ile yaptığı ilk maçta, teknik adam olarak takımın başında o vardı. Bu görevi de bir süre yürütmüş, yani Türk Milli Takımın ilk teknik direktörü olmuştur.

Türk Spor Tarihinin en seçkin kişilerinden biri olan Ali Sami Yen Feriköy mezarlığında toprağa verildi.

Fatih Terim

Haziran 30th, 2012

1953 yılında fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Altı yaşından itibaren, bir ayağı aksak olduğu için “Topal Talat” lakabıyla çağrılan babasıyla birlikte birçok ağır işte çalışır.

Bir yandan da mahalle arasında futbol topunu ayağına değdirmeden yapamamaya başlamıştır. Okul hayatı, futbol kadar cazip gelmez. Babasının isteği üzerine Motor Sanat Enstitüsüne girer fakat 2. sınıfta devamsızlıktan okulu bırakmak zorunda kalır. 1969’da henüz 16 yaşındayken formasını giymeğe başladığı Adanademirspor’la futbol hayatı başlar.

Adanademirspor genç takımında kimse para almazken bir tek Fatih Terim maaş almaktadır. Maaşı 150 liradır ve diğer futbolcular görmesin diye bu para Fatih’e gizlice verilmektedir. Üç yıl içerisinde Adanademirspor’da takım kaptanlığına kadar yükselir. İlk kez kaptanlık pazubentini koluna geçirdiği andaki heyecanını hiç bir zaman unutmayacaktır. Takım çıkış tüneline geldiğinde, arkadaşlarına ‘bir kaptanın söylemesi gerektiğini söyleyerek’ sahaya son sürat koşar. Bir an duraksar, çünkü arkasında kimse yoktur: ” Öyle hızlı koşmuşum ki kimse bana yetişememiş.” Fatih Terim 6 yıl daha Adanademirspor formasını giyer.

1972 yılında, Santrafor Fatih, yeşil sahalarda fırtına gibi eserken, futbol otoritesi Fatih Somer ve Genç Milli Takım Antrenörü Gündüz Tekin Onay’ın dikkatini çekmekte gecikmez. Milli takıma çağrılır. Futbolculuk döneminde hayatını değiştiren en önemli maç ise Adanademirspor’un Galatasaray’ı 1-0 yendiği maç olur.

Doksan dakika boyunca oynadığı futbolla göz doldurur. Milli takımla birlikte gittiği Romanya maçı sonrası yıldırım hızıyla nasıl Galatasaray’lı olduğunu şöyle anlatır. “Romanya milli maçından sonra İstanbul’a dönmüştük. Galatasaray’lılar beni havaalanından alıp kulübe götürdüler. Bu arada Adanademirspor’lular araya girmek istediler ama ben kararımı vermiştim. Galatasaray’a gönülden ‘evet’ dedim.” Ve Galatasaray Kulübü’ne 1 milyon 650 bin liraya transfer olur. O artık Galatasaray’lı Fatih’tir.

FUTBOLCUYKEN DE ÇOK BAŞARILIYDI

Sahalarda çizdiği lider, hırçın futbolcu portresi, bir maçta hakeme tükürmesiyle daha da sert bir görünüm alır. Galatasaray taraftarı Fatih’ten memnundur. Formasının hakkını verir, başarıya kodlanmış hırsını sarı-kırmızı renkler için döktüğü terlerle akıtır. Fakat bu onbir sene boyunca Fatih Terim hiç şampiyonluk yaşayamaz.

Şampiyonluk yaşayamasa da milli takımda çizdiği grafik onu takın değişmez oyuncusu yapmıştır. 51 kez milli formayı giyer, A Milli Takımı’nda oynama rekorunu 1984 yılından 1995’e kadar elinde tutar. İlk milli maçına İsviçre ile deplasmanda 1-1 berabere kalınan 20 Nisan 1975 tarihinde çıkar. Son milli maçının skoru da yine beraberlik olacaktır. 4 Nisan 1984’te oynanan Türkiye-Macaristan maçı golsüz berabere bitecektir. Rekorunun kırılmasını görmesi için 11 yıllık müddetin geçmesi gerekecektir

6 Eylül 1995 tarihinde İstanbul’da Macaristan’a karşı oynadığımız Avrupa Futbol Şampiyonası grup maçında Oğuz Çetin bu rekoru ele geçirir. Fatih Terim ise 1995’te teknik direktör olarak ay-yıldızlı takımın başına çoktan geçmiş olacaktır. Yani, rekorunun takımda yer verdiği bir futbolcusu tarafından kırılışına tanıklık edecektir.

Fatih Terim jübilesi için sahaya helikopterle inerek, futbolculuk hayatına son noktasını renkli kalemle atmış oldu.

Fatih Terim isminin çevresinde dönmeye başladığımızda futbolla uzaktan yakından alakalı herkesin aklında kalan ‘muhteşem jübile’nin unutulur gibi olmadığını fark etmeniz uzun sürmüyor. 18 yıllık futbol yaşamının 11 koca yılını verdiği Galatasaray’dan, yeşil sahalardan, tezahüratların çarpıştığı statlardan, tezahüratların çarpıştığı statlardan ayrılma zamanıdır. Havasından geçilmez bir futbol şovunun en şatafatlı vedası… Sarı-kırmızı konfetiler uçuşurken sahada Galatasaray-Trabzonspor maçı oynanır… Sadece sahayı değil kırmızı karanfilleri de birbirine katar helikopterin sesi ve nefesi… Santra noktasına inen helikopter de kaptan Fatih gözükür, alkış kıyamet… “Formam gözüksün diye kapıyı da açacaktık. Çok korktum, yanımdakinin omzunu çürütmüşümdür herhalde. Bu arada maç devam ediyordu ama halk toplanmıştı, polis de. Biz tur atıyorduk, hiçbir şey görünmüyordu maçta. Tam helikopterle o kalabalığın üzerine geliyorduk, bir rüzgar! Herkesin şapkası uçtu tabii. Ve böylelikle boşaldı saha içindeki kalabalık.”

TEKNİKDREKTÖRLÜK HAYATI

Terim utbolu bıraktıktan sonra antrenörlük kurslarına gider. Ankaragücü’nü iki Göztepe’yi bir yıl çalıştırır.

1990-1993 tarihleri arasında Ümit Milli Takım hocalığını A Milli Takım Teknik Direktörlüğü izler. A Milli Takım Teknik Direktörü olarak ilk maçına Ekim 1993’te çıkar. Türk futboluna attığı başarı imzaları birbiri ardına sıralanmaya başlar. Dönüm noktası olarak ise İnönü Stadı’nda oynanan ve 2-1 Türkiye’nin galibiyetiyle sonuçlanan İsveç maçını gösterir. Türk milli takımını 1996 Haziran’ında İngiltere’de oynanan Avrupa Futbol Şampiyonası finallerine taşıyan hoca odur.

Daha sonra Galatasaray’ın başına geçen İmparator, takımı dört yıl üst üste şampiyon yapar. Takımın mali problemlerinden futbolcunun psikolojisine kadar ilgilenen bir teknik drektördür Fatih Terim. Karizmatik kişiliğiyle ödenmeyen paralar karşısında tavır takınan futbolcularını ikna eder ve takımda tek sorumlunun kendisi olduğuna inandırır. Bu istikrar en nihayetinde Türk Futbol tarihinde bir ilkin daha gerçekleşmesini sağlar. Galatasaray’ı UEFA kupasını kazandırır.

1999-2000 Sezonu’nda Galatasaray’a UEFA Kupası’nı kazandıran Fatih Terim, kariyerini İtalya Futbol 1.Lig takımlarından Fiorentina’nın Teknik Direktörü olarak sürdürdü. Bu takımdaki başarılarıyla İtalyan futbol kamuoyunun dikkatlerini üzerine topladı. 2001-2002 futbol sezonunda ise dünyaca ünlü Milan takımı ile anlaştı. Fakat ilk yarının ortasında görevinden ayrılmak zorunda kaldı.

Kaynak:galatasaray.org

Lüal Karatay

Haziran 30th, 2012

14 Şubat 1981 tarihinde Ankara’da doğdu. 9 yaşında, Can Atilla ile piyano eğitimine başladı. Piyano eğitimine daha sonra Ferial Başaran, Nevhiz Ercan, Vuslat Koyuncu ve Mehmet Emin Göktepe ile devam etti. Keriman Davran, Hülya Kazan gibi isimlerle şan çalıştı. Çok sesli korolarda korist olarak yer alarak çeşitli yarışmalara ve açılışlara katıldı.

Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Müzikoloji Anabilim Dalı’nda lisan eğitimini tamamladı. Birçok sempozyum ve konferansın organizasyonunda yer almış; sempozyumlara konuşmacı ve raportör olarak da katılmıştır. Yerel dergilerde ve klasik müzik dergilerinde müzik yazıları, röportajları yayınlanmıştır. Klasik müzik sanatçılarına Basın Danışmanlığı ve Halkla İlişkiler desteğinde bulunmuştur. “Yamaha Erken Müzik Eğitimi” programı ile ilgilenmiş; 4 – 7 yaş grubu çocuklarla çalışmıştır. 

Halen profesyonel olarak özel piyano dersleri vermekte olan Lüal Karatay, Yoga Alliance’e bağlı 200 saatlik yoga eğitmenliğini tamamlamış, Astanga / Vinyasa ve Çocuk Yogası eğitmenliği de yapmaktadır.

Özen Tutucu

Haziran 30th, 2012

Sanatçı Özen Tutucu, 1939 yılında Mersin’de doğdu. Çocuk yaşlarda Şehir Tiyatrolarında sanat hayatına atılan Tutucu, 2004 yılında emekli oldu. 1959’da sanatçı Abdurrahman Palay ile evlenen Özen Tutucu, Şehir Tiyatroları sanatçısı Oya Palay’ın da annesi.

Özen Tutucu, ”Farklı Bir Kadın” adlı oyundaki rolü ile ”Türkiye Yazarlar Birliği Ödülü” ve ”Fermanlı Deli Hazretleri” adlı oyundaki rolü ile de ”Avni Dilligil En İyi Kadın Oyuncu Ödülü” sahibiydi.

Tutucu’nun rol aldığı oyunlardan bazıları ise ”Kafes Arkası”, ”Annemi Hatırlıyorum”, ”Figaro’nun Düğünü”, ”Halanın Mirası”, ”Karaağaçlar Altında”, ”Aşk Otu” ve ”Aydınlanma Ateşi”.

Tiyatro ve sinema sanatçısı Özen Tutucu 71 yaşında böbrek rahatsızlığı nedeniyle hayata veda etti.